Haber / Yorum / Bildiri

Ukrayna’da Putin’in savaşına hayır diyen, Erdoğan’ın Kürtlere karşı savaşına susamaz!

Barış ALPER

UKRAYNA’da savaş sürüyor. Rusya’nın başlattığı saldırıya karşı dünyada tepkiler büyüyor. İnsanlığın gözü önünde bir dram yaşanıyor. Ülkesini, evini, barkını terk eden Ukraynalı sayısı 2 milyonu geçti. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar yollarda. Başka ülkelere sığınıyorlar. Ülkede kalanların durumu daha da zor. Bir yanda bombalar yağıyor, diğer yanda sığınaklarda insanlar perişan. Hava soğuk, açlık ve kıtlık. Ama her iki tarafta da savaş tamtamları çalınıyor. Ne Rusya ne Ukrayna, ateşkes ilan etmekten, müzakerelere başlamaktan, barışa bir şans vermekten fersah fersah uzaklar. Görülen o ki, bu savaş daha çok uzun sürecektir. Tüm dünyada halkların, emekçilerin “Savaşa hayır!” sesleri daha yüksek çıkmalıdır.

Başkasına çuvaldızı batırmadan iğneyi kendine batır

Ukrayna’daki “savaşa hayır!” sesleri Türkiye’de de yükseliyor. İlerici, sol ve demokratik güçlerin bu savaşa karşı çıkmaları, hayır demeleri onların mücadele anlayışından, hümanist ilkelerinden, barış taraftarı olmasından geliyor. Ne var ki, Ukrayna’daki savaşa karşı çıkanlar yalnız ardıcıl barış taraftarı olan solcular değil, bunların arasında Türkiye’deki savaşı ve Türkiye’nin komşu ülkelere saldırılarını onaylayan muhalefet ve iktidardan yana güçler de bulunmaktadır. Tam bir hilekârlık, tam bir ikiyüzlülük. Hani, halk arasında bir özdeyiş vardır: Başkasına çuvaldızı batırmadan önce iğneyi kedine batır veya başkasının gözündeki cübürü görmeden önce kendi gözündeki merteği gör! diye.

Halk arasında böyle bir akıl, ar ve adap vardır ama Türk politikacılarında bu yoktur. Onlar için inkâr, imha, şiddet, tecavüz, saldırı, savaş kendileri yapıyorsa doğaldır, doğrudur. Ülkede hemen hemen 40 yldır Kürt halkına karşı süren bir savaş vardır. Ama bu savaşa kimse karşı çıkamaz, hayır diyemez. Bunu diyenler, Kürtlere karşı yürütülen savaşa karşı çıkanlar haindir, teröristtir, bunların hapsinin katli de vaciptir. Türkiye’deki savaşa hayır diyenleri terörize eden bu güçler, başka ülkelerdeki, Ukrayna’daki savaşa utanmadan hayır diyebilmektedir. Bunlara yalnız Erdoğan ve Bahçeli, partileri AKP ve MHP değil, kendine Millet İttifakı diyen ve Erdoğan’ın tek adam rejimine karşı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”i savunan 6 muhalefet partisi ve temsilcileri de dâhildir

6 Parti ve mutabakat belgesi

Millet İttifakı’na dâhil 6 parti önce yuvarlak bir masa etrafında toplandılar, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”in anayasası olacak olan mutabakat metni üzerinde son görüşmeleri yapıp 28 Şubat 2022’de kamuoyuna açıklanmasına karar verdiler. Normal olarak anayasa olma iddiasında olan bir metinde ülkenin can alıcı sorunlarına bir çözüm getirilmesi beklenir. Ülkenin can alıcı sorunlarından biri ekonomik kalkınma ise diğeri, belki de en önemlisi demokrasi sorunudur. Demokrasinin de en önemli sorunlarindan biri gerici-faşizan tek adam rejimini kurabilmek için Erdoğan’ın paramparça ettiği parlamenter sistemi, rafa kaldırdığı güçler ayrılığını, kuşa çevirdiği demokratik hak ve özgürlükleri güçlendirilmiş olarak yeniden ikame etmek ise, diğeri de Türkiye’de demokrasinin temel sorunu olan Kürt sorununa bir çözüm getirmektir. Kürt sorunu çözülmeden ne parlamenter sistem güçlendirilebilir ne de ülke ekonomik olarak kalkındırılabilir ve halk “mütevazı bir refah”a kavuşturulabilir. Kürt sorunu, demokrasi ve ekonomik kalkınma Türkiye’de bir bütündür. Biri olmadan diğeri olmaz, Kürt sorunu çözülmeden diğer ikisi hiç çözülemez.

