Haber / Yorum / Bildiri

KADIN HAREKETİ ÜZERİNE

Ada İLERİ

Günümüzde kadın üzerindeki çifte baskı ve sömürü hala devam etmektedir. Ailede ve toplumda baskı, şiddet ve sömürüye karşı mücadelede kadınlar birçok haklar elde ettiler. Ama erkelerle birlikte eşit haklı toplumsal yaşamın tüm alanlarına katılmalarının önü tam açılamadı. Aile içinde kadına yönelik şiddetin önü tam alınamadı. Kadının aşağılanması, horlanması devam ediyor. Ev, mutfak, çocuk bakımı, erkeğe itaat, dini kurallara biat gibi klasik kadın rolü bugüne kadar her yanıyla aşılmış değildir. Toplumda erkek egemenliğinin kırılması ve kalkması, kadının özgürleşmesi demokrasi ve sınıf mücadelesiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Erkek egemenliğinin altında da sınıf egemenliği yatmaktadır. Tarih boyunca kadın hep iki egemenliğe, erkek ve sınıf egemenliğine, erkek ve sınıf sömürüsüne karşı savaşa gemiştir. Türkiyeli kadınlar da bu mücadeleler içinde az da olsa küçümsenmeyecek haklar elde etmişlerdir.

Bizim toplumda, Osmanlı’dan günümüze kadınlar farklı taleplerle yaşama, mücadeleye katıldılar. Bu bazen dünya kadın hareketinin bir devamı niteliğinde toplumsal yaşama etkin bireyler olarak katılmaları biçiminde iken, bazen de cumhuriyetin kurucu ilkeleri etrafında araçsallaştırılarak kadınlık rollerinin yeniden üretilmesine salık veren yaklaşımlar biçiminde yaşandı. Formel politik ve hukuksal eşitlik yönündeki haklar genel olarak kağıt üzerinde kaldı. Bunların hayata geçmesi için daha uzun mücadeleler gerekmektedir.

Kadınlar politik yaşamın öznesi olma yönünde adımlar attığında erkek egemen zihniyetin yeniden üretilmiş bir biçimi olan cumhuriyet döneminin kurucu ideolojisi olan Kemalizm tarafından tehdit olarak hep algılana gelmiştir. Kadınlar sadece kendilerine bahşedilen seçme ve seçilme hakkı ile yetinmeye zorlandılar. Ama seçilmeleri, parlamentoda, hükümette yer almaları engellendi.

Kemalizmin kadınlar için öngördüğü roller, kadınlık rollerinin yeniden üretildiği öğretmenlik, hastabakıcılık, doktorluk vb. mesleklerle sınırlı kaldı. İkinci bin yılda bile kadınların kamu sektöründe birinci kademede temsil oranı binde 3 ile sınırlı kaldı. Yönetim organlarından uzak tutulmaya çalışıldılar.

Aslında benzer bir sorun toplumsal dönüşümün temsilcisi olan muhalefet kesimleri (sosyal demokratlar, sosyalistler ve komünistler) içinde de farklı biçimlerde yaşandı.

Reel sosyalizmde işçi sınıfının iktidarıyla birlikte kadınlar üzerinde; hem ailedeki, hem toplumdaki baskının, sömürünün temelleri tümden kaldırıldı. Proleter devletin sağladığı olanaklarla kadın erkeğe bağımlıktan kurtuldu, toplumda yönetici konumlara gelmeye başladı. Ne ki, yine de kadınların bağımsız örgütlenmeleri politbürosu erkekler tarafından oluşturulan politik yapılanmaların gölgesinde kaldı. Her ne kadar farklı biçimler altında politik yaşama katılmak amacıyla kurulan kadın örgütleri, geçiş döneminin zorunluluğu olarak, erkek egemen tarzda tasarlanan politik örgütlenmeler yüzünden aktif politik özneler haline gelemedi. Siyasal görüş farkına bakılmaksızın kadınların etkin katılmadığı bir toplumsal muhalefet başarılı olamaz. Kadınlara ikincil bir rol biçmek toplumsal gelişmenin önünü kesmektir.

