Haber / Yorum / Bildiri

Partimizin 101. Yılı Açıklaması (1. Bölüm)

Günümüzün en acil görevi Erdoğan karşıtı tüm güçlerin ittifakıdır

TKP Türkiye işçi sınıfı ve halklarının enternasyonal partisidir

10 Eylül 1920’de Bakü’da Mustafa Suphi ve Ethem Nejat, Topçu İsmail Hakkı ve diğer parti önder ve delegelerinin kurdukları, Bilen’in, Nazım’ın, Baştımar’ın ve Aram Pehlivanyan’ın yaşattıkları partimiz TKP 101 yaşında. Geçen yıl Anadolu’da bir ceviz ağacının altında Partimizin 100. yılını büyük bir coşkuyla kutlamıştık. Bu yıl partimizin kuruluşunu pandemi koşullarında kutluyoruz. Bu kutlamalar, bir asırdır Kemalist Türk devletinin ve burjuvazisinin barbar saldırılarına, sahte ama resmi TKP kurdurtmalarına bir meydan okumadır: Parti saflarında Şefik Hüsnü, Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya, Kıvılcımlı, Mihri Belli, Nabi Yağcı ve grubu Partizancı küçük burjuva Kemalist yanlısı Marksist geçinen bozguncu likidatörlerin ihanetlerine rağmen partimiz TKP’nin yaşıyor ve savaşıyor olmasının ilânıdır. TKP’yi yaşatanlar, onun mücadelesini yürütenler Suphilerin, Bilenlerin izinde giden, Marksizm-Leninizm yolundan ayrılmayan, proleter enternasyonalizme bağlı komünistlerdir. Onlar partimizin şanlı bayrağını işçi sınıfının saflarında, onun ekmek, hak ve sosyalist iktidar mücadelesinde, başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halklarının demokrasi ve özgürlük savaşlarında yükseltmekteler ve yükseltmeye devam etmektedirler.

TKP Büyük Ekim Devrimi’nin ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ateşleri içinde doğmuş Türkiye işçi sınıfının ve halklarının Marksçı-Leninci enternasyonal partisidir. O hem Rusya’da emperyalizmin desteklediği karşı devrimci Beyaz Ordu’ya, hem de Anadolu’ya dalan emperyalist güçlere karşı savaşmıştır. 10 Eylül 1920’de Bakü’da kurulduktan sonra Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Rusya’daki esirler arasından kurdukları Kızıl Alay’la birlikte Anadolu’daki Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere yola çıktılar. Maalesef Kızıl Alay Gürcistan ve Ermenistan’daki Menşevik, Taşnak iktidarlarını yarıp geçemedi. Orduyu orada bırakmak zorunda kaldılar. 15 komünist yola devam ettiler. Hedefleri Ankara’daki ulusal burjuvazinin temsilcileri Mustafa Kemal ve diğer paşalarla birlikte emperyalistleri Anadolu’dan atmak ve Anadolu’da “özgür halkların özgür ittihadı”na dayalı Sovyet dostu demokratik bir cumhuriyet oluşturmaktı. Suphiler Bakü’den yola çıkmadan önceki kısa bir dönemde Mustafa Suphi ile Mustafa Kemal arasında zımnen bu hedefler çerçevesinde bir ittifak oluşmuştu. Zira Mustafa Kemal bu dönemde kendisine yüz vermeyen emperyalistlere karşı savaşta Sovyet yardımına ve Mustafa Suphi’nin desteğine ihtiyacı vardı. Suphiler Bakü’den yola çıkmadan önce Mustafa Kemal Sovyet dostu gözüken ikiyüzlü bir “Bolşevik” idi.

