Haber / Yorum / Bildiri

Gazze Savaşı ve İsrail’in Filistinlilere karşı askeri stratejileri: Amalekler-Desturu, Dahiya-Doktrini, Hannibal-Direktifi

Barış ALPER

GAZZE’de bir hafta süren ateşkesi İsrail birden sonlandırdı. Bunun için yine Hamas’ı suçladı. Ateşkes sona erer ermez İsrail saldırıları tüm hızıyla yeniden başladı. Zaten İsrail ateşkesi istemiyordu. Uluslararası ve kendi kamuoyunun, özellikle rehine yakınlarının baskıyla kabul etmek zorunda kaldı. Hatta İsrail ateşkes kelimesinin ağza alınmasına bile karşı çıkıyordu. “İnsani nedenlerle geçici silahların susması”, “insani nedenlerle ateş aralığı”, “kısa süreli ateş susmaları” gibi söylemler dillendiriliyordu. Zira “ateşkes” daha çok savaşın, çatışmaların sonlanması, diplomasiye öncelik verilmesi, barışa bir olanak tanınması anlamına gelir. İsrail de ise savaşı bitirip Filistinlilerle anlaşma diye bir anlayış yok. Hem kurulurken hem kurulduktan sonra İsrail’in hedefi Filistin’den Filistinlileri kovmak, onların topraklarına el koymak ve İsrail devletini güçlü olarak Ortadoğu’ya yerleştirmektir.

Gazze savaşı, işlenen soykırım insanlığın ayıbı

7 Ekim’de Hamas’ın İsrail hapishanelerindeki taraftarlarını kurtarmak için birçok İsrailliyi rehin almak üzere giriştiği saldırı 1400 İsraillinin ölümü ve 239’nun rehin alınması ile sonuçlandı. Bunu bahane eden İsrail, Hamas’ı bitirme adına Gazze’deki Filistinlilere karşı savaş açtı ve büyük bir seferberlik ilan etti. Havadan, karadan, denizden Gazze’ye karşı saldırıya geçti. Hedef yalnız Hamas değildi; tüm Filistin halkıydı. Zaten Hamas İsrail ve ABD’nin birlikte kurduğu ve kontrolleri altında olan bir örgüttü. Hamas’ın bu eylemi yapacağını bile bile İsrail önlem almadı. Böyle bir eylemi “Allah’ın lütfu” sayıp Gazze’ye taş üstünde taş bırakmamak üzere saldırıya geçti. Gazze şehrini harabeye çevirdi, halkı kuzeyden güneye sürdü, aç, susuz, evsiz, barksız, elektriksiz bıraktı ve hâlâ bırakıyor.

Şimdiye kadar İsrail’in saldırıları sonucu Gazze’den 15 binden fazla Filistinli öldü. Bunlardan en az 6150’si çocuk. Yaralı sayısı 36 bini aştı. Hastaneler bombalanıyor, yaralılar tedavi edilemiyor, ölüme terk ediliyor. Elektrik ve su yok. İsrail vermiyor. Gazze yıllardan beri İsrail’in ablukası altında. 7 Ekim’den beri Gazze’de bir insanlık dramı yaşanıyor. Dünya ise bakıyor. Batı dünyası kılını oynatmıyor. İsrail’in arkasında duruyor. Batı’nın, başta ABD ve AB olmak üzere emperyalist güçlerin Ortadoğu’da bir ön karakol olarak İsrail’e ihtiyacı var. Buna bir de II. Dünya Savaşında Hitler faşizminde büyük soykırımına uğrayan Yahudilere Siyonizm gereği “kutsal toraklarda” bir devlet kurdurma, bu devleti savunma ve kollama anlayışı da eklenmektedir. ABD ve AB, emperyalist güçler İsrail’in “kutsal topraklar”dan Filistinli Arapları sürmek için giriştiği tüm saldırı ve savaşların arkasında durmuş, bunun için uyguladığı savaş stratejilerini desteklemiştir.

Tevrat’tan Amalek-Desturu

7 Ekim Hamas saldırısıyla Filistinlileri yok etmek için bir savaş fırsatına çevrildiğini, İsrail’in bu savaşa hazırlıklı olduğunu ve nasıl bir strateji uygulayacağını ilk açıklayan İsrail Başbakanı Netanyahu oldu. Netenyahu “Biz henüz yolun başındayız” diyerek savaşın “sert ve uzun” süreceğini belirtip bu savaşın İsrail’in “ikinci kurtuluş savaşı” olacağını açıkladı. Şimdi İsrail’in “tüm insanlık için”, “insanlığın barbarlığa karşı bir savaşım” verdiğini, bu savaşın “karanlığa karşı aydınlığın, ölüme karşı yaşamın savaşı” olduğunu vurgulayarak “bu bizim yaşamımızın ve benim yaşamımın misyonudur” belirlemesini yaptı. Netanyahu’nun burada insanlık dediği Batı dünyası ve İsrail. Batı dünyası için bir savaş vermektedir. Savunma Bakanı Galant’a göre ise şu andaki savaş önümüzdeki 50 veya 75 yıla damgasını vuracaktır, etkisi Gazze’nin ve günümüz sınırlarını aşacaktır.

