Haber / Yorum / Bildiri

Komünist Parti olmasaydı, yeni Çin olmazdı.. Çin Komünist Partisi 100 yaşında.. (Bölüm: I)

Altay PAMİR

Tiananmen Meydanı’nda büyük kutlama

ÇİN Komünist Partisi kuruluşunun 100. yılını 1 Temmuz 2021’de Başkent Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda 70 bin kişinin katıldığı muhteşem bir kültür programı, büyük bir toplantıyla kutladı. Jetler meydanın üstünde uçuşlar yaptı, helikopterler havada 100 sayısını oluşturdular. Çin’deki 56 azınlığı, halkı temsilen meydana yerleştirilen 56 toptan 100 pare atış yapıldı. Resmigeçit düzenlendi. Binlerce sanatçı “Komünist Parti olmasaydı, yeni Çin olmazdı” şarkısını ve diğer devrimci şarkı ve marşları söyledi.

1949 senesinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilan edildiği ve Mao’nun büyük bir portresinin asıldığı Tiananmen Kapısı Balkonu’na çıkan parti ve devlet yöneticileri adına Parti ve Devlet Başkanı Şi Jinping bir konuşma yaptı. Şi konuşmasında Çin Halk Cumhuriyeti’nin bir dünya gücü olarak yükselişinin “geri döndürülemez” olduğunu belirtti ve Çin’e karşı “çatışma politikası” izleyen devletleri ihtar ederek Çin halkı yabancı güçlerin kendilerine “eziyet ve zulüm etmesine, tahakküm altına almasına” asla müsaade vermeyeceğini açıkladı ve buna yeltenenlerin “kafalarını 1,4 milyar Çinlinin ördüğü büyük çelikten duvara çarpıp kana bulayacağını” açıkladı ve “bize öğüt verme hakkını kendinde görenlerin ikiyüzlü vaizlerini asla kabul etmeyeceğiz” dedi. Şi “Güçlü bir ulusun güçlü bir orduya sahip olması gerekir” diyerek ordunun modernleştirilmesine değindi, Tayvan ile “barışçıl birleşme” istemini yineledi ve Çin’in kendi toprak bütünlüğünü savunmadaki kararlılığını kimsenin küçümseyemeyeceğini vurguladı. Şi ülkenin gelişmesinde ve kalkınmasında 1921 senesinde 60 üyeyle kurulan ve bugün 95 milyon üyesi olan Çin Komünist Partisi’nin önemini vurguladı ve “Çin’in başarısı Parti’ye bağlıdır” dedi. Çin Komünist Partisi’nin milyonlarca insanı yoksulluktan kurtardığını ve küresel gelişmeye çok katkısı olduğunu açıkladı. Parti bunları Marksizmi-Leninizmi Çin koşullarına uygulayarak başarmaktadır.

Ulusal güçler Çin’de örgütleniyor ve hanedanlığa başkaldırıyor

19. Yüzyılın sonlarında ve 20. Yüzyılın başlarında Çin’de ekonomik, sosyal ve politik çelişkiler iyice keskinleşti. Hem imparatorluğa, hanedanlığa hem ülkeyi yarı koloni duruma getirip sömüren ve talan eden İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya’ya karşı halkın tepkileri büyüdü, Boxer, Wuchang Ayaklanması gibi sayısız büyük isyanlar ve iç savaşlar patlak verdi. Özellikle gelişmekte olan burjuvazi ve aydınlar, devrimci gençler hanedanlığın yıkılmasını ve cumhuriyet ilan edilmesini istiyorlardı. 1911’de Wuchang’da başlayan ayaklanma tüm ülkeye yayıldı, devrime dönüştü. Sonunda 1912 yılında imparator devrildi, cumhuriyet ilan edildi. Devrimci cumhuriyetçi güçlerin lideri ilk Cumhurbaşkanı Sun Yat-sen cumhurbaşkanlığını bir iç savaşa meydan vermemek için General Yuan Shikai’ye devretti. Yuan kısa zaman sonra parlamentoyu dağıttı, devrimci güçleri yasakladı, diktatörlüğünü ilan etti. Sun Yat-sen burjuva devrimci güçleri illegal olarak örgütlemeye başladı ve bunların büyük kısmını Çin Ulusal Partisi Kuomintang adı altında topladı. Hedefi Çin’i emperyalist bağımlılıktan kurtarmak, feodal yapıyı yıkmak, yeniden cumhuriyeti ilan etmekti.

Bu dönemde Çin’de merkezi hükümet yok denecek kadar zayıftı. Ülke yönetimi bölgelerdeki “Savaş Ağaları” denen feodal yapıların, yüksek asker ve memurların elindeydi. Bunlar da birbirleriyle rekabet halindeydiler. Ülkenin cumhuriyetçi temelde birliğinin sağlanması, emperyalist güçlere bağımlılıktan kurtarılması Sun Yat-sen ve Kuomintang’ın önünde duran en önemli görevdi. Birinci Dünya Savaşı’nda Çin Antant Devletleri yanında Almanya’ya karşı savaşmasına rağmen, savaş sonunda yapılan Versay Anlaşması’na göre Çin’deki Alman sömürgesi topraklar Japonya’ya bırakıldı. Bu gelişmekte olan Çin burjuvazisi ve aydınları, devrimci gençleri arasında büyük bir infial yarattı. 4 Mayıs 1919’da başlayan büyük öğrenci protestolarının ve yeni bir antiemperyalist devrimci hareketin başlamasına neden oldu. Sun Yat-sen Ekim 1919’da Kanton’da bir kongre toplayarak Çin’in birliğini sağlama, bir hükümet oluşturma yönünde adımlar atmaya başladı.