Mustafa Kemal’in İngilizlerle işbirliği ve Suphileri katlettirmesi

Ama Suphiler Baku’dan yola çıkarken dünya ve Mustafa Kemal değişmişti. 1920 yılının sonunda Mustafa Kemal artık Sovyet karşıtı İngilizlerin dostu emperyalist yanlısı bir Osmanlı paşasıydı. Çünkü Kızıl Ordu karşısında Beyaz Ordu’nun yenilmesiyle Moskova’da Sovyet iktidarının kesin zaferinin gerçekleştiğini ve iki bloklu bir dünyanın oluşmakta olduğunu gören İngiliz emperyalistleri Anadolu’da komünizme, Sovyet iktidarına karşı “modern” tampon bir Türk devleti oluşturmak için Mustafa Kemal’le çoktan ilişkiye geçmişler, Sevr’i yeniden görüşmek üzere Londra’da bir konferans toplama kararı vermişlerdi. İşte tam bu sırada Kars’a ulaşmış olan Suphilere ve Sovyetlere Mustafa Kemal’in ihtiyacı kalmamıştı. Zımnen kurulan ittifakı çoktan sonlandırmıştı. Mustafa Kemal bir telgrafla durumu Kars’taki Kazım Karabekir’e bildirip gereğinin yapılmasını istedi. Mustafa Kemal’in bilgisi dâhilinde Suphiler Kars’tan Erzurum Valisi Hamid’e, oradan Trabzon’a Topal Osman’ın tayfalarından Kayıkçılar Kâhyası Yahya’ya teslim edildiler. Yahya’da 28 Kanunisani 1921’de Suphi ve 14 Yoldaşımızı Karadeniz’de hunharca katlettirdi, Meryem (Maria) Suphi’yi alıkoyan Yahya ve adamları ona en zalim işkenceleri uyguladılar. Artık Mustafa Kemal ve paşaları emperyalizmin desteğinde tek başına temsil ettikleri burjuvazi ve ağalarının iktidarını kurabilirlerdi. Bu cinayetle birlikte Mustafa Kemal ve verdiği kurtuluş savaşı, kurduğu Türk ulus devleti ne antiemperyalistti, ne ilerici demokrat bir devlettir, tam tersine işçi sınıfına ve başta Kürtler olmak üzere Türkiye halklarına kan kusturan emperyalist yanlısı “Türklerin” ceberrut bir iktidar ve devletiydi.   

Uluslararası ve ulusal savaşlara katılmış bilinç ve ideolojik, savaş ve örgütçülük düzeyleri yüksek, partimizin en yiğit ve tecrübeli, en seçkin yöneticilerinin katli daha kurulmakta olan partimiz için, padişahlığa ve emperyalistlere karşı savaşan işçi sınıfımız ve halkımız için büyük bir kayıptı. Fakat Mustafa Suphi’nin, Ethem Nejat’ın, İsmail Hakkı’nın ve diğer önderlerin Anadolu’ya ve İstanbul’a attıkları komünist kök tutmuştu. Ankara’da İmalatı Harbiye işçileri, Adana’da, Diyarbakır’da, Eskişehir’de, Ege’de, İstanbul’da demiryolu işçileri, liman işçileri, imalat sanayisi işçileri arasında parti hücreleri yaşıyor ve çalışıyordu. Tüm baskı ve zulme rağmen 1922 yazında Komintern’den de bir heyetin katılımıyla Ankara’da partimizin ikinci kongresi toplandı. Hem birinci hem ikinci kongre partinin işçi ve köylü yığınlar içinde, gençlik, kadın ve aydınlar arasında örgütlenmesine büyük önem verdi, emperyalistlere ve toprak ağalarına, Kemalist hükümetin, burjuvazinin gerici, işbirlikçi çevrelerine karşı, ulusal nitelikli küçük ve orta burjuva çevreleriyle bir ittifak, bir cephe yaratılması, Sovyetlerle dost iyi ilişkiler kurulması için savaştı. 1922 Ekim’inde verilen ve bugüne kadar süren yasağa rağmen partideki Suphici kadrolar bu ittifak politikasını hep savundular.