Netanyahu ise daha da ileri giderek bu savaşı Tevrat’a dayandırarak Allah’ın bir emri, desturu olarak yorumlamaya kalkıştı ve şöyle dedi: “Amaleklerin İsraillilere yaptıklarını hatırlayın… Biz hatırlıyoruz ve biz savaşıyoruz.” Netenyahu’nun bu Amalek hatırlatması nedir? Tevrat’a göre ilk çağlarda bugünkü İsrail’in güney sınırı bölgesinde Amalek denen bir halk yaşıyordu ve İsraillilerle savaş halindeydi. İsraillilerin güçlü olması ve yaşaması için Amalek halkının yok edilmesi gerekiyordu. Allah’ın bir emri, düsturu ile Amalek halkının kökü tamamiyle kazındı. Tevrat’tın bu emrini hatırlatan Netanyahu’nun ne demek istediği açık: Hedef yalnız Hamas’ı yok etmek değil, Amaleklere yapıldığı gibi tüm Filistin halkının kökünün kazınmasıdır. Bu ise bir jenosittir, soykırımdır. İsrail Tevrat’tan aldığı güçle Filistinlilere karşı bir soykırım uygulaması içindedir. Gazzelileri Sina Çölü’ne sürme planları, iki devletli bir Filistin’i kabul etmemeleri Tevrat’tan gelen soykırım anlayışının bir nedenidir. Batı dışındaki insanlığın Batı’daki küçük bir azınlıkla birlikte uyanık olması gerekmektedir. İsrail’in bu soykırımı durdurulmalıdır.

Dahiya-Doktirini: Ölçüsüz güç kullanma

Amalek olayında olduğu gibi İsrail tüm tarihinde, gücü yettikçe, karşıtlarına hep ölçüsüz güç kullanmıştır. (Gücü yetmeyip yok olmakla karşı karşıya kaldığı anlar da olmuştur. Bu başka bir konu.) İsrail devleti kurulurken de (1948) bu geleneğe sadık kalınmıştır. İsrail devletinin kurucusu David Ben-Gurion 1953 senesinde şöyle diyordu: “Eğer biz Araplara bir Yahudinin öldürülmesi karşısında büyük bir bedel ödeyeceklerini göstermezsek, biz hayatta kalamayız.” İsrail’in hayatta kalması için Filistin halkına sürekli bedel ödettirmek gerekmektedir. Bunun için Yahudilere her saldırısında Filistinlilere ölçüsüz güç kullanılmalıdır. Toprakları ellerinden alınan, abluka altında yaşamak zorunda kalan Filistinliler ise sürekli Yahudilerle çatışma halindedir. Filistinlilere karşı ölçüsüz güç kullanma sürekli İsrail devletinin gündemindedir. Bu güç kullanımının boyutunu anlatmak için İsrail yeni bir askeri doktrin geliştirmiştir. Dahiya-Doktrini. Nedir bu Dahiya-Doktrini?

Bu doktrin 2006 yılında o zamanki İsrail Genelkurmay Başkanı Eizenkot tarafından geliştirilmiştir ve yığınsal insan öldürme, sakatlama anlamına gelmektedir. Dahiya Beyrut’un bir varoş mahallesidir. Eizenkot o zaman İsrail’in Lübnan’daki kuzey birliklerinin komutanıdır. Onun birlikleri Dahiya mahallesini tamamıyla, haritadan silinecek şekilde yıkar ve yok eder. Eizenkot yaptıklarıyla övünerek şöyle der: “2006 yılında Beyrut’un Dahiya mahallesinde vuku bulanlar, İsrail’e saldıran her köyde vuku bulabilir… Biz orada ölçüsüz şiddet kullanacağız, büyük tahribat ve yıkım gerçekleştireceğiz. Bizim açımızdan burada söz konusu olan bunların sivil köyler değil birer askeri üst olmasıdır… Bu bir tavsiye değildir. Bu bir plandır. Ve resmen onaylanmıştır.” Bu doktrinin İsrail ordusunda varlığı 2008 senesinde İNSS (İnstitute for National Security Studies) tarafından dillendirilmiştir.

Dahiya-Doktrini bugün de uygulanıyor

Dahiya-Doktrini 2014 senesindeki Gazze savaşında da uygulandı. Uygulanışı Birleşmiş Milletler raporuna, İsrail’in sivillerle savaşanlar arasında fark gözetmeksizin “Gazze halkını bir bütün olarak” hedef aldığı ve kasten sivil altyapıyı bombaladığı vurgulandı. Böylece İsrail’in insani uluslararası hukukun iki temel ilkesini, sivillerle savaşanların ayırt edilmesi ve ölçülülük ilkelerini çiğnediği belirtildi. Bugün de İsrail Dahiya-Doktrinini uygulamