Haber / Yorum / Bildiri

“O da böyle konuşmasaydı”: Merdan Yanardağ hemen serbest bırakılmalı!

Çiğdem ASLAN

TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ 26 Haziran 2023 günü kendi televizyon programında yaptığı bir konuşma nedeniyle önce gözaltına alındı, sonrada tutuklandı ve Silivri Cezaevine kondu. Tutuklanmasının nedeni ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Yanardağ’ın canlı programda Abdullah Öcalan’la ilgili söylediklerinin “Suçu ve Suçluyu Övme” ve “Terör Örgütü Propagandası Yapmak” suçlarını içerdiği iddiasıdır. Yanardağ’ın söylediklerini okuyanlar için bu suçlama gerçekten zorlama bir iddiadır. Ama anlaşılan o ki, artık bu düzende PKK’nın değil, Öcalan’ın ismini şu veya bu şekilde kullanmak, anmak bile suç sayılabilecektir. Onlara göre devletin baş düşman gösterdiği Öcalan’ın ismini anamazsın, 2013/14’te olduğu gibi onun Kürt sorununun çözümünde oynadığı role değinemezsin, değinirsen suç işlemiş olursun. Yanardağ’a yapılan budur. Hedef Yanardağ değil, onun şahsında tüm Türk aydınını ve Türkiye’yi susturmaktır. Ülkenin üzerine ölü toprağı sermektir. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünün kamuoyunda tartışılmasını engellemektir.

Öcalan’a uygulanan tecrit yasalara aykırıdır

Yanardağ Ensarioğlu’nun Kürt sorununun çözümünde yeni bir müzakere döneminin başlaması gerektiğine atıfta bulunarak söylediği sözlere iktidar tahammül edemedi. Yanardağ Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünde rol almış “70 yaşını geçmiş” ve “25 yıldır kesintisiz hapiste” olan biri olarak Öcalan’a uygulanan tecrite karşı çıkarak şöyle diyor:

Öcalan “Türkiye’de en uzun süre yatan siyasi mahkûmdur. Normal infaz yasaları geçerli olsa aslında serbest bırakılması gerekiyor, ev hapsi vs. Abdullah Öcalan’a uygulanan tecritin hukukta hiçbir yeri yoktur. Kaldırılması lazım….”

“Ama orada elinde rehin olarak tutmuşsun, adamla pazarlık yapıyorsun. Onun üzerinden tehdit savuruyorsun. Ailesiyle bile görüşemiyor, avukatlarıyla görüşemiyor. Böyle bir infaz düzeni olabilir mi? Abdullah Öcalan hafife alınacak birisi değil. Neredeyse cezaevinde filozof oldu, çünkü okumaktan başka bir şey yapmıyor. Siyaseti doğru okuyan, doğru gören, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir.“

Yanardağ burada öz olarak tecride, Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmemesinin infaz yasasının ihlali olduğunu, böyle bir infaz düzeninin dünyanın hiçbir yerinde olmadığını söylüyor. Hem hükümeti hem kamuoyunu açıkça yasalar çiğneniyor diye uyarıyor. Ne suç ne suçlu övülüyor, ne de terör propagandası yapılıyor. Tam tersine hükümetin yasaları çiğneyerek suç işlediği belirtiliyor. İster “terörist başı” olsun, ister mafya babası olsun, yasalar herkes için eşit olarak uygulanır, hukuk herkes için eşit olarak geçerlidir. Tersi suçtur, anayasal suçtur, insanlık suçudur. Çiğnenen hukuk bir gün çiğneyenler için de gerekli olacaktır. Burada yasaların çiğnendiğini hatırlattığı için kamuoyunun Yanardağ’a müteşekkir olması gerekir.

Filozof ve zeki olmak ne zamandan beri suçtur?

Yanardağ’ın ikinci söylediği Öcalan’nın şahsıyla ilgili, onun okumaktan “filozof” olduğu, siyaseti doğru değerlendiren “zeki” biri olduğu yönündeki bazı tespitlerdir. Bunlar “övme” değil, durum tespitidir. Hapishanede okuduğu, okuduklarından doğru sonuçlar çıkarttığı için bir insana nasıl kızılır? Yanardağ, hükümetin bile onun “zeki”, doğru siyasi görüşleri olduğu için onunla pazarlık yaptığını, sürekli görüştüğünü belirtiyor. Bunun neresi “suçluyu övme” ve “terör propagandası”dır?

Eğer ülkenin çok önemli bir konusunda fikir yürüten bir aydına kastın varsa şüphesiz bunlardan suç üretebilirsin. İktidarın Yanardağ’a olan öfkesi ve kasıtlı tutumu büyük. Çünkü Yanardağ’ın televizyonu seçimlerde Erdoğan’a karşı muhalefet odaklarından biri olmuştur. Yalnız televizyon değil, Yanardağ’ın kendisi de yaptığı programlarla iktidarın gözüne batmıştır. Bu nedenle Yanardağ “sıradan” herhangi bir aydın, gazeteci değil. TELE1 gibi çok izlenen bir TV’nin genel yayın yönetmeni, yaptığı programlar, söylediği sözler kamuoyunda dikkate alınan, halk tarafından sevilen yalnız bir yorumcu ve gazeteci değil, hukukun, adaletin, demokrasinin, hak ve özgürlüklerin, özellikle basın ve fikir özgürlüklerinin ardıcıl savunucularından biridir. Böyle bir kişiyi susturmaya kalkmak topluma gözdağı vermek, onlara korku salacak bir örnek yaratmaktır. Hükümete, hükümetin, Erdoğan’ın politikalarına kim karşı gelirse, onun başına neler gelebileceğini, hapishaneyi boylayacağını göstermektir. Bunun için Yanardağ’a uygulanan muamele onun şahsına değil, onun şahsında tüm Türkiye’ye, tüm muhalefete, tüm aydınlara yapılan bir saldırıdr. Sessiz kalmamak, ayağa kalkmak gerekmektedir. Artık Kavala, Demirtaş, Kışanak, Yüksekdağ’dan Öcalan’a, Yanardağ’a kadar binlerce politik tutuklu için özgürlük isteme zamanıdır. Susarsan demokrasi ve özgürlükler ölmeye başlar, susmazsan canlanır, gürleşir.

