Nükleer silahlarla yürütülecek bir 3. Dünya Savaşına evrilen Ukrayna savaşı
Altay PAMİR
AVRUPA’nın ortasında, Türkiye’nin burnunun dibinde 2 yıldan beri Ukrayna’da süren savaşta yaşanan son gelişmeler, “Ukrayna’da savaş bir 3. Dünya savaşına mı evriliyor?” sorusunu akla getirmektedir. Hem de nükleer silahların kullanılacağına kesin gözle bakılan bir savaş! O zaman sormak gerekiyor: Nasıl oldu da Ukrayna’daki savaş yeni bir dünya savaşına doğru evrildi? Aslında cevap basit: ABD emperyalizminin ve NATO’nun kızıl çizgileri geçerek savaşı sürekli tırmandırmış olmasıdır. O zaman nedir bu kızıl çizgiler?
Kızıl çizgi: NATO silahları Ukrayna’ya verilmeyecek
Şimdiye kadar Ukrayna’daki savaşta hem Batı, hem NATO, hem de Rusya için kırmızı çizgiler vardı. Bu çizgilerin temelini NATO’nun Ukrayna’yı nasıl destekleyeceği oluşturuyordu. Rusya, “NATO Ukrayna’ya silah verecek olursa, bir de bu silahlardan çıkan mermi ve toplar Rusya’ya ulaşırsa, bunu NATO ülkelerinin savaşa müdahil olmaları olarak kabul eder o ülkeleri vururuz, gerekirse nükleer silah kullanırız” dedi. Bunun üzerine Avrupa’daki NATO ülkeleri uzun zaman Ukrayna’ya silah ve mühimmat yardımı yapmadılar. Ama Ukrayna’ya da yardım etmek istiyorlardı, çünkü Ukrayna dev Rus ordu ve silahları karşısında çaresiz kalıyordu. İlk çözümü, Doğu Avrupa NATO ülkelerinin Sovyet döneminden ellerinde kalan tankları, topları ve uçakları, silah ve mühimmatı Ukrayna’ya vererek buldular. Bunun Ukrayna’ya büyük bir destek olacağı belirtildi, çünkü Ukrayna ordusu bu silahları hemen kullanabilirdi, özel bir eğitime gerek yoktu, zira kendi kullandığı silahlar da bu eski Sovyet silahlarıydı.
Böylece kırmızı çizgi aşılmamış oluyordu. Bu silahlar Ukrayna’ya verildi ve onu biraz rahatlattı. Ama bunlar Ukrayna’nın silah gereksinimine yetmedi. Zaten bunlar da kısa zamanda demode oldu. Ukrayna NATO’dan yeni silah istemeye devam etti. Zelenski, “ben burada sizin özgürlüğünüz için savaşıyorum, Rus silahlarına karşı üstün NATO silahlarını, Alman Leoprad tankını, ABD F16-Uçaklarını, Patriot sistemlerini, Alman Taurus-Füzelerini istiyoruz” diye dayattı. “Değilse her gün benim askerlerim ölüyor, benim şehirlerim yıkılıp virane oluyor” dedi.