Şefik Hüsnü ve Kemalistlere destek dönemi

1925 senesinde üçüncü kongre ile partinin başına geçen Şefik Hüsnü ile birlikte maalesef partinin bu Suphici politikası, emperalistlerle işbirlikçi burjuvazi ve ağalara karşı işçi sınıfının köylülük, küçük ve orta burjuvaziyle ittifak politikası terk edildi. Kemalistlere ve burjuvaziye ayırımlı yanaşılmadı. Kemalistlere tümden destek verildi. Bu destek Kürt isyanları döneminde de devam etti. Kürt isyanlarının ulusal baskıya karşı demokratik ve özgürlükçü içeriği görülmeden bunlar sırf İngiliz destekli hilafetçi tarikat ve aşiret reislerinin ve toprak ağalarının başkaldırısı olarak değerlendirildi ve barbarca bastırılmalarına ses çıkarılmadı. Burada Komintern’in ve Sovyetlerin güney sınırlarını garanti altına alabilmek için Kemalistleri bir bütün olarak emperyalistlere karşı bir müttefik görmesinin de şüphesiz rolü olmuştur, ama Komintern duruma göre Kemalistlere karşı zamanla ayırımcı, zamanla tümden bir yaklaşım sergilemiştir. Diğer yandan Komintern her zaman Türkiyeli komünistlere, Kemalistlerden emperyalizme karşı gelen tutumları dikkate alın, ama kendinizi, size baskı yapanlara karşı koruyun, savunun demiştir. Ne var ki, parti Nedim Tör, Şevket Süreyya gibi Kemalist likidatörlerle mücadele nedeniyle bunlar üzerinde fazla duramamıştır. Partide bu tutum 1939’da Şefik Hüsnü’nün görevlerinden alınıp parti işlerine karışmamak koşuluyla Türkiye’ye gönderilinceye kadar sürmüştür.

Komintern VII. Kongresi ve faşizm koşullarında ittifak, Halk Cephesi politikası

İşçi sınıfı tüm insanlığı sömürü ve baskıdan, savaş ve saldırılardan kurtarmak, sömürüsüz, baskısız, özgürlükçü, eşitlikçi, barışçıl toplum sosyalizmi kurmak olan tarihi misyonunu, toplumsal gelişmenin oluşturduğu güçler dengesine göre işçi sınıfının ve tüm emekçi yığınların eylem birliğini ve erkteki burjuvaziye karşı en geniş güçlerin ittifakını oluşturarak yerine getirebilir. Marks, Engels, Lenin mücadeleleri boyunca bu eylem birliği ve ittifak politikasının örneklerini vermişlerdir. Kapitalizmin emperyalizme, tekelci ve finans kapitalizme yükseldiği geçtiğimiz yüzyılın 20’li ve 30’lu yıllarında ortaya çıkan ve bazı ülkelerde iktidara gelen faşizme karşı mücadelede ittifak politikası büyük bir önem kazanmıştır. Faşizmin analizini yapan Komintern VII. Kongresi’nde faşizme karşı mücadelenin ana hatlarını saptamıştır. Komintern’e göre iktidardaki faşizm “finans kapitalin en gerici, en şovenist, en çok emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörlüğüdür” (Dimitrof). İçinde bulunduğu genel kriz ve işçi ve emekçi yığınlarının devrimci mücadelesi karşısında şimdiye kadarki burjuva parlamenter demokratik araçlarla kendi sınıfsal çıkarlarını, iktidarını ve egemenliğini yürütemeyeceğini gören finans kapital faşizme, açık terörist diktatörlüğe başvurur, devrimci gelişmeyi bastırır, tüm burjuva demokrasisini, onun kurum ve kuruluşlarını, güçler ayrılığını rafa kaldırır, demokratik basını susturur, işçi sınıfı ve burjuva partilerini, örgütlerini, sendikaları kapatır. Azınlıkları imha etmeye yönelir. Ülkeye hâkim olan artık çıplak terördür, şoven milliyetçilik, ırkçılık ve antikomünizm, antisovyetizmdir. Dışa karşı ise saldırı ve savaş hazırlığıdır.

Dünyadaki bu gelişmeler karşısında Komintern komünistlerin izleyecekleri politikayı saptadı. VII. Kongre’de Komintern komünist partilerinin önüne şimdiye kadar yapılan sekterliği aşıp işçi sınıfının köylülerle ve emekçi yığınlarla, küçük burjuva kesim ve aydınlarla, faşizmin yok ettiği burjuva demokrasisini savunan diğer burjuva kesimlerle en geniş ittifakı, cepheyi, antifaşist Halk Cephesi’ni kurma görevini koydu ve böyle bir halk cephesinin çekirdeğini işçi sınıfının eylem birliği ve antifaşist tek cephesi oluşturduğunu saptadı. Özellikle Almanya’da faşizmin iktidara gelmesinin en önemli nedenlerinden biri komünistlerle sosyaldemokratlar arasında işçi sınıfının eylem birliğinin, demokratik güçlerle birlikteliğinin oluşturulamamış olmasıydı. Faşizm aynı zamanda savaş demekti, en başta tek işçi sınıfı devleti Sovyetler Birliği’ne karşı saldırı ve savaş demekti. Komintern savaşa karşı çıkmayı, barışı savunmayı, bunun için Sovyetler Birliği ile bir barış cephesi oluşturulmasının gerekliliğini saptadı.

