Haber / Yorum / Bildiri

Soyulan bir Türkiye, aldırmayan bir toplum: Ne yapmalı?

Mümin TOPRAK

AMERİKA Birleşik Devletleri ABD’nin Bank of America diye bir bankası var. Büyük bir banka! 4600 şubesi, 46 milyon müşterisi, 16 bin ATM’si bulunmaktadır. Toplam varlıkları 3,2 trilyon dolardır. Yani Türkiye’nin GSMH’sının hemen hemen 4 katıdır. Aynı zamanda dünyanın en büyük yatırım bankalarından biridir. Yine dünyanın en büyük yatırımcısı olan Warren Buffett bankanın en büyük ortaklarındandır.

Türkiye’yi çok “seven” bir Amerikan Bankası

Bu Amerikan Bankası her ay müşterilerine “Letter of investor” diye bir mektup yollar. Bu mektupta müşterilerine nerelere yatırım yapabilecekleri konusunda tavsiyelerde bulunur. Bank of America’nın Haziran ayında müşterilerine gönderdiği mektupta en kârlı yatırım yapabilecekleri ilk ülke olarak Türkiye tavsiye edilmektedir. Şaşırmamak elde değil! Dünyanın en büyük bankası, en büyük yatırımcısı müşterilerine “götürün paranızı Türkiye’ye yatırın” diyor. Yine de insan sormadan edemiyor: Bizim ülkede bizim bilmediğimiz bir değişiklik mi oldu? Düne kadar kimsenin döviz getirmediği, bir dolar için çırpınmış, “70 cente muhtaç” hale gelmiş, döviz bulamadığı için faiz ve enflasyonu sürekli artmış, halkının pahalılıktan, zamlardan, vergilerden beli bükülmüş bir ülkeye, Türkiye’ye bu ilgi nereden? Türkiye’de ne oldu da, ülke birden dolar yatırımcılarının gözdesi oldu?

Bizim bilmediğimiz değil, bildiğimiz bir şey var: Türkiye’nin bir Maliye ve Hazine Bakanı var. Adı: Mehmet Şimşek. Durmadan Avrupa’yı, Amerika’yı dolaşıyor. Kapalı kapılar arkasında milyar dolar parası olan ve kârlı yatırım arayan yatırımcılarla, tefecilerle görüşüyor. Buraya kadar her şey aleni. Ama yatırımcılarla ne konuştuğu, onlara ne gibi vaadlerde bulunduğu bir sır. Bakan her seferinde “iyi sonuçlar bekliyoruz” diye durumu geçiştiriyor. Ama bu sırlar da cin gibi şişede durmuyor. Cümle aralarında sırıtıyor. Bunlardan biri Erdoğan’ın bir açıklaması, diğeri de Bankanın müsterilerine gönderdiği mektup.

Erdoğan: Yerel Seçimlerden sonra döviz fırlayacak diyenler nerede?

2023 Mayısı’nda yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri öncesinde 1 dolar 19,58 TL civarındaydı. Seçimleri Erdoğan kazanmıştı, ama dolar yükselişini düzenli devam ettiriyordu. 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri öncesi dolar 32,30 TL civarında gidip geliyordu. Bu TL için bir senede yüzde 60’ın üstünde bir değer kaybıydı. Genel kanı, Yerel Seçimlerden sonra doların yeniden yükselişe geçeceği ve 40 TL’yi aşacağı yönündeydi. Bu gerçekleşmedi. Tam tersine dolar düşüşe bile geçti. Döviz kuru dolarda 32 TL’nin biraz üstünde, Euro’da 35 TL etrafında sabitlenmiş gibiydi. Şu an dolar 32,95 TL ve Euro 35,35 TL civarında dolaşmaktadır. Yani TL’nin 3 aylık değer kaybı çok az, yüzde 2,5 civarında. Bu bir yıl için yüzde 10 değer kaybı demektir ki, bu durumda uluslararası tekellere Türkiye altın tepside sunulabilir.

