Haber / Yorum / Bildiri

TÜRKİYE ÇOK ULUSLU DEVLET GERÇEĞİNİ KABUL ETMELİDİR!

Utku YILMAZ

Türkiye’nin çok uluslu olduğu gerçeğini kabul etmeden ne demokrasi mücadelesi ne de sınıf mücadelesi başarıya ulaşamamaktadır. Türkiye’nin asıl sorunu Kürtler değil, egemenlerin ve Türklerin ülkenin bölünme korkusudur. Aslında Dünyada ve Türkiye’de ulus meselesi de, işçi sınıfı meselesi de kapitalizmle doğmuştur. Osmanlı’nın bölünmesinin ardından Osmanlı artığı feodaller ve bir kısım burjuvanın hakimiyetiyle çok uluslu topraklar üzerinde, Trakya ve Anadolu’da bir Türk ulusu ve devleti yaratma çabaları tüm inkâr, asimilasyon ve zorbalığa, soykırıma rağmen başarıya ulaşamamıştır.

Bugün ülkenin önünde duran en önemli sorun bu çok uluslu yapıyı tekleştirme ve gerçekçi olmayan devletin bekâsı sorunudur. Çekilen acılar, yokluk, yoksulluk, sömürü, savaşlardan çıkamayışımız, her seçim akşamı ekranlardan evimize yansıyan geleceğimizin karartılmasına dair karanlık tablo, ülkenin çekilmez hale getirilen durumunun en önemli nedeni budur.

Bu saçma sapan amaç uğruna demokrasimiz, özgürlüklerimiz, barışımız, halklarımızın çalışma hayatı, ekonomik, sosyal hakları, ülkenin iş potansiyeli, kalkınması, şeffaflaşması, eğitimi, sağlığı (kamu hastanelerine-üniversite hastanelerine teknoloji yatırımı yapılamaması, ilaç ve pahalı ameliyat ve ilaçlara destek kısıntıları) kültürü (Ortadoğululaşması), tarihi, saymakla bitmeyen sorunlar başımıza bela edilmiştir.

Nereden Başlamalıyız?

Öncelikle “Türkiye yalnız Türklerin değildir” bunu kabul etmekle başlayacağız. Türkiye’nin Türkleri olarak kendimizi memleketin asıl sahibi tek kadim milleti yalanından sıyıracağız. Anadolu topraklarında başka kadim milletler olduğu ve varlığını sürdürdükleri tarihi gerçeğini kabulleneceğiz. Hepimiz yerliyiz ama tek millet değiliz. Türk aydınları, demokratları, ilericileri, devrimcileri, sosyal demokratları, sosyalistleri, komünistleri milliyetçilik hastalığından arınacağız. Milletin birliği, devletin bütünlüğü, devletin bekâsı, son Türk devletinin parçalanarak yok olma korkusundan kurtulacağız.

Korkunun ecele faydası olmuyor! Yaşadık gördük!

Bugüne kadar bölünme korkusuyla iç savaş ve sınır ötesi harekatlarla kaybettiklerimiz saymakla bitmez. Her gün savaş çığırtkanlığı, küçücük çocuklara “Allah şehitlik mertebesi nasip etsin” diyen, onlara yaşamayı, geleceği hazırlamak yerine ölümü vaadeden bir devlet başkanımız bu sayede oldu. Bu tekçi iktidar zihniyeti sayesinde ’’din de elden gitti’’. Tek millet dedikçe halkların ayrılma, devletin parçalanma potansiyeli arttı. Tek din, hâttâ tek mezhep dedikçe dinci faşist iktidara tepki olarak dindarlar arasında bile ateist sayısı 3 kat arttı.

Devletin koruması gereken vatandaşın mal, can, namus hepsini bırakıp yarattıkları ucube devlet geleneği ve uygulamasıyla asıl bölücülüğü faşist iktidarlar yaptı, yapmaya devam ediyorlar.

Onlar dışladıkça, onlar eziyet ettikçe, onlar öldürdükçe ezilenler, dışlananlar haklı olarak isyan bayrağını çekiyorlar. Önce devlet silah çektiği için, onlar da silah çekiyorlar. Şimdilik Kürtler silahlandı, bu gidişle başkaları da onlara katılmaya devam edecektir. Gönüllü bir ortaklık olmadıkça, birlik zorbalıkla asla mümkün değildir. Asıl Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmesi suçsa bu suçu iktidar sahipleri işliyor.

Türkiye’nin önünde iki yol var.

Ya milliyetçi, ırkçı faşist, inkâr, asimilasyon, soykırım, silah zoruyla “ya sev, ya terket” söylemleriyle “bizim gidecek başka vatanımız yok” diyen topraklarımızdaki kadim halkların “siz topraklarımızdan elinizi çekin” itirazlarıyla karşılaşacaklardır. Bu halklar kaderlerini tayin etmek suretiyle ayrılma haklarını kullanmak zorunda kalacaklar.

Ya da çok uluslu Türkiye gerçeğini kabul ederek ortak vatan topraklarında birlikte yaşayacağımız ortaklaştığımız bir Anayasa şemsiyesi altında yaşamanın zeminini yaratmak için çaba sarf edeceğiz.

