Haber / Yorum / Bildiri

Lenin’in Nisan Tezleri’nin dünya tarihi bakımından önemi (1. Bölüm)

1917 yılının Nisanı’nda Lenin proletaryanın devrimdeki ödevleri ve öncülüğü ile ilgili tezlerini açıkladı. Nisan Tezleri’nde burjuva-demokratik devriminin gelişerek sosyalist devrime dönüşmesi hattı çiziliyordu. Rusya emekçilerinin ve proletaryasının toprak beyleri ile burjuvaziye karşı yürüttüğü kahramanca savaş, Sosyalist Oktobr Devrimi’nin zaferiyle zirvesine ulaştı. Büyük Oktobr Sosyalist Devrimi’nin 50. yıldönümü, insan toplumu tarihindeki bu değişmenin öğretimlerini incelemeyi önemli bir ödev olarak önümüze koymaktadır. Burjuva nazariyecileri, Oktobr Devrimi’nin bir defaya mahsus bir olay, sadece tesadüflere dayanan türlü koşulların rastlaşmasının bir sonucu olduğunu, bu koşulların bireysel olarak tekrarlanmayacağını uzun zamandır ispatlamayı pek istiyorlar. Oktobr Devrimi’nin tahliline bu biçimde yanaşmak, halkların kurtuluş savaşının daha sonraki merhalelerinde bu devrimin önemini azaltmaktadır. Öte yandan, Oktobr Devrimi tecrübelerinin değerlendirilmesine dogmatik olarak yanaşmak, yeni tarihsel koşullar altında eylem planlarını kelime kelime ya da hemen de böyle tekrarlamak iddialarından ileri gelmektedir. Her iki görüş de, Büyük Oktobr Sosyalist Devrimi’nin öğretimleri sorununun bir dereceye kadar ciddi olarak ele alınması ve çözülmesi olanağını aslında vermemektedir. Ama söz konusu olan, genellikle geçerli kanunluluğun somut, özel koşullar altındaki etkisini doğru olarak görebilmektir.

Lenin’in Nisan Tezleri’nde, 1 917 Rusya’sının tarihsel durumunun her yönlü bir gözlemine dayanılarak, devrimci süreçteki en önemli kanunlulukların, devrimci savaşın başlıca yönleri ile görüntülerinin derin bir tahlili verilmektedir. Bu kanunluluklar yalnızca (zaman ve coğrafya bakımından) sınırlandırılmış olmakla kalmamakta, aynı zamanda dünya tarihi bakımından da önem taşımaktadır. Lenin’in incelemelerinden çıkan sonuca göre, tarihsel gelişmenin genellikle geçerli kanunları, başka başka ülkelerde, başka başka devrimlerde ve hatta aynı devrimin başka başka dönemlerinde farklı olarak kendini göstermektedir ve politik savaş planları ile değişmekte olan tarihsel durumun bağdaşması zafer için önemli bir ön şarttır. Bu ise ancak, hareketin her merhalesinde sınıf güçlerinin guruplaşması, bu güçlerin ortaya çıkan politik kurumlarla karşılıklı ilişkileri dikkate alınırsa; objektif ve sübjektif etkenlerin birlikte etkisi doğru olarak kavranırsa ve savaşın yakın ödevleriyle son hedefleri bilimsel temellere dayanarak birbiriyle bağlanırsa, sağlanabilir. Nisan Tezleri bize bir bütün olarak devrimin teorik, sınıfsal-politik ve örgütsel-pratik hazırlığının metodolojisini vermektedir ve tezlerin uluslararası önemi ile bitmeyen yaşama gücü de işte buradan gelmektedir. Lenin’in koyduğu ve bugünkü koşullar içinde de devrimci eylemler için büyük metodolojik önem taşıyan birkaç tezi yakından ele alalım.

1.

