Haber / Yorum / Bildiri

Ukrayna’daki faşist örgütlenmeyi hafife almak Ukrayna’daki savaşı anlamamaktır (II. Bölüm)

Lenin: Savaşlar tarihsel işlevleriyle değerlendirilir

Aydın TEMEL

Ukrayna’daki bazı faşist örgütlenmeler

UKRAYNA’da 80’nin üzerinde faşist milis örgütleri, silahlı örgütler bulunmaktadır. Bunlar uzun zamandan beri ABD ve NATO tarafından Ukrayna’nın batısında, Polonya sınırına yakın kurulan kamplarda eğitildiler ve silahlandırıldılar, sonrada 2014 senesinde Maydan darbesinde kullanıldılar. Maydan ayaklanmasının avantgardı (öncüsü) bu faşistlerdi. Bugün ABD’nin Ukrayna’nın batısında bu kamplarının, kimyasal ve biyolojik silahların üretildiği laboratuvarlarının olduğu bilinen bir sırdır. Rusya’nın son zamanlarda hiperial hızlı roketlerle Ukrayna’nın batısında bombaladığı yerler bu kamp ve laboratuvarlardır.

Azak taburu

Maydan darbesinden sonra Amerikalılar dağınık olan bu faşist güçleri birleştirmeye ve toparlamaya girişti. Güçlü birimler oluşturdu. Bugün Ukrayna’daki faşist örgütler içinde en güçlüsü ve büyüğü Asow taburu (Azak taburu)dur. Lideri Maydan olayları sırasında bir cinayet nedeniyle yattığı hapishaneden taraftarlarınca kurtarılan kriminelin biri olan Andriy Biletski’dir. Biletski açıkça Hitler faşizmine duyduğu hayranlığı saklamayan, dünyadaki beyaz ulusların semit yönetimindeki aşağılık insanlara karşı haçlı seferine çağıran bir kişidir. Onun lideri olduğu Azak taburunun amblemi de Hitler SS birliklerinin kullandığı Kurt avlama aleti ve siyah güneştir. Taburun kuruluşunu finanse eden ise, Yahudi asıllı Ukraynalı oligark İgor Kolomoyskiy’dir. Aynı oligark Zelenski’nin seçilmesini finanse eden kişidir. Bir dönem antisemit olan Biletski de bu ara “değişmiş” ve İsrail onun için de bugün en örnek devlet olmuştur.

Kısa bir zaman içinde devletle bütünleşen Azak taburu devlet içinde küçük bir devlet konumuna yükselmiştir. Önce bu faşist tabur İçişleri Bakanlığına bağlı Ukrayna Ulusal Güvenlik Birliği’ne entegre edildi. Ukrayna Ulusal Güvenlik Birliği sınır ve iç güvenlikten sorumlu olan birliktir. Azak taburu ilk başta Ukrayna ordusunun zayıflığı nedeniyle Ukrayna’ın doğusundaki Lugansk ve Donezk cumhuriyetleri üzerine sürüldü. Orada sayısız cinayetler işlediler. Cumhurbaşkanı Poroşenko daha 2014 senesinde Azak taburunu “Bunlar bizim kahramanlarımızdır” diye övdü. Biletski gibi bir kriminel TV programlarının yıldızı oldu ve parlamentoya seçildi. Bu tabur 9 Mayıs 2014’de Mariupol’da Sovyet ve dünya halklarının Hitler faşizminden kurtuluş günü olan 9 Mayıs kutlamalarına saldırdı ve orada büyük bir katliam yaptı. Azak taburu Ukrayna devletinin Ruslara, barışseverlere, muhaliflere, komünistlere karşı vurucu gücüdür. Onların üzerinde muhaliflere karşı işlenmiş sayısız cinayetler vardır. 

Azak taburu yalnız bir askeri birlik değildir. Kendisine bağlı bir parti, iki yayınevi, çocuklar için yaz kampları ve polisin yanında sokakların güvenliğini sağlayan bir “Halk Savunma Birliği” vardır. Askeri kanadının iki talim üssü ve içinde SIHA’lardan tanklara ve toplara kadar silahların bulunduğu dev silah depoları vardır. Azak taburu en son olarak Maiupol’a gönderildi. Diğer uluslararası faşistlerle birlikte Ruslara karşı amansız bir savaşa girdiler. Time gazetesi bir haberinde eski bir FBI-ajanı olan Ali Soufan’ın verdiği bilgiye göre son altı yıl içinde 50 ülkeden Ukrayna’ya savaşmak için gelen mücahitlerin sayısı 17 bin civarındadır.   Mariupol’un uzun zaman düşmemesinin altında bu faşistlerin Rus düşmanlığı yatmaktadır. Onlar ellerine geçirdikleri Rus askerlerine en ağır işkenceleri uygulamışlar, mahallelere dağılıp Mariupol’ları Rus askerlerine karşı kalkan olarak kullanmışlar, sıkıştıkları zaman da tahliye edilen halkın arasına karışıp kurtulmaya kalkmışlardır. Ruslar da müsaade etmeyince, “Ruslar halkı tahliye etmiyor” diye yaygarayı koparmışlardır.

