Haber / Yorum / Bildiri

Yaşasın Kadınların Uluslararası Savaş Günü 8 Mart!

Son kadın özgürleşene kadar savaşa devam!

“Korkmuyoruz, susmuyoruz, itaat etmiyoruz!”

Serap AKTEPE

8 MART Dünya Kadınlar Günü’nün kökleri on dokuzuncu yüzyılın ortalarında endüstrileşmiş ülkelerde kadınların rollerinin arttığı işçi hareketlerine dayanmaktadır. Bu ülkelerde kadınların oy kullanma hakları yoktu, kendi ekonomik durumlarının sorumluluğunu alacak durumda değillerdi ve eğitime erişme hakları yoktu. Kötü doğum koşulları ve tedavi olanaklarının kıtlığı, emekçi kadınların uzun ve kötü çalışma koşullarını protesto etmek, daha az çalışma saatleri, daha iyi ücret ve oy hakkı için “Ekmek ve Güller” belgisi altında New York’ta yaklaşık 15.000 kadın gösteri yaptı. Bundan 2 yıl sonra Alman komünist Clara Zetkin tarih sahnesine çıkar ve1910’da Kopenhag’da Uluslararası Emekçi Kadınlar Konferansı’nda küresel bir kadın günü olmasını önerir ve 17 Mart 1911’de Avusturya, Danimarka, İsviçre ve Almanya’da ilk kez Dünya Kadınlar Günü kutlanır. Emekçi kadınların mücadelesi içinde doğan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bugün hem çalışma alanında hem toplumda kadınların eşitliği ve özgürlüğü için, hem ailede hem toplumda kadınların yaşadığı çifte sömürü ve şiddete, savaşa karşı barış için tüm kadınların mücadele günü olmuştur.  

25 Mart 1911 trajedisi

17 Mart 1911’deki kutlamadan sadece sekiz gün sonra, 25 Mart 1911’de New York’taki Triangle gömlek fabrikasında çıkan yangında, çoğu göçmen ve çocuk yaşta 129 tekstil işçisi kadın öldü. Bu olay, kadınların maruz kaldığı ürkütücü çalışma koşullarına hükümetlerin artık sırtını dönemediği bir dönüm noktası oldu.

Dünyanın diğer tarafında Rus kadınları 23 Şubat 1917’de –ki miladi takvimde 8 Mart’a denk gelir-, Birinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca Rus askerinin ölümünü protesto etmek için sokaklara döküldü. Çar kadınların vurulmasını emretti, ancak başarısız oldu. Bunun yerine kendi düştü ve “Şubat Devrimi” başladı ve kadınların eylemi oy hakkının kazanılmasına neden oldu.

Bu ve benzeri mücadeleler sayesinde kadınlar hak ve özgürlüklere kavuşmuştur ancak eşitlik, adalet ve kadınlara saygı için aşılacak uzun bir yol var. Sınıflı toplumların ortaya çıkmasıyla erkek emeği önem kazanmış, eve o ekmek getirmiş ve tarihe o geçmişti. Kadının hikâyesi yok, kadın ve çocuk derebeyi ve patron için bir yan ürün, aile içinde de önemi olmayan bir varlıktı. Dünyanın birçok yerinde hâlâ kadının durumu böyle, onlar kelimenin tam anlamıyla birer köleler.

Kadınlara yönelik ayrımcılık; hem kamusal hem özel alanda, çatışma-savaş, barış durumlarında olduğu gibi dünyanın her köşesinde yakıcılığını koruyor. Kadınlar, çifte sömürü, ulusal ezgi, zorla evlendirme, fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalır katliamlarla yok edilir, kadın haklarında onca yıllık ilerleme tehdit altında iken “kutlamalar” kadın mücadelesini sulandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Erkek ve kadın bu hakların elde edilmesi, tehditlerin yok edilmesi ve ayrımcılığa karşı mücadele etmedikçe, toplumda gerçek anlamda bir değişimden söz etmek imkânsızdır. Çünkü her iki cinsin gerçek kurtuluşu buna bağlıdır ve dayanışma en güçlü silahımız. Genellikle kültür, din ve gelenekler adına toplumsal ilerlemeyi tehdit eden kadınların haklarını ihlale karşı topyekûn net bir tavır gerekiyor, çünkü dayanışma en güçlü silahımız!