Sınıf savaşı planlarının hazırlanmasına, zafer ihtimallerinin tespitine Leninci görüşle yanaşmak, devrimin başarıyla yöneltilmesi için her durumda prensip olarak önemini korumaktadır. Teorik programın, politik şiarların, devrimci davranışların biçim ve yöntemlerinin yalnızca her bir ülkenin koşullarıyla uygun düşmesi değil, aynı zamanda her bir devrimle, hatta devrimin her bir dönemiyle, kitlelerin örgütlenme ve bilinçlenme düzeyi ile uygunluk içinde olması, Nisan Tezleri’nin gösterdiği gibi devrim san’atının temel taşıdır. Sovyet komünistlerinin faaliyetlerinin karakterini tayin eden de işte bu Marksist bilimsel Tez olmuştur.

Bilindiği gibi Lenin ile savaş arkadaşları Şubat Devrimi’nden önce şu görüşteydiler: Emperyalist harbin bir iç harbe çevrilmesi, monarşinin yıkılması, burjuva-demokratik devriminin gerçekleştirilerek sonuna kadar yürütülmesi, yani proletarya ile köylünün devrimci-demokratik diktatörlüğünün kurulmasına kadar götürülmesi, Rusya işçi sınıfının partisinin en yakın ödevleridir. Demokratik devrim bunları gerektiriyordu.

Şubat Devrimi’nin sonucunda bu şiarlar gerçekleştirildi; ama bir sıra «çok önemli değişiklikler» yapılarak. Ortaya çıkan ikili hâkimiyet, burjuvazinin geçici hükümet biçiminde kendini gösteren diktatörlüğü yanında, proletarya ile köylünün işçi ve asker mebusları sovyeti biçiminde bir devrimci-demokratik diktatörlüğünün var oluşu demekti.

Bununla beraber, kendilerine devrimci diyen politikacılar ve kişiler arasında o günün Rusya’sıyla ilgili türlü değerlendirmeler yayılmıştı ve ülke halklarının önünde duran en yakın ve gelecekteki ödevlerin çözümü için türlü reçeteler tavsiye edilmişti.

Menşevikler, tarihsel gelişmenin sarsılmaz objektif kanunluluğunu öne sürerek, Rusya’da burjuva ilişkilerinin olgunlaşması için daha uzun süreli bir döneme ihtiyaç olduğunu ispatlamaya çalışıyorlardı. Komünistlerin az bir kısmına göre burjuva-demokratik devrimi daha tamamlanmamıştı; Rusya sosyalist merhale için daha olgunlaşmamıştı ve bundan sonraki savaşlar ancak şu demokratik şiarlar altında yürütülmeliydi: Burjuvademokratik devriminin tamamlanması, proletarya ve köylünün devrimcidemokratik diktatörlüğünün kurulması.

Lenin, bu görüşlerin temelden yanlış olduğunu ortaya koydu ve bunların metodolojik bakımdan başlıca çürük noktalarını gösterdi: Bu görüşler, ülkedeki toplumsal-politik sürecin özünü yansıtmayan, sınıf güçlerinin yeni guruplaşmalarını ve yeni ilişkilerini göz önünde tutmuyor ve somut-tarihsel gerçeklerle tam zıtlık içinde bulunuyorlardı.

Lenin, Şubat Devrimi’nden sonra Rusya’da meydana gelen durumu incelerken, her şeyden önce ülkenin politik ve sosyal hayatındaki görüntüleri, yani iktidarın burjuvazinin eline geçmesi (geçici hükümet) ve proletarya ile köylünün devrimci-demokratik diktatörlüğü ülküsünün bir biçimlenmesi olan işçi ve asker mebusları sovyetinin varlığı gibi görüntüleri tespit etmişti. O halde, burjuva ve hatta burjuva-demokratik devrimi, daha birçok ödev ve her şeyden önce de tarım sorunu çözülmemiş olmakla beraber, iktidar açısından -hem kesin bilimsel anlamıyla, hem de pratikpolitik anlamıyla – tamamlanmıştı.

Lenin o zamanlar, eski formülleri tamamlayıp düzeltmek gerektiğini, çünkü görüldüğü gibi bunların genellikle doğru olduğunu, fakat somut olarak gerçekleşmelerinin başka türlü biçimlendiğini yazmıştı: «Bolşevist şiarların ve ülkülerin genellikle doğru olduğunu tarih tamamen ispatladı; ama somut olarak olup bitenler benim (ya da başkasının) bekleyebildiğinden başka türlü, daha orijinal, daha çok kendine öz, daha renkli biçimler aldı.»