O zaman yalnız 6 parti değil Türkiye’deki tüm partilerin yapacakları veya yazacakları politik bir belgenin özünü Kürt sorunu ve çözümünün teşkil etmesi gerekmez mi? Gerekir. Ama burası Türkiye, işleyen akıl ve mantık değildir, işleyen Türkiye’nin gerçeklerin gereği olan politiklar geliştirmek değildir, işleyen gerçeğin inkârı, tersyüz edilmesidir, tekçi politikalardır, suni bir Türk ulusu ve Türk devleti yaratmaktır. Bunun için her şey mübahtır, inkâr da, yalan da, çarpıtma da. İşte bu politikanın bir örneği de 6 partinin açıkladığı mutabakat belgesidir.

Savaşa hayır deyip Kürtlerden söz etmemek iki yüzlülüktür

28 Şubat’ta 6 parti vardıkları mutabakat metnini açıklarken bu partilerin hukuk konularından sorumlu genel başkan yardımcıları birer sunum konuşması yaptılar. Her konuşmacı konuşmasına Ukrayna’daki “Savaşa Hayır” diyerek başladı. Dünyanın bir yerinde yanan savaş ateşini görmemek ve değinmemek olmazdı. 6 Partinin toplantısında da Ukrayna’daki savaşın mutlak protesto edilmesi gerekiyordu. Edildi de. İnsan çok iyi oldu demek istiyor. Zira savaşa karşı olmak, barışı istemek bir erdemdir. Ama 6 parti böyle bir erdeme sahip miydi? Onlar gerçekten savaşa karşı mıydılar? Yoksa bunu zevahiri kurtarmak için mi yapıyorlardı? Bu soruların cevabı ne var ki olumsuzdur.

Bu altı parti Ukrayna’daki savaşa hayır derken samimi değillerdir. Sırf zevahiri kurtarmak için savaşa hayır demişlerdir. Ukrayna’daki savaşa hayır derken hem Türkiye’deki hem Irak ve Suriye’deki Kürtlere karşı sürdürülen savaşa da hayır demek gerekirdi. Ama bu partiler şimdiye kadar devletin ne Kürtlere karşı savaşına ne de Libya ve Karabağ’da giriştiği savaşlara asla hayır demedi. Son teskere hariç CHP dâhil bu partiler tüm savaş teskerelerine evet demişlerdir. Savaşa giden askerlere fetih duası okuyanlar arasında olmuşlardır. Bunlar bir kez olsun Kürtlerle barışı savunmamışlardır. Hâlâ iktidara geldiklerinde Kürt sorununun çözümü için tek kelime söylemiyorlar. Söyledikleri tek şey Kürt sorununun çözüm yeri parlamentodur demekten ibarettir. Ama nasıl bir çözüm düşündüklerini açıklamıyorlar. Açıklamıyorlar, çünkü onlar da Kürt sorununun çözümünde Eroğan’dan farklı düşünmüyorlar. İktidara geldiklerinde, şayet gelecek olurlarsa, savaşa Erdoğan’ın bıraktığı yerden devam edecekleri anlaşılmaktadır. Zira bu altı parti devletin milleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü konusunda Erdoğan gibi bağnazdırlar. Mutabakat belgesinin ilan edildiğinin ikinci günü 1 Mart’da HDP Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması oylamasında MHP ve AKP ile birlikte oy kullandılar. Oylamadan sonra İYİ Parti bu oylamayı zafer işaretleriyle kutladı. CHP daha önce Demirtaş’ın dokunulmazlığının kaldırılmasında da AKP ve MHP ile birlikte oy kullanmıştı. Bunlara mecliste sorunu çözeceklerine ne kadar güvenebilir ki? Kılıçdaroğlu son Diyarbakır ziyaretinde “Sorunlarınızı biliyorum” diyordu ama sorunun adını koymaktan imtina ediyordu. Sırf bir konuşmasında “Erdoğan Kürt sorunu yoktur” diyor diyerek Kürt adını telaffuz etti. O kadar. Ülkenin, demokrasisinin en temel sorununa böyle bir yaklaşım Erdoğan’ın yerine geçmek isteyen ana muhalefet partisi için yüzkarasıdır.

