Haber / Yorum / Bildiri

Yaşasın 15-16 Haziran Şanlı Direnişimiz!

Fahri ÇEVİK

15-16 Haziran bütün işçi direnişi hiç kuşkusuz Türkiye İşçi Sınıfı tarihinde ve Dünya İşçi Sınıfı tarihinde sonuçları açısından ve eylemin örgütlenmesi açısından tarihi bir öneme sahip büyük bir direniştir.

O günün Türkiye’sini ve dünyanın içinde bulunduğu şartları kısaca değerlendirecek olursak: 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılan, harap olan ülkelerin enkazı kaldırıldıktan sonra hızlı bir sanayileşme ve kalkınma yoluna giren ülkeler yeniden fabrikaların çalışması ve çarkların dönmesi ile hızla üretim sürecine girdiler. Savaş sonrası sürecin olumlu, olumsuz yönlerinin çelişkileri içinde toplumsal ve sınıfsal mücadelenin de önemi artarak hızlı bir gelişme seyri göstermiştir.

Türkiye’de bu süreç çok partili siyasi hayatın yanında sendikal ve sınıfsal mücadelenin yolunu açmıştır. Bu anlamda 1952 yılında Türk-İş Konfederasyonunun kurulması ile işçi sınıfı yeni bir döneme adım atmış oldu. Türk-İş’in sendikal politikası işçi sınıfının çıkarlarından ziyade sermayenin ve iktidarlarının çıkarlarının korunması yolunda sarı sendikal bir anlayışı temsil ediyordu. Bu anlayışa karşı kimi sendikacılar ve öncü işçi kadroları bu durumdan rahatsızlık duyuyorlardı. İşçi sınıfının sendikal hakkı olmasına karşın grev hakkını yasaklayan ama patronlara lokavt hakkı veren bir Sendikalar Kanunu çıkarılmıştı.

Dönemin başka bir özelliği de tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişin sancısını yaşayan Türkiye gibi geri kalmış üçüncü dünya ülkelerinde montaj sanayine dayalı çarpık kapitalist gelişmeye bağlı olarak köyden kente göçün yoğunluk kazandığı bir dönemin olmasıdır. Önce gençlerin iş bulmak için gurbet yoluna düşmeleri, daha sonra da ailelerin akın akın kentlere akması, kentlerin çeperlerinde oluşan gecekondulaşmayı da toplumsal yaşamımıza sokmuştur.

Montaj fabrikalarında çalışmak üzere uzun kuyruklar oluşturan genç erkek ve kadın işçiler gelecek sınıf mücadelesinin militanları ve sendikal kadroları olarak tarih yazmaya aday işçiler olacaktı. Nitekim 1950-1960 dönemi boyunca onlarca işyerinde hakları gasp edilen işçilerin başlattığı eylem ve direnişler devletin baskısı ve yasakları sonucunda kırılmış, binlerce işçi tutuklanmış ya da işten atılmışlardır. Bu gelişmeler devrimci, sosyalist sendikacıları ve öncü işçileri yeni arayışlara itmiştir.

Türk-İş içindeki kimi sendikacılar bu işin Türk-İş içinde olamayacağı düşüncesini net olarak benimsemişlerdi. Başını Kemal Türkler’in çektiği grup işçi haklarının kazanılması gerektiğini bilince çıkarmışlardır. Bunlar önce işçi sınıfının çıkarlarını politik alanda savunan bir partinin kurulmasına karar verip 1961 senesinde Türkiye İşçi Partisi TİP’i kurdular. Daha sonra da 1967 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK’i kurdular. Fakat önce grev hakkının kazanılması gerekiyordu. 1961 Anayasası’nda grev hakkının yasak olmadığını ancak bunun için yeni bir kanuni düzenlemenin yapılması için meclis içinde bulunan parti ve vekillerle görüşmeler yaparak yasanın çıkartılmasına çalışıyorlardı. Yeni sendikalar ve çalışma yasası bir türlü çıkarılmıyor, hep erteleniyordu. Fabrikalarda işçilerin ücretleri ve diğer kazanılmış hakları ödenemiyor, işçiler mağdur ve perişan oluyorlardı. Bu tarz olaylar T. Maden-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu İstinye’deki Koç Grubuna bağlı olan KAVEL KABLO Fabrikasındaki işçilerinde ikramiyelerinin ödenmediği, işverenle yapılan görüşmelerden de bir sonuç almayan işçiler çaresiz durumdaydı. T. Maden-İş Sendikasının Genel Başkanı Kemal Türkler yönetim kurulunda ve sendika temsilcileriyle yaptığı görüşme sonunda Kavel’de direniş kararı alarak tarihi KAVEL direnişini başlatıyorlar. Hem işverenin hem de iktidarın her türlü saldırılarına rağmen direnişi kıramayan patron ve devlet güçleri günler aylar sonra çalışma, sendika, grev ve lokavt yasasını çıkarmak zorunda kaldılar. Bunun için Kavel Grevi Türkiye işçi hareketinde önenli bir dönüm noktasıdır.

