Haber / Yorum / Bildiri

“Gel Kardeşim!“

Selim KARAASLAN

HTKP’nin fikri öncüsünün kökleri, 1978’de “anti sovyet- anti komünist” suçlamalarıyla partiden, TİP’den atılan, burjuva kulvarında koşan ulusalcı „teorisyenlerinden“ Yalçın Küçük’ün inisiyatifinde çıkarılan „Sosyalist İktidar“ dergisi çevresini de hedef alan ayrıksı siyasi serüvenine bakılacak olursa, SBP’den ÖDP’ye, STP’den SİP’e, „TKP“den „TİP“e ve hatta Birleşik Haziran Hareketi dahil her dönemeçte, HTKP sürecinden itibaren Kürt hareketine dair yaptığı „sakınıcı yorumlar“ hariç, benzer söylemleri değişik dozlarda tekrar ettiği görülecektir. Birleşik Haziran Hareketi de, yeni tip oluşumunda ileri sürülen gerekçelerle, solun çeşitliliğini kapsamak, aşağıdan yukarıya mahallelerde, işyerlerinde, okullarda meclisler şeklinde organize olmak, fiili mücadeleye yönelmek varsayımlarıyla kutsanmıştı. Adeta bir örgütler galerisi içinden gelip halen aradığı örgütü bir türlü bulamayan ve de bunca arayışı içinde adına yazılı bir eylemi bulunmayan ama çokça „büyüklere masallar“ kabilinden “teori” üreten bir eğilimle, bir portreyle karşı karşıyayız. Tıpkı örgütler pratiğinde yaşadığımız bir tekerrürü ya da kısır döngüyü burada da yaşıyoruz.

Geçmeden not etmeliyim ki, geçmişte Birikim/M. Belge çizgisinin özellikle devrimci-demokrat dinamizme akıl hocalığı yapmaya özenerek oynadığı miskin rol, artık yeni Birikim heveslerine cazibeyi zayıflatmıştır. 80 sonrasında TİP, Sovyetlerin baskısıyla TKP ile birleşerek likide olmuş ve tarih sahnesinden çekilmiştir. Örgütlerin canlı birer toplumsal varlık olduğu düşünülürse eğer, TİP’in paradoksu doğal olmayan sönümlenişinde yatar. Sosyal mücadele ise çeşitli biçimlerde ve ölçeklerde devam etmektedir. TİP’in “has” kadrolarının TİP’in dönüşüne sansür uygulamaları zaten düşünülemez. İsim fetişizmi yapılamayacağı gibi, isim mülkiyetçiliği de yapılamaz. Kendi başına TİP isminin tarihi bir kıymeti vardır, ama kerameti isimde aramak boşunadır. TİP’i TİP yapan, kurucu sendikacıların komünistlerle çalışması, burjuvaziye karşı ardıcıl antiemperyalist mücadele vermesi, işçi sınıfını sosyalizm ve Sovyet dostluğu ruhuyla örgütlemesi ve Kürt Sorunu konusunda açık taraf tutması ve onların kendi kaderini belirleme hakkını savunmasıdır. TİP adı bu ilkeler savunulacaksa alınır, aksi halde burjuva üçkağıtçılığıdır. Okuyanlar bölündüğünde KP adını, Erkan Başlar da HTKP adını aldılar. KP adı yığınlara cazip gelmeyince nasıl Okuyanlar tekrar TKP adını alarak, onun devrimci içeriğini boşaltarak, devletin yedek kuvvetleri, Ergenekon‘un arka bahçesi haline getirmeye çalışıyorlarsa, Başlarda TİP adını alarak yığınları şaşırtma görevini üstlendiler. Her iki grup ta fırsatçı, sahtekârdır.