​İşyerlerinde, evde, eşitlikten hâlâ çok uzağız. Emeklilik ve maaşlarda hâlâ gerideyiz. Kadın siyasetini takip etmezlerse kadınların siyasete girmeleri de yeterli değildir. Hele de AKP kadın milletvekilleri gibi el kaldırıp indirmek kadınlar adına utanç vericidir. HDP hem kadın meclisleri, hem mecliste kadın grubu olarak takdire değer bir duruş sergiliyor.

Savaş, kadınları ve çocukları vuruyor

Emperyalist savaşlardan en çok mağdur olan, onun yükünü çeken ve savaşa karşı barışı savunanlar kadınlardır.

Sovyetlerin yıkılmasından sonra dünyanın bütün bölgelerinde emperyalist savaşlar yaşanıyor. Dünya izliyor, öfkeleniyor. Ancak bu öfke anlamlı eyleme dönüşmek zorunda ama olmuyor. Güçlü bir barış hareketi yok. Dünyada savaşları durduracak sosyalist ülkeler yok. Clara Zetkin şöyle der: “Savaşların nedeni, kapitalist üretim tarzının bir sonucu olan toplumsal çelişkilerde yatmaktadır… Barış, ancak işçi sınıfının enerjik ve bilinçli eylemiyle ve nihayetinde sosyalizmin zaferi sayesinde sağlanabilir…

Barış mücadelesinde yer almak sosyalist kadınların özel bir görevidir… ve çocuklarını sosyalizm fikirleriyle eğitmelidirler ki, savaşan işçi sınıfı bir barış ordusu gibi büyüsün ve çoğalsın.”

Ülkemizde 40 yıldır Kürt halkına karşı bir savaş sürüyor. Bu savaşın faturasını başta Kürtler olmak üzere tüm halklar ödüyor. Bilgisizlik, resmi ideoloji, ırkçılık ve milliyetçilik Türklerde korku yaratıyor. Şu an AKP ve gelmiş geçmiş tüm iktidarlar halkları bu korkuyla sindirerek, esir alarak sistemlerini sürdürüyor, Kürtlerin ve diğer halkların kendi kimliklerini özgür yaşama hakkını ihlâl ediyor. Savaş kadın, çocuk ayırmıyor ve savaştan en çok da kadınlar ve çocuklar etkileniyor. Eşini kaybeden kadın evin geçimini üstleniyor ya da eşi, çocukları katledilen Emine Şenyaşar gibi yüreği yanık ana adliye önünde ağıt yakarak hesap soruyor, Cumartesi Anneleri her Cumartesi kayıplarının hesabını soruyor ya da annesinin travmatik gömünü nedeniyle hastalanan Aysel Tuğluk Kürt kimliğine ceza olarak ısrarla, nefretle salıverilmiyor ya da Deniz Poyraz HDP binasında devletin bir tetikçisi tarafından katlediliyor. Cehalet korku yaratıyor. Korku nefreti diri tutuyor. Oysa Kürt kadınlarının ezgisini duymamak, çocuk tecavüzlerinde “bir kereyle bir şey olmaz”denilen zihniyete teslim olmaktır. Ulusal ezgiye son demek ve bu uğurda Türklerde ve diğer halklardaki milliyetçilik zehrine karşı; panzehir olarak eşit, adil, barışçıl, demokratik bir düzen belgisi kadınların eşitlik mücadelesinde öncellerinden biri olmalıdır. Irkçılığın, milliyetçiliğin mucizevî bir çözümü yoktur.

ABD’nin ve Erdoğan Türkiye’sinin yürüttüğü bir savaşla Ortadoğu’da hayatları tümüyle değişen ve ülkemize göçen ve göçmen olmak zorunda kalan kadınların uyumu, yaşadıkları sorunlar, korkuları kadınların dikkat çekmesi gereken bir konudur.

Cinsiyetçiliği hayata geçirmek için hem politik olarak hem de işyerinde ne yapmalıyız? Eşitlik için ve şiddete, tacize karşı çalışan herkese ihtiyacımız var, çünkü dayanışmanın en güçlü silahımız olduğunu biliyoruz.

Kadınların istihdamı ve işgücü piyasası

Kadınların işgücüne katılımının düşüklüğü gelenekler, din ve kültür olduğu düşünüldüğünde, kökleri sınıflı toplumların ortaya çıkmasına dayanır ve TÜİK 2021 verilerine göre nüfusun yüzde 49,9’unu oluşturan 15 yaş ve üzeri kadınların istihdam edilme oranı %26,3’le oldukça düşük bir orana sahiptir. Dünya Bankası verilerine göre de, kadınların işgücüne katılımı açısından 200 ülke içinde en düşük 25 ülke arasındadır. OECD 2021 verilerine göre de kadınların istihdamı üye ülkeler içinde en sonda yer almaktadır. İzlanda %77, Almanya %73 iken bu oran Türkiye’de %26-29’dur.

Dünyanın tüm ülkelerinde kadınların işgücüne katılımı, kayıt dışı çalışma ve ücret eşitsizliği ortak sorun teşkil ederken, Türkiye’de ekonominin büyüme dönemlerinde bile kadınların işgücü piyasasındaki durumunda büyük değişiklikler olmamıştır. 15 yaş üstü yaklaşık 30 milyon kadın nüfusunun 10 milyonu işgücüne katılmakta ve bunların içinde sadece 8 milyonu istihdam edilebilmektedir. Kadınların %70 gibi ezici çoğunluğu hiçbir gelire sahip olmayıp ev içinde baba, eş gibi bireylere bağımlı yaşamaktadır.

Ekonomi büyüdüğünde bundan yararlanamayan kadınları, şu an süren ekonomik kriz ve Covit-19 salgınının yol açtığı zorluklar kadınların iş piyasasındaki konumları erkek işçilere göre daha fazla sarsılmış ve bunun sonuçlarını daha fazla yüklenen bir kesim olmuştur. Kadınların çöplerden yiyecek araması, pazarın artıklarına koşması gören gözlerin alıştığı bir kare haline gelmiştir.

Kadınların istihdam meselesi yalnızca işgücüne katılımı değil, aynı zamanda iş piyasasına girebilen kadınların girdikleri işlerin niteliği ve buradan elde ettikleri kazançlardır. Zira kadınların %50’den fazlası hizmet sektöründe ücretli olarak çalışan ama erkeklerle eşit ücret alamayan; eğitim, sağlık ve bakım hizmetleri gibi işlerde çalışmaktadırlar ve bu alanlar diğer alanlara göre düşük ücretlidir. Kadınların %25’i tarım sektöründe çalışmaktadır ki bu kadınların %75’i de kayıtsız, ücretsiz aile işçileridir. Ve kadınların yaklaşık %15’i de sanayi sektöründe çalışmaktadır.

Kadınların iş piyasasındaki oranı düşük olsa da çalışan kadınların eşit işe eşit ücret alamadıkları dikkat çekilmesi gereken temel sorunlardan biridir ve bu mücadelenin yükseltilmesi gerekmektedir. Kadınların erkeklere oranla daha yüksek gelir elde ettikleri alanlar ise sanat, eğlence, dinlenme ve sportif alanlardır ve kadınlar erkeklere oranla %19 daha fazla gelir elde etmektedirler.

Yaklaşık 11 milyon kadının öncelikle ev ve bakım hizmetlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu durum onları iş piyasasından uzaklaştıran veya esnek-ucuz çalışmaya zorlayan etkenlerden biridir. Bu nedenle yaşlı ve çocuk bakımlarının kaliteli ve ucuz hizmet olarak devletin sağlaması için baskı yapılmalı, kadınlar ömür törpüsü olan ev işlerinden uzak, erkeğin işgücü olarak üretiminden sorumlu olmayan, kendi geçimini kazanacak bir önkoşul olarak gereklidir.