Hem sendikal önderlik hem de işçi sınıfı bir kez daha kendi gücüyle direnerek hak kazanabileceğini görmüş oldular. İşte tarihi Kavel grevi daha sonraki işçi eylemlerinde önemli bir deneyimi işçi sınıfına taşıdı. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi Kavel’den sonraki eylem ve direnişlerle edindiği tecrübenin ışığında yeni kazanımlar elde etmek için 15-16 Haziran’a doğru bilgi, birikim ve deneyimlerle mücadele içinde yoluna devam etti.

Kavel grevinin ardından toplu-iş sözleşmesi ve grev haklarını içeren yasa 24 Temmuz 1963 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasalaşan grev ve lokavt kanunu işçi sınıfına grev hakkı vermesine rağmen, birçok maddelerinde işçi sınıfının önüne engeller çıkarıyordu. Buna rağmen grev hakkını eline alan işçi sınıfı deri, tekstil, madencilik, yapı, gıda, çimento, cam-seramik, belediye hizmetleri gibi birçok iş kolunda grevler ve direnişlerin yaygınlık kazanmasına olanak vermiştir.

Dönem boyunca günden güne keskinleşen sınıf mücadelesinin öne çıkan kimi grev ve direnişler; cam işçilerinin Paşabahçe grevi, Lastik-İşin Derby işgali, Singer Grevi, 1964 Mess Grevleri, 1965 Mannesmann Grevi, Demir Döküm direnişi, Gamak Direnişi gibi daha onlarca fabrikada DİSK’e geçmek isteyen işçilerin direnişleri ile sürüyordu.

13 Şubat 1967’de kurulan DİSK işçi sınıfının sendikal mücadele alanında önemli bir savaşım örgütü olarak işçi sınıfına umut ve heyecan verdi. Patronlara ve onların iktidarına korku saldı. Patron örgütleri, iktidar ve Genel Kurmay DİSK’in kurulmasına tepkiliydi, üst üste açıklamalar ve tehditler savuruyorlardı. İşçi sınıfı ise DİSK’te örgütlenmek için grev ve direnişler sürdürüyordu. İşçiler DİSK saflarında hızla örgütlenerek, 30 bin üye ile kurulan sendika kısa sürede 100 bine ulaştı. Bu durum patron ve iktidarını daha da ürküttü. Mutlaka bir çare bulunmalıydı. Hükümet bu çareyi 274-275 sayılı sendikalar, grev ve lokavt yasalarında değişiklik yapmaya karar vererek buldu. Bu yasa değişikliğinin amacı ilerici, devrimci sendikaların kapatılarak tek tip devlet sendikacılığının getirilmesiydi. Açıkçası DİSK’in kapatılması ve onların deyimi ile ‘’Canına ot tıkamaktı’’.

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi Geliyor

274-275 sayılı yasada yapılmak istenen değişikliği öngören TİP milletvekili ve Lastik-İş Sendikası’nın Genel Başkanı Rıza Kuas bu bilgiyi DİSK yönetimine bildirdikten sonra DİSK 3 Haziran’da bir uyarı komitesi kurarak hem yasanın incelenmesi hem de konuyu iktidar ve muhalefet partileri ile görüşme trafiğine başlıyor. Ayrıca Konfederasyona bağlı tüm sendika yöneticileri, şube ve temsilciliklerine acil bilgilendirme komiteleri ile tabanın örgütlenmesine çalışıyor. Kısa yasanın getirdiklerine bakılırsa:

  1. Yasa sendika seçme özgürlüğünü ortadan kaldırıyor.
  2. Tek tip sendikal diktatörlük kuruyor.
  3. İşçiler üye olmadıkları sendikalara aidat ödemeye zorlanıyor.
  4. Yasa zoru ile ülkede tek konfederasyon ve her iş kolunda tek sendika kurulmasını getiriyor ve faşist sendikal anlayışı yasa ile işçi sınıfına dayatıyor. Bu durum 61 Anayasasına açıkça aykırıydı. Bunun için her türlü direniş ve eylem hakkı kullanılmalıydı.

