Haber / Yorum / Bildiri

Lenin’in Nisan Tezleri’nin dünya tarihi bakımından önemi (2. Bölüm)

3.

 İktidar uğrunda savaşın koşulları ile etkenlerinin çözümlemelerine, yeni Leninci yanaşma tarzı hemen uluslararası ölçüde değer kazandı ve dünya komünist hareketinin ortak malı oldu.

Örnek olarak İtalyan komünistlerini alalım. Gramsci 1919 yılında bolşeviklerin politikadaki büyüklüğünün, onların politik yönetimdeki ustalığının, bilimsel teoriyi kitlelerin kolektif yaratıcılığıyla birbirine kenetlemeyi başarmış bulunmalarında olduğunu, tarihte ilk defa olmak üzere proletarya devleti görüşünü fiiliyata geçirmiş bulunmalarında olduğunu yazıyor ve şunu ekliyordu : «Devrim, eğer belirli bir devlet tipinde belirginleşiyorsa, eğer iktidarın örgütlenmiş bir düzeni durumuna gelirse, ancak o zaman şişirilmiş, içi boş, demagojik bir retorik olmaz da gerçek bir devrim olur.» (A. Gramsci : .. D’Ordine nuovo», 1 919-1920, s. 7)

Gramsci, Rusya’da Sovyet’lerin tecrübelerine dayanarak, bir proletarya devletinin kurulması uğrundaki savaşta İtalya’da politik kuruluşlardan yararlanma perspektiflerini tespit etti. Gramsci bunları İtalya’ya uygulayarak, sanayi işletmelerinde çalışanları ve onların «işletme komiteleri»ni, sosyalist partinin hücrelerini, köylü meclislerini, emekçilerin birer özerk yaşama merkezleri olarak ele aldı. İşletme komiteleri işçi-demokrasisinin organlarıdır. Bunlar bugün kapitalistlerin keyfi davranışlarını kısıtlamaktadır; yarın ise, gelişmenin akışı içinde ve yeni fonksiyonlar yüklenmiş olarak proletaryanın iktidar organları olabilirler. Gramsci, “İşletmelerde bütün iktidar işletme komitelerine!” şiarı altında geniş temsil organları kurulması zorunluluğunun olgunlaştığını öne sürerken, bunu «Devlet içinde bütün iktidar işçi ve köylü konseylerine!» şiarıyla bağlıyordu.

Politik kuruluşlar meydana getirilmesi sorununa yaratıcı yanaşma tarzının gözle görünür bir belirtisi, Avrupa’da halk kitlelerinin zafer kazanarak sosyalist devletleri kurduğu ülkelerdeki sınıf savaşı süreciydi. Emekçilere iktidarı devralma olanağını veren politik pozisyonları sorunu bu ülkelerde son derece sivrilmişti. Halk-demokratik devriminin başarısı doğrudan doğruya bu sorunların doğru olarak çözümüne bağlıydı. Bu pozisyonlar, devrimin birer dayanak noktası ve bazı hallerde de yeni devlet iktidarının filizi durumuna geçen politik kuruluşlarda kendini gösteriyordu. Bunlar, şu ya da bu biçimde, sosyal güçlerin ilişkilerini, işçi sınıfının köylü ile ve öteki halk tabakalarıyla ittifakını ifade ediyorlardı.

Emekçi kitlelerin, kendi ülkelerinde politik hayatta şu ya da bu politik kuruluşlar biçimlerinde kökleşmiş olan sağlam pozisyonları bulunması, dünya komünist hareketinde bugün hararetle tartışılan bir sorundur. Somut koşulların başkalığı sonucunda bu soruya verilen cevaplar da başka başka olmaktadır. Bazı partilere göre, emekçilerin bu gibi pozisyonlara sahip olması, belirli koşullar altında kitlelere, geniş demokratik örgüt1ere dayanarak yürütülen savaşta -belediye temsilciliklerinden parlamentoya kadar- bütün seçilmiş demokratik temsil organlarından emekçi çıkarlarının gözetilmesi için yararlanmalarını sağlamaktadır. Bazı partilere göre, kapitalist devlette program ve planlama denemelerine bağlı olarak meydana gelen yeni örgütler işçi sınıfı için yeni olanaklar yaratmaktadır ve işçi sınıfı bu örgütlerde etkisini gösterip bunu kuvvetlendirmekle, ülkenin politik hayatını etkileyecek pozisyonlarını sağlamlaştıracaktır.

