Haber / Yorum / Bildiri

İŞÇİ SINIFININ MÜCADELE KALELERİ OLAN FABRİKALARI  “GRİDEN-YEŞİL”E  DÖNDÜRMEK  VE  SOSYALİSTLER 

Bugünün mevcut koşullarında, işçi sınıfının, hak alma ve yeni bir dünya yaratma mücadelesi kapitalizmin karşısında tarihinin hiçbir dönemi ile kıyaslanmayacak ölçüde yara almış ve bütün kazandığı mevzileri bir bir kaybetmiştir. Bu yenilgi ülke ve dünya ölçeğinde yaşanmış olup, boyutları da; ideolojik, politik ve örgütsel alanların tümünü kapsamaktadır.

Yazımızın konusu; günah çıkarma, yenilgi edebiyatı ve de ajitasyon değildir.

Her sınıf kendi tarihinden öğrenir. İşçi sınıfı da, sosyalistler ve komünistler de ihtiyaç duydukları mücadele anlayışını, hedeflerini ve yöntemlerini kendi tarihinden, kızıl ipliği tutarak öğrenmekle ve yeniden üretmekle yükümlüdürler.

İşçi sınıfının mücadele “kaleleri” işyerleridir. İşçiler işyerlerini “örgütlenerek” yeniden kazanmalıdır. İşyeri örgütlülüğü temelinde işçiler kendi hayatlarına müdahale etmelidirler.

İşçi sınıfının, 21. Yüzyılın başında (birinci çeyrekte) bulunduğumuz mevcut süreçte; kapsamı genişlemiş ve nüfusu yüksek oranda artmıştır. Kadın işçiler, çocuk işçiler, emekliler, engelliler (özürlü kadrosu), işsiz işçiler, taşeron işçiler, güvencesizler, 4/C ler, 4/B ler, evde çalışanlar vb.

İşçi sınıfı da toplumun tüm kesimleri gibi 12 Eylül cuntası ve sonrası müdahalelerle Türk-İslam projesi kapsamında, siyasal İslam üzerinden tarikatlar vasıtasıyla ideolojik-politik olarak kuşatılmıştır. Günümüzde, islamcı ve sosyal-şoven ideolojik propaganda ve ajitasyon bütün işyerlerinde AKP iktidarı eliyle ete kemiğe büründürülmüştür.

Burjuvazi sömürü ve soygun yöntemlerinde klasik yöntemlerin yanı sıra daha yeni teknikler uygulayarak iktidarını sürdürmektedir. Bunun için esnek çalışma anlayışı çerçevesinde, kalite çemberleri; kayzen sistemi-hücre tipi üretim biçimleri, taşeronluk, fason gibi çalıştırma yöntemlerini kullanmaktadır.

İşçi hareketinin kendi ayakları üzerinde sınıfsal kimliği ile kendisi için bir sınıf olarak yeniden üretilmesinde, pratik-politik perspektif oluşması amacıyla önermeler, tespitler ve deneyim aktarımları yapılması gereklidir. İşçi sınıfının doğal öncü kesiminin örgütlenmesi, “işyeri” üzerinden yalnız ekonomik değil, politik ve ideolojik olarak da sınıf bilinci temelinde kazanılacaktır.

Sendikalar

İşçi sınıfının hak alma mücadelesinde önemli bir yeri olan sendikalar günümüzde işçi sınıfının örgütlenmesindeki rollerini yerine getiremedikleri gibi, bugünün mevcut koşullarında, ekonomik mücadele hedeflerini dahi biçimlendiremeyen “sendikalar”konumuna gelmiştir ve bu gerçek bilince çıkarılmalıdır.

Büyük çoğunluğu sendikacılığı meslek seçen “kadrolu” başkan-yöneticiler, yani sendika bürokratları bugünün mevcut koşullarından birinci derecede sorumludurlar. Bu konuda kötünün iyisi (ehveni-şer) mantığı kesinlikle reddedilmelidir.

Tabii ki bu durum tespiti, sendikaları terk edelim, oralarda çalışmayalım anlamına gelmez. Sendikalar işçi sınıfının burjuvaziye karşı açtığı ilk cephenin; iktisadi ve demokratik mücadelenin aracı olarak mesleki, kitle örgütleridir. Dolayısıyla en geri olanlarda dahil olmakla birlikte komünistler bütün sendikalarda çalışmalıdırlar.

Kapitalist üretim ilişkileri; işçiler arasında öz-güven, birbirine güven ilişkisini yok etmiştir. Bu güveni tekrar kazanmak için örgütlenme; stratejik ve taktiksel olarak planlanmalıdır. Plan; kısa, orta ve uzun vadeli olarak tasarlanmalıdır. Sınıf mücadelesi, plana ve hedeflere dayalı olarak örgütlenir ve yürütülür. Başlangıç noktasından sonuç çizgisi görülmelidir.

Propaganda; işçi sınıfının ulusal ve uluslararası bütünsel çıkarları üzerinden, özel alana yani sektör ve işyerine somutlanmalıdır. Komünist kadrolar açısından ise mücadelenin olmazsa olmazı ekonomik, demokratik ve politik hedefler zincirini bir bütünsellik noktasında kavramaktır. Kavrayış davranıştır.

İktidar hedefini temel almayan mücadele, kalıcı ve sürekli olamaz.

İşçi sınıfının ekonomik ve demokratik mücadele aracı olan sendikaların güvencesi “siyasallaşmış işyeri-işçi” örgütlenmesidir. Bunu asla unutmamalıyız. Yeni bir dünyanın yaratılması ancak, öncelikli olarak ideolojik netlik ve bağımlılık temelinde süreklilik kazanır ve kendini üretir.

İŞÇİ SINIFI  SENDİKALARINI ”YENİ”DEN KAZANMALIDIR!

Türkiye sendikal hareketi içine itildiği çıkmazı aşamamanın bunalımını yaşıyor. Sendikal yapıların içinde öbeklendiği her üç konfederasyon da yeni bir alternatif yaklaşım üretemiyor. Bunun ötesinde, işçi sınıfının hak ve çıkarlarının korunması temelinde sendikal eylem birliğini de gerçekleştirememenin sonucu olarak ne yapacağını bilmez bir halde duruyor. Bu durumun objektif yansıması, var olan “sendikal hareket”te, dar çıkar hesapları peşinde koşan yöneticilerin anlayışları sonucunda, işçileri bölerek, sözleşmeleri kilitleyerek işverenlerin ekmeğine yağ sürüyor.

Ne yapacağını bilmezlik ve çıkışsızlık ortamında sendikal bürokrasi çıkış yolunu fiilen devlete yaslanmakta görüyor. Devletle bütünleşen sarı sendikal hareket sadece rica ediyor. Rica ettikçe elde ettiği kazanım küçülüyor. Mücadele kaçkınlarından işveren vekillerine uzanan bürokrat sendikacılar kazanımlar küçüldükçe ricalarını büyütüyorlar. Türk İş hükümeti desteklediğini, fedakarlığa hazır olduğunu açıklıyor, Hak İş’in ise ne dediği bile anlaşılmıyor. DİSK ise mücadele kimliğinin temelini oluşturan SINIF ve KİTLE  SENDİKACILIĞI ilkesini terk ederek, “çağdaş sendikacılık” rehberliğinde yeni, ikinci döneminde yol almaktadır. Dar grupçu marjinal hareketlerde durumdan vazife çıkararak, bağımsız sendikalar kurarak yeni “dükkanlar” üretiyorlar.

90’lı yıllardan beri sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma ve tenkisatlar, ricalara rağmen süreklilik kazanıyor. Özelleştirme politikasında ısrar eden tekelci sermayenin bu saldırısına karşı sendikal hareketin üretebildiği tek politika ise “Özelleştirmeye Hayır” demekten öteye gidemiyor. Sesini kaybeden sendikal hareket dilekçe yazıp imza topluyor.

Tüm bu olumsuzlukların temelinde ise, siyasal öncünün olmaması ile işçi hareketinin birliğinin sağlanamamış olması yatıyor. İşçi hareketinin uzağında, “Fabrikasız Sosyalizm mücadelesi”nin olamayacağını anlamaktan uzak anlayış teslimiyetin yollarını döşüyor.

İşçi sınıfının ileri, öncü kesimleriyle bağlanmadan sınıfın içinde geniş ve yaygın politik etki alanına sahip bir akım olarak var olmadan yapılacak çalışmaların tümü komünistleri marjinallikten ve toplumsal yaşamın kenarında politika yapmaktan kurtaramayacaktır. Bu gerçeğin artık anlaşılması gerekiyor. Pratik yolu ise, komünist öncünün gündemi ile sınıfın mücadele gündemini eylem içinde birleştirmekten, her ikisini de bir ve aynı kanaldan akıtmaktan geçiyor.

Hep bilinir ya da bilindiği sanılır; ancak tekrarlamakta yarar var. Tüm toplumsal sınıf ve tabakalar içinde, toplumsal yaşamın bütün alanlarında yapılan ve birbirini senkronize eden bir politik çalışma, komünist politik çalışma niteliği taşır. İşçi sınıfı içinde yürütülen çalışma ise, bu geniş perspektifin odağında yer almakta ve olmazsa olmaz bir özellik taşımaktadır.

Sınıf çalışması iki kanalda gelişir. Birinci kanalı doğrudan fabrika-işyerlerinde bire bir, yüz yüze sürdürülen çalışma oluşturmaktadır. Zorluğuna, zahmetine ve fiziki darlığına rağmen çalışmanın ana eksenidir. İkinci kanalı ise komünistlerin sınıfa yönelik taleplerinin, sınıfın önündeki sorunlara yönelik çözümlerinin değişik propaganda ve ajitasyon malzemeleriyle sınıfa ulaştırılması oluşturur. Birinciyi besler, takviye eder, işini kolaylaştırır. Birbirini bütünleyen bu iki kanallı çalışmanın işçi sınıfının ekonomik, ideolojik ve siyasal mücadelesinin bütün alanlarını kapsaması gerekir. Sınıf içinde çalışan komünistler sınıf mücadelesinin her alanında öncü ve yol açıcı olmak zorundadırlar. Kendisini salt siyasi propaganda ve ajitasyonla sınırlayan bir komünist çalışma başarılı olma şansını taşımaz.

Böylesi bir çalışma darlığı, dogmatizmi ve “sol” çocukluk hastalıklarını üretmekten başka bir sonuç vermeyecektir. Aynı şekilde sadece ekonomik zeminde yürütülen çalışmalar da ekonomizmin üretimine yol açar. Sadece ideolojik alanı esas alan çalışma tarzı ise aydın elitiz mini ve örgütsüzlüğü üretmekten öteye geçmez. Devrimin politik ordusunun ana gücü ve öncüsü işçi sınıfının mücadeleye kazanılmasının yolu üç alanda birden yürütülen komple bir çalışmadan geçmektedir. Yazımızın ana konusu bu üç ayaklı mücadelenin bir ayağı olan, işçi sınıfının ekonomik ve demokratik sendikal mücadeledir.

İşçi sınıfının ekonomik, demokratik mücadelesinin odağında, onun mücadele örgütleri sendikalar bulunuyor. Sınıfın geleneksel mücadele örgütü olarak sendikalar bugün de işçi sınıfı için vazgeçilmez bir örgütlenme aracı olarak korunup güçlendirilmesi, dahası yeni perspektifle yeniden yapılandırılma zorunluluğu taşıyor. Bu özellikleriyle de komünistler için özel bir çalışma alanını oluşturuyorlar.

Sınıf çalışması yürüten komünistler ve bir bütün olarak komünist örgütlenme, işçi sınıfının ekonomik mücadelesindeki öncü ve yol açıcı görevini yerine getirebilmesi için net ve tutarlı bir sendikal anlayışa ve programa sahip olması gerekiyor. Böylesi bir perspektif netliğine ulaşmanın yolu ise, işçi sınıfımızın doğuşu ve mücadelesinin gelişme özelliklerinin, sendikal örgütlenmenin geçirdiği gelişme sürecinin özelliklerinin ve bugünün bilinmesinden geçmektedir. Bunları bilmeksizin sürdürülen çalışmalar, istenen verimlilikte olmayacağı gibi, sürdürücülerinin isteğinden bağımsız olarak darlığı ve dogmatizmi ya da liberal bir ekonomizmi kendi içinde varetme ve geliştirme yanlışına yol açan bir özellik taşırlar.

Süreç boşluk tanımamaktadır, “bizim” boşalttığımız alan  İslam-Türk sentezi üzerinden AKP iktidarı ve tarikatları tarafından doldurulmaktadır.

12 Eylül cuntasından sonra 89 bahar eylemleri, 90 Zonguldak madencilerinin Ankara yürüyüşü, 90 kamu çalışanlarının sendikalaşma mücadelesi, 98 metal işçilerinin 2 günlük iş bırakma eylemi; metal işçilerinin 98’de üretimi durdurarak 2 gün yaptıkları eylemler sermayenin kabusunu güncellemiştir. Ve 2007 Hava-İş üyelerinin tis süreci, 15/Aralık/2009 Tekel işçilerinin iş bırakma eylemi, 5/Mayıs/2015 metal işçilerinin 13 günlük iş durdurma (şalter indirme) eylemi, Flormar işçilerinin sendikalaşma direnişi, 3.Hava Limanı inşaat işçilerinin iş bırakma eylemleri unutulan, unutturulan cesaret ve direngenliğin işçi sınıfı adına yakıcı önemde olduğunu göstermiştir.

Mızrak çuvala sığmıyor. İşçilerin ideolojik olarak burjuvazi tarafından kuşatılması, sınıf savaşının boyutları doğru kavrandığında anlaşılabilir. İşçi sınıfının bu kuşatmayı yarabilmesi için kendi sınıf ideolojisini ve tarih bilincini kavradığı oranda öz örgütlerini yeniden kazanabilecektir. Bu öne çıkan eylemlilikler üzerinden bir hattın oluşması yönünde sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışı temelinde sınıfın sendikal birliği sağlanacaktır.

İktidar perspektifi olmadan işçi sınıfı kendisi için sınıf olmaz!

 İSMAİL RIZA

DOKUMACININ TÜRKÜSÜ

Yönetmek için, cübbe gerek

Boyundan çapraz sarkan kuşak gerek

Bunları dokuyan biziz, takınan ulular, ki onlar

Zavallı ipek işçilerini kefensiz koydular.

Bizler ipek işçileriyiz;

Ama çırılçıplak tenimiz!

Yönetim sırası bize gelince,

Sizin söz hakkınız sona erince,

Eski düzene ve size dokunur kefen.

Gök değil ayaklanmanın sesi bu gürleyen!

İpek işçileri bizleriz;

Artık çıplak ölmeyeceğiz. (*)

 

(*) 1841’de kötü yaşam koşullarına karşı ayaklanan Lyons’lu ipek dokumacılarının türküsü.  

Bir yanıt yazın