Haber / Yorum / Bildiri

Türkülerimizden korkuyorlar Robson! Türkülerimizden korkuyorlar Cemo! Korksunlar!

Zilan HAVRAN

YIL 2021. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu RTÜK Cemo Türküsü nedeniyle Halk TV’ye ceza yağdırdı. Türkünün terörü övdüğü ve örgüt propagandası yaptığı gerekçesiyle kanala %3 idari para ve üç kez de programı durdurma cezası verdi. Bir Türkü, yıllardan beri söylenen ve hâlâ djital kanallarda dinlenebilen güzel bir aşk ve isyan türküsü koca devleti ve onun reisi Recep Tayip Erdoğan’ı korkuttu. Türkülerden korkan bir iktidar, çürümüş, sonu gelmiş bir iktidardır. Bu ilk kez değil, tarih boyunca egemenler hep halkın türkülerinden korka gelmişlerdir. Bunu 72 yıl önce dillendirenlerden biri de Nâzım Hikmet olmuştu. “Türkülerimizden korkuyorlar!” demişti.

Türkülerimizden korkuyorlar Robson!

Yıl 1949-1950. Nâzım Hikmet Bursa hapishanesinde mahpus. Amerikan film ve tiyatro oyuncusu, bas-bariton ses sanatçısı, besteci-müzisyen, yazar ve sivil haklar savunucusu “zenci” Paul Robeson Nâzım Hikmet’in serbest bırakılması için dünya çapında bir kampanya başlatır ve Nâzım’ın “balık tuttuk yiyen ölür / elimize değen ölür /  bu gemi bir kara tabut / lumbarından giren ölür” dizeleriyle devam eden “Japon Balıkçısı” şiiri ile birlikte dört şiirini besteler. Nâzım’la uluslararası dayanışma çığ gibi büyür. Bu Türkiye’de de onun serbest bırakılması için kampanyaya yeni bir ivme kazandırır. İktidar zaten Nâzım’ın şiirlerinden korkmaktadır. Ona bir de Robson’un besteleri, türküleri eklenmiştir.

Robeson da Nâzım Hikmet gibi yalnız sanatçı değil aynı zamanda komünisttir. Biri Türkiye Komünist Partisi, diğeri Amerikan Komünist Partisi üyesidir. Bu nedenle Nâzım gibi birçok baskı ve saldırıya maruz kalmış, ülkesini terketmiş, tekrar geri dönmüş, hapishanelerinde yatmıştır. Onun söylediği türkülerden, şarkılardan koca Amerikan devleti hep korkmuştur. Çünkü O türkülerinde, şarkılarında ezilenlerin, sömürülenlerin, baskı ve zulüm gören Amerikan siyah renklilerin acısını, isyanını, aşkını ve sevdasını dile getirmiştir. Aynı şekilde halkının acılarını, feryatlarını, direnişlerini, aşklarını ve sevdalarını dile getiren Nâzım Hikmet’in şiirleri O’na çok sıcak gelmiştir.

Robeson 4 Eylül 1949’da New York-Prekskill’de şarkıcılığa veda konseri sırasında Ku Klux Klan faşistlerinin saldırısına uğramış, linç edilmekten zor kurtulmuştu. Bu saldırıdan hemen sonra Ekim 1949’da Nâzım da Bursa Cezaevi’nden faşistlerin saldırısına uğrayan Robeson için “Korku” şiirini yazmıştır. Nâzım da Robeson da tüm zorluklara rağmen boyun eğmediler, umutlarını yitirmediler. Dik duruşları, şiir ve türküleri her zaman halklarına umut vermiş, egemenlere ve onların beslemesi faşist ve gerici güçlere korku salmıştır.  İşte Nâzım’ın Robson için yazdığı şiir:

KORKUYORLAR
Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
İnci dişli, zenci kardeşim
Kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizi söyletmiyorlar bize
Korkuyorlar Robson, şafaktan korkuyorlar,
Görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar
Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar
Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi sevmekten
Sizin de bir Ferhatınız vardır elbet Robson, adı ne
Tohumdan ve topraktan korkuyorlar
Akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
Ne iskonto, ne komisyon, ne veda isteyen bir dost eli
Sıcak bir kuş gibi, gelip konmamış ki avuçlarının içine
Ümitten korkuyorlar Robson, ümitten korkuyorlar Ümitten
Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizden korkuyorlar.

Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevi

72 yıl sonra hâlâ korkuyorlar türkülerimizden Cemo!

Türkiye’de korona pandemisinden en çok mağdur olan kesimlerden biri de müziktir. Binlerce müzisyen işsiz kaldı. Açlıkla karşı karşıya kaldı. Birçoğu önce enstrümanlarını sattı. Sonra çıkış yolu bulamayan yüzden fazla müzisyen intihar etti. Bu Erdoğan’ı hiç ırgalamadı. Erdoğan kendi İslami yaşam anlayışını halka dayatmak için pandemiyi bahane edip müzisiyenlerin çalışma alanı olan konserleri yasakladı, müzikli eğlence yerlerine müsaade etmedi veya onların saatlerini sınırlandırdı, böylece birçok müzisyen düştüğü geçim sıkıntısından kurtulamadı. Ama bunlar Erdoğan’ı ilgilendirmiyordu. Onun hedefi müzik ve eğlence sektörünü öldürmekti. Bunu da müzısyenleri aç bırakarak gerçekleştirmek istiyordu. Onlara “kusura bakmayın” hükümetten destek yok dedi.