Kızıl çizgi: NATO silahlarıyla Rusya vurulmayacak
Avrupalılar uzun zaman bu silahları vermekten çekindiler. Ukrayna’ya, “size para verelim, bu ve benzer silahları başka ülkelerden alın” dediler. Ama bunun bir çözüm olmadığı kısa zamanda ortaya çıktı. NATO ülkeleri sonunda Ukrayna’ya bu istediği silahları vermek gereğini duydu, zira cephede Rusya karşısında Ukrayna’ın durumu çok zordu. Bu silahlar verilmeliydi ama kızıl çizgi aşılmamalı, Rusya haklı bir itirazda bulunmamalıydı. Bu sorun nasıl aşılmalıydı. Sonunda çözüm bulundu. Ukrayna’ya bu istediği silahlar verilecek, ama bu silahlar yalnız Ukrayna sınırları içinde kullanılacaktı. Bu silahlardan çıkan toplar, mermiler, füzeler, roketler Rusya toprağına ulaşmayacak, uçaklar Rusya toprağı üzerinde uçmayacaktı. Bu silahlar verilmeye başlandı. Yalnız Almanlar Taurus-Füzeleri konusunda tereddütlü, ama sonunda büyük bir ihtimalle verecekler. Hollanda, Danimarka ve Norveç ise yakında F16’ları verecek. Böylece Ukrayna Rusya karşısında güçlü duruma getirilecek. Şu an Ukrayna’nın elinde Rusya’nın içlerine kadar vuracak uzun menzili olan Amerikan ATACMS-Roketleri, İngiliz Storm Shadow-Füzeleri, Alman Leopard-Tankları bulunmaktadır. Uzun zaman NATO Ukrayna’yı özellikle bu silahlardan çıkan roket ve topların Rusya’ya düşmemesine dikkat etmesini tembihledi.
Avrupa NATO ülkelerine göre bu uluslararası anlaşmalara da uygundu. Ama sorun bu çok modern silahları ancak özel eğitilmiş NATO askerleri kullanılabiliyor olmasıydı. Silahlarla birlikte NATO askerlerinin de Ukrayna’ya gitmesi gerekiyordu. Bu aynı zamanda silahların Rusya’ya karşı kullanılmamasının da garantisiydi. Ama NATO askeri göndermek yeni bir kırmızı çizgiydi. Bunun aşılmaması için, çok zaman gerekse de Ukrayna askerlerinin Almanya, Hollanda ve diğer Avrupa ülkelerinde eğitilmesine karar verildi. Bu eğitimler çok zaman aldı, Ukrayna cephede çok “zayiatlar” verdi. Silahları ve eğitilmiş askerlerin gelmesiyle Ukrayna biraz rahatladı ama Rusların cephe üstünlüğü giderilemedi. Ne yapılmalıydı?
Aşılması zorunlu yeni bir kızıl çizgi
Avrupalılara göre ilk önce silah sorunu çözülmeliydi. NATO silahı vermek hâlâ sorunlar içeriyordu. Bunun için bu silahların Ukrayna’da üretilmesi iyi bir çözüm olabilirdi. Şimdi Almanya, Fransa, İngiltere Ukrayna ile işbirliği içinde tankı, füzeyi, uçağı Ukrayna’da üretmek için harekete geçmiş bulunmaktalar. Joint Venture usulü ortak firmalar kuruyorlar. Top, tüfek, mühimmat konusunda üretime geçenler bile var. Ama bu silahları kullanacak Ukrayna askerlerinin NATO askerleri tarafından Ukrayna’da eğitilmesi hâlâ bir sorun, çünkü bu NATO’nun Ukrayna’ya asker konuşlandırması anlamına gelecek ki, bu da NATO’nun Rusya’ya harb ilan etmesi anlamına gelecektir. Yerinde eğitim sorunu çözülmüş değil. Yeni bir kızıl çizgi ortaya çıkmaktadır.
Başta Almanya ve ABD olmak üzere birçok NATO ülkesi eğitim için de olsa asker göndermeye yanaşmamaktadır. Zaten varlığı titizlikle gizlenen askeri danışmanlar bile bir sorun olarak görülmektedir. Yerinde eğitimin en iyi çözüm olacağını gören Fransa askeri eğitimci göndermekten yana olduğunu beyan etmekte ve bunu diğer NATO ülkelerine dayatmaktadır. Macron’un bu teklifine sıcak bakılmıyor ama daha ne kadar belli değil. Bunun da bir gün kitabına uydurulacağı tahmin edilebilir. Ama Rusların buna ne kadar göz yumacağı da başka bir sorun.