Biz dost ve kadim halklar kardeşliğimizi barışeşitlik, özgürlük, özerklik, demokrasi temeline oturtmaya çalışacağız. Takdir ezilen ve sömürülen ulusların kendi ellerindedir. Bölünür müyüz bölünmez miyiz tarafların rızasına bağlıdır. Karı-koca arasında da bir geçimsizlik varsa taraflardan birinin istemesi halinde boşanılabiliyorsa halkların birlikteliği de iki tarafın isteğiyle, ayrılması ise tek tarafın isteğiyle olabilecektir.

İşte bunun için korkunun ecele faydası yoktur. Bölüneceksek de bölünürüz. Herkes önüne bakar. Enerjisini birbirini yok etmeye harcamaz. Başta Türkiye’nin Türkleri demokrasi, barış ve huzur içinde halklar arasında kardeşçe yaşamı mümkün kılmak için elinden geleni yapacak, yaraları sarmak için gereğini yapacak olmuyorsa zorlamayacak. Ezilen ve sömürülen ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesine bırakacak. ”Ben bitti demeden bitmez” kabilinden milliyetçi maçoluğu bırakacak. Başka türlü bırakalım ilerici, devrimci, komünist olmayı demokrat bile olamazsınız.

Sınıf Mücadelesinde Böl, Parçala, Yönet!

Tek devlet, tek millet, tek mezhep zihniyeti sınıf mücadelesini, sendikaları, dernekleri, vakıfları, siyasi partileri parçalıyor. Millet, din temelinde, kimliklere göre örgütler şekilleniyor. Toplumda sayıca azınlıkta kalan kimliklerin temsili imkânı kalmıyor. Demokrasi, özgürlükler, sınıfın gücü zayıflıyor.

Ulusal sorun çözülmeden bu mücadeleler başarıya ulaşamıyor. Önce birini sonra ötekini çözelim anlayışı ise solun çocukluk hastalığı olarak önümüzde duruyor.

Bir kısım arkadaşlar sınıf mücadelesi içinde çözülecektir teziyle ulusal sorunu öteliyor. Bir kısmı ise “ulusal sorun bizim öncelikli sorunumuzdur” diyor. Bence öncelik, sonralık gibi eklektik bir anlayış diyalektik tarihsel maddeci sistematiğe aykırıdır. İkisi arasında diyalektik bir bütünsellik vardır. Her iki mücadele birlikte yürümek zorundadır. Çünkü ikisinin de önünde duran Türkiye’nin demokratikleşme sorunudur. Aksi halde tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar türünden bir münazara içinde buluruz kendimizi. Münazara sorusu yüzünden boşuna bölünürüz. Sınıfın mücadelesi içinde bizim ülkemiz ve bütün dünya ile ortaklaştığımız nitelikler barındırıyor. Ulusların varlık ve özgürlük mücadelesi işçi sınıfının desteğiyle güçlenecek ve ardıcıl çözülecek olması da sınıf mücadelesinden ayrı götürülecek bir mücadele olmadığını gösteriyor. Kısacası her iki mücadele iç içe geçmiş ve birlikte yürütülmek zorunda olduğu gerçeğini görmemiz gerekiyor.

HDK-HDP Oyunu Bozuyor!

Türkiye’de Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ile başlayan ve ardından ortaklaşarak kurulan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Türkiye’de kimlik siyaseti geleneğini sona erdirme yolunda atılan büyük adımlardır. Türkiye’nin çok uluslu olduğu gerçeğini kabul ederek, bunun emek ve sınıf mücadelesi veren bütün halkların sol, ilerici, devrimci, sosyalist, komünist, farklı din ve mezhepten unsurlarının da ortaklaşabileceği bir alan yaratmıştır. Bu yapı Türkiye için mücadelenin ivme kazandığı yegâne yapıdır. Türkiye demokrasi güçleri gericilik karşısında freni boşalmışçasına uçuruma yuvarlanırken, çözülme ve dağılmanın önü HDP ilmeğiyle kesilmiş, büyük oranda başarı sağlanmıştır. Böl, parçala, yönet politik oyununu HDP bozmuştur. TBMM’ne Türkiye’de hiçbir zaman girmesi mümkün olmayacak kesimlerin temsilcileri girebilme şansı yakalamıştır.

Bileşenlerin ortak yönetimi, katılım konularında eksikler kendi içinde giderilebilecek düzeydedir. Eksikleri gerekçe olarak ileri sürerek HDP’nin Türkiye Halkları, işçi sınıfı ve yoksul halk kitleleri adına rolünü küçümsemek hele ilericilik-devrimcilik adına bunu yapmak ırkçı-dinci faşist, emperyalist iktidarın oyununu sürdürmesine yarayacak, ekmeğine yağ sürecektir.

Türkiye halklarının kurtuluşu Türkiye Halklarının inkârıyla değil, ikrarıyla olacaktır!

Türkiye işçilerinin birliği, Türkiye Halklarının kardeşliğiyle gerçekleşecektir!

Barışın, demokrasinin ve sosyalizmin zaferi ellerimizdedir!

Bir yanıt yazın