Haber / Yorum / Bildiri

Recep Tayip Erdoğan’ın geleceği işçi sınıfının ve Kürtlerin ortak mücadelesine bağlıdır (1. Bölüm)

GEÇTİĞİMİZ günlerde insanlar dünyada ve Türkiye’de önemli birçok gelişmelere şahit oldu. Şüphesiz bunlardan en önemlisi hâlâ dünyanın “efendisi”, en güçlü devleti olan ABD’deki başkan seçimleri ve Trump’ın seçim sonuçları kabul etmemekte direnmesiydi. Türkiye’de de ekonomik olarak köşeye iyice sıkışmış olan Erdoğan’ın yaptığı reform çıkışıydı. Bu çıkış şüphesiz ABD seçimlerinden de bağımsız değildi.

Değişmeyen ABD politikaları

Trump “Önce Amerika!” diyen, dünyanın geri kalan kısmına rest çeken, kendi dediğini dayatan, dünyaya gericiliği, populizmi, otoriterliği yayan, Amerikan toplumunu ikiye bölen, ırkçı ve faşist hareketleri destekleyen bir başkandı. Böyle bir ABD başkanının seçimleri kaybetmesi insanların yüreğine bir su serpti, ama sevindirdi denemez. Çünkü ABD’de iki partiden biri gelir, diğeri gider. Düzen aynı kalır. Ne Cumhuriyetçi Parti cumhuriyetçidir, ne de Demokrat Parti demokrattır. İkisi de ABD emperyalist tekellerinin partileridir, hedefleri ABD emperyalizminin çıkarlarını korumaktır. İşlevleri bunu kimim daha iyi ve nasıl yapacağı konusunda halkı aldatmaktır.

Bu nedenle ABD’de Trump’ın gidip Biden’ın gelmesiyle Amerikan politikasında, hele hele ABD’nin dış politikasında çok, çok büyük bir değişiklik olmaz. Değişiklik özde değil, biçim ve şekilde, konuşma ton ve tarzında olur. Biden, Trump gibi “restleşerek”, hemen “yaptırım” uygulayarak değil, diplomatik raconu seçeceği tahmin edilmektedir. Ama Amerikan emperyalizminin çıkarları söz konusu olduğunda, başta ister Cumhuriyetçi, ister Demokrat Başkan olsun her müttefiğine resti çeker, gerilim yaratır, gerekirse savaş başlatır. Özelllikle Avrupalılar Trump’un seçimi kaybetmesinden çok memnunlar ama Biden’ın seçilmesine de ne bayram ediyorlar ne de gönül rahatlığıyla sevinebiliyorlar. Çünkü Biden da Nord-Stream Baltık Gaz Boru Hattı konusunda Rusya’ya karşı yumuşamayacak, İran’a karşı yaptırımları koşulsuz yumuşatmayacak, Çin’e karşı tavrını değiştirmeyecek, NATO konusunda ABD taleplerinden vazgeçmeyecek, ama bu konularda, Trump döneminden farklı olarak yeniden diplomatik çerçevelerde görüşmeler başlamasına müsaade edecektir. En azından Avrupa’da beklenti bu yöndedir.

Kaldı ki, dünyada artan gerilimler Trump’ın mizacı nedeniyle değil, emperyalist tekeller, ülkeler ve bloklar arasındaki derin çıkar çatışmalarından ileri gelmektedir. Bu çatışmalar ABD başkanının kişiliğinden bağımsız olarak giderek daha da derinleşecek, özellikle Çin ve Rusya konusunda gerilim daha da artacaktır. Yeni bir “soğuk savaş dönemi”nin yaşanması hiçtendir. Yine burada söz konusu olan dünya pazarlarının yeniden paylaşımıdır. Unutulmamalı ki, emperyalist güçler arasında paylaşımlar hep bir dünya savaşıyla sonuçlanmıştır. I. ve II. Dünya Savaşları ve günümüzde bir III. Dünya savaşının öncüsü olan Ortadoğu’daki savaş hep birer paylaşım savaşlarıdır. 