Kızıl çizgi aşılıyor: NATO silahlarıyla Rusya vurulabilir
NATO Ukrayna’ya o kadar silah vermesine rağmen cephedeki durum bir türlü Ukrayna lehine dönmüyor. Bu durum Ukrayna’da asker ve halk arasında moral bozukluğu yaratıyor ve gençler arasında askere, cepheye gitmeme eğilimlerini arttırıyor. Diğer yandan da cephede bir kazanım olmadan ateşkes ilan etmek, “barış müzakerelerine başlayalım” demek Rusya karşısında yenilgiyi kabul etmek anlamına geleceğinden de korkulmaktadır. Şu ana kadar hem Ukrayna’nın, hem NATO’nun cephede istediği bir üstünlük elde edilmiş değil. Soru, ne yapılmalı ki, bu üstünlük elde edilsin.
NATO stratejistleri Rusya kendi topraklarında vurulmadan cephede üstünlük elde edilemeyeceği kanısına varmış bulunmaktalar. Rusya’yı vurmak demek ise NATO’nun Rusya’ya savaş ilan etmesi demektir. Buna meydan vermeden bir çözüm nasıl bulunabilir diye 30-31 Mayıs 2024 günlerinde NATO Dışişleri Bakanları Prag’da toplandılar ve kendilerine göre bir çözüm buldular: Ukrayna kendini savunma hakkını kullanmalı, Rusya topraklarından Ukrayna’ya atılan roketlerin, füzelerin, topların rampalarını ve bataryalarını, mevzilerini, silah depolarını, askeri karargahları Rusya toprakları içinde vurmalıydı, uluslararası anlaşmalara göre bu onun hakkıydı. Ve kendisine verilen NATO silahlarını bunun için kullanabilirdi. Böylece eğitimci NATO askerleri de gönderilebilirdi. Bu ise açık bir şekilde kızıl çizginin aşılması, savaşın yeni bir boyuta tırmandırılması demekti.
Ukrayna’da nükleer silahların kullanılacağı bir 3. Dünya savaşının kaçınılmazlığı
Prag’ta en yüksek NATO organının verdiği bu karar Ukrayna savaşında bir dönüm noktasına işarettir. Batı önce “NATO silahı vermedi”, sonra “verdi, ama Ukrayna içinde kullanacaksın, Rusya’yı vurmayacaksın” dedi. Şimdi de “Rusya’yı vur, ama yalnız sana yönelen hedefleri vur” diyor. Bu ise korkunç bir tırmanışı, savaşın sınır tanımaz kendi kurallarına göre gideceğini göstermektedir. Gidiş kötüdür. NATO silahlarıyla kendi topraklarında kendi askeri birliklerinin vurulduğunu gören Rusya’nın, Putin’in nasıl bir tavır sergileyeceğini tahmin etmek için galiba müneccim olmaya gerek yok. Putin önceden “zorlandığı takdirde NATO ülkelerine karşı nükleer silah kullanabileceğini” kaç kez tekrarladı. Şu ana kadar Rus toprakları vurulmuş değil. Onun için Putin’in nasıl bir reaksiyon vereceği, şimdiye kadar yaptığı tehditlerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmiyor. Ama görülen o ki, NATO Rusya’yı, Putin’i bir nükleer savaş için adım adım kışkırtmakta, sürekli kızıl çizgileri aşarak Putin’in sabrını denemektedir.
NATO, bu adımlarıyla nükleer ateşle oynamakta, insanlığın, yerküremizin yok olma pahasına bir nükleer savaşı göze almaktadır. Maalesef insanlık gelmekte olan felaketi hâlâ görmek istemiyor. Yaratılan Rus düşmanlığı ve çıkan savaş çığırtkanlığı ortamında Rusya’ya verilmeye kalkılacak bir dersin nelere malolacağı düşünülemiyor. Dünyadaki ilerici ve demokratik, barışsever kamuoyu zengin bir barış geleneği olan Sovyet deneyine sahip Putin’in bir nükleer silahı kullanmadan evvel bin kez düşüneceğini ve insanlığı bir nükleer infernodan koruyacağını tahmin etmektedirler. Ümit edilir ki, Putin bu sağduyuya uygun hareket eder ve insanlığı bir nükleer felakete sürüklemez.
Avrupa, özellikle de Almanya savaşa hazırlanıyor
Avrupa ve özellikle de Almanya verdikleri silahların bir gün Rusya’yı vurduğunda, Rusya’nın kendi topraklarına en azından caydırıcılık için bir atom bombası atabileceğinden hareket ederek kendi kamuoylarını savaşa hazır hale getirmek için hazırlığa geçmiş bulunmaktalar. Örneğin Almanya Savunma bakanı Pistorius “Almanya halkı savaşa hazır hale getirilmeli” diyebilmekte, yeniden 18 yaş üstü gençlerin askere alınması için yasa değişiklikleri hazırlamaktadır. İsmi konmadan bir “seferberlik” hazırlığı yapılmaktadır. Yani şu an NATO’nun tüm sorumlu politikacıları Ukrayna’dan Rusya vurulmaya başlandığı andan itibaren nükleer silahların kullanıldığı bir 3. Dünya Savaşının başlayacağına emin gözle bakmaktadırlar.
Rus diplomatları da Avrupalıların atmakta oldukları adımın içerdiği tehlikeyi göstermek için de açık konuşmaktadırlar: Putin’in sözcüsü Peskow “gerilimleri tırmandırma yoluna giren ülkelerin çıkarları sonunda zarar görecektir” derken, dıplomat Gawrilow Batıyı “kırmızı çizgiyi” aşmakta oldukları ihtarı yaparak “bir saldırı durumunda olası nükleer reaksiyonun çeşit ve çapını” Moskova’nın elinde tutuğunu hatırlatmaktadır. Politolog Suslow ise Rusya’ya karşı NATO-Silahları kullanıldığında “Kremlin en azından caydırıcılık amacıyla savaş bölgesi dışında “bir atom patlaması” yapabilir” demektedir. Ruslar Batı’ya “bizi atom silahı kullanmaya zorlamayın” mesajı vermeye çalışmaktadır. Ama Batı maalesef Rusya ile savaşa girmeyi göze almış bulunmaktadır.
Rusya yenilmeyi öğrenmeli
Avrupalıların, özellikle Almanların Rusya ile savaş iştahları kabarmış durumda. Bunun bir nedeni de II. Dünya Savaşı’nın rövanşını almaya yöneliktir. Avrupalılar II. Dünya Savaşında Sovyetlerin Hitler ordusunu yenmiş olmasını hâlâ hazmetmiş değillerdir. Almanya’nın önde gelen politikacıları bunu açıkça ifade etmektedirler. Alman Dışişleri Bakanı Baerbock “Rusya küçültülmeli” demekte, CDU’lu Politikacı Kiesewetter “1945’teki Almanya gibi Rusya da kaybetmeyi öğrenmelidir” diyebilmektedir. Sosyaldemokrat Gabriel ise, Moskova tüm dünyayı rahatsız ettiğinden “Rusya’yı öyle bir yenmeliyiz ki, bu Sovyetlerin mahvedildiği gibi olmalıdır”.
Bu ABD’nin de işine gelmektedir. “Küçültülmüş”, “yenilmiş”, “bertaraf” olmuş bir Rusya ABD’nin de isteğidir. ABD esas olarak Çin’le kapışmak, Çin’i dize getirmek istiyor. Ama bunun için önce Rusya’nın Avrupalılar tarafından teslim alınması, elinin kolunun budanması gerekmektedir. Ayrıca Ukrayna’nın Rusya’nın etki alanından kurtarılması ve NATO’ya alınması Rusya’yı her bakımdan zayıflatacak önemli bir etken olduğunu saptamaktadırlar. Amerikan stratejisti Brejinski bunu açıkça ifade ediyor. Brejinski’ye göre “Ukrayna’yı kaybeden bir Rusya dünya gücü olamaz.” Artık ABD emperyalizmi dünyada hegemonyasını kaybetmemek için dünyayı ateşe vermeyi bile göze alabilmektedir.