Azak taburunun işlediği zalim gaddarlıkları soran Fox News’a Zelenski “Ne yapalım, onlar böyledir… Bizim vatanımızı savunmaktadırlar” der. Roosevelt’in Somoza’ya söylediği sözü hatırlatarak “Onlar orospu çocukları, ama bizim orospu çocuklarımızdır” diye ilave eder. ABD Kongresi’nde bazı milletvekillerinin verdiği Azak taburunu terörist faşist örgüt olarak nitelendirilmesi talebi reddedildi. ABD yönetimine göre, bir “orospu çocuğu” eğer onların “orospu çocuğu” ise, o “temiz”dir, ne terörist ne de faşisttir. Önemli olan onların kirli işlerini yapması, onların yerine savaşması, insan öldürmesi, Rus öldürmesidir. Azak taburu da bu işleri “hakkıyla” ABD adına yerine getirmektedir.

Diğer faşist örgütler

Azak taburu dışında da birkaç önemli milliyetçi, faşist örgütler vardır. Bunlardan biri “Swoboda-Partisi C14” (Özgürlük Partisi C14) dür. Bir diğeri “Sağ Sektör” faşist örgütüdür. Bir diğeri de “Aidar” taburudur.

C14 örgütü Ukrayna gizli sevisi SBU ile birlikte çalışmakta ve esas işlevi Rus taraftarı gösterileri bastırmak ve Başşehir Kiev’de sokaklarda “güvenliği” sağlamak için polise yardımcı olmaktır. Onların sağladığı “güvenlik muhalifleri ve Rusya taraftarlarını ortadan kaldırmaktır. Bu örgütün lideri Karas bu “görevleri” yaparken Azak ve Sağ Sektör ile birlikte çalıştıklarını da itiraf etmektedir. C14’ün milliyetçi eğitim projeleri ise devlet tarafından finanse edilmektedir.

 “Sağ Sektör” faşist örgütü devletin desteğindeki faşist örgüt ve taburundan biridir. Bu örgütün tabur komutanı Dmitri Kosiubaylo’ya 1.12.2022 tarihinde Ukrayna parlamentosunda “Ukrayna Kahramanı” unvanını vermiştir. Bir cumhurbaşkanı bir faşiste bir madalya veriyorsa, bu faşistin kaç muhalif demokratın ve komünistin kanına girdiğini, Luhansk’ta ne cinayetler işlediğini sormak gerekir.

Aynı şey “Aidar” taburları için de geçerlidir. Bu tabur hapishaneden çıkan kriminellerden oluşturulmuş bir taburdur. Amnesty İnternational bu taburun savaş suçu işlediğini belirtmesinden sonra bu tabur geri çekildi, ama varolmaya devam etti. Bu taburun komutanlarından Maksim Marçenko Mart ayı başında Cumhurbaşkanı Zelenski tarafından Odessa Bölge Valisi olarak atandı. Daha çok Rus asıllılarının oturduğu Odessa gibi bir bölgeye faşist bir valinin atanmasının ne anlama geldiğini insan düşünmek bile istemiyor. Sırf 2 Mayıs 2014 pogromunu hatırlamak yeter. O zaman Odessa’da Maydan darbesine karşı Rus taraftarlarının protestosu kanlı şekilde bastırılmıştı. Bunun için Azak taburu lideri Biletski Odessa’daki bir futbol maçını bahane ederek oradaki faşistleri desteklemek üzere Harkiv’den bir tren dolusu futbol taraftarı faşist gönderdi. Bunlar Sendika binası önünde çadır kuran Rus taraftarlarına saldırdılar. Canlarını kurtarmak için sendika binasına sığınan 48 Rus taraftarlarını sendika binasını ateşe vererek canlı canlı yaktılar. Eğer bundan böyle Odessa’da benzer olaylar vuku bulursa bunun sorumlusu faşist valiyi atayan Zelenski olacaktır. Bu vali ile Odessa’nın ikinci bir Mariupol olma ihtimali artmıştır. Bunun olmaması için bir an evvel barış görüşmelerine başlanmalı ve bu barış görüşmelerinin temelinde Ukrayna’nın faşistlerden arındırılması olmalıdır.  

