Haber / Yorum / Bildiri

“Wagner” birlikleri isyanının anlattıkları

Yalçın TOKEL

ÖZEL paralı “askerlerden”, daha çok mahkûm olan suçlulardan oluşan, dünyanın birçok yerinde, özellikle Afrika’da, Libya, Mali, Sudan’da operasyonlar yapan, son olarak da Ukrayna’ya karşı savaşta konuşlandırılan, Prigojin yönetimindeki 25 bin kişilik bir güce sahip “Wagner” birlikleri geçtiğimiz günlerde Rusya yönetimine, Putin’e karşı isyan ettiler. İsyancılar önce Güney Rusya askeri birliklerinin Rostov’daki garnizonunu işgal ettiler, sonrada Putin’e karşı bir darbe yapmak üzere Moskova’ya doğru harekete geçtiler. Moskova’ya 200 km yaklaştılar. Rusya ve Putin’in içine düştüğü bu vahim durum karşısında Batı dünyası bir yandan Ukrayna savaşında Rusya cephesinin zayıflamasına sevinirken, diğer yandan da Putin’in devrilmesi ve Prigojin’in iktidarı ele geçirmesi durumunda Rusya’daki nükleer silahların ne yapacağı belli olmayan bir kriminelin eline geçebileceğinden tedirgin olmaya başladı.    

Paralı askerler Putin’e başkaldırıyor    

Gerçi ortada Batı’nın umduğu ve tedirgin olduğu bir durum söz konusu değildi. Zira Rusya tarafından Bahmut’un ele geçirilmesinde büyük rol oynayan ve her türlü barbarlık ve gaddarlıktan çekinmeyen “Wagner” birliklerinin isyan etmesi ve cepheden çekilmesi, Rus cephesinde bir karışıklığın yaşanıyor izlenimi Ukraynalıları ve Batı’yı sevindirdi, ama Rus cephesinde kendi başına buyruk hareket eden, düzenli Rus ordusuyla rekabete giren, cephe koordinasyonunda zorluklar çıkaran “Wagner” birliklerinin, Çeçen ve diğer birliklerin şimdi düzenli ordunun kontrolüne girmesi cephede karışıklığı gidereceği, bir elden birliklerin sevk ve yönetimini sağlayacağı için Rus cephesinin konumunu daha da güçlendirecektir.

Uzun zamandan beri Rusya Savunma Bakanı Şoygu’yu ve Genelkurmay Başkanı Gerasimov’u kendisine cephane vermiyor, askerleri iyi savaşamıyor diye eleştiren Prigojin, basının da desteği ile Rusya’da oldukça popüler oldu. Kamu yoklamalarına göre Rusya’da güvenilir beşinci adam ve başkanlık seçiminde Putin’in karşısında en güçlü aday olabilecek biri olarak üzerinde konuşulmaya başlandı. Şüphesiz bu durum Putin’in de gözünden kaçmıyordu. Cephede tüm birliklerin tek elden sevk edilmesi konusuna Putin de onay verince Prigojin “Ordu birlikleri benim birliklerime saldırdı” diyerek 23 Haziran’da başkaldırdı. İsyan etti, darbe girişimi için Moskova üzerine yürüdü.

Prestij kaybaden Putin ve erken sevinen Batı

Putin Prigojin’i vatana ihanetle suçladı ve en ağır şekilde cezalandırılacağını ilan etti. Prigojin’in isyanının bastırılacağı kesindi ama diğer yandan da Putin kan dökülmeden bu ayaklanmanın sonlandırılması için harekete geçti. Zira uluslararası alandaki operasyonlar için Wagner birlikleri önemliydi. Belarus Başkanı Lukaşenko’nun arabuluculuğu ile soruna çözüm bulundu. Prigojin Belarus’a gitmeyi kabul etti, hakkındaki tahkikat kaldırıldı. Birliklerinden isteyenler Rus ordusuna katılacak, isteyenler Belarus’a gidebilecekti. Batı Prigojin’in isyanı ve darbe girişimiyle Rusya’nın ve Putin’in ne kadar yıprandığını, büyük bir dünya gücü olarak ne kadar “zavallı” ve gülünç duruma düştüğünü tartışırken, şimdi birden Avrupa’nın ortasında, Belarus’ta konuşlanan böylesi bir birliğin kendilerine ne gibi tehlikeler, sorunlar yaratabileceği üzerinde durmaktalar.