Yükselen devrimci hareket içinde devrimci gençler ise ülkenin feodal yapıdan ve baskıdan, emperyalist bağımlılıktan ve zulümden nasıl kurtulanabileceği konusunda bir yol arıyorlardı. Bir kısmı Batı Avrupa’daki işçi ve devrimci hareketlerini ve Rusya’da Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’ni inceliyor, Marksizm ve Leninizm ile tanışıyor, ülkenin kurtuluşunu sosyalizmde görmeye başlıyordu. Özellikle Rusya işçi ve köylülerinin çarlığı devirmesi, Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti’ni ilan etmesi Çin aydın ve devrimcileri arasında Ekim Devrimi’ne karşı derin hayranlık uyandırdı ve Marksizm-Leninizme olan ilgiyi daha çok ARTIRDI. Birçok Çin aydın ve devrimcisi yeni doğmakta olan Rusya’nın Çin için de bir örnek olabileceğini düşünmeye başladı. Çin’de Kuomintang’ın yanı sıra Marksizmi savunanlar çoğalmaya, bir Marksist hareket doğmaya başlıyordu.

Çin Komünist Partisi’nin kuruluşu: Temmuz 1921

1919 senesinde Moskova’da kurulan Üçüncü Enternasyonal, Komintern ve Lenin Türkiye, İran, Hindistan, Çin gibi yarı sömürge ve sömürgelerde emperyalizme karşı gelişmekte olan ulasal kurtuluş hareketlerine dünya devrimci hareketi açısından büyük önem vermeye başladılar. Çin’deki ulusal hareketi yerinde görmek ve hareketin önde gelenleriyle ilişki kurmak için Komintern Grigori Woitinski’yi Çin’e yolladı. Woitinski Kuomintang lideri Sun Yat-sen ile ilişki kurdu. Sun Yat-sen’i Komintern ile birlikte çalışmaya kazandı. Sun Yat-sen de Komintern’in, Sovyetlerin yardımı olmadan emperyalizme karşı savaşın kazanılamayacağını görüyordu.

Woitinski sonra “Yeni Gençlik” dergisini çıkaran ve ulusal kurtuluş konusunda Kuomintang’dan daha radikal pozisyonlar savunan Profesör Li Dazhao ve Chen Duxiu ile ilişki kurdu. Bunlar denebilir ki Çin’in ilk Marksistleriydi. Bu iki Profesör Woitinski’nin de yardımıyla 1920 yazında Shanghai’da ve Eylül ayında Pekin’de ilk parti hücresini kurdular. 1921 baharında da Changsha, Guangdong, Wuhan ve Jinan’da parti hücreleri oluşturuldu. Chanhsha parti hücresi yöneticisi Mao idi. Ayrıca Paris, Berlin, Moskau ve Hongong’da da içlerinde Chou En-Lai, Deng Xiaoping gibi ileride parti ve devlet yöneticisi olacak olan komünistlerin bulunduğu gruplar oluşmuştu. Ama bunlar ve Çin’deki hücreler arasında daha henüz bir bağ yoktu.

Çin’de bir komünist partisini kurma girişimi ve önerisi Komintern’in de desteği ile Temmuz 1921’de Shanghai parti grubundan geldi. Diğer şehirlerdeki parti gruplarıyla ilişkiler kuruldu ve bir kongre toplanmasına karar verildi. Partinin kuruluş kongresine her grup iki delege gönderdi. Japonya’daki komünistleri temsilen bir delege geldi. Kongreye katılan 13 delege partinin var olan 60 üyesini temsil ediyordu. Kongreye Komintern’den de iki delege katıldı. Kongre önce dört gün toplandı. Polis takibatı endişesiyle Kongreye ara verildi ve 100 km uzaktaki Nanhu Gölü’nde bir gemide devam edildi ve tamamlandı. Bu son toplantıya Komintern delegeleri katılamadı. Parti sekreteri Chen Duxiu oldu, partinin büro üyeleri saptandı. Partinin merkezi Shanghai oldu. Sonra partinin kuruluş tarih ve yeri 1 Temmuz 1921 Shanghai olarak belirlendi. Demokratik merkeziyetçiliği örgütlenme yapısı olarak benimsedi.

Kuomintang’la tek cephe sorunu

Kongrede partinin uzak ve yakın hedeflerini de belirlendi. Partinin uzak hedefi komünizm, sınıfsız toplumdu. Oraya varmak için önce kapitalistlerin mülksüzleştirilmesi, toprağın kamulaştırılması ve proletarya diktatörlüğünün kurulması gerekiyordu. Bunun için de partinin işçi sınıfı içinde örgütlenmesi, işçiler ve sendikalar için eğitim ve öğrenim birimlerinin oluşturulması gerekliliği vurgulandı. Emperyalizme ve iç gericiliğe karşı savaşın biçim ve yöntemi ise henüz daha açık değildi. 

Kongre Komintern’le birlikte çalışma kararı aldı. Ama Çin’deki herhangi bir parti ile birlikte çalışmak kategorik olarak reddedildi. Bu ise Komintern’in politikasına tersti. Çünkü Komintern komünistlerin emperyalizme ve iç gericiliğe, feodal yapılara karşı mücadelede başta Kuomintang olmak üzere diğer ulusal ve devrimci güçlerle tek cephe kurmasını ve birlikte mücadele edilmesini öngörüyordu. Ulusal birlik ve bağımsızlık, sosyal reformlar için Kuomintang’la mutlak kooperasyona gidilmeliydi. Komintern’in önerisiyle bu karar Parti’nin 1922’de toplanan 2. Kongresi’nde kaldırıldı ve Kuomintang’la, yani ulusalcılarla işbirliği kararı alındı. Komünist yöneticilerin büyük bir çoğunluğu 1922-1927 yılları arasında Kuomintang yönetiminde görev aldılar. Komünistlerin bu katılımıyla hem Kuomintang hem de parti güçlendi. Kuomintang hemen hemen ülkenin üçte birini kontrol eder hale geldi ve ulusal birlik yönünde büyük adımlar katetti. Hem ulusal hem uluslararası alanda büyük itibar kazandı. Parti de Shanghai’da ve diğer büyük şehirlerde işçiler arasında, sendikalarda örgütlülüğünü güçlendirdi, yığınlar arasında etkinliğini artırdı, milyonları kucaklayan bir örgüt konumuna geldi. 1927 senesinde Kuomintang’ın başına General Çan Kay Şek’in geçmesiyle bu durum değişti. Parti için zor günler başladı.

Çin ve Türkiye ulusal güçlerin mücadelesinde benzerlikler

Çin’in 20. YY’ın ilk çeyreğindeki ekonomik, sosyal ve politik durumu oldukça Türkiye’ye (Osmanlı İmparatorluğu’na) benzemektedir. Türkiye’de de kapitalizm ve burjuvazi yavaş yavaş gelişmekte, imparatorluk çökmekte, her tarafta isyanlar patlak vermekte, 1. Dünya Savaşı sonunda emperyalistler ülkeye dalmakta, Türk aydınları ve paşaları, ilerici ve devrimcileri bir çıkış yolu aramaktaydılar. Nasıl sorusuna Çarı deviren Rusya işçi ve köylülerinin yaptıkları devrim örnek teşkil etmekteydi. Hem Çin, hem Türkiye ulusal devrimci güçleri emperyalizme ve gericiliğe karşı savaşlarında kendilerine içten ve karşılıksız yardım edecek gücün ancak Moskova’da doğmakta olan Sovyet iktidarı ve Komintern olduğunu görmekteydiler. Bunu hem Çin ulusal devrimci güçlerinin lideri Sun Yat-sen hem Türkiye ulusal devrimci güçlerinin lideri Mustafa Kemal ifade etmekteydiler. Hem Sovyet iktidarı, Lenin, hem Komintern Çin ve Türkiye ulusal devrimcilerinin liderleriyle ilişkiler kurdular ve onlara yardım elini uzatılar. Bu yardım elini tüm samimiyetiyle tutan Sun Yat-sen olmuştur. Mustafa Kemal ise hep ikiyüzlü davranmış, gözünü yalnız Moskova’dan gelecek altınlara ve silahlara dikmiştir. Ne Komintern’le ne de komünistlerle, Mustafa Suphi ile dürüst bir işbirliğine yanaşmıştır. Oysa Sun Yat-sen Komintern ile sıkı bir işbirliği içinde olmuş, Komintern’in katkısıyla Kuomintang’ı yeniden organize etmiş, Çin komünistlerinin Kuomintang yönetiminin önemli noktalarında görev almalarını sağlamıştır. Bundan her iki taraf da kârlı çıkmıştır. Mustafa Kemal ise Komintern’i aldatmak için sahte komünist partisi kurmuş, Komintern ve Sovyet temsilcisi Manatov’u sınır dışı ederken sahte partiden bir heyeti Komintern’e göndermiş, emperyalizme ve gericiliğe karşı birlikte savaşmak için ülkeye dönmekte olan Mustafa Suphi ve 14 TKP yöneticisini Karadeniz’de öldürtmüştür. Ülkede komünistlere ve gerçek ulusal devrimci güçlere karşı sürek avına çıkmıştır. 1921’deki Londra Konferansı ile emperyalist bloğun yanında yer almaya başlamıştır. Mustafa Kemal bu ikiyüzlü tutumuyla Sun Yat-sen’in yerine geçen Çan Kay Şenk’e benzer. Çan Kay Şenk de Mustafa Kemal’in yaptığını yapmıştır.

Bir yanıt yazın