«Bu gerçeği önemsememek, bunu unutmak, ezbere öğrendikleri bir formülü manasızca tekrarlayıp yeni, yaşayan gerçeğin özelliklerini incelemeyi bir kenara bırakmakla partimizin tarihinde kaç keredir acı bir rol oynamış olan “eski bolşevikler”in yaptıklarını tekrarlamak demektir.» Burjuva-demokratik devriminin gerçekten tamamlanmasına elverişli gördüğü için bir zamanlar proletarya ile köylünün devrimci-demokratik diktatörlüğü ülküsünü getirmiş olan Lenin, daha sonra yeni durumda, sınıf güçlerinin ilişkileriyle guruplaşmalarının bilimsel tahliline dayanarak, bu ülküyü zamanı geçmiş ve hayatını yaşamış olarak niteledi. Menşeviklerin umutsuz yaygaralarına ve Bolşevik Partisinden birkaç yönetici fonksiyonerin ısrarla karşı koymalarına rağmen Lenin eski şiarı geri almayı öne sürdü ve devrimin gelişmesi üzerine yeni bir plan sunarak, burjuva-demokratik devriminin sosyalist devrime dönüşümü planını ortaya koyarak, bu planın gerçekleşmesi için gereken başlıca koşulları tespit etti.

Marksizm-Leninizm’e öz olan, bilimsel temellere dayanan, hem eski şiar ve şemaların mekanik olarak kullanılmasına yol vermeyen ve hem de gerçeğin yaratıcı çözümlemelerinden hareket eden bu esneklikte Nisan Tezleri’nin metodolojik önemi kendini gösteriyordu. Marksizm-Leninizm bize objektif gerçeğin, bütün durumlarda hareketin muhtevasını ve biçimlerini tespit eden kaynak olduğunu öğretiyor. Durmadan değişen gerçek durumla uygunlaştırılması gereken bilimsel Marksist teorinin yaratıcı nitelikte geliştirilmesi zaferin çok önemli bir garantisidir. Tarih çok kere ağır tecrübeleriyle Marksist-Leninist tezlerin şu gerçeğini göstermiştir ki, eski şemalara ve formüllere sarılarak bunları yeni koşullar içinde mekanik olarak kullananların devrime verdikleri zarar, yeni koşulların göz önünde tutulması gereğiyle bilimsel komünizmin hayatta ve sınıf savaşında denenmiş temel ilkelerini feda edenlerin verdiğinden az değildir.

Rusya’da Oktober Devrimi’nin bütün hazırlık ve uygulama dönemlerinde partinin tuttuğu hat, NEP yıllarında politikada cesaretle yapılan değişiklikler, Sovyetler Birliğinde sosyalizmin zaferine yönelim ve komünizmin maddi-teknik temelinin kuruluşu, bütün bunlar, Sovyet komünistlerinin devrimci-değiştirme faaliyetlerinin Leninci tarzının gözle görünür birer örneğidir.

Komünist dünya hareketinin birçok kararı, örneğin kararsızlık geçirmeden eski yönelimden vazgeçerek komünistlerin devrimci faaliyetleri için değişen tarihsel koşullara karşılık olan yeni bir anlayışı tanımlayan Komünist Enternasyonalin VII. Dünya Kongresi’nin kararları Leninci tarzda ifade edilmiştir.

Lenin’in Nisan Tezleri’nin ruhu, gerek sınıf güçlerinin guruplaşmalarındaki ve gerekse savaşın biçim ve yöntemlerindeki özellikleri, politik partiler arası ilişkilerdeki özellikleri karakteristik olan, Avrupa ve Asya’da zafere ulaşan halk-demokratik devrimlerinin teorisinde ve pratiğinde ifadesini bulmuştur.