Şüphesiz Prigojin’in darbe girişimiyle Putin ve Rusya bir “hasar” gördü, Putin’in prestiji sarsıldı. Ama Putin bu gelişmeler sonrası orduda birliği sağladığı için güçlenerek çıktı. Halk arasında hâlâ en popüler kişiydi. Avrupa ise Rusya’daki gelişmelere sevinirken birden Belarus’da karşısına yeni bir tehlike çıkmış olduğunu gördü. Zira işi savaşmak olan bu yarı kriminel askerlerin boş durmayacağı bir gerçektir. Bunlar ya dünyadaki çatışma bölgelerine gidecek ya da Avrupa’da bir şeyler yapacak. Ne yapacaklarını zaman gösterecek. Avrupalılar daha şimdiden Belarus sınırında güvenlüğü arttırmaya başladıklar.

Günümüzde paralı asker fenomeni

Paralı asker her çağda olmuştur. Özellikle Orta Çağ’da yaygındı. İnsanlar sultan ve kralların seferine talan, yağma ve işgal için katılıyordu. Sonunda ganimet bölüşülüyordu. Kapitalizme geçilmesi, ulusal devletlerin doğmaya başlamasıyla savaşların ve orduların da karakteri değişmeye başladı. Hem içte huzuru sağlamak hem dıştan gelen saldırıları göğüslemek hem de ulusal çıkarları korumak için düzenli, talim ve terbiyeli milli orduya gereksinim doğdu. Avrupa’da bu gelişim 17. Yüzyılda, Osmanlıda ise ancak 19. Yüzyılda başlayabildi. Yağma ordusunun miyadının dolduğunu, düzenli ordunun gerekliliğini çarpıcı olarak ortaya koyan olay Osmanlıların 1683 Viyana kuşatmasıdır. Yağmaya gelen 300 bin kişilik Osmanlı ordusunu 18 bin kişilik Prens Eugen’nin düzenli ordusu darmadağın etmiştir.

Kapitalizm döneminde özellikle Fransızlar sömürgelerdeki düzeni sağlamak için paralı yabancı asker, lejyonerlerden birlikler oluşturmuşlardır. İngilizler de Hintli ve Pakistanlılardan oluşan birlikler kurmuşlardır. Ama bunlar yine de ordunun kontrolündeydi. Savaşı düzenli ordu yapıyordu. Düzenli ordularla yapılan en büyük savaşlar I. ve II. Dünya Savaşlarıdır. II. Dünya Savaşı sonrasında nükleer silahların, uzun menzilli roketlerin, füzelerin, günümüzde teknolojik silahların ortaya çıkmasıyla ulusal ordular da önemini kaybetmeye başladılar. Profesyonel ordu gereksinimi doğdu. Bugün Türkiye dâhil hemen hemen tüm devletler profesyonel paralı askerlerden oluşan ordulara geçmiş bulunmaktalar. Ayrıca düzenli orduyla bir ülkeyi zaptetme veya işgal etme dönemi de geçmiş bulunmakta. ABD’nin Vietnam ve Irak savaşları bu gibi girişimlerin hem çok pahalıya hem de çok asker kaybına mal olduğunu, toplumda büyük huzursuzluklar yarattığını gösterdi. Artık bugün savaşlar havadan sihalar, roketlerle bombalayarak ve karadan paralı asker girerek yürütülmektedir. Bu paralı askerler daha çok özel firmalar tarafından kurulmakta ve devletler işgal edilen ülkede yapılan barbarlıkları bu özel şirketlerin üstüne atabilmektedirler. Bunların en tipik örneği Libya, Suriye, Ukrayna savaşlarıdır. Günümüzde bu şirketlerin paralı askerleri bir başka düzeyde savaş gündemine oturmuş durumdalar.