 Ayrıca, işçi sınıfının modern kapitalist toplum içinde gittikçe artan rolünü gösteren başka biçimler de söz konusu olmaktadır. (İşletmelerdeki türlü komiteler, işletmelerde işçilerin kararlara katılması hareketi gibi.) Tarihin, barışçı olmayan yollardan emekçilerin iktidarı ele geçirmesi sorununu ortaya koyduğu ülkelerde de, sömürücülerin tüm hâkimiyetine karşı emekçilerin son ve kesin savaşa kalkmalarını sağlayacak olan bu gibi politik pozisyonları elde etmelerinde onlara nasıl yardım edilebileceği sorunu da ayni şekilde komünistlerin dikkatinden uzak kalmamaktadır. Bu soruyla ilgili görüşler ne kadar başka olursa olsun, partiler içinde ve arasında ne tartışmalar olursa olsun, şurası apaçık ortadadır:  İktidarı ele geçirmek, kalkınan bir demokratik ve sosyal toplum kurmak çabalarında halkın politik pozisyonu ve politik kuruluşlar sorunu bundan sonra da günümüzün komünist devrimci hareketinin önemli bir sorunu olarak karşımızda durmakta; ve burada asıl Leninci metodoloji, O’nun bu soruyu koyma ve çözme tarzı, yeni biçimlerin aranmasında ve hedefe ulaşılmasında yön veren yıldız olarak kalmaktadır.

4.

Nisan Tezleri’nde işlenmiş olan sosyal-ekonomik devrim programı prensip bakımından gene yeni metodolojik görüşler ortaya koymaktadır. Bu programda, karşılıklı ilişkilerin nedenleri derin bir diyalektiğe dayanan temellere oturtulmakta, demokratik ve sosyalist tedbirlerin karşılıklı olarak birbirine geçişinin nedenleri aynı şekilde verilmektedir. Bu karşılıklı ilişkiler Rusya’da somut-tarihsel bakımdan çok karmaşıktı. Sosyalist eğilim yavaş yavaş ağır basıyordu. Yine de, halk için hayati önem taşıyan demokratik amaçlara -barış, ekmek, toprak v.b.- erişilmemişti. Geçici burjuva hükümeti kendisini demokratik hükümet olarak tanımlamakla beraber bunların hiçbirini halka verecek yetenekte değildi. Hükümet, sınıf karakteri yüzünden, iç ve dış sınıf koşulları ile Rusya’da sınıf güçlerinin guruplaşmasındaki objektif mantık yüzünden bunu yapamazdı.

Öte yandan emperyalist harp, bütün ekonomik hayatta korkunç bir bunalım doğurmuştu. Bu bunalımı burjuvazinin sabotajları sonuna kadar keskinleştirmişti. Ülke, ekonomik facia uçurumunun kenarlarına kadar sürüklenmişti. Bu durum, burjuvaziye karşı tedbirler alınması zorunluluğunu çıkardı. Öte yandan da dogmacılar, o aşamada devrimin bir burjuva devrimi olduğunu, yani hiçbir şekilde sosyalist bir deneme olmadığını öne sürmekteydi! Lenin bu itirazları burjuva direnişleri olarak niteledi; çünkü «sosyalist denemden vazgeçmek»le, genel, olarak devrimden vazgeçmek anlaşılıyordu. Leninci diyalektik başka bir çözüm öne sürdü. Yapmacık bir “sosyalist deneme” söz konusu olamazdı. Lenin aynı zamanda devrimin gelişmesi, derinleşmesi ve yayılmasıyla ilgili planın bir taslağını çizdi. Leninci planın özü, demokratik ödevlerin çözülmesi yoluyla ve bu çözümler sırasında, sosyalist tedbirlerin gerekli olduğu görüşünü kitlelere adım adım benimsetmek; en tez ihtiyaçlarının ancak burjuvazinin hakimiyetini devirme uğrunda yürütülen savaşta karşılanabileceği görüşünü benimsemelerinde kitlelere yardımcı olmak, idi.

Elbette ki barış uğrunda savaş demokratik bir tedbirdir. Fakat barış yolu, “burjuva ilişkileri alanının bırakılması”nı ve burjuva hükümetinin devrilmesini; iktidarın, harbin sürdürülmesinden objektif olarak hiçbir çıkar sağlamayan sınıfların eline, yani proletarya ile fakir köylünün eline geçmesini şart koşuyor. “Çünkü harp sorunu, objektif açıdan bakılırsa, ancak devrimci bir tarzda ele alınabilir” diyen Lenin şöyle devam ediyor: «İnsanlığın harplerden, açlıktan, daha milyonlarca insanın yok olmasından kurtulabilmesi için sosyalizmin dışında başka hiçbir yol yoktur.»

Lenin, ekonomik çöküntüye karşı savaşın demokratik ödevlerinin ayni şekilde devrimci tarzda, burjuvaziye karşı yöneltilmiş metotlarla çözülmesini teklif ediyor; çünkü burjuvazinin sabotajlarına karşı savaş yürütülmezken milyonlarca insan açlıktan ölüm tehlikesinin tehdidi altında kalıyor.

Lenin durmadan bu tedbirlerin ekonomik dayanağı olmasına, daha şimdiden halk kitleleri için kabul edilebilir nitelikte olmasına dikkat ediyor. Aynı zamanda da, sosyalist olmayan, fakat burjuva niteliğinde ve “küçük mülkiyetçi” nitelikte de olmayan tedbirlerin kaçınılmaz bir şekilde özellikle şehir işçilerinin, proletaryanın ve yarı proleterlerin şehir ve köydeki bu öncülerinin, bütün halk üzerindeki etkisini, önem ve rolünü arttıracağını belirtiyor.

Bununla beraber Lenin bir bütün olarak ve kendi gelişmeleri içinde bu adımların “sosyalizme geçiş” anlamı taşıdığını bu geçişin Rusya’da doğrudan doğruya, bir hamlede, geçiş tedbirlerine baş vurulmadan gerçekleşemeyeceğini, ama bu gibi geçici tedbirlerin bir sonucu olarak pekala gerçekleşebileceğini ve bunun her şeyden çok gerekli olduğunu önemle belirtti.

Lenin, bu sosyal-ekonomik dönüşüm programının temelde dikkatle, iyice düşünüp taşınarak, ama sarsılmadan ve gecikmeden uygulanmasına geçilmesinde ısrar ediyordu. Lenin, bu gibi dönüşümlerin, işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesi ve yeni tip demokrasinin gelişmesiyle ilgili çok yönlü, karmaşık bağlara dikkati çekiyordu. Bu tedbirlerin tümüyle gerçekleşmesi için bütün iktidarın sovyetlerin eline geçmesi gerekliydi. Böyle bir programı ancak sovyetler, ancak gerçekten demokratik halk örgütleri yerine getirebilirdi. Aynı zamanda sovyetlerin temelde uygulayacağı (üretimin başlatılması, tahıl sağlanması v.b.) tamamen pratik her somut tedbir, tek başına hâkimiyete doğru atılmış bir adım olurdu.

5.

Lenin, devrimin yönetilmesiyle ilgili planı hazırlamakla, yalnızca halkın iktidarı ele geçirmesi perspektiflerini, olanaklarını ve biçimlerini açık seçik tespit etmiş olmadı, aynı zamanda komünistleri, savaşın her basamağında son hedeflerle günlük ödevler arasındaki ilişkiler gibi, devrimin “merhale, merhale” gelişmesi ve devrimci tedbirlerin sırası, objektif koşullarla sübjektif etkenler arasındaki karşılıklı ilişkiler gibi savaş sorunlarının çözüm metotlarıyla silahlandırdı. Bu görüntüler içinde, Lenin, kitlelerin devrimci girişkenliğinin daha da etkinleştirilmesinde demokrasinin rolüne büyük bir önem vermektedir.

Lenin şunları yazmıştı: “Rusya’daki durumun özelliği bizden, ancak şimdi politik hayatını yaşamaya başlayan görülmemiş derecede geniş proletarya kitleleri arasındaki parti çalışmalarının özel koşullarına uyabilme yeteneğini göstermemizi beklemektedir.” Lenin, bu koşullar altında komünistlerin zayıf bir azınlıkla temsil edileceği bir sovyet hükümetinin kurulmasını mümkün sayıyordu; bu gerçek benimsenince de “bu yüzden bizim ödevimiz, bu hükümet burjuvazinin etkisi altında kaldığı sürece, ancak sabırlı, sistemli, ısrarlı, özellikle kitlelerin pratik ihtiyaçlarına karşılık veren ve hükümetin taktiğindeki kusurlarla ilgili aydınlatma işi olabilir” diyordu.

Lenin’in bu açıklaması, sosyalist devrimin anti-demokratik bir suikast olduğu hakkındaki iftira dolu görüşleri tümden çürütmektedir. Nisan Tezleri’nin genellikle öğrettiği, şudur: Yalnızca kitlelerin kazanılmasına çalışılmamalı, aynı zamanda bütün demokratik güçlerle işbirliği yapabilme yeteneğinde olmalıdır. Elbette böyle bir işbirliğinin ön şartı, uzlaşma taraflısı küçük burjuva güçlerinin taktiğinin eleştirilmesidir.

Bilindiği gibi Rusya’da bir sıra tarihsel etkenler yüzünden anti-kapitalist cephedeki güçlerle partilerin işbirliği, ilk sovyet hükümetinde her iki parti de (bolşevikler ve solcu sosyal-devrimciler) bulunduğu halde gerçekleşmedi.

Sosyalizm uğrunda savaş eğiliminde genel olan, bütün emekçilerin birleşmesinin objektif sürecidir ve komünist olmayan anti-kapitalist güçlerin işbirliğinin sosyal temeli de budur. Bu tezlerin ışığı altında, Rusya’daki sosyalist toplumun devlet şeklinin özellikleri ve yalnızca bir partinin temsil edildiği sovyet’lerin özellikleri ile en geniş emekçi kitlelerinin politik örgütleri olarak bunların taşıdığı karakteristik genel çizgiler organik olarak birbirleriyle kaynaşmaktadır. Bunlar milletlerarası ölçüde uzun zaman emekçilerin amaca en uygun örgüt şekli sayıldı.

Daha sonraki sosyalist devrimler, demokratik örgütlerin yeni biçimlerini getirdiler. Kapitalizm koşulları altında geniş bir demokratik savaş cephesi kurma fikri, halk cephesi stratejisinde ve taktiğinde daha da derinleştirildi ve geliştirildi. Günümüzde bu fikir, pratikte geniş anti-monopolist, antiemperyalist ittifakların kurulması, milli cephelerin v.b. kurulmasıyla gerçekleşmektedir.

Devrimin teori k ve pratik yönetimiyle ilgili Leninci metodoloji, mantığa uygun bir zorunlulukla partiyi, devrim sürecinin kudretli hız verici gücü olmaya hazırlamaktadır. İşçi sınıfının ancak bilimsel teoriyle donanmış bir öncüsü, karmaşık tarihsel olayların bütünü içinde kendi yolunu bulmak, sınıfların guruplaşmalarını ve hareketlerini tespit etmek, başta gelen ödevlerle sonra gelen ödevleri birbirinden ayırmak, bunların çözüm sırasının tespitinde kitlelere yardım etmek, ne sağcı oportünistlerin arkada kalma siyasetiyle ve ne de aşırılık taraflılarının maceracı gerginleştirme çabalarıyla ortak hiçbir yönü olmayan gelişme hızını gereğince garanti etmek, devrimci kitleleri örgütlemek ve birleştirmek yeteneğine sahiptir.

Tarihsel ve teori k bakımdan Nisan Tezleri bugünkü dünya komünist hareketinin kaynakları arasında yer almaktadır. Lenin Nisan materyallerinde, yalnızca bir ülkenin hayatında değil aynı zamanda bütün devrim hareketinin kaderinde de bir dönüm noktası olan Rusya devriminin uluslararası sorunlarına ve uluslararası ilişkilere büyük bir dikkatle eğilmiştir. Nisan Tezleri, işçi hareketinde devrimci kanadın reformcu kanattan daha da uzaklaşmasını tespit etmiştir. Lenin bunu göz önünde tutarak, partinin eski adının -Sosyal Demokrat Partisi- değiştirilmesini ve haksız yere unutulan -Komünist Partisi- adının, Karl Marks’ın öncülüğe verdiği bu adın, yeniden alınmasını, ayrıca özerk bir uluslararası devrim örgütünün, – Üçüncü Enternasyonal – kurulmasını teklif etmiştir.

Bunu izleyen yıllarda işçi hareketinin bütün milli kesimlerinde devrimciler oportünistlerden uzaklaştılar. Komünist partilerinin doğması ve gelişmesi süreci bu temel üzerinde meydana geldi ve bu da işçi hareketinin gelişmesindeki yeni bir merhaleyi, insanlık tarihinde ileriye doğru atılan bir adımı yansıttı. Gerici güçler en gaddarca bir şekilde genç komünist hareketine yüklendiler, ama gene de tarihin bükülmez akışını durduramadılar ve ayni şekilde de durduramayacaklardır. Bugün komünist hareketi, günümüzün en güçlü hareketi olmuştur ve dünyayı başarıyla değiştirmektedir.

Yeni Çağ – Mayıs 1967

Bir yanıt yazın