Amerika kıta’sında bu ruhun gerçekçi bir belirleşmesi, iktidarın sağlanmasında ve demokratik, anti-emperyalist ve sosyalist dönüşümlerin ısrarla gerçekleştirilmesinde kendi yolunu bulabilen Küba devriminin zaferi olmuştur. Son yılların olaylarının gösterdiği gibi Latin-Amerika’da, kıta’nın birçok ülkesinde baş gösteren bunalım durumlarından kurtulmak için devrimci bir çıkış yolu zorunluluğu ve olanağı ortaya çıktı. Ve bu da, bütün şemalara karşı savaşarak sebatla Nisan-Tezleri’nin kendilerine özgü bir biçimini arayan Latin-Amerika komünistlerinin, tüm devrimcilerin çabalarına özel bir önem kazandırdı.

Milli-demokratik devrim fikrindeki, kapitalist olmayan gelişme yolu fikrindeki yaratıcı yenileme ruhu apaçık görülmektedir. Günümüzün koşulları altında, daha önceleri emperyalizmin ezgisi altında kalan bütün ülkelerin sosyal ilerleme gereğini en eksiksiz yansıtan bu fikirdir. Fakat şu ya da bu ülkedeki koşullara göre olgunlaşmış sorunların ilerici çözümlerinin somut biçimlerinde, bu görüş çerçevesi içinde de çok büyük özellikler görülmektedir.

Tecrübeler gösteriyor ki, bütün kıta’larda ve toplum hayatının bütün alanlarında fırtınalı ve şiddetli değişimlerin olduğu çağımızda şu Leninci pratiği izlemek her zamandan daha çok gerekli olacaktır: Devrimci hareketi, yeni objektif koşullara ve gereklere karşılık vermeyen dogmalarla yönlerden kurtarmak; önceleri (hareketin bütünü ya da şu veya bu ülkedesınıf savaşının gelişmesi için) doğru olan, bugün artık eskimiş bulunan ilkelerden temizlemek. Ayni biçimde Marksist-Leninist ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalmak ve bilimsel komünizmin asıl ruhunu feda edip de şu ya da bu kelimelere yapışmamak her zamankinden daha çok gerekli olacaktır.

2.

Devrimin gelişme yoluyla ilgili olarak vardığı sonuçları Lenin 1 917 yılı Rusya’sındaki özel gerçeğin bütün görüntülerini inceleyerek çıkarmıştır. Lenin bir yandan sınıf güçlerinin guruplaşmaları ile ilişkilerini; öte yandan da savaş boyunca meydana gelen politik biçimlerle kurumların, her şeyden önce de kitlelerin yaratıcılığından doğan Sovyet’in oynadığı rolün ilerde nasıl gelişip güçlenebileceğini çözümledi. Sorunlara bu tarzda yanaşması Lenin’e, komünistlerin politik çalışmalarına temel olan ve devrimin zaferlerle gelişmesinde önemli bir rol oynayan bir sıra değerli teorik sonuçlar çıkarması olanağını verdi.

Sovyetler’de çoğunlukta bulunan ve devrimin sınırlandırılması yolunu tutan menşevist-sosyal-devrimciler bu iktidar organlarına karşı nihilist bir tutum almışlardı. Menşevikler ve sosyal-devrimciler, sovyetler içinde geçici hükümeti tamamen destekleyip Sovyet’leri devrimci sürecin gelişmesinde oynadığı özerk rolünden yoksunlaştırma politikasını yürütüyorlardı.

Lenin, hayatta ve savaşta doğan yeni politik biçimlerin gelişmesi ve bunlardan yararlanmanın devrimci perspektiflerini göstererek şunu belirtti: Sosyal-demokratlar ve sosyal-devrimciler tüm teorik düşünceleri ve tüm pratik faaliyetleriyle «devrimi gerisin geriye, işçi mebusları sovyetinden burjuvazinin “tek hakimiyeti”ne, alelade bir burjuva parlamenter cumhuriyetine doğru sürüklüyorlar».