İŞİD’den WAGNER’e uzanan yol

Özel şirketlerin veya ordu veya istihbarat birimleriyle ilişkili özel şirket askerlerini, birliklerini ABD ve Rusya’nın yanısıra en çok kullanan ülkelerden biri de Türkiye’dir. Türkiye yalnız orduda savaşan birlikleri paralı askerlerden oluşturmadı, aynı zamanda özellikle Rojova’da kullanılmak üzere İslami cihatçılardan oluşan Özgür Suriye Ordusu, ÖSO’yu ve benzerlerini, ülkede ve uluslararası alanda kullanmak üzere de özel paralı askeri birlikler yetiştiren SADAT’ı kurdu. Böylece ölen asker sayısı ve halktan gelen tepkilerde nispeten azaldı. Ölen paralı askerler için de bu “bu işin fıtratında var” denmeye başlandı.

Türkiye’nin kullandığı paralı askerler bir yerde Fransız lejyoner tipidir. Daha çok yabancı askerlerden oluşmaktadır. Türkiye’yi bu işe bulaştıran ABD’dir. ABD 2011 yılında Suriye’deki Esad rejimini devirmeye kalkıştığında, Irak’tan da ders alarak, bunu yabancı paralı askerlerle yaptırmak için harekete geçti. Böyle paralı bir ordunun kurulması için Türkiye, Erdoğan’la anlaştı. Erdoğan da Bosna’dan, Çeçenistan’dan, Türkmenistan’dan, Çin’den Uygurlara, Afganistan’daki El Kaidecilere kadar dünyadaki İslami cihatçıları Suriye’nin kuzeyinde, Rojova bölgesinde topladı. Esad’a karşı bu cihatçılar hemen büyük bir başarı sağlayamayınca ve savaşın uzun süreceği anlaşılınca, Türkiye bu cihatçıları Kürtlere, YPG’ye karşı kullanmaya ve El Kaide, El Nusra, HTŞ, İŞİD gibi İslami cihatçıları da Suriye ve Irak’a yerleşmek için oralarda kendi otonom bölgelerini kurmaya başladılar. Bunlar için de en tanınmışı İŞİD’dir. İŞİD kısa zamanda bağımsızlaşarak Suriye ve Irak’ı kapsayan bir İslam devleti kurdu, Türkiye’nin de desteği ile Kürtlere ve ABD’ye karşı savaş açtı. Bunun üzerine ABD ile Türkiye’nin arası soğumaya ve giderek bozulmaya başladı. ABD Esad’ı devirmekten vazgeçip İŞİD’e karşı savaşı öne aldı. Esad’a karşı savaşın koordinasyonunu Türkiye’den alıp Arap ülkelerine götürdü. Uluslararası alanda Türkiye İŞİD’i destekler bir konuma düştü. İŞİD’de bundan böyle esas savaşı Kürtlere, YPG’ye karşı yöneltti. Bu bir yerde Kürtlerin Rojova’da kurduğu otonomiyi, Kantonları yok etmek isteyen Türkiye’nin ve Erdoğan’ın da işine geliyordu. “Kobane düştü düşecek” sözü bu dönemde söylendi. İŞİD’e ise gereken dersi YPG ve SDG verdi.

Artık Erdoğan o günden beri Suriye’deki cihatçıları kontolü altında tutmakta ve istediği gibi kullanmaktadır. Bunlar Türkiye’nin paralı askerleri konumundadır. Rusya, Libya iç savaşına müdahil olunca ve Bingazi’deki General Hafter’i desteklemek için Wagner birliklerini gönderince, Trablus’a sıkışmış olan Linya hükümetini desteklemek üzere Wagner’e karşı savaşmak üzere Trablus’a Suriye’deki cihatçılardan bir birlik gönderdi. Bu birliğin parasını ve masraflarını Libya hükümeti üstlendi. Birliği yöneten ise Libya’daki Türk subay ve askerleri oldu.  Erdoğan bu cihatçılardan oluşan birlikleri Rojova’ya yaptığı operasyonlarda da kullandı. Son olarak Tel Abyad bölgesindeki operasyonlarda da daha çok bu birlikleri Kürtlerin üstüne saldı. Bu paralı birlikler ise her türlü insanlık dışı barbarlıkları yapmaktalar, ama bunların sorumluluklarını Türkiye üstlenmemektedir.