Ülkede AKP iktidarının yarattığı ekonomik krizle birlikte artan işsizlik, zamlar pahalılık, düşen üretim ve istihdam en başta kadınları vurmaktadır.Erkeğe göre hayata çok geriden başlayan iyi eğitim olanaklara sahip olmayan kadın, özellikle AKP iktidarı döneminde toplumun ona “bahşettiği” iyi bir eş ve anne rolüyle, tüm ailenin dini vecibelerini de üstlenerek, birçoklarının başını örttüğü örtüyle beyni de tutsak edilmektedir.

Bu nedenle, kadınların iş piyasasına girebilmeleri için kültürel bariyerlerin aşılması bir yana, erkeklerle eşit, iyi bir eğitim alabilmeleri zorunludur. Bu taleplerin yükseltilmesi için öncelikle, daha fazla yağma ve talan için biat ve sadaka kültürüne uydurdukları kadınları bu esaretten kurtarmak elzem bir görevdir.

Kadınların eğitilmesinin önemine ve tüm itirazlara rağmen AKP iktidarının eğitime getirdiği 4+4+4 uygulamasıyla kız çocuklarının okullaşma oranında büyük düşüş yarattığı tahribat, veriler ile ortaya konuldu. 2012-13 eğitim öğretim yılında yüzde 98,9 olan ilkokulda kız çocuklarının okullaşma oranı, 2021 yılında yüzde 93,5’e kadar düştü. Kadınları potansiyel çocuk doğurma makinesi, evinin kadını olması gerektiğini gören bu anlayış, bu anlayışı temsil eden Erdoğan tüm kadınların rehin alınan gelecekleri için, can güvenlikleri için gitmeli, tarih boyunca kadınların mücadelesiyle elde edilen tüm kazanımlar özgür olmalıdır. Aydınlanmasını yaşamamış, dini vicdanlara gömmemiş bir ülkede okulları İmam Hatiplere dönüştürerek kız çocuklarını bu okullarda ‘’eğitmek’’ kadınların beynini örten, dünyaya perdelerle bakan, onların özgürleşmesi önünde duran en büyük engellerden biridir. Bu okullar kapatılmalı, din de vicdanlara gömülmelidir.

“Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!”

AKP iktidarıyla birlikte kadınların evde aile içinde, işyerlerinde, toplumda ekonomik, sosyal, politik konumu hızla kötüleşti, tüm alanlarda onlara karşı saygısızlık, hakaret, aşağılama ve şiddet görülmemiş boyutlara ulaştı. Bir kadının katledilmediği tek bir gün yaşanmıyor. 2021 yılında erkekler tarafından katledilen kadın sayısı 280, şüpheli şekilde ölü bulunan kadın sayısı 217’dır. Erkek egemen toplumda tarikat ve gerici dini çevrelerden gelen baskı sonucu Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldırmasıyla toplumda kadınlara karşı saldırılar ve işlenen cinayetler daha da arttı. Kadınlar için belli bir koruma işlevi olan İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması Erdoğan iktidarına karşı kadınlarda büyük bir tepkiye yol açtı ve onların mücadele azmini biledi. Bugün ülkemizde fabrikalardaki grevlerden, çarşı-pazarlardaki fiyatlardan, alenen işlenen kadın cinayetleri protestolarına, savaşa karşı meydanlarda yükselen barış seslerine, hapishanelerde hasta yavrularının hayatı için direnen anneler kadar güçlü bir kadın hareketi yükselmektedir. Kadınlar, anneler, genç kızlar korkuyu yendiler, yürüyüş ve mitinglerde Erdoğan’a “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!” diye meydan okumaktadırlar. Bu yıl kadınlar daha yığınsal olarak meydanlara çıkacaklar ve hep birden gür bir sesle haykıracaklar:

Yaşasın 8 Mart Dünya Kadınlarının Savaşım Günü!

Eşit işe eşit ücret!

Kürdistan’da, Ortadoğu’da, Ukrayna’da Savaşa hayır! Adil, özgür ortak yaşam için hemen şimdi barış!

Kadına şiddeti durdur!

Bütün kadınlar için sosyal haklar!

Yaşasın Kadın Dayanışması!

Bir yanıt yazın