Haber / Yorum / Bildiri

‘’O bir kartaldı, hâlâ da bir kartaldır.’’ V.İ. Lenin

Alman işçi sınıfının ve enternasyonal işçi hareketinin iki büyük evlâdı Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i katledilmelerinin 100. yılında saygıyla anıyoruz.

 

Serap AKTEPE

Rosa Luxemburg ve Karl Liebkneckt partileri Almanya Sosyal Demokrat Partisi SPD’nin Almanya’nın Birinci Dünya Savaşına katılmaması için çetin bir mücadele verdiler. Ama sağ kanat sosyal demokratların Kayzerin savaş politikasını desteklemesi üzerine onlara karşı amansız bir savaş içine girdiler. Bu mücadele içinde SPD’den ayrılıp Spartakus hareketini kurdular. TKP’nin ilk genel sekreteri Ethem Nejat’ın da saflarında savaştığı Spartakistler, proletarya enternasyonalizminin, savaşın ve milliyetçiliğinin panzehiri olduğunu savunuyorlardı. Liebknecht ve Luxemburg askerlere, halka Dünya Savaşını Alman burjuvazisine karşı bir iç savaşa çevirmeleri için çağrı yaptılar. Alman askerleri ve işçileri onların çağrısına uydu ve 1918 Kasım’ında savaşa, burjuvaziye, Kayzere karşı ayaklandılar.

Almanya Sosyal Demokrat Parti’sinden Noske tarafından anti-komünist askerlerden oluşan birlik olan “Freikorps” kuruldu ve bu birlikler, parti yönetiminin sağ kanadın eline geçmesinden ve olayların akışının aynı hızla ters yöne dönmesinden, gericileşmesinden cesaret alarak, tutuklamalara ve katliamlara başladılar. 15 Ocak 1919’da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht kaldıkları evde milisler tarafından tutuklandı. Karl Liebknecht ağır işkencelerden sonra vurularak öldürüldü. Rosa Luxemburg ise dövüldükten sonra vuruldu ve Landwehr Kanalı’na atıldı.

Komünistler, sosyalistler, devrimciler olarak geçmişin hatalarından ders almalıyız ki onları tekrarlamayalım. Hiç şüphesiz, Marksizmin kurucuları, başta Marks, Engels, Lenin olmak üzere, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Ernesto Che Guevara, Mustafa Suphi ve yoldaşları gibi devrim için hayatlarını verenleri yaşatmak; onların düşüncelerini, yaşamlarını bilmenin yanı sıra onların hatalarını da bilmek ve ders çıkarmakla mümkündür.

Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in en temel yanılgısı yığınların örgütlenmesinin, nasıl bir parti öncülüğünde gerçekleşmesi gerektiğidir ve Onlar bu yanılgılarını hayatlarıyla ödedikleri gibi, devrime yürüyen Almanya işçi sınıfının yenilgisinde payları olmuştur. Ama 1918 Alman Kasım Devrimi’ndeki mücadeleleri tarihe geçmiş ve onları ölümsüz kılmıştır. Alman işçi sınıfı ve devrimcileri her sene Onları katledildikleri Berlin’de büyük miting ve yürüyüşlerle anarlar. Bu sene de andılar.

Özellikle Luxemburg ve Lenin arasında Bolşevik parti ve diğer teorik konularda sert teorik tartışmalar olmuştur. Daha 1903’te, Lenin’in ‘’Ne yapmalı’’ çalışmasında demokratik merkeziyetçilik esasına dayalı devrimci bir kadro partisi gerektiğini eleştirmiştir. Oysa Bolşevik partinin başarısında böyle bir parti rol oynamıştır.

İkinci Enternasyonal’in bir üyesi olarak, 1914’de Rus Partisi meselesinde Luxemburg, Kautsky ile aynı safta durdu ve Lenin’in Menşeviklere karşı politikasını “Lenin’in parçalama politikası “olarak eleştirdi. Lenin’de onu, devrimin öncü rolünü sessizce atladığı için eleştirdi.

Rosa Luxemburg, kitlelerin kendiliğinden inisiyatif almasına ve genel grevlere ağırlık veriyordu. O, SPD’nin üst yöneticilerinin bürokrasisine karşı savaş verirken, durum çok netken, ancak disiplinli, avangard bir partinin devrimin öncüsü olacağına dair kavrayışı yoktu. Oysa Bolşeviklerin partisi, kendini teorik- ideolojik olarak yetiştirmiş, savaşta deneyim kazanarak; karşılaşılabilecek her durumu analiz eden, inisiyatif alan, çelik disiplinli Marksistleriyle Alman devriminin ölümcül olduğunu kanıtlayan bir örgüt olmuştur.

Luxemburg, parti politikalarının partiye ve yığınlara yaymanın yeterli olduğunu düşündü. Hem SPD, hem de USPD içinde Rusya’da yaşandığı gibi bir bölünme olabilirliği üzerine Bolşevik Parti örgütlenmesini reddetti. 1916’da Spartakistler kurulduğunda da Rosa’nın ısrarı üzerine gevşek bir örgütlenme oluşturuldu, ancak komünistler 1918-1919 yıllarında devrimin ateşleri ortasında KPD’de toplandılar. İşçi sınıfına öncülük yapacak bir kadro partisinin yokluğu Alman Devrimi’nin yenilgisiyle sonuçlandı. Bugün dünyayı değiştirmek, komünist bir toplumu kurmak isteyenler için bu önemli bir derstir.

Rosa Luxemburg, her zaman bir Marksist olarak, dünya devrimi için revizyonizmle, reformizmle devrimci bir tarzla savaşmasına rağmen, Lenin’in Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve sermaye birikimi- emperyalizm tartışmalarında da yanılmıştı. Ama hatalarına rağmen, en büyük devrimcilerdendir.

Lenin, 1922 Şubat’ında yazdığı bir makalede, bir Rus masalını anarak şöyle demektedir: ‘’Kartal bazen tavuktan daha alçaklarda uçar, ama tavuk hiçbir zaman kartalın uçtuğu yüksekliklere erişemez. Rosa Luxemburg, Polonya’nın bağımsızlığı sorununda yanılmıştı. 1903’te Menşevikleri değerlendirmesinde yanılmıştı, sermayenin birikimi teorisinde yanılmıştı; 1914 Temmuzu‘nda, Plekhanov, Vandervelde, Kautsky ve başkalarıyla birlikte, Bolşeviklerin Menşeviklerle birleşmesini istediği zaman yanılmıştı. (Çıktıktan sonra, 1918’in sonunda ve 1919’un başında, yanlışlarını geniş ölçüde düzeltmiş olmakla birlikte) 1918’de hapishanede yazdıklarında yanılmıştı. Fakat bu yanlışlarına rağmen, o bir kartaldı, hâlâ da bir kartaldır; bütün dünya Komünistlerinin anısında aziz olmakla kalmayacak; yapıtları birçok komünist kuşaklarının eğitimi için çok faydalı bir ders olacaktır.’’

 

Bir yanıt yazın