Döviz kurlarının böylesine stabilize olması, dışarıdan Türkiye’ye döviz girişi olduğunun kanıtıydı. Ama bu dövizlerin neden ve nereden geldiği tam bilinmiyordu. Erdoğan için ise karşıtlarına tam meydan okuma zamanıydı. Erdoğan Haziran başında yaptığı bir konuşmada “hani, seçimlerden sonra döviz kurları artacak diyorlardı, arttı mı? Hayır. Bunlar memleketin gelişmesini istemeyen münafıklardır” diye gürlüyordu. Yurt dışından döviz geliyordu, kur yükselmiyordu, ama ülke gelişip kalkınıyor muydu? Hayır. Esas temel soru da bu idi. Bu ülkeye döviz giriyor, ama ülke gelişip kalkınamıyordu. Acaba neden? 2000’li yılların başında, AKP iktidarının ilk yıllarında Türkiye’ye 200 milyar dolar girdi. Bu para nereye gitti? Bir kısmıyla yol, köprü, havalimanı yapıldı, Erdoğan’ın ve beşli çetenin cebine girdi. Bir kısmı faizi ile birlikte yatırımcılara geri döndü. Bu kez de farklı olmayacaktı, ama bir farkla: Aslan payını dış yatırımcılar alıp götürecekler. Adamlar hesabını bile yapmışlar.

6 ay kur garantisi var, paranı Türkiye’ye yatır

Bu Bank of America Haziran ayında müşterilerine gönderdiği mektupta kısaca şöyle diyor: “Dolarlarınızı Türk Lirası ile değiştirin ve 6 ay vade ile Türkiye’de bankaya yatırın. Yüzde 50’nin üzerinde bir faiz getirisi elde edeceksiniz. Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı önümüzdeki 6 ay için yüzde 12 ila 15 arasında öngörülüyor. Bu durumda altı ay içinde yaklaşık yüzde 18 ila 15 arasında net getiri elde etmiş olacaksınız. Şu anda dünyanın hiçbir yerinde daha kazançlı bir yatırım fırsatı görünmüyor.“ Bunların Osmanlı’yı batıran tefecilerden de daha beter tefeciler, tam bir soyguncu oldukları anlaşılıyor. Ama suç onlarda değil!

Yatırımcı denen soyguncular ne diyor? “Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı önümüzdeki 6 ay için yüzde 12 ila 15 arasında öngörülüyor”, onun için paranı “6 ay vade ile Türkiye’de bankaya yatır” diyor. Bunlar bu kadar nasıl emin konuşabiliyorlar? Bu garantiyi bunlara kim veriyor? Şüphesiz Erdoğan ve Şimşek. Böylece de Erdoğan’ın “kuru sabitledik” diye meydan okurken ağzında sakladığı baklanın ne olduğu da anlaşıldı. Mehmet Şimşek tefecilere kur garantisi vermiş, “6 ayda kur en fazla yüzde 12-15 artacak” demiş. Yani “kaybınız en fazla yüzde 12-15, ama kârınız da döviz bazında en az yüzde 35 olacak” garantisini vermiş. Avrupalılar temkinli gidiyorlar ve döviz bazında en az yüzde 15-18 kârdan bahsediyorlar. Bugün Avrupa’da en “baba” faizin yüzde 4 olduğu dikkate alınırsa yüzde 15-18 faizin büyük bir vurgun olduğu hemen görülür. Kaldı ki, Yerel Seçimler’den bu yana geçen 3 ay içinde TL çok değer kaybetmedi. Bu tefecilerin kârının yüzde 40’dan az olmayacağı anlamına gelir. Yani tam soygun! Bu soygunu onlara sağlayan Erdoğan ve Şimşek. Yatırımcılar halkını ve ülkesini böylesine soyduran bu insanları neden sevmesin ki?

Neoliberal politikalar gelişmekte olan ülkeleri soyma politikasıdır

Patronlar Türkiye için açık konuşuyorlar: “Şu anda dünyanın hiçbir yerinde daha kazançlı bir yatırım fırsatı görünmüyor.“ Doğru söze ne denir? Adamlar açıkca “Türkiye gibi ‘enayi’ bir ülke var. Soyulmayı bekliyor. Gidin soyun” diyorlar. ”Şu anda dünyanın hiçbir yerinde daha kazançlı bir yatırım fırsatı görünmüyor” demenin başka bir anlamı var mı? “Enayi var, soyun, bir vurgun vurun, çekilin” diyorlar. Uluslararası kapitalin neoliberal ekonomi politika dedikleri işte tam da budur: Türkiye gibi ülkelerin uluslararası tekeller tarafından soyulmasıdır, talan ve yağmasıdır. Sıcak para denen budur. Gelir, biri birbuçuk, ikiye katlar gider.

