Haber / Yorum / Bildiri

TKP 100 Yaşında! Yeni atılımla yaşıyor, savaşıyor!

Açıklama:

10 Eylül 2020’de Partimiz Türkiye Komünist Partisi TKP 100 yaşında.

DÜNYADA ve ülkemizde işçi sınıfının ve emekçilerin, tüm insanlığın sömürü ve talandan, ulusal baskı ve zulümden kurtuluşu için, barış, özgürlük, demokrasi ve sosyalizm, halkların dostluğu ve enternasyonal dayanışması için kapitalizme ve emperyalizme, tekelci burjuvaziye ve gericiliğe karşı yılmadan verilen mücadelelerle dolu, bir asırlık şanlı bir tarihtir, TKP tarihi!

Türkiye’nin doğuş ve gelişme tarihiyle iç içe olan bir tarihtir, TKP tarihi. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Osmanlı paşaları, emperyalizme bağımlı ağaların ve burjuvazinin egemenliğinde bir Türkiye yaratmaya çalışırken, TKP ve onun kurucuları Mustafa Suphiler işçi sınıfının ve köylülerin, geniş emekçi yığınların ve aydınların egemenliğinde emperyalizmden bağımsız Sovyetlere dost bir ülkenin yaratılması, Kürtlerin ve diğer Türkiye halklarının eşitlik, özerklik ve özgür birliktelik temelinde barışçıl ortak bir yaşamın sağlandığı demokratik, federal bir cumhuriyetin kurulması için savaştı ve bugün hâlâ bu cumhuriyetin yaratılması için savaşmaktadır.

TKP’nin 100. yılı, Türkiye İşçi Sınıfına, Türk, Kürt ve tüm Türkiye halklarına, Uluslararası İşçi ve Komünist Hareketine kutlu olsun!

TÜRKİYE Komünist Partisi TKP bundan 100 yıl önce 10 Eylül 1920’de Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın öncülüğünde Bakü’de kuruldu. Bu parti dünyada yeni bir çağ açan Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin ve onun ülkemizde yarattığı işçi sınıfımızın ve halklarımızın ulusal ve sosyal mücadelesinin ateşleri içinde uluslararası işçi ve komünist hareketinin bir bölüğü, Marksist-Leninist ilkelere bağlı Komintern’in bir seksiyonu olarak doğdu. TKP’nin kurulmasıyla Türkiye işçi sınıfı, emekçileri ve köylüleri, Türkiye halkları hem padişahlığa ve halifeliğe, hem kapitalizme ve emperyalizme karşı ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesinde tüm güçleri birleştirebilecek, onları sevk ve yönetecek taktik ve stratejileri geliştirecek savaşkan bir örgüte, keskin bir silaha sahip oldu. Halklarımız kuzeyde doğmakta olan yeni Sovyet iktidarında kendi kurtuluşu için savaş yolunu ve TKP’de bu savaşı yönetecek örgütü gördü.

Ankara’daki burjuva efendileri ise kısa zaman içinde gelişen ve değişen yeni dünya koşullarında emperyalizme yanaşmak için TKP’ye ve komünistlere, Sovyetlere karşı cephe aldılar. 28 Ocak 1921’de Mustafa Suphileri Karadeniz’de katlettiler, antiemperyalist güçlere saldırıya geçtiler, tekrar tekrar komünistleri tutukladılar, ağır hapis cezalarına çarptırdılar. 1922’de partimizi yasakladılar. Bu yasak bugüne kadar sürmektedir. Ama Türk burjuvazisinin bu cinayet ve katliamları, ölüm ve işkenceleri, ağır baskıları ve zindanları, koyduğu yasak ve yarattığı illegal koşullar bu mücadeleyi durduramadı. Komünistler her seferinde yeniden toparlandılar, işçi sınıfı içinde kök saldılar, işçi, köylü ve emekçi halkımızın demokrasi ve özgürlük, ekonomik ve sosyal haklar için, sosyalizm için mücadelesinin en önünde yer aldılar, Kürt halkının ulusal ve demokratik mücadelesini desteklediler.

Mustafa Suphilerin katli Türkiye genç işçi sınıfı ve Türkiye halkları için büyük bir kayıptı. Onlar en yiğit evlatlarını, en bilinçli Marksçı-Leninci kadrolarını, en deneyimli önderlerini kaybetti. Büyük bir darbe aldı. Mustafa Suphilerin katlinin sonuçları bugün hâlâ ülkemizde yaşanmaktadır. Bundan sonra partiye Kemalizmi dayatmaya kalkan Şefik Hüsnü gibi revizyonistler, Nedim Tör gibi Menşevikler, Kıvılcımlı, Mihri Belli gibi likidatörler musallat oldular. Onlar partiyi Mustafa Suphi’nin yolundan ayırmaya kalktılar. Bunlara karşı Salih Hacıoğulları, Nâzım Hikmetler, Reşat Fuatlar, Hüsamettin Özdoğular, Yakup Demirler, Aram Pehlivanyan ve İsmail Bilenler ardıcıl şekilde Mustafa Suphilerin yolunu savundular ve Marksçı-Leninci ilkeler temelinde partinin yaşamasını sağladılar. 1973 Atılımı ile TKP’nin yeniden işçi sınıfı ve emekçi yığınlarla, gençler, kadınlar ve aydınlarla ve ulusal baskıya karşı direnen Kürt halkı ve diğer halklarla bağlarını kurdular. Onlar emperyalizme ve kapitalizme karşı sınıf ve demokrasi mücadelesinde partilerini öncü yaptılar.

1980’li yıllarda Nabi Yağcı ve Partizan grubunun yönetimi ele geçirmesiyle, Sovyetler’deki Gorbaçov yönetiminin de desteğiyle partimiz bugünlere kadar süren yeni bir likidasyonla karşı karşıya kaldı. Bu likidasyon önce TİP’le, sonra diğer sol parti ve gruplarla yapılan birleşmelerle gerçekleşti. Bu birleşme süreci Sovyetler Birliği’nin ve reel sosyalizmin çökmesiyle hızlandı. Tüm bu birleşmeler Marksçı-Leninci ilkelerde değil, sağ ve sol oportünizm temelinde gerçekleşti, sonunda sol Kemalizmle bütünleşti, en sonunda dağıldı. Parti varlık yokluk mücadelesi içine düştü. Yalnız TKP değil, TİP ve diğer partiler de likidasyona uğradılar. Bu birleşmeler, “komünistlerin ve sol güçlerin birliği” gibi anlayışlarla geniş tabanlı, çoğulcu bir parti oluşturma girişimlerinin yanlışlığını tüm çıplaklığı ile ortaya koydu.  Buna rağmen likidatörler bugün hâlâ açıkça Leninci parti ilkelerine saldırarak, „partisizliği“, Marksçı-Leninci partinin gereksizliğini savunmaktalar, işçi sınıfını ve emekçi yığınları burjuvazinin, egemen güçlerin etkisine terketmektedirler. Kadroların hâlâ likidasyon batağında yuvarlanmasına neden olmaktadırlar.

1989’daki karşı devrimle reel sosyalizmin dağılmasından sonra birçok Avrupa ülkesinde işçi sınıfı ve emekçiler de bir başka likidasyon yaşadılar. Komünist partileri dağıldı veya yeni sol birlik partilerine dönüştü. Bu ülkelerde de işçi sınıfı ve emekçiler Marksçı-Leninci komünist partilerinden yoksun kaldılar. Bugün bu ülkelerde başsız ve güçsüz düşen işçi sınıfı ve emekçiler kapitalle mücadelede ağır yenilgilere uğramaktadırlar. Kapitalizm bu ülkelerde bu sözde yeni sol reformist ve troçkist akımlar sayesinde „altın çağı”nı yaşamaktadır.

Bugün ülkemizin içinde bulunduğu durum, dünyadaki gelişmeler bir an evvel bu likidasyon ortamından çıkmayı, Marksist teoriyle donanmış devrimci bir komünist partisine sahip olmayı zorunlu kılmaktadır. İşçi ve emekçiler Marksçı-Leninci bir komünist partisinin yokluğunu her gün daha çok hissetmektedirler. Bu yokluğu en çok hisseden ülkelerden biri de ülkemiz işçi ve emekçi halkımızdır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti 1920 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı gibi bir yıkım ve çöküş yaşamaktadır. Nasıl Osmanlı’da Dolmabahçe sarayında sırf kendi saltanatını düşünen, ülkeyi ve halkını düşünmeyen bir sultan var idiyse, bugün de Ankara’da Beştepe’deki sarayda kendi saltanatından, kurmakta olduğu faşizan tek adam rejiminden başka bir şey düşünmeyen bir başka “sultan” bulunmaktadır. Nasıl Osmanlı’nın çöküşünü I. Dünya savaşı öncesinde ve esnasında Libya ve Suriye, Irak çöllerindeki savaşlar, Ermenilere ve diğer halklara uygulanan soykırımlar neden olduysa, bugün de yine Libya’da, Suriye ve Irak’ta yürütülen savaşlar, Kürtlere karşı uygulanan soykırımlar Türkiye’nin çöküşünü hazırlamaktadır.  Bugün 100 yıl sonra ortaya çıkan sorunlar da aynı: Nasıl bir Türkiye? Nasıl bir cumhuriyet? İşçi sınıfı ve emekçiler, Kürt halkı ve diğer Türkiye halkları özgürce yaşanan bir Türkiye, herkesin kendini ifade ettiği demokratik bir cumhuriyet için faşist AKP-MHP iktidarına, Erdoğan’ın otoriter tek adam rejimine karşı kıran kırana bir savaş vermektedirler. Bu savaşta işçi ve emekçiler, Türk ve Kürt halkı, Türkiye halkları TKP’ye, O’nun Marksçı-Leninci ilkelere dayanan politikasına, gelenek ve anlayışına dünden daha çok ihtiyaç duymakta, TKP’yi, Mustafa Suphilerin yolunda giden komünistleri aramaktadır. TKP’siz demokrasi, barış ve özgürlük, sosyalizm mücadelesinin başarıya ulaşamayacağı her geçen gün daha açık görülmektedir.