Lenin: Sosyalistlerin savaşa karşı tutumları

Bu kısa özet bile göstermektedir ki, Ukrayna ne “hükümran” ne de burjuva “demokrat” bir ülkedir, tersine komşularına en başta Rusya’ya karşı tehdit oluşturan nazilerin, faşistlerin egemen olduğu ABD yetkisinde bir ülkedir. Bu durumda Rusya ne yapmalıdır. Bu faşist tehlikeyi ve bunu destekleyen ve ayakta tutan NATO ve ABD “hükümranlığını” kırmak için harekete mi geçmeli, yoksa susup kendine gelecek tehlikeyi mi beklemeli miydi? Rusya beklemedi, bu tehlikeyi bertaraf etmek için “operasyon“ düzenledi.

Lenin Birinci Dünya Savaşı’nın ateşleri içinde yazdığı “Sosyalizm ve Savaş” adlı broşüründe (Lenin, Almanca eserler Cilt 21, sayfa 300) sosyalistlerin savaş karşısında tutumunu ele alır ve inceler. Lenin’e göre halklar arasında savaş barbar ve canavarca bir olaydır. Ama sosyalistlerin savaşa karşı tutumu burjuva pasifistlerinden ve anarşistlerden tamamen farklıdır. Sosyalistlerin pasifistler arasındaki görüş farkı, sosyalistlerin bir savaşla ülke içindeki sınıf savaşları arasındaki ayrılmaz bağı görmesi, sınıflar ortadan kaldırılmadan ve sosyalizm kurulmadan savaşların ortadan kaldırılamayacağı, bir iç savaşın, yani ezilen sınıfların ezen sınıflara karşı verdikleri savaşın haklılığı, ilerici niteliği ve gerekliliği anlayışıdır.

Sosyalistlerin bu konuda hem pasifistlerden hem de anarşistlerden ayrılan farkı, sosyalistlerin her savaşın ayrı ayrı Marx’ın diyalektik materyalizmi açısından tarihsel özel bir incelemeye tabi tutmalarıdır. Buna göre her savaşta kaçınılmaz bir biçimde olagelen dehşet, zulüm, sefalet ve işkencenin yanı sıra onun tarihsel olarak aldığı role bakmak gerekir. Tarihte ilerici nitelikte pek çok savaş vardır, yani insanlığın gelişmesine faydalı olan savaşlar vardır. Bunlar (örneğin mutlakiyet ve kölelik gibi) zararlı ve gerici kurumların yıkılmasına ve (Türkiye ve Rusya’da olduğu gibi) Avrupa’da en barbar despotların ortadan kalkmasına yardım eden savaşlardır.

Bu nedenlerle Lenin’e göre her savaşın tarihsel özelliklerinin incelenmesi gerekmektedir. Ve Lenin kendi çağının savaşlarının tarihsel özelliklerini inceler ve önemli sonuçlara varır. Önce İnsanlık tarihinde yeni bir çağ açan Büyük Fransız Devriminden Paris Komününe kadar olan dönemin (1789-1871) savaşlarını ele alır. Bu dönemin savaşları burjuva-ilerici kurtuluş savaşlarının özel bir tipini oluşturur. Bu da, bu savaşların başlıca içerikleri ve tarihsel anlamları, mutlakıyeti ve feodalizmi devirmek, hiç değilse bu kurumların temelini sarsmak ya da yabancı boyunduruğundan kurtulmaktı. Onun içindir ki, bu savaşlar ilerici savaşlardı ve bu gibi savaşlar verilirken bütün içten devrimci demokratlar ile sosyalistler, feodalizmin ve mutlakiyetçiliğin temellerini yıkan ya da en azından bu temelleri sarsan, ya da yabancıların baskısına karşı savaşım veren tarafın (yani burjuvazinin) daima zaferinden yana olmuşlardır. Örneğin, Fransa’nın verdiği devrimci savaşlar, yabancı toprakların Fransızlar tarafından yağma edilmesi ve ele geçirilmesi gibi bir unsuru da içerdiği halde, bu unsur, ihtiyar ve köleci Avrupa’daki feodalizmi ve mutlakıyeti paramparça eden bu savaşların temel tarihsel anlamını zerre kadar değiştirmemiştir. Fransa-Prusya savaşında Almanya, kuşkusuz Fransa’yı soydu ama bu durum, gene de, milyonlarca Almanı feodal merkeziyetçilikten ve çar ile Napoleon III gibi iki despotun zulmünden kurtaran bu savaşın temel tarihsel özelliğini değiştiremez.