Köprülerin altından çok sular akmış, örgüt haritamız lime lime olmuştur. O yüzden TİP ismi ile her şey güllük gülistanlık olamayacağı gibi, kıyamet de kopmaz. Evet bizde „gecekondu kültürü“ ile “tapulu arazi”ye riayet edilmediği bir gerçek olsa da, siyasi âhlâk açısından her partinin bir sahibi vardır. TKP’nin de, TİP’in de sahipleri vardır. TKP’nin sahipleri Suphi-Bilen geleneğini savunanlar, TİP’in sahipleri de yukarıda anlatılan gelenekleri savunanlardır. Bunlar dışında, bu adları almaya kalkışanlarla, bu adları ’’kirletenlerle’’ savaş kaçınılmazdır. Bu nedenle, HTKP’lilerin TİP adını kullanmaları mazur görülemez.

Bu durumda HTKP, TİP’in dönüşündeki handikaptır. Hem TKP ismi üzerinde yarattığı tahribatla siyaseten lekelenmiştir, hem de emektar TİP’lilerin muhalefetiyle/itirazıyla karşılaşmıştır. Lekelenmiştir çünkü, en azından TİP’in kuruluşuna HTKP genel başkanı sıfatıyla çağrı çıkaranlar arasında yer alan, aynı zamanda kendi kendini TKP genel başkanı olarak takdime devam etmekten zevk duyan kişinin tavrı bir işarettir. Aynı kişi neden üç ayrı şapka taşımak ister, ya da Türkiye Solu, eğer kendisini ciddiye alıyorsa, dönüp „bu ne komedidir diye?“ sormak gereği duymaz mı? TİP’in HDP ile özdeşleştirilmesi ya da başka bir siyasi yapıya/yoğunluğa paravan yapılması da o kadar yanlıştır. Gerçek TİP donanımına ve bilgisine sahip hiç bir TİP’linin böyle pragmatist bir seçimi partizanlıkla, sosyalizm davasına bağlılıkla bağdaştırması mümkün değildir.

Teorik netlik, hedefe sıkı sarılmak, örgütlerin kolektif bir özne olduğunu unutmamak, günceli ıskalamamak ve eylemli davranmak bir yöntemdir. Programatik zeminini bağımsızlık-demokrasi-sosyalizm üçgenine oturtmuş, ulusal kurtuluşu toplumsal kurtuluşla iç içe gören, düzen karşıtı bir mücadele yürüten örgütleri ahbap-çavuş tekkesinden, bilirkişiler meclisliğinden öteye taşıyan yegane motivasyon “toplumsal amaca” kilitlenmek, masa başı devrimciliğini terk etmektir. TİP’in ilk kuruluşunun üzerinden 57 yıl geçmişken parti yeniden siyaset sahnesinde. Aralarında Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) Genel Başkanı Erkan Baş, HTKP kurucusu Metin Çulhaoğlu, Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) Kurucu Genel Başkanı Erçin Fırat, İleri Haber Genel Yayın Yönetmeni Onur Emre Yağan, Yön Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Can Soyer, oyuncu Barış Atay ile eski TKP ve eski TİP üyeleri, sendikacılar, işçilerin de bulunduğu 146 isim “Gel Kardeşim” başlığı ile bir çağrı metni yayınladı. “Gel kardeşim” anlayışıyla TİP yeniden kurulamaz.

İlk çağrıyı yapan listeyi dikkatli incelerseniz çok farklı geleneklerden isimlerin olduğunu göreceksiniz. Bu anlamda sanki geçmişi sahiplenen, ama mutlaka yeni bir TİP olacak. Böylece farklı kuşaklardan ve geleneklerden bir çok devrimciyi yan yana getiren ve işçi sınıfıyla iktidarı hedefleyen bir parti bu ölü toprağını atacaktır. Ama’’Gel Kardeşim’’ ilkesizce komünistlerin, solcuların, devrimcilerin birliğini savunmanın başka adıdır. Bu hastalık Türkiye solunun hepsine sirayet etmiştir denebilir. İlle de iktidar diyen ve programını, tüm siyasi hamlelerini bunu gözeterek yapan bir güce ihtiyaç var; bu yüzden TİP Kuruculardan FKF Genel Başkanı Erçin Fırat “İşçilerin, emekçilerin, gençlerin, cumhuriyetçilerin, devrimcilerin, sosyalistlerin partisini daha güçlü kurmak için hep birlikte omuz verelim” demektedir.