Prigojin ayaklanmasından ders çıkarmak

Özel şirketlere ait bu paralı birlikler zamanla bağımsızlaşmakta, kendi başına buyruk hareket edebilmekte, onu kullanan ülkeye büyük sorunlar açabilmektedir. Bunun son tipik örneği Rusya’da Prigoşin’in Putin’e karşı isyanı ve darbe girişimidir. Prigojin bir dönem Putin’in has adamıydı. Afrika’daki operasyonları yaparken onu destekleyen Putin’di. Ama operasyon ülke içinde, Rusya’da olunca işin boyutu değişti. Rekabet başladı, gerekirse darbe bile yapılabileceği ortaya çıktı. 25 bin savaşmaya hazır bir birliğin yarattığı özgüven ülkenin başına büyük işler açabiliyor. Ama bunlar bu birliklere duyulan gereksinimi küçültmüyor, bunların orduya entegre edilmesi gibi daha iyi kontrol gerektirdiği ortaya çıkıyor.

Rusya’da Putin’in başına gelen başka ülkelerin, hele Türkiye’nin başına gelmez demeyin. Türkiye’nin kaç kez Suriye-Rojova’daki bu İslami birliklerin saldırısına uğradığını, sınırı ve devleti tehdit ettiğini, İdlib’de askerlere saldırdığını istihbarat dışında tam bilen yoktur. 53 kişinin öldüğü Hatay-Reyhanlı saldırısını El-Kaide ve İŞİD’in yaptığı ortaya çıktı. HTŞ kaç kez İdlib’deki askerlere saldırdı. Bilinen üç askerin hayatını kaybettiğidir. Ankara Garı katliamı, Reina gece kulübüne saldırı ve katledilen yüzlerce insan bu cihatçıların işidir. Tabii ki buralarda MİT’in sorumluluğu başka bir konudur.

Bunlar herkesin bildiği örnekler. Duyulmayan daha nice olaylar var. En çok korkulan da, eğer bir gün İdlib tekrar Suriye’ye verilir ve oradan binlerce cihatçı Türkiye’ye gelirse, bu şartlarda Türkiye’nin yaşayacağı büyük destabilizasyondur. Bu durumda Türkiye’nin başına gelecek olanlar Rusya’nın başına gelenleri arattıracak cinstendir. Türk kamuoyunun artık Rojova’da cihatçılarla AKP ve Erdoğan’ın giriştiği işbirliğinin ülkenin başına açabileceği sorunları, tehlikeyi düşünmesi gerekmektedir. Ortadoğu’da Kürtlerle, Suriye ve Irak ile bir an evvel barış sağlanmalı, paralı asker belasından kurtulunmalıdır. Durmadan güçlenen SADAT’a karşı çıkılmalı, ülke Fetö darbesinden sonra bir de SADAT darbesiyle karşı karşıya kalmamalıdır.

Son söz

Bundan böyle patlak verecek savaşlarda hem devletin düzenli paralı askerleri, hem şirketlere ait yerli veya yabancı paralı askerler birlikte rol alacaklardır. Düzenli ordunun miadı daha dolmamıştır. Devlet askerleri havadan füze ve roketlerle bombalama işleri yaparken ve karada şirket askerlerini sevkle yönetirken, şirket askerleri de sahada insanlık dışı barbarlıkları yapacaklar, durumu “sağlamlaştıracaklardır”. Onlar ateşten kestaneyi alacak olan maşalar olacaklardır. Bunlara meydan vermemenin yolu savaşa karşı barışı daha güçlü savunmaktır. Hem içte hem dışta savaş ve operasyonlara imkân vermemektir.

Bir yanıt yazın