Geçim sıkıntısı yaşayan müzisyenlere destek sağlamak için Halk TV Aşık Veysel Kültür Derneği ile birlikte “Türküler Susmaz” ismiyle bir dayanışma gecesi düzenledi. Bunun için Halk TV’de yayınlanan “Görkemli Hatıralar” programına birçok sanatçı davet edildi. Program boyunca müzisyenlere dağıtılmak üzere 3 milyon lira yardım toplandı. Bir nebze olsun, müzisyenlerin yüzü güldü.

Programa katılan bu sanatçılardan biri de eski CHP Milletvekili Hilmi Yarayıcı idi. O da programda Cemo türküsünü seslendirdi. RTÜK ise Erdoğan’ın talimatıyla kükredi. Nasıl bu türkü söylenebilirdi? Bu türkü teröre destek ve teşvikti, örgüt gropagandasıydı. Bu türküyü söyleyen değil, dinleyen de PKK üyesi sayılmalıydı. Nedir iktidarın, Erdoğan’ın bu kadar korktuğu bu Cemo türküsü, nedir bu Cemo türküsünün hikâyesi?

Cemo türküsünün sözleri

Dağların yücesinde ateş yanar
Oturmuş da başına sevdalılar
Gün gelir kahpe savrulur
Cemo ovaya inende
Yar, yar, yar, yar
Alnında yıldızlı bere
Elinde mavzeriyle
Çıkıp dersim dağlarında
Türkü söylemek var ya
Oy cemo cemo can
Savrulup ovaya inen bulutlar
Muştusudur kopacak fırtınanın
O büyük günün görkeminde
Çocuklar halaya duracak

Yar, yar

Cemo türküsünün hikâyesi

Anadolu’da aşk, isyan, direniş ve devrim halkın, özellikle Kürt halkının yaşamının bir parçasıdır. Ağalık, beylik, derebeylik, padişahlık, diktatörlük, baskı ve zulüm düzenine karşı mücadelede bunlar genellikle içiçe girerler. Efsaneşirler. Ama halkın içinde yaşar ve halk onu direnişlerinde yaşatır. Cemo’nun hikâyesi de böyledir. Dersim’de bir kızın efsaneleşmiş, yaşanmış hikâyesidir. Kimi kökünü 30 yıllara, kimi daha eskilere dayandırır. Ama özü Kürt halkının Türk devletinin asimilasyon ve soykırım, baskı ve zulmüne karşı isyan ve direniştir.

Cemo genç bir kızdır. Bir genci sevmektedir. Ama bu genç baskıya, zulme karşı, devrim için dağa çıkar. Cemo aşkından duramaz. O da dağa çıkmak ister. Ama kızdır, tek başına dağa çıkması doğru olmaz. Bunun üzerine Cemo saçlarını erkek gibi kestirir ve bir erkek görünümünde sevdiğini aramak için dağa çıkar. Çatışmalara katılır. Sevdiğini bulamadan bu çatışmaların birinde vurulup ölür. Çatışmayı gören diğer bir grup bu grubun yardımına koşar. Yardıma gelenler arasında Cemo’nun sevgilisi de vardır. Ölenlerin kimler olduğuna bakarken sevgilisi Cemo’yu görür ve tanır. İşte o an sevilisi oturur Cemo’nun başına bu ağıtı yakar ve söyler.

Cemo’nun hikâyesi dilden dile dolaşır. Destanlara, filmlere, kitaplara, türkülere konu olur. Onun türküsü radyolarda, televizyonlarda, konserlerde söylenir, internette, sosyal medyada dinlenir. “Grup Yorum”un konser programlarında yıllarca yerini alır. Egemen güçler ise her zaman böylesine yaygın bir hikâyeden ve sevilen bir türküden korktular. Mahkemelerde davalar açtılar. Ama Cemo’yu susturamadılar. Çünkü o yüzyıllardır Osmanlı ve Türk devletinin baskı ve zulmüne karşı direnen Kürt halkının yaşamının bir parçasıdır. Devletin zulmüne, terörüne karşı dağlara çıkıp direnmektir. Bu hikâyeler ve Türküler başta Kürt halkı olmak üzere tüm halklarımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesini güçlendirmektedir. Egemenler hikâyelerimizden, şiirlerimizden, türkülerimizden korksunlar. Korkunun ecele faydası yoktur. Dağlara çıkmak, sevmeden ölmek Kürt halkının kaderi değildir. Bugün bu kaderi bizlere giydirmek isteyenlere karşı birleşmek en önemli görevdir. Bu görev şimdi Erdoğan’ın faşizan tek adam rejimini yıkmaktan ve Türkiye’yi demokratikleştirmekten geçmektedir. Bunun için hikâyelerimizi destanlarımızı, türkülerimizi, Nâzım Hikmet’in, Ahmet Arif’in şiirlerini Robeson gibi türküleştirelim, daha gür söyleyelim. Türkülerimizden daha çok korksunlar. Onları yenecek olan halkın bilinçli gücüdür.

Bir yanıt yazın