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi Örgütleniyor

DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler Başkanlığında sürekli toplantılar yapılarak genel direnişin örgütlenmesi için her kademede komiteler kurup örgütlü bir direnişin hazırlanması için bağlı sendikalara talimat gönderilerek fabrika fabrika hazırlanmak işçileri bilgilendirmek zorunluluğunu bildirir. Bu toplantılardan birinde Kemal Türkler; ”Burjuvazi kavgaya davet etti bizi, davetleri kabulümüzdür” dizelerini söyleyecektir. Direniş hızla örgütlenir ve DİSK görüşlerini işyerlerine bildiriler dağıtarak işçi sınıfına ‘HAZIROL’ mesajı verir. Genel Temsilciler Kurulunu 14 Haziran 1970 günü Merter’de Lastik-İş Sendikasının toplantı salonunda toplar ve orada şu konuşmayı yapar. „Türkiye İşçi Sınıfının uyanmaması için önümüzü kalın zincirlerle örmeye başlıyorlar. İşçi sınıfının uyanmaya başlaması zincirlerini patlatıp özgürlüğe kavuşması lazımdır. Biz bunun için DİSK bayrağını açtık. Zincirlerini patlatanlar bizimle gelsinler, geliyorlar.

İşçi sınıfı ayağa kalkıyor ve karşı çıkıyor. Çünkü özgür işçi sınıfının öncü kesimi yaratılmıştır. Konuşan 29 sınıf kardeşim: çıkarılmakta olan kanunlar meclisten geri alınıncaya kadar yarın sabahtan itibaren şartelleri çekmeliyiz, direnmeye girmeliyiz, bunun ismiş Genel grev midir, direniş midir, işgal midir, onu da onlar düşünsünler. Bu yasa tasarısı geri alınıncaya kadar ÇALIŞMAYACAĞIZ.

Sokaklarda, halk arasında pankartlar, dövizler taşıyarak yürüyüşler, mitingler yapacağız. Buna işçiler karar verecek (vermiştir) biz organize edeceğiz.

Yürüyüşlere, mitinglere eşlerimiz, çocuklarımız, akrabalarımızla katılacağız.

Böyle bir gücün karşısına çıkacak başka bir güç var mıdır? Kişiliğimizi çiğnetmeyeceğiz, saldırıya karşı koyacağız, kendimizi savunacağız.

Vapura trene binmek gerekirse topluca ve bilet almadan bineceğiz. Bizim biletimiz ve en güzel şerefimizi ifade eden anlımızdaki işçi damgasıdır. Bu kanunlara karşı direnmeye geçmemiz gerekiyor. Bu GENEL GREV’mi HEMEN YARIN dünyadaki her şeyi yaratanlar durunca dünyaları duracaktır. Biz durunca uçaklar durur, gemiler, fabrikalar durur, bütün vasıtalar durur. Biz işçiler buna hâkim olduğumuz sürece her şey kendiliğinden hallolur. Aldığınız kararları uygulamak için arkadaşlarımız bekliyor. Genel grev, hemen yarın“ diyerek işçi temsilcilerine cesaret ve güven vererek kararlılık içinde toplantıyı bitirmiştir.

Şarteller iniyor, direniş başlıyor.

14 Haziran akşamı yapılan son toplantı ile bütün çalışmalar tamamlanmış, Kemal Türkler’in konuşması ile direniş 14 Haziran gece yarısı itibariyle şarteller indirilmeye başlanmıştı. Her işyerinde kurulan komitelerin görev alanları belirlenmiş, herkes sorumluluk içinde ve disiplinle direnişin başarısı için heyecanla mücadeleye atılıyordu.

İşçiler komşularının ve fabrikaların etrafındaki küçük esnafların da desteğini alarak eyleme geçtiler. Kurulan komiteler aracılığı ile yürüyüş güzergahı üzerindeki sendikalı, sendikasız tüm işyerlerine topluca girerek işçiler bilgi aktardıktan sonra onların da korteje katılmaları sağlanıyordu.