Ne Kürt kelimesinin, ne de Kürt sorununun çözümünün yer almadığı bir matabakat 

Şimdi bu altı parti hazırladıkları 48 sayfalık mutabakat belgesinde ülkenin ve üke demokrasisinin en temel sorunu olan Kürt sorunu konusunda tek kelime etmiyorlar. Oysa Kürt sorunu çözülmeden parlamenter sistem ne kadar güçlendirilmiş olursa olsun demokratik bir işleyişe kavuşamaz. Yargının bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, meclisin dokunulmazlığı, yürütmenin hesap verebilirliği, demokratik hak ve özgürlüklerin korunması ne kadar vurgulanırsa vurgulansın, özünde hiçbir şey değişmez. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez, tersine sürekli otoriterleşir. Çünkü bu Türk devletinin mayasında komünistleri, Kürtleri, Alevileri, Hıristiyan ve diğer azınlıkları ezmek, imha ve inkâr etmek vardır. Bu devlet bu anlayışın üzerine kurulmuştur. Devletin bu zihniyeti yıkılmadan parlamenter sistemi ne kadar güçlendirirsen güçlendir, Türkiye demokratikleşemez.

Bugün bu zihniyetin zayıf halkası Kürt sorunudur, Kürt sorununun çözümüdür. Kürt sorunu bir düğümdür. Bu düğümün çözülmesiyle Türkiye’de insanlar ve halklar özgürleşecek, barış içinde eşit ve demokratik ortak yaşamın yolları açılacaktır. 6 partinin korkusu halkın gerçek demokrasi ve özgürlüğe kavuşmasıdır. Onun için hazırladıkları mutabakat belgesinde Terörle Mücadele Kanunu gibi antidemokratik yasa ve maddelerin kaldırılacağı konusunda da tek bir söz yoktur. Bu Terörle Mücadele Kanunu ki, bu kanunun ilk 8 maddesi yüzünden binlerce HDP üye ve yöneticisi, Kürt, Türk demokrat ve aydını, barış akademisyeni hapislerde yatmakta, sürgünlerde yaşamaktadır. Antidemokratik yasaların olduğu yerde demokrasi ve özgürlükler savunulamaz, fikir ve basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü halkın gözünü boyamak için söylenen sözden ibaret kalır. Halk ise bu sözlerin samimiyetle söylenmediğini çok iyi bilir. İşte 6 partinin “savaşa hayır” demesini de halk samimi bulmadı. Zira kim ki Ukrayna’daki savaşa “hayır” der, Kürdistan’daki savaşa da “hayır” demesi gerekir. Demiyorsa samimi değildir, ikiyüzlüdür, bir Türk şoven milliyetçisidir. Bu konuda onların Erdoğan’da hiçbir farkı yoktur.

Erdoğan’ın ikiyüzlülüğü

Muhalefet savaşa ürkek bir hayır derken, Erdoğan uluslararası alanda arabuluculuğa, barış elçiliğine soyunmaktadır. Kendi ülkesinde, bölgesinde savaşı ve gerilimi tırmandıran Erdoğan Ukrayna’da sanki savaşın bitirilmesi, önce bir ateşkesin sağlanması ve müzakerelerin başlaması için “çabalar” sarfetmektedir. Kendi ülkesinde Kürtlerle savaşı durdurmak için başlattığı müzakere masasını deviren, barışa son savaşa devam diyen bir Erdoğan’dan şimdi Ukrayna’da diplomasi elçisi, arabulucu, barış meleği kesilmesine ne demeli?

Erdoğan bir yandan Putin’le diğer yandan Zelenski ile telefonlaşıyor, Antalya’da Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanı Lavrov ve Kuleba ile buluşmalarını sağlıyor, bunları yaparken Kürtlere karşı zebaniliğini perdeleyip kendini barış güvercini sanıyor. Putin ile görüşmeden sonra Cumhurbaşkanlığı adına şu açıklama yapılabiliyor:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede, Ukrayna sorununun bir an evvel barışçı yöntemlerle çözümü konusunda her türlü katkıyı yapmaya hazır olduklarını belirtti.