Uykuları kaçan Erdoğan

Trump’ın seçimleri kaybetmesi bizim ülkemizde de en azından liberal demokratik güçleri şöyle bir sevindirdi. Trump’un yenilgisi uluslararası alanda Erdoğan da dahil otoriter rejimlere indirilen bir darbe, burjuva demokrasisinin bır kazanımı olarak algılandı. Bu nedenle bizim ülkemizde esas olarak Trump’ın yenilgisine üzülen ve geceleri uykuları kaçan Erdoğan oldu. Çünkü Erdoğan da diğer otoriter liderler gibi bütün hesaplarını Trump’ın seçimleri kazanacağı üzerine yapmıştı. Bundan böyle de Trump rüzgârını arkasına alıp Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de, Kafkaslar’dan Libya’ya kadar olan alanda istediği gibi “at oynatacağını” zannediyordu. Dünyadan topladığı, İdlib’e yığdığı İŞİD’ci, El-Kaideci, El-Nusracı cihadist canileri Rojova ve Başur’da Kürtlerin, Karabağ’da Ermenilerin üzerine sürmeye, Libya’da savaşı kızıştırmaya devam etmeyi planlıyordu. Bu planlar suya düşmedi, ama yeni ABD başkanı olacak Biden döneminde ortalıkta istediği gibi “at oynatamayacağını”, Yeni Osmanlıcı yayılma planlarını hayata tam gerçekleştiremiyeceğini kara kara düşünmeye başladı. Trump ile şahsi düzeyde kurduğu, ama yutulan hakaretlerle dolu “yakın ve sıcak” olduğu söylenen “kafa-kol” ilişkilerini büyük bir ihtimal Biden’la kuramayacaktır. Trump’ın Rusya’dan alınan S-400’ler konusunda Amerikan CAATSA yasasına göre uygulamadığı yaptırımları Biden’ın uygulayacağına emin gözle bakılabilmektedir. Türkiye’nin F-35 programından tamamen çıkarılması da söz konusudur. “Oruç Reis”i Doğu Akdeniz’e gönderip istediği gibi Navtex’ler yayınlayamayacağına Biden döneminde kesin gözle bakılmaktadır. Geçmişte ve günümüzde söylenen sözler de düşünüldüğünde geceleri Erdoğan’ın gözlerine mutlak uyku girmemesi anlaşılır bir durumdur.

Yine Trump’ın gidip Biden’in gelmesiyle ABD’nin ne Türkiye ne de Ortadoğu politikasında büyük bir değişiklik beklemek gerekir. Biden da bir NATO müttefiki olan Türkiye’nin otoriter de olsa Başkanı Erdoğan’la şu veya bu şekilde anlaşacaktır. Demokrasi ve özgürlükler ayaklar altına alınmış olsa da ABD emperyalizminin çıkarı gereği yüzünü öbür tarafa dönüp görmemezlikten gelecektir. Burjuva demokrasisi ve özgürlükleri emperyalizmin çıkarlarına yaradığı sürece vardır, geçerlidir.

ABD’nin Kürt’ü Kürt’e kırdırma politikasına karşı çıkalım 

Biden’la birlikte ABD’nin Ortadoğu politikasında da bir değişiklik olmayacaktır. Suriye’nin ve Irak’ın parçalanmışlığı devam edecektır. Çünkü bu hem ABD’nin hem de İsrail’in çıkarınadır. İlk kez Trump döneminde Arap ülkeleri ardarda İsrail’i tanımaya başladılar. Bu süreci Biden da destekleyecektir. Petrolün yanısıra İsrail’in güvenliği ABD’nin Ortadoğu politikasının baş hedeflerinden biridir. Trump’ın Kürtlere karşı geliştirdiği bölme ve çatıştırma politikasında da bir değişiklik olacağı zannedilmiyor. Çünkü Ortadoğu’da güçlenen, demokratik içerikli, özgürlükçü, kendi halkına ve ülkesinin zenginliklerine sahip çıkan bir Kürt Ulusal Demokratik ve Özgürlük Hareketi ABD’nin işine gelmiyor. Suriye’de İŞİD’i yenmek için SDG ve YPG-YPJ ile birlikte hareket eden ABD, İŞİD’i yendikten sonra SDG’yi çoğu kez Türkiye ile karşı karşıya yalnız bıraktı. Trump bir yandan Fırat’ın doğusunda Kürtlerin ağırlıkta olduğu bir politik yapının oluşmasına destek verirken, diğer yandan Erdoğan’ın İŞİD canileriyle birlkte Telabyad ve Serikaniye girerek Rojava’nın birliğinin ve bütünlüğünün bozulmasını sağladı. Kürtlerin Ortadoğu’da güçlenip demokratik bir yapı oluşturmasını istemedi. Bunu Rusya da istemiyor. Rusya daha önce Erdoğan’ın Afrin’i almasını sağlayarak bunun önünü açmıştır.