Sovyet deneyiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından etnik ve dinsel kimlikler etrafında yeni örgütlenmeler ortaya çıktı. Kadınların elde ettikleri hakların hemen hemen hepsi yok edidi. Kapitalist toplumda kadınlar üzerindeki çifte baskı ve sömürü daha da arttı. Sınıf mücadelesinin her geçen gün mevzi yitirmeye ve cazibe merkezi olmaktan çıkmaya başladığı dönemde kimlik ve din siyaseti, kadına şiddet ve kadının toplumsal yaşamdan dışlanması daha etkin bir şekilde kamusal alanda görünmeye başladı. Kadının özgürleşme mücadelesi kapitalist baskı ve sömürüye karşı demokrasi ve sosyalizm mücadelesiyle iç içe girmiştir. Kadınların aktif katılmadığı bir hareket, bir sınıf mücadelesi, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi, ulusal kurtuluş hareketi, yığınsallaşamaz, başarılı olmaz.

Büyük bir hüsranla sonuçlanan İran İslam Devrimi de kadınlar olmadan başarıya ulaşamazdı.

Kürt kadınlarının katılmadığı Kürt Özgürlük Hareketi de bir halk hareketine dönüşemezdi. Bugün hem şehirde, hem kırda, hem dağda savaşların önünde yürüyen, Kürt özgürlük hareketini yenilmez kılan en önemli faktörlerden biri deKürt kadınlarıdır, onların özgür örgütleri ve mücadelesidir.

Yanı başımızda bir yangın yerine dönen Ortadoğu’da, özel olarak da Suriye’de, Rojova’da kadınlar olmadan İŞİD cellatlarının halledilmesi olanaksızdı. Cephelerde savaşan YPG gerillalarının yarısı kadındır.

PKK’den HDP’ye kadar Kürdi bir duyarlılıktan hareket eden Kürt Özgürlük Hareketi savaş meydanlarında yanı başında dövüşen kadınlara olağan zamanlarda pozitif ayrımcılık yapmaya, kadınların kamusal alanda daha görünür olmaya başlamalarına vesile oldu. Tekçi ve faşizan politikalar izleyen derin devlet ve AKP iktidarının ceberrut uygulamalarına “demokratik merkeziyetçiliğin” özünde olan bir teklifle “demokratik özerklik”le yoluna devam etme kararı alan Kürt Özgürlük Hareketi yerel yönetim organlarından başlayarak halklar mozaiği olan bu coğrafyada (Siz onu Kürdistan diye okuyun) kadınların her düzeyde toplumsal katılımını gözeten “eş başkanlık” uygulamasıyla sadece Anadolu coğrafyası, Türkiye ve Kürdistan için değil, özgürlük mücadelesi veren bütün hareketler için de bir örnek sundular.

Kürt kadınındaki özgürleşmeye, kazandığı özgüvene sıradan bir örnek, Ağrı, Doğubayazıt’ta hapishanelerdeki siyasal tutsakların yazılarıyla katıldığı Türkçe/Kürtçe düzenlenen şiir ve öykü ödülünün verilmesi için yapılan “Edebiyat ve Barış” konulu bir panelde gerçekleştirilen etkinliğe geleneksel kostümleriyle katılan iki dengbej (türkü söyleyen) kadının söylediği stranlar (türküler) esnasında sergiledikleri tavırdı:

Kadınlardan görece genç olanı bir süre sonra türkü söylerken bir ara ne söyleyeceğini unuttu. Kendinden yaşlı olan kadın sözü aldı ve türkü söylemeye devam etti. Genç kadın söyleyeceği türküyü hatırlayıncaya kadar sahnede kaldı. Hatırlayınca da bıraktığı yerden türkü okumaya devam etti.

Bu hareketin ordakiler üzerindeki etkisi şu idi:

Geleneksel kostümleriyle sahnede yer alan o iki kadını evinin dört duvarının dışına çıkararak Kürt coğrafyasında ciddi bir meydan okuma anlamına gelen kalabalıklar karşısında türkü okuyacak kadar kamusal alanda görünür olmasını, özgüven kazanmasını sağlayan güce ve iradeye kayıtsız kalınamaz. PKK’yi Erdoğan’ın uğraşısına rağmen marjinal yaptırmayan, onu sürekli yükselen bir halk hareketine dönüştüren irade budur: Özgürleşen kadın, tüm sınıflarıyla özgürleşen halktır.

Bir yanıt yazın