Söylenen ifade ve düşünce özgürlüğüdür anlayışının aşılması

Bazı aydınlar Yanardağ’ı savunurken onun söylediklerinin içeriğine değinmeden söylenenlerin ifade ve düşünce özgürlüğü çerçevesinde olduğunu belirtmekteler. Yine bazı aydınlar da keşke “O da böyle konuşmasaydı, böyle söylemeseydi” gibi bir yaklaşım sergilemekteler, o zaman başına böyle işler gelmeyeceğini ima etmektedirler. Her iki yaklaşım aynı yere çıkmaktadır: Doğruyu savunma, gördüğün eksiklikleri söyleme, söylersen de suya sabuna bulaşma denmek istenmektedir.

Oysa günümüzde bu yaklaşımlar doğru değildir. Fransız aydınlanmacılığından kalan “Ben seninle aynı fikirde değilim, ama devletin sana yaptıklarını doğru bulmuyorum, senin bu fikrini söyleme hakkını savunuyorum” yaklaşımı artık düz mantıksal bir bir yaklaşım olarak aşılması gerekmektedir. Şüphesiz aynı fikirde olmasan da, bir insanın fikrini söylemesini savunmak gerekir. Bu hâlâ geçerlidir. Ama o insanın söylediği bir haksızlıksa, devletin hukuka bir ihlaliyse, kamuyu, herkesi ilgilendiren bir konuysa, söylenen sözün içeriğine bakmak, onun arkasında durmak gerekir.

Yanardağ’ın söylediği sözler bir insanla, Öcalan’la ilgili hukukun, infaz yasasının uygulanamamasıdır. Bir insanın, kim olursa olsun, 28 aydır tecritte tutulması, kimseyle görüştürülmemesi yasanın devlet tarafından ihlalidir. Bu nedenle Öcalan’a uygulanan tecrite karşı çıkmak hukukun savunulmasıdır ve insanlığın gereğidir. Öcalan’a uygulanan tecrite susmak devletin işlediği suça ortak olmaktır. Onun için Yanardağ’ın söylediği ifade ve düşünce özgürlüğü çerçevesindedir demek ve içerikle ilgili bir şey söylememek hükümetin yasa ihlalinin onayıdır, suç işlemektir. Bu konunun ifade edilmemesini, söylenmemesini söylemek ise insanlık suçudur. Demokrasi savunuculuğunun ayıbıdır. Bu nedenle toplumun önemli bir hukuk ve insanlık sorununu gündeme getirdiği için Yanardağ’a müteşekkir olmalıdır. Yanardağ toplumda kanayan bir yaraya parmak basmıştır. Kürt sorununu tartışmayı bir kez daha gündeme getirmiştir.   

Susmayalım: Yanardağ ve tüm politik tutuklular serbest bırakılmalıdır

Yanardağ’ı tutuklamakla hükümetin hedefi açıktır: Bu ülkede Kürtlerin ve Türklerin birliğini savunan, Kürt sorununun gerçek barışçıl ve demokratik çözümünün Öcalan’la mümkün olduğunu söyleyen aydın, sanatçı, gazetecileri susturmak, geniş yığınlar arasında korku ve dehşet yaymaktır. Yanardağ’ı tutuklayarak bu konuda bir örnek yaratmaktır. Bu onların işine yarıyor. Çünkü bu korku ve dehşetle onlar iktidarlarını sağlamlaştırıp, geniş Türk yığınlarını kendilerine biat ettirebiliyorlar. Mayıs 2023 seçimleri de gösterdi ki, Kürt, PKK, Öcalan karşıtlığı Türklerin geniş bir kesiminden oy almayı kolaylaştırmaktadır. Kürtlere, PKK’ye, Öcalan’a karşı çıkarak, Kürt sorununun çözümünün Öcalan ile mümkün olduğunu söyleyen Türk aydınlarını şeytanlaştırıp susturarak AKP ve Erdoğan, kendilerini hâlâ “vatanı savunan mücahitler” olarak göstermeyi başarmaktalar, milliyetçilik, ırkçılık, şovenizmi körükleyerek Kürt karşıtlığı üzerinden yerel seçimlerde Türk yığınlarının oyunu almayı hesaplamaktadırlar.   Onların bu oyununu bozmak Türk aydınının elindedir. Öcalan’a tecride karşı çıkmak bunun ilk adımıdır. Yanardağ’ın tutuklanmasına karşı çıkarken onun bu haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı çıktığı, boyun eğmediği için tutuklandığı sürekli vurgulanmalıdır. Kürt sorunu Türkiye’nin demokratikleşme sorunudur. Türk kamuoyunda bunun anlaşılması, bu konunun üstündeki tartışma yasağının kaldırılması, Öcalan’a uygulanan hukuksuzluğun son bulması için mücadeleyi gerektirmektedir. Yanardağ’ın söyledikleri bir başlangıç olarak görülmeli ve demokrasi bayrağı yükseltilmelidir. Haksızlığın, hukuksuzluğun karşısında boyun eğilmemelidir.

Bir yanıt yazın