İşçiler direnişi tamamen kendi kurdukları komitelerle yönetiyorlardı. Tanımadıkları kişilerin yönlendirmelerine kulak asmıyorlardı. İstanbul’un işçi yatakları olan gecekondulardan, fabrikaların etraflarındaki mahallelerden akın akın işçiler belirlenen merkezlere akıyordu. Yürüyüş kortejleri insan seli halinde sloganlar eşliğinde ilerliyordu. Fabrikalardan yürüyüşe geçen işçiler her türlü provokasyona karşı bilgilendirilmişti. Bu tip olaylar karşısında işyeri temsilcileri ve komiteler devreye girerek gerekli önlemi ve müdahaleyi yapıyorlardı. İşçi sınıfı disiplin içinde sermayeye ve onun iktidarına karşı direnişi başarı ile sürdürüyor, burjuvazi ise bu düzenli sınıf ordusuna karşı tüm militarist güçleri devreye sokuyordu. Polisi, jandarması, askeri ve savcıları da harekete geçmişti.

İlk iki günde direniş başarıya ulaşmıştı. İkinci günü sonunda Demirel İktidarı İstanbul, Kocaeli ve İzmit bölgelerinde sıkıyönetim ilan etti. Yine gün sonunda Mehmet Gıdak, Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayram adlı işçilerle bir de polis öldürülmüştü. İşçiler fabrikalarına döndüklerinde de çalışmayarak direnişlerine devam etmişlerdir.

Sonuç olarak DİSK’i kuran sendikal kadroların ve iradenin sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışı temelinde organizasyonu yapılmış, eylemin hedefi belirlenmiş ve belirlenen hedefe ulaşılarak istediklerini gerçekleştirmiş tarihi bir zafere imza atılmıştır.

İşçi sınıfının öncü olamayacağını iddia eden küçük burjuva devrimci yapıların bu iddiasını çürüterek kendiliğinden değil, kendisi için sınıf olma iradesini göstermiştir. 15-16 Haziran direnişini gerçekleştiren işçi sınıfı bu eylemle demokratik haklarını korumak ve savunmak üzere mücadele vermiştir. Bu nedenle 15-16 Haziran direnişi Türkiye işçi sınıfı tarihinde her bakımdan büyük bir dönüm noktası teşkil eder.

15-16 Haziran iktidarı almak üzere planlanmış bir eylem değildir. İktidar işçi sınıfının politik ve ideolojik öncüsünün çetin savaşımı ile kazanılacağını açıkça ortaya koymuştur.

Direnişin zaferi sonucunda patronlar ve onların Demirel iktidarı geri adım atarak yasayı geri çekmiştir. 15-16 Haziran direnişine neden olan burjuvazi, bu denemeyi 1976 yılında Devlet Güvenlik Mahkemelerini kurarak işçi sınıfının sendikal kazanımlarını gasp etmek istemiş, yine bu saldırı girişimine işçi sınıfı DGM eylemi ile karşılık vermiştir.

Sınıf savaşımı bize göstermiştir ki; doğru önderlik, doğru örgütlenme, doğru organizasyonla başarı gelmektedir.

Bugün baktığımızsa DİSK eski DİSK olmaktan çok uzaktır. DİSK’in sistem içi çağdaş sendikacılık anlayışı, işçi sınıfına güven vermemektedir. Trük-İş, DİSK arasındaki fark DİSK’in belgelerinde kalan sınıf ve kitle sendikacılığı ve temel ilkeleridir.

İşçi sınıfının son kazanımı olan kıdem tazminatının da ortadan kaldırılmasının tartışıldığı günümüzde, fabrikalardan, işyerlerinden ses çıkmadığı taktirde yeni kölelik yasalarının önü açılacaktır.

DİSK kurulurken işçi sınıfının ekonomik, politik ve ideolojik temelde örgütlenmesini ve savaşımı bu temelde sürdürmesi gereği vurgulanmıştır.

Son söz olarak da bugün ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, politik ve ideolojik krizin aşılması Türk, Kürt işçi sınıfının, tüm yoksul emekçilerin barış, demokrasi, toplumsal ilerleme ve sosyalizm savaşımı ile aşılacağı, işçi sınıfının sömürüden kurtulması, Kürt Halkının özgürleşmesi ve akan kardeş kanının durdurulması ile mümkün olacağı, halkların ortak savaşımı ile kazanılacağı kesin bir tespit olarak ortadadır.

Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

Yaşasın 15-16 Haziran Direnişimiz!

Bir yanıt yazın