Antifaşist Cephe ve Anti-Hitler-Koalisyonu

Faşizmin iktidarda olduğu en büyük ülke Almanya idi. Hitler Almanya’da Yahudileri, komünistleri, sosyal demokratları ve burjuva demokratlarını temerküz kamplarına yığdı. Başta Yahudiler olmak üzere tüm muhalifleri sistematik olarak imha etmeye başladı. Önce 1939’da Polonya’ya, arkasından Batı Avrupa ülkelerine, sonra da 1941’de Sovyetlere savaş açtı. Bu koşullarda antifaşist cephe politikası dünyayı ateşe veren Hitler’e karşı yeni bir ittifak anlayışına yükseldi. Hitler faşizminden mağdur olan devletler de dâhil tüm güçler kendi aralarındaki her türlü görüş ve çıkar ayrılıklarını bir kenara bırakarak Hitler faşizmine karşı birlik olma gerekliliği ortaya çıktı. Antifaşist Cephe politikası Hitler’e karşı devletlerarası bir koalisyona yükseldi. Birbirine karşıt ve hasım olan iki dünya sisteminin, emperyalizmle sosyalizmin en güçlü temcilcileri olan ABD ve İngiltere ile Sovyetler birlikte Hitlere karşı bir cephe kurdular: Bu cephe Anti-Hitler-Koalisyonu olarak tarihe geçti. Zira dünya için, insanlık için, demokrasi ve özgürlükler için o an en büyük tehlike faşizmdi, Hitler faşizmiydi ve bunun mutlak yenilmesi, bertaraf edilmesi gerekiyordu. Bu insanlığın barbarlıktan kurtuluşu olacaktı. Bunun için sosyalist ülkenin faşist olmayan emperyalist ülkelerle işbirliği yapması gerekiyordu. Tek hedef faşizmi ininde boğmaktı. Ondan sonra her devlet, her politik güç kendi yoluna devam edebilir, birbirlerine karşı sınıfsal mücadelelerini sürdürebilirlerdi.

Kurulan bu Anti-Hitler-Koalisyonu hedefine ulaştı. Hitler faşizmi yenildi. İnsanlık Hitler faşizminden, barbarlığından kurtuldu. Bu faşizmin NSDAP (Ulusal Sosyalist İşçi Partisi) yöneticileri ve onları iktidara getiren Alman tekelci finans kapitalinin temsicileri Krupplar, Thyssenler Nürnberg mahkemelerinde yargılandılar, idama ve ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Tüm dünyada kısa da olsa, bir demokrasi ve özgürlük rüzgârı, Sovyet hayranlığı esti.  Fransa, İtalya gibi Batı Avrupa ülkelerinde komünistlerin de katıldıkları Halk Cephesi hükümetleri oluşturuldu. Doğu Avrupa ülkelerinde halk demokrasileri kuruldu ve dünya sosyalist sitemi oluştu. İkinci Dünya Savaşında en büyük bedel ödeyen Sovyetler oldu, ama kazananı da Sovyetler, sosyalizm, demokrasi ve özgürlükler, barış ve insanlık oldu. Kısa süren bu hava bir müddet sonra soğuk savaşa dönüştü. Bu normaldi. Sosyalizmin ve kapitalizmin sürekli bir ittifak oluşturması, hep bir arada olması maddenin tabiatına aykırıydı. Ulusal ve uluslararası sınıf mücadelesi, emekle sermaye, sosyalizmle kapitalizm arasındaki mücadele tüm hızıyla bir başka düzeyde devam etti. Ama bu deney gösterdi ki, koşullar gerektirdiğinde ittifak kurması düşünülemeyecek güçler arasında da daha büyük bir tehlikeye karşı ittifak oluşturmaları bir zorunluk haline gelebilmektedier.