 Lenin bu politik yönelimin karşısına Bolşeviklerin şu genel yönelimi ile çıktı: «Biz, hünerle, dikkatle, kafaları aydınlatarak proletaryayı ve fakir köylüyü “ikili hâkimiyet”ten ileriye doğru, işçi mebusları sovyetinin kısıtlanmayan hâkimiyetine doğru yönetmeliyiz. Ve Marks’ın anlamıyla, 1871 tecrübelerinin anlamında Komün işte budur… Sınıf bilinci olan işçiler, işçi ve toprak işçisi mebuslarının, köylü ve asker mebuslarının sovyetinin tek başına hâkimiyetinden yanadır; maceralarla değil de proletaryanın sınıf bilincinin aydınlatılması ve bunun burjuva etkilerinden kurtarılması yoluyla hazırlanacak olan tek hâkimiyetten yanadır.» Sınıf savaşı sorunlarına başka başka yanaşma tarzı böylece kendini gösteriyordu.

 Kilit noktasında bulunan sorun, devrim boyunca meydana gelen halkın politik kurumlarının rolü ve bunlardan yararlanma sorunuydu. Daha başlangıçta proletarya ile köylünün devrimci-demokratik diktatörlüğünün sağlanması gerektiğine inanların hepsine cevap olarak Lenin şunları yazıyordu: Bu formül «yalnızca sınıfların karşılıklı ilişkilerini kapsamakta, ama bu ilişkileri, bu işbirliğini gerçekleştiren somut politik kuruluşları içine almamaktadır». Lenin’in bu açıklaması, bize göre büyük bir metodik önem taşımaktadır. Denebilir ki, proletarya diktatoryası formülü de yalnızca sınıfların karşılıklı ilişkilerini içine almakta, ama şu ya da bu tarihsel koşullar altında bu ilişkileri gerçekleştiren somut politik kuruluşları kapsamamaktadır.

Devrimin sosyalist devrime dönüşümünün gerçek perspektiflerini gösteren Lenin Sovyet’lerin rolü üzerinde yapı lan polemikte gene ayni gücüyle, daha hızlı bir hamle isteyenlere, ölçüsüz acelecilik gösterenlere ve geçici burjuva hükümetinin hemen devrilmesi şiarını ortaya atanlarla, gerekli dönemleri aşarak devrimin ileriye götürülmesi çağrısında bulunanlara karşı çıktı.

Çözümlemeleri boyunca Lenin, yalnızca devrimin genel planlarının kurulmasında değil, aynı zamanda savaşın somut dönemlerindeki muhtevasının tespitinde de yeniden olağanüstü bir güçle bu sorunlara tarihsel bakımdan yanaşma tarzını gösterdi.

Lenin bu sorunlarda da yalnız teslim olan sağcılara yok edici darbeler indirmekle kalmadı, aynı zamanda devrimi kızıştırmak, çabuklaştırmak isteyen öfkeli, çok kere sadece solcu-maceracı kafaları da serinletmeyi bildi.

Lenin diyordu ki : «Neden acaba bizim yoldaşlarımız “yalnızca” “geçici hükümet hemen devrilmeli mi?” sorusunu sorduklarında kusur işliyorlar?

Cevaplandırıyorum: 1. Hükümet devrilmelidir, çünkü bu oligarşik bir burjuva hükümetidir ve bir halk-hükümeti değildir; bu hükümet ne barış, ne ekmek ve ne de tam özgürlük sağlayacak yetenektedir; 2. Bu hükümet şimdi devrilemez, çünkü dolaylı ve dolaysız, biçimsel ve gerçek bir anlaşma ile işçi mebusları sovyetinden yana, ve en başta da en önemlisinden, Petrograd sovyetinden yanadır; bu hükümet hele olagelmiş yollardan hiç bir şekilde “devrilemez”, çünkü bu hükümet burjuvazinin ikinci hükümet tarafından, işçi mebusları sovyeti tarafından “desteklenmesi” temeline dayanmaktadır; bu ikinci hükümet ise işçi ve köylü çoğunluğun bilincini ve iradesini ifade eden ve mümkün olan tek devrimci hükümettir. İnsanlık, işçi, toprak işçisi, köylü ve asker mebusları sovyetinden daha yüksek, daha iyi bir hükümet tipi meydana getirmedi ve biz şimdiye kadar böyle birini tanımadık.»