Lenin burada bize öğretiyor ki, her savaşın neden olduğu barbarlığı kınayalım, yerelim, ama o savaşın tarihsel işlevini, devrimci rolünü asla gözardı etmeyelim. Bu öğretiden sonra Lenin saldırı ve savunma savaşı arasındaki farkı ve haklı savaşı anlatır.

Lenin’e göre 1789-1871 dönemi, derin izler ve devrimci anılar bırakmıştır. Feodalizmin, mutlakıyetin ve yabancı zulmünün devrilmesinden önce proletaryanın sosyalizm için vereceği savaşımın gelişmesi olanaksızdı. Böyle bir dönemin savaşları ile ilgili olarak “savunma” savaşının meşruluğu üzerine söz ederken, sosyalistler, daima sonu ortaçağ kurumlarına ve köleliğe karşı devrime çıkacak olan bu amaçları gözönünde bulundurmuşlardır. “Savunma” savaşı sözü ile sosyalistler, her zaman sosyalizmi ve bu anlamda “haklı” bir savaşı kastetmişlerdir.  Sosyalistler, yalnızca bu anlamda, “anayurdun savunulması için” verilen savaşlara ya da “savunma” savaşlarına, meşru, ilerici ve haklı savaşlar gözü ile bakmışlar ve bakmaktadırlar. Örneğin, yarın, Fas Fransa’ya, Hindistan İngiltere’ye, İran ya da Çin, Rusya’ya… savaş açsalar, ilk saldıran kim olursa olsun, bu savaşlar, “haklı” savaşlar, “savunma” savaşları sayılırlar; ve her sosyalist, ezilen, bağımlı, eşit olmayan devletin, ezen, köleci, soyguncu “büyük” devlete karşı kazanacağı zaferi sevgi ile karşılar.

Lenin’den günümüze çıkarılacak dersler

Lenin diyor ki, tarihsel olarak ilerici bir karakteri varsa, “zayıf”, eşit konumda olmayan bir devletin, kendisini ezmeye ve bağımlı yapmaya kalkan bir devlete karşı açacağı savaş, ilk saldırı ondan gelse bile haklı bir savaştır, saldırı değil bir savunma savaşıdır.

Şimdi bunu Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşa uygulayacak olursak, ABD ve NATO Ukrayna’yı silahlandırarak ve faşistleştirerek Rusya’ya karşı saldırmak için bir sıçrama tahtası haline getirmiştir. Hedef dünyanın hegemonu olan ABD’nin Rusya’yı kendine “bağımlı”, itaat eden bir ülke konumuna getirmektir. Dünyada kimse ABD’nin dediğinden çıkmamalıdır. Amerika’ya göre neoliberal tekelci devlet kapitalizmi, ABD sömürü ve yağması dünyada sürmelidir. Buna karşı çıkan her hareket ezilmelidir. Bu koşullarda buna karşı çıkan her devletin, günümüzde özellikle Rusya ve Çin’in tutumu desteklenmeli midir, desteklenmemeli midir? Rusya’nın kendisini dünyadan soyutlamaya kalkan ABD’nin peyki Ukrayna’ya saldırması haklı bir savunma savaşı mıdır, yoksa değil midir? Putin her ne kadar Lenin’e karşı çıksa da, Lenin burada haklıdır. Lenin’e göre Putin saldırmış olsa da Rusya için bu savaş haklı bir savunma savaşıdır. Tarihsel olarak dünyayı tahakkümü altına almış olan ABD emperyalizmine karşı bir karakteri vardır. Bu da onun “ilerici-devrimci” özelliğidir. Bu Rusya ve Çin’in tekelci kapitalist bir ülke olmasından bağımsız olarak böyledir. Şu an söz konusu olan ABD hegemonyasına karşı gelmektir. Bu hegemonya yıkılmadan işçi ve emekçilerin sömürüsüz ve savaşsız sosyalizme giden yolda ilerlemeleri çok zordur. 

Lenin de halklar arasında savaş barbarlık ve canavarlıktır diyor ama savaşın bir de tarihsel karakterine bakılması gerektiğini bize özellikle öğretiyor. Kendisine Marksist diyenlerin Lenin’in bu tavsiyesini göz önünde bulundurması gerekmez mi? Olaylara hislerle değil bilimsel yanaşmak Marksistleri diğerlerinden ayırt edici özelliktir.

Bir yanıt yazın