VII. Kongre kararları ve partinin ittifak çalışmaları

Komintern VII. Kongre kararlarını, partimiz TKP o günün zor koşullarına rağmen ülkemizde büyük bir başarıyla uyguladı. Reşat Fuat’ın, Suat Derviş’in çalışmaları sonunda Alman faşizmine karşı, Sovyet dostluğunu savunan bir hareket yaratıldı, basında, aydınlar arasında yoğun bir çalışma yürütüldü. Ülkede özellikle CHP içinde Alman faşist taraftarları ve Turancılar deşifre edildi. Onların ülkeyi sürükledikleri faşizm tehlikesini gösteren Reşat Fuat’ın “Büyük Tehlike” ve Sovyet dostluğunun önemini anlatan Suat Derviş’in “Niçin Sovyetler Birliğinin Dostuyum” broşürleri antifaşist mücadeleye ivme kattı. Burada Sertellerin basındaki faaliyetleri de çok etkili oldu.

İkinci Dünya Savaşı sonunda dünyada esen demokrasi ve özgürlük rüzgârı kısa bir süre için Türkiye’ye de geldi. CHP’den ayrılan ve yeni bir parti kurmak için çalışan Bayar ve Menderes de bir süre bu antifaşist güçlerle birlikte hareket etti. Ama onlar CHP’nin antifaşistlere saldırısını görünce geri çekildiler. 1950’de iktidara gelince de 1951-52 tevkifatıyla ilk saldırıyı komünistlere yaptılar. Kore’ye asker gönderilmesine ve NATO’ya girilmesine karşı güçlü bir barış hareketi, cephesi yaratan barış güçlerine saldırdılar. Komünistler burjuva partileri temsilcileriyle kurulacak ittifakların kısa süreli olduğunu, ortak tehlike bertaraf edildikten sonra sınıf savaşının tüm şiddetiyle devam edeceğini bilirler. Ama daha büyük yaşamsal tehlikeleri önlemek için bu cepheleri oluşturmak bir yasallıktır.

İşçi sınıfının eylem birliği olmadan ittifaklar başarıya ulaşamazlar

1950’li yılların sonuna doğru halk arasında, aydın ve gençlik kesiminde Bayar-Menderes rejiminin antidemokratik baskı ve uygulamalarına karşı yükselen tepki komünistlerin hapiste, işçi sınıfının zayıf olması nedeniyle rejimi devirecek köklü demokratik dönüşümleri sağlayacak bir harekete dönüşemedi. Halkın tepkisini kullanan ordu içindeki ulusalcı, Kemalist, faşist karması bir subay gubu CHP’nin de desteği ile 27 Mayıs 1960’da gerçekleştirdiği bir darbe ile Bayar-Menderes rejimine son verdiler. Komünistlere, Kürtlere karşı baskı ve yasak devam etti. Halktaki demokrasi ve özgürlük beklentisini karşılamak için liberal ve ulusalcı Kemalist aydınlara yaptırttıkları anayasa ile kâğıt üzerinde olsa da bazı burjuva demokratik hak ve özgürlükleri tanımak zorunda kaldılar.

Bu kısıtlı ortama rağmen güçlü bir sosyalist işçi ve devrimci sendikal hareket oluştu. Türkiye İşçi Partisi TİP ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK kuruldu. Dünyadaki 1968 Hareketine ve işçi sınıfının güçlenen mücadelelerine paralel olarak gençler ve aydınlar arasında güçlü bir antiemperyalist devrimci gençlik hareketi ortaya çıktı. Bu gelişmelerle birlikte yeniden toparlanan Kürt ulusal devrimci demokrat hareketi de devrimci işçi sınıfı ve gençlik hareketi içinde yer almaya başladı. CHP içinden sol Kemalist geniş bir aydın kesimi de işçi ve devrimci gençlik hareketinin yanında saf tutmaya başladı. Bu gelişme CHP içindeki ulusal burjuvazinin sağcı, Kemalist, Atatürkçü kesimlerini nötralize etti. Onların Amerikancı işbirlikçi komprador burjuvaziyle birlikteliğini engelledi. Ülkede ABD emperyalizmine, NATO’ya, 6. Filo’ya ve onların işbirlikçisi Demirel iktidarına karşı güçlü bir devrimci hareket oluştu. Devrimciler, sosyalistler ve komünistlerin önünde duran görev bu hareketi ülkede köklü demokratik dönüşümleri gerçekleştirmek için ABD ve Demirel’e karşı bir antiemperyalist demokrasi cephesine dönüştürmekti. Maalesef bu mümkün olmadı. Olamadı, çünkü devrimci işçi ve gençlik hareketi bölünmüştü, onların eylem birliği baltalanmıştı.

Bir yanıt yazın