Ancak, HTKP olarak yerine getiremedikleri görevleri, ellerinde var olan ilçe ve il örgütlerini dahi koruyamayan, yenilerini kurmayı “bizi daraltıyor, insanlar parti binalarına gelmiyor” gerekçesi ile gündemlerine almayan, “dernekçilik” politikasına dönen ve o dernekleri dahi geliştiremeyen bir örgütlenme politikası. Veya, partinin yedek gücü olması gereken genç komünistleri örgütleyecek sosyalist bir gençlik örgütü yaratmak yerine sadece 29 Ekim tarihinde heyecanlanıp eyleme yönelen ve Kemalist yetiştiren bir FKF. Bu anlayış değişmedikten sonra TİP adı altında nasıl başarılı olunabilecek? Mesele sadece isim meselesi değildir. Anlayış meselesidir. Ama bunu zaman gösterecek.

Ancak Mevlâna Tekkesi gibi „Gel,gel,neolursan ol yine gel, ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel” mantığı ile “Gel Kardeşim” sloganı ile sağlıklı bir yapı ne kadar oluşturulabilir. Bizce bu bir soru işaretidir. Kurucu çağırıcılar  bu farklı duruşlar arasında sorun çıkması kaçınılmazdır. Sorun çıkmadı, hepsi bir arada kalabildi, çıkarları onu gerektirdi diyelim. O zaman da bu partiye kendi hayal ettikleri gibi “Marksist-Leninist işçi sınıfı partisi” nitelemesi yapabilmek oldukça zor olsa gerekecek. “Pluralist (çoğulcu) kitlesel bir sol parti” tanımlaması niteleme açısından yerine oturan bir tarif olacaktır.

Sınıf siyasetinde ve örgüt anlayışında en tehlikeli unsur popülizmdir. İşçi sınıfının politik örgütünün popülizme ihtiyacı yoktur. Sınıfa ve emekçi halklarda etki yaratacak onları kucaklayacak ve sınıf savaşımının ağır koşullarında ilerleyecek bir yapı popülizm ile yürümez. İşçi sınıfının politik örgütü, mevsimlere göre değişkenlik gösteren, sonbaharda yaprakları sararan ve dökülen ağaçlar gibi değildir. Sedir ağacı gibi yazın 30 derecede de, kışın eksi 30 derecede de yemyeşil ve dimdik ayakta duran, boy salan bir organizmadır. Böyle bir organizmayı kurup geliştirmek, yaşatmak ve sürekli yeniden üretmek, tek tek sedir ağaçlarından bir orman yaratmak saf duygu ve hayallerle mümkün değildir. Politika yapmak nasıl bir sanatsa, örgüt politikası da ona bağlı olarak ayrı bir sanattır. Biz bir örgüt biliminden söz ederiz. Örgütlenmek, savaşmak, her savaşım koşullarında sadece ayakta kalmak değil sınıf düşmanına karşı etkili bir darbe vuracak nitelikte olabilmek, toplantı, eylem, miting örgütlemekten, dernekçilik ve legal parti lokali kurma becerisinden çok farklı bir nitelik ve anlayış gerektirir. Günlük yaşamda kişiler arası ilişkilerde “seni sevdiğim için sana kızıyorum, eğer seni sevmesem umurumda dahi olmazsın” nitelemesi çerçevesinde değerlendirmek gerekir bu yaklaşımımızı. HTKP olarak “Devrimci Cumhuriyet” söylemine indirgeyen, yani açıkça söylemek gerekirse utangaçça Demokratik Devrim stratejisine dönüştüren anlayışı ve HTKP için yürütülen söz konusu Program tartışmasından “yeni” TİP Programı üreten anlayışı değerlendirmek gerekecektir. Herkese “Gel Kardeşim” demek, yeni kurulan partiyi ne kadar sınıf partisi yapar?

Bir yanıt yazın