Bugün Mustafa Suphilerin Bakü’de yarattığı devrimci ruhu savunan, Nâzımların, Bilenlerin yolunda giden, yüreğinin sol köşesinde devrimci ateşi hâlâ yanan TKP’liler partimiz TKP’nin 100. yılında artık ayağa kalkmalılar, kendileriyle hesaplaşmalılar, silkinmenin, toparlanmanın, partiyi ayağa kaldırmanın tarihsel bir zorunluk olduğunu kavramalılar, etrafta partinin adını kullananlara, geleneğini, geçmişini kirletenlere, hâlâ likidasyonu sürdürmek isteyenlere dur demenin zamanı geldiğini göstermeliler, 100. yılı yeni atılımlarla karşılamalılar ve kutlamalıdırlar,

Şimdi bazı likidatörler, troçkistler, revizyonist ve reformistler, oportünistler ve kariyeristler, ’sönümlenen üyeler’, utanmadan hâlâ kendine eski TKP’li veya komünist diye ortada gezenler, hâlâ partinin geçmişinden nemalananlar, parti tarihinde hiçbir zaman yeri olmayan, Kemalist kuyrukçuluğu yapan, devletten icazetli SİP-TKP’liler de 100. yılı fırsat sayıp partimizin 100. yılını kutlamaya, kendilerine paye çıkarmaya hazırlanmaktadırlar. Önce bunların böyle bir kutlama yapmaya ne hakları ne de legimitasyonları vardır. Bunların hedefi şimdiye kadar yaptıkları gibi likidasyonu ve bozgunculuğu sürdürmek, partinin tarihine ve savaş geleneklerine ve Marksçı-Leninci ilkelerine bir kez daha saldırmak, partiyi yığınlarda itibarsızlaştırmak ve yığınları partiden uzaklaştırmaktır. İşçi sınıfı ve demokratik güçler buna müsaade etmemelidirler. Bunlar bilmeliler ki, bunun hesabı bir gün kendilerinden sorulacaktır. Bunların TKP’nin bugününde ve yarınında yeri yoktur.

Mustafa Suphilerin, Nâzımların, Bilenlerin yolunda giden TKP’liler ve komünistler 100. yılda yeni bir atılım için harekete geçmelidirler. Meydanı bu burjuva kuyrukçuluğu yapanlara bırakmamalıdır. Yeni atılım, Marksizm-Leninizm, proletarya enternasyonalizmi, Türkiye devrimi ve onun hareket güçleriyle ilgili yakın ve uzak, demokrasi ve sosyalizm hedefleri, Kürt halkının ve diğer halkların ayrılma dahil kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkı gibi ilkeler temelinde yükselecektir. Bu ilkeleri kabul eden TKP’lilerin bugün başta gelen görevi, örgütsüzlüğe, başı bozukluğa, disiplinsizliğe son vermek, partinin yeniden yapılanmasına katılmak, başta işçi sınıfı olmak üzere toplumun her kesiminde partiyi yığınlarla bağlamak ve güçlendirmek, yeni üye ve sempatizanlar kazanmaktır, ülkemizde demokrasi ve sosyalizm mücadelesini, sınıf savaşını yeniden yükseltmektir. Bu savaşlarda Erdoğan rejiminin yıkılmasını, Kürt sorununun barışçıl yollardan demokratik çözümünü en başa almaktır.

TKP Marksçı-Leninci teorik görüş ve ilkeler temelinde elele veren, tek ülkü ve tek fikri paylaşan, proletarya enternasyonalizmini savunan, Marksizmi-Leninizmi eylemlerine kılavuz edinen komünistlerin gönüllü birliğidir.

TKP, sözde TKP’lilerin, komünistlerin ilkesiz bir birliği değildir. Onun saflarında likidatörlere, döneklere, troçkistlere, revizyonistlere, reformistlere, oportünistlere, kariyeristlere, SİP’lilere, Kemalistlere yer yoktur.

TKP Türkiye toplumunun en ileri ve devrimci gücü olan işçi sınıfının politik örgütü, onun en bilinçli, en savaşkan öncü koludur.

İşçi ve emekçiler TKP’lilerden TKP isminin Marksist ilkelerle, geleneğiyle, politikası ve anlayışıyla yeniden bütünleştirmelerini beklemektedir.

Haydi, 100. yılda yeni atılımlarla ileri!

Yaşasın TKP’miz, Yaşasın Türkiye işçi sınıfı ve halklarının demokrasi ve sosyalizm savaşı!

TKP-1920 www.tkp-online.com

Bir yanıt yazın