Lenin, aşırı fikir akımlarına karşı savaşı, temeli olan teorik delillere dayandırmıştı. Her şeyden önce, köy halkının çoğunluğunun bilinçli işçilerden yana çekilmesinin hayati önem taşıdığını belirtiyordu.

Lenin şunları yazıyor: «Devlet iktidarına erişebilmeleri için sınıf bilincine sahip olan işçiler, çoğunluğu kendilerinden yana kazanmak zorundadır. Kitlelere karşı zora başvurulmayacağı sürece iktidara gelmek için başka yol yoktur. Biz, bir azınlığın iktidarı ele geçirmesi taraflısı, blankist değiliz. Biz Marksist’iz; küçük burjuva sallantılarına karşı, şovenizme ve vatan savunmalarına karşı, boş laflara karşı, burjuvaziye bağımlı olmaya karşı proleter sınıf savaşı taraflısıyız.»

Gene bu temele dayanarak, iktidar uğrunda savaşa yanaşma tarzı için çok önemli yeni bir koşul daha belirtilmektedir. Lenin, Sovyet’ler içinde çoğunluğun kazanılması fikrini ileri sürmüş, çünkü meydana gelen durumda burjuvazinin hâkimiyetinin yıkılması için tek yolu bunda bulmuştu.

Lenin şunları yazıyordu: «Ben tezlerimde kendimi, henüz giderilmemiş köylü hareketlerini ya da genellikle küçük burjuva hareketlerini atlamaktan, bir işçi hükümetinin “iktidarı alma” oyunlarının hepsinden, her blankist maceradan uzak tuttum; çünkü doğrudan doğruya Paris Komünü tecrübelerini ele aldım. Bilindiği üzere bu tecrübeler ise, Marks’ın 1871’de ve Engels’in 1891’de etraflıca doğruladıkları gibi, blankizmin yeri olmadığını göstermiş; çoğunluğun kayıtsız, dolaysız, doğrudan doğruya egemenliğinin ve kitlelerin etkinliğinin ancak çoğunluğun kendisinin bilinçli çıkışları ölçüsünde garantili olduğunu apaçık ortaya koymuştur.» Lenin bu düşünceyi ilerleterek şunu yazıyordu : «Blankizm bir azınlığın iktidarı ele geçirmesi demektir; hâlbuki işçi ve öteki mebuslar sovyeti’nin halkın çoğunluğunun dolaysız ve doğrudan doğruya örgütü olduğu da açıktır. Bu Sovyet’ler içindeki etki uğrunda savaşa yönelmiş bir faaliyet blankizm bataklığına sürüklenemez, buraya sürüklemek yeteneğinde asla olamaz.»

Devrim yönetimine Lenin’in yeni yanaşma tarzı burada kendini gösteriyordu ve bu yalnızca sınıfların karşılıklı ilişkilerini değil, aynı zamanda burjuva egemenliğinden proletarya egemenliğine geçiş için aşırı önem taşıyan politik kuruluş ve biçimlerin varlığını da dikkate alıyordu.

Lenin diyordu ki, “iktidarı ele geçirmek için işçi sınıfının, toplumun politik hayatında tutarlı politik kuruluşlarda beliren ve kökleşen sağlam dayanaklara ihtiyacı vardır. İşçi sınıfı ancak bu dayanaklara sahipse devlet iktidarına doğru uzanabilir. Eğer yalnızca sınıfların karşılıklı ilişkilerinden hareket edilirse proletaryanın iktidarı ele geçirmesini yakınlaştıracak politik kuruluşlar dikkate alınmazsa, o zaman bu uzanış bir hayal, gerçekleşemeyecek bir düş olur.” Lenin aynı zamanda Sovyet kavramını çok geniş tutuyordu. Örneğin İngiltere’de “Sovyet Rusya’dan ellerinizi çekin!” hareketi komiteleri kurulduğunda Lenin bunların gerçek sovyetIerden olduğunu söylemişti.  Lenin’in bu sözü, O’nun hiçbir zaman hiçbir biçimi mutlaklaştırmadığını göstermektedir.

Bir yanıt yazın