Putin diktatörlüğü, Çin “yayılmacılığı”
Yukarıda anlatılanlar bir kez daha gösteriyor ki, nükleer silahların kullanıldığı bir savaş dünyanın sonu, “kıyamet” demektir. İnsanoğlu kendi sonunu getirecek bir “çılgınlığa” doğru gidiyor. İnsanlık hâlâ yaşadığı iki dünya savaşından, Hiroşima’dan ders çıkarmış değil. Yine egemen emperyalist güçlerin savaş tamtamlarına kapılmış gidiyor. Günümüzde bu çılgınlığın altında yatan ise başta ABD olmak üzere emperyalizmin dünyaya hükmetme ve kapitale en yüksek karı sağlama hırsıdır. Ama bu halka bu açıklıkla söylenmiyor, Putin diktatörlüğü, Çin yayılmacılığı gibi yaratılan “öcüler” güzel ambalajlı kutulara konup halka sunulmakta ve halkta maalesef bunları yutmaktadır. Bunların doğruluk payı nedir diye sorgulamamaktadır. Körü körüne egemen güçlerin manipülasyonlarına, onları elindeki medyanın söylediklerine inanmakta, onları “Allah’ın kelamı” gibi kabul etmektedirler.
Gerçekten de yüzeysel olarak bakıldığında doğrudur: Putin bir diktatördür, Çin de hızla gelişmekte ve yayılmaktadır. Ama bu işin bir yanıdır. Gerçeğin tümü değildir. Esas gerçek Putin’in Rus petrol ve gazını, yeraltı zenginliklerini ABD emperyalistlerine, tekellerine yedirmemesidir. Rusya’yı yeniden kalkındırması, ABD ve Çin’in yanında tekrar bir dünya gücü olarak ortaya çıkması ve Çin’le ilişkilerini çok iyi tutması, Ukrayna ve Batı Avrupa üzerinde belli bir etkinlik sağlamasıdır. Bu ABD’nin işine gelmedi. ABD’ye göre yükselen Çin’i durdurmak için önce Rusya’nın halledilmesi gerekiyordu. Bunun için Ukrayna’nın NATO üyeliği gündeme getirildi, sonunda Ukrayna’da savaşı çıkartıldı, boru hatları patlatıldı, Avrupa ile Rusya’nın arası açıldı, ABD adım adım amacına ulaşmaya başladı. Onun amacı dünya hegemonluğunun sarsılmamasıdır. Onun hegemonyasını tartışmaya sokacak dünyada bir güç olmamalıdır. Çin, Rusya, hatta AB gibi ortaya çıkmaya çalışanlar da ezilmelidir.
Bunun için emperyalizmin bildiği tek yol savaştır, bir dünya savaşıdır. Bir dünya savaşına giderken, I. ve II. Dünya Savaşları gibi yerel savaşlar çıkartmak gerekmektedir. Şimdi ABD de tüm dünyada yerel savaşlar çıkartmaktadır. Bu yerel savaşlardan biri de bizim bölgemizde Ortadoğu’dadır, özellikle Kürtlere, Filistinlilere karşı verilen savaştır. Bunun için tüm dünyada barışsever güçler ayağa kalkmalı, ABD emperyalizminin oyunlarını bozmak için harekete geçmelidir. Türkiye’deki barış hareketinin öncelikli hedefi bölgedeki savaşlara karşı çıkmak hem Kürt, hem Filistin sorununun barışçıl yollardan, ateşkes ve müzakerelerle sonlandırılması için çalışmak olmalıdır. Savaş önlenmeden, barış sağlanmadan, emperyalizm geriletilmeden yalnız kalkınmak, gelişmek, refah içinde insan gibi yaşamak değil, yerküremizi de korumak mümkün olmayacaktır. Önümüzde duran yok olmaktır!