Acil bir genel ateşkesin bölgedeki insani endişeleri gidermenin yanında, siyasi çözüm arayışlarına da fırsat vereceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hep birlikte barışın yolunu açalım” çağrısını yineledi.

Ukrayna tarafıyla ve diğer ülkelerle sürekli temas halinde olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, kapsamlı müzakerelerin yapılması ve netice alınması için çabalarını sürdüreceğini dile getirdi.”

40 yıldır Kürtlere karşı savaş yürüten birinin böyle konuşabilmesi için ar damarının çatlamış olması gerekir. Bu açıklamayı yapan bir Erdoğan’a dünya kamuoyu sormaz mı: “Ukrayna sorununun bir an evvel barışçı yöntemlerle çözümü”ne sunabileceğin “katkıyı” Kürt sorunun çözümünde neden sunmuyorsun? Bunlar galiba kendi ülkesindeki savaşı barışçıl yollardan sonlandırmazken başkalarına katkı vermeye kalktıklarında ne kadar gülünç duruma düştüklerinin farkında değiller. “Acil bir genel ateşkes” ilan edip, “Hep birlikte barışın yolunu açalım” derken, kalkıp insanlar “Sen Rojova’yı, Şengal’i, Mahmur’u, Zagros’u bombalamayı bırak, işgal ettiğin Afrin’den, Carablus’tan, Serakanı’den, Gre Spı’den hemen çekil, Rojova’da Kürtleri rahat bırak, önce Kürtlerle barışın yolunu aç” derse ne yapacaklar? Bunlarda utanmak yok. Ukrayna’da taraflar arasındakapsamlı müzakerelerin yapılması ve netice alınması için çabalarını sürdüreceğini” söyleyen Erdoğan’a sen önce “çabalarını” Kürtlerle “kapsamlı müzakerelerin yapılması”na harca derse ne yapacak? Yukarıda dedik ya, bunlarda ar ve edep diye bir şey kalmamış. Tencere dibin kara, seninki benden kara misali.

Kürtlere karşı savaşa hayır denmeden Erdoğan yıkılmaz

Uluslararası alanda kendisine “arabuluculuk” rollerine kalkışan Erdoğan’ın amacı belli. O son günlerde gıda maddelerine, elektriğe, gaza, benzin ve motorine her gün getirdiği yeni yeni zamlarla halk nezdinde kaybettiği imajını biraz cilalamak, Türkiye halklarının gözlerini boyamak, dikkatini iç sıkıntı ve sorunlardan dış sorunlara çekmek istiyor. Şimdi tüm sol ve demokratik güçler Erdoğan’ın bu oyunlarını boşa çıkarmalıdır. Bunun için demokratik güçlerin geniş bir cephesi yaratılmalı, geniş emekçi yığınlar kazanılmalıdır.

Yığınlar arasında çalışırken yalnız zamlar, döviz kurları, pahalılık, enflasyon, yağma ve talan üzerinde durulmamalı, özellikle savaşın yarattığı yıkıma, barışın sağlıyacağı yapıcılığa vurgu yapılmalıdır. Ekonomik yıkımın en önemli nedenlerinden biri de savaştır. Yalnız Ukrayna’daki savaş değil Türkiye’de, bölgemizde Kürtlere karşı Erdoğan’ın yürüttüğü savaştır. Tek başına Ukrayna’daki savaşa karşı çıkmak yetmez, Kürtlere karşı verilen savaşa da karşı çıkmak gerekir. Unutulmamlı ki, Erdoğan’ın hâlâ iktidarda kalmasını sağlayan onun Kürtlere karşı verdiği savaştır. Ne kadar Kürtlere karşı yürütülen savaşa karşı çıkılır ve güçlü bir barış ve müzakere cephesi yaratılır, bir o kadar da Erdoğan’ın gidişi kesinleşmiş, barış, özgürlük ve demokrasi günleri yakınlaşmış olur.

Ukrayna’daki ve Kürdistan’daki savaşlara hayır!

Ateşkes ve müzakere hemen!

Bunu sağlayacak olan Putin, Zelenski ve Erdoğan değil, halklardır, emekçilerdir, gençlerdir aydınlardır, kadınlardır, barış ve demokrasi güçlerinin en geniş cephesidir.

Bir yanıt yazın