Avrupa ve ABD tefecileri bu paraları getiriyorlar, ama 6 ay sonra paralarını en az yüzde 20 fazlasıyla döviz olarak alıp gidecekler. Ama 6 ay sonra bu para, dolar nereden bulunacak? 6 ayda yüzde 20 kâr getiren ne sanayide, ne de ticarette bir ekonomik alan vardır. Zaten gelen paralar ne sanayiye, ne ticarete yatırılıyor. Erdoğan ve çevresi, 5’li çetesi tarafından yağmalanıyor. 128 milyarın buharlaştığı gibi bu paralar da buharlaşıyor. Bir yerden sonra Merkez Bankası bunları ödeyemeyecek duruma gelecektir. İflas bayrağını çekmek bir an meselesidir. Ama Reis ve Bakanı söz vermiş, bu paralar dolar olarak sahibine ödenecek.

Devletin iflas etmemesinin tek yolu halkı soymaktır

Bu paralar nasıl geri ödenecek? Üretime, ticarete yatırılmıyor. Bir getirisi yok. Böylesi durumlarda fatura yeni vergi ve zamlarla halka ödettirilir. Yurt dışından döviz bulan Şimşek bunun plânını da çoktan yapmış. Şimdi yeni bir “Vergi Kanunu” hazırlıyor. Akla gelmeyecek her şeyden vergi almayı planlıyor. Elektrikten gaza, sebzeden meyveye, her şeye yeni zamlar yolda. İşçi, emekçi aylıklarına zam yok. Emeklilere refah payı yok. Onların hem boğazı, hem kemeri sıkılıyor. Ölmeden yaşamaları bir mucize. Bu ise Erdoğan ve Şimşek’in umurunda değil. Onlar sömürülmek ve ezilmek için var.

Mehmet Şimşek halkın sırtına bu vergileri yüklerken, devletin de tasarruf yaptığı konusunda halkın gözünü boyamak için, sürekli “devlette israfı önleme genelgeleri” yayınlamaktadır. Şimşek taşıttan kırtasiyeye, temsil ve tanıtıma kadar her şeyden tasarruf istemektedir. Ama kimsenin Şimşek’i dinlediği yok. Tam da bu kalemlerde azalma değil, artış söz konusudur. Örneğin Nisan ayından Mayıs ayına taşıt alım giderleri ile, lojman onarım giderleri üç kat, kırtasiye, baskı giderleri 1,5 kat, temsil, tanıtma giderleri ise tam 7 kat arttı. Taşıt kiralama giderleri için ise her ay bütçeden yaklaşık 120 milyon TL harcanmaya devam ediliyor. Sarayın giderlerine dokunmak ise tabu. Erdoğan’a göre “itibarda tasarruf yoktur”. Ama halk, sarayın da, devletin de masraflarını ödemekle, Hazine’nin de,  Merkez Bankasının da açıklarını karşılamakla, dış borçları ödemekle yükümlüdür.

Halk neden ayağa kalkmıyor

Erdoğan için halk soyulmak, sömürülmek, ülke de yağma ve talan edilmek için vardır. Halkı refaha kavuşturmak, ülkeyi mamur etmek onların defterinde yoktur. Bu Osmanlı’dan beri böyledir. Son döneminde boğazına kadar borçlanan Osmanlı Düyun-u Umumiye ile ülke ekonomi ve maliyesi yabancı devletlere, 50’li yıllardan sonrada İMF ve Dünya Bankası’na teslim edilmiş, her seferinde iflasın eşiğinden dönülmüştür. Ama hiçbir zaman Erdoğan dönemindeki gibi soygun, yağma ve talan, halk ve ülke karşıtlığı görülmemiştir. Hazine ve Merkez Bankası yağmalanmamıştır. Bütçe sürekli açık veriyor. 2023 yılında açık 1 trilyon 375 milyar liradır. Son 3 yılda Erdoğan Kur Korumalı Mevduat (KKM) adı altında çevresindeki zenginlere havadan milyarlarca para aktardı. Hazineyi, Merkez Bankası’nı tamtakır etti. Talan edecek, yağmalayacak yeni para gerekiyordu. Şimdi yüzde 50 gibi bir faizle dışardan dolar topluyor. Bunları da yağmalayacaklar ve yağmalıyorlar da. Bunların bir dolarını bile ülke için harcamıyorlar. Sarayın masraflarına harcıyor, çevresindekilerin dolar ihtiyacını karşılıyor.

Dünyada yüzde 50 faizle bir ülke kalkınmaz, ancak sürünür. Türkiye de sürünüyor.

Erdoğan ve Şimşek faturayı halka ödettiriyor, ama halkta hâlâ bir kıpırdanma yok. Vergilere, zamlara, pahalılığa boyun eğiyor. Herkes “bu koşullarda halk neden ayaklanmıyor?” diye birbirine soruyor. Ayaklanmak için maddi koşullar gerçekten olgun. Ama sübjektif koşullar yeterli değil. Halk örgütlü değil, devrimci örgütleri yok. Kendisine gerçek kurtuluş yolunu gösterecek Komünist Partisi yok. Solundan sosyal demokratına, tüm muhalefet neoliberal ekonomi politikalara bir alternatif sunmuyor, tam tersine bu politikaları benimsiyor. Sözde ana muhalefet partisi CHP, Erdoğan’ın bu soygununa karşı bir kampanya açacağı yerde “normalleşme” adına onun politikalarına meşruiyet kazandırmaya çalışıyor. Aydın kesim de ülke ve halka karşı duyarlılığını kaybetmiş, neoliberal politikalar teslim olmuş durumda. Herkes dışarıdan para, dolar gelmesini dört gözle bekler olmuş. Dışarıdan para gelmeden nasıl yaşanacağını düşünemiyorlar bile. Onun için de dışarıdan para bulan ilahlaşıyor. Dışarıdan para, dolar bulabilen de Erdoğan ve çevresi. Halk bunu biliyor, bildiği içinde Erdoğan’a tahammül ediyor. Aydın kesim de bunu biliyor, bildiği için o da Erdoğan’a tahammül ediyor, etmeyen yurt dışına gitme yolları arıyor. Aydını yörüngesini şaşırmış bir halk kendini ezenlere karşı ayaklanamaz, savunamaz!

Ne yapmalı?

Marksist sol ve demokratik güçlerin toparlanıp, bir araya gelip, ülkenin nasıl kalkınacağı üzerinde kafa yormaya başlaması gerekmektedir, Amerika yeniden keşfedilmeyecek. Bizim geşmişteki deneylerimize bir bakmak yeter. 60’lı, 70’li yıllarda kalkınma politikamız “plânlı karma ekonomi” idi. Bu bugün de geçerlidir ve neoliberal ekonomi politikalarının alternatifidir. Plânlı karma ekonomi bir plân dahilinde devlet ve özel sektörün elele vererek, ülkenin kendi kaynaklarını harekete geçirerek kalkınmasıdır. Hedef dışarda dolar peşinde koşmak değil, üretip ihraç ederek döviz yaratmaktır. Kendi yağında kavrulmaktır.

Şimdi 60’lı, 70’li yıllarda olduğu gibi yığınlarda bu kalkınma yolu için bir irade oluşturmak, yığınlara kurtuluşunun bu yoldan geçtiğini anlatmak zamanıdır. Marksist sol ve demokratik güçlerin az da olsa yığınlara gidip, onları neoliberal politikaların etkisinden kurtarıp, devrimci politikalar için kazanma çalışmalarına hız vermeleri gerekmektedir. Önemli olan başlamak, başladıktan sonra yol almak kolay. Yöntemimiz hem yığınlara öğretmek hem de yığınlardan öğrenmektir. Önde duran görev yığınlara gitmek için ilk adımı atmaktır. Bu Erdoğan rejimine son vermenin de yoludur.

Bir yanıt yazın