Genel olarak ABD Kürt bölgelerinin daha çok Barzani ve Talabani gibi geleneksel burjuvalaşmış yarı feodal güçlerin elinde ve iktidarında kalmasını istemektedir. Bu onun çıkarına daha uygun düşmektedir. Bunun için son zamanlarda ABD ve Erdoğan Türkiye’si Barzani ile birlikte PKK’ya karşı bir saldırı planlamakta, Kürdü Kürde kırdırma taktiği uygulamaya çalışmaktadırlar. Önümüzdeki günlerde, ABD ve Türkiye’nin desteği ile Irak ve Barzani ordularının Şengal’e ortak bir saldırı düzenleyeceği beklenmektedir. Böylece Şengallilerin PKK yardımıyla oluşturduğu özyönetim bertaraf edilmek istenmekte, İŞİD’in zulmünden kurtulan Şengallilerin şimdide Bağdat ve Erbil’in boyunduruğu altına girmeleri planlanmaktadır. Biden büyük bir ihtimalle bu politikaya karşı çıkmayacaktır. Onun için de Barzani ve Talabani klanları daha makbuldür. Başta PKK ve YPG olmak üzere Kürtler bu planı bozmaya, Kürtlerin birliğini kurmaya, Ortadoğu’da halklara örnek olacak demokratik bir devlet yapısı yaratmaya çalışmaktadırlar. Türk devrimci ve demokratları ise ABD ve AKP-MHP iktidarının Barzani ile birlikte çatıştırmaya çalıştıkları bu planlara şiddetle karşı çıkmalı, emperyalist güçlerin Kürdü Kürde kırdırma politikalarının işlemeyeceğini göstermelidirler. Türkiye’nin de müdahil olduğu PKK ile Barzani ve diğer burjuvalaşmış yarı feodaller arasında bir “kardeş” savaşı Türkiye’de Erdoğan’ın ömrünü uzatacak, milliyetçiliği, şovenizmi ve baskıyı bir kez daha artıracaktır. Ortadoğu’da ABD’nin oyunlarını bozmak Türk sol, demokrat ve devrimci güçlerinin hep ilk görevi olmuştur. Bu görev şimdi emperyalist oyunlara karşı Kürt Özgürlük Hareketinin yanında yer almayı gerektirmektedir.

Biden ve Erdoğan ilişkisi ve Biden’ın Erdoğan hakkında sözleri 

ABD politikalarında köklü değişiklikler beklenmemesine rağmen Biden seçimi kazandığı kesinleştiğinden beri Erdoğan’ın uykuları kaçmaktadır. Bunu bir nedeni seçim kampanyası öncesi ve sırasında Biden’in Erdoğan hükümeti ile ilgili söylediği sözler, diğer nedeni de Biden’in Obama döneminde Başkan yardımcısıyken Erdoğan’a karşı aldığı tavırlardır. 

Biden Aralık 2019’da, Demokrat Parti’nin ABD Başkan aday adayı iken bir tartışma programında Erdoğan hakkında söylediği, ama dikkate alınmayan sözleri Demokrat Parti Başkan adaylığının Haziran 2020’de kesinleşmesiyle birden gündeme oturtuldu. Bu tartışma programında Biden şöyle diyordu:

“Erdoğan bir otokrattır. Kendisi Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve çok daha fazlası. Şimdi yapmamız gerektiğini düşündüğüm şey, ona (Erdoğan’a) karşı çok farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalif liderleri desteklediğimizi açık şekilde ortaya koymalıyız. Pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt toplumunu entegre etmek için -bu iş bir süre iyi gidiyordu- bir yol haritamız olduğunu açıkça göstermemiz gerekiyor. Yanlış olduğunu düşündüğümüz şeyler hakkında sesimizi çıkarmalıyız. Yaptıklarının bedelini ödemeli. Bazı silahları ona satıp satmayacağımızla ilgili, bir bedel ödemeli.”

“…Ama hâlâ, geçmişte yaptığım gibi, onlarla (muhalefetle) daha doğrudan ilişki kurarsak, hâlâ var olan unsurlarını destekleyip onları Erdoğan’ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, seçimle….”

“…(Erdoğan ve partisi) Dağıldı, İstanbul’da dağıldı, peki biz ne yapıyoruz? Oturup teslim mi olacağız? Yapacağım son şey ona Kürtler konusunda boyun eğmek olurdu. Onunla Kürtler konusunda birkaç kez görüşmüştüm. O dönemde henüz üzerlerine gitmiyorlardı…”

“…Her neyse, şunu açıkça belirtmeliyiz… Günün sonunda Türkiye de Rusya’ya bağımlı olmak istemez…”

“..Çok endişeliyim, çok endişeliyim. Hava sahalarımız ve onlara erişimimiz konusunda da çok endişeliyim. Bölgedeki müttefiklerimizle bir araya gelerek onun bölgedeki faaliyetlerini tecrit etmek bizim için çok çaba gerektiren bir iş. Özellikle de Doğu Akdeniz’deki petrol faaliyetleri gibi uğraşması çok uzun süren birçok diğer konu… Ama cevabım şu; evet endişeliyim…”

ABD’den tutarlı Erdoğan karşıtlığı ve demokrasi beklenmez

20 Ocak 2021’den sonra ABD Başkanlık koltuğuna oturacak olan Biden’ın bu sözleri şimdi Erdoğan’ın yüreğinde taş gibi oturmaktadır. Her ne kadar Başkan olduktan sonra kendisine bu cümlelerin sık sık hatırlatılacağı düşünülse de, ABD emperyalizminin çıkarları gereği Biden da Erdoğan’a geçmişte olduğu gibi “dostum” diyecek, muhalefet ve Kürtler konusunda ABD devlet politikasını uygulayacaktır. ABD’nin devlet politikasında geçerli olan ABD Başkanı Roosevelt’in bir zamanlar eski Nikaragua Devlet Başkanı diktatör Somoza için söylediği sözdür: “Somoza bir domuz köpeğidir, ama o bizim domuz köpeğimizdir.” ABD kendine hizmet eden herkesle anlaşır. Muhalafet Biden’ın Erdoğan için söylediği bu sözlerini, özellikle “darbe ile değil seçimle” yenilmesi sözlerini “hadsiz ve küstah” bulsa da, Türkiye’nin “bağımsızlığı ve özgürlüğüne” vurgu yapsa da, ülkeyi uluslararası alanda bu duruma düşüren Erdoğan’ı suçlamamakla onu dolaylı olarak yine savunur konuma düşmüş olmaktadır. Zaten 7 ay üzerinde susulan bir videonun Biden’ın adaylığının kesinleşmesiyle devreye sokulmasının nedeni de Türk kamuoyunun Trump’ın desteklemesini sağlamak ve muhalefeti ve halkı Erdoğan’ı savunur konuma getirmektir.

İşçi sınıfı ve emekçiler, devrimci ve demokratik güçler için hem Trump’ın geçmişte hem Biden’ın günümüzde Erdoğan’a böylesine hakaret içeren aşağılayıcı sözler söyelemesinin esas sorumlusu ve suçlusu demokrasiyi ve özgürlükleri her gün çiğneyen, rafa kaldıran Erdoğan’ın taa kendisidir. Yıllardır ülkede uygulamaya çalıştığı islami-faşist tek adam rejımidir, Kürtlere, demokratik güçlere, işçi ve emekçilere yaptığı baskı ve zulümdür. ABD hiçbir zaman bir ülkede devrimci demokratik güçlere uygulanan baskı ve zulme karşı çıkmamıştır. ABD hiçbir ülkeye demokrasi getirmemiştir. Trump’ın keyfi yönetim ve otoriterliğine karşın, Biden’ın partisinin adının demokrat olmasına bakıp ondan demokrasi yönünde bir değişim beklemek olsa olsa bir burjuva naifliği olur. Türkiye’de demokrasi ne ABD’nin ne de AB’nin işidir, o ancak Türkiye işçi sınıfının, Kürt ve Türk devrimci ve demokratik güçlerinin eseri olacaktır. Ama Biden’ın Erdoğan’a Trump gibi “cömert” davranmayacağını düşünerek Biden’la Erdoğan arasında çıkabilecek çelişkileri Erdoğan’a karşı bir demokrasi cephesinin oluşması için kullanmak da sol ve demokratik güçlerin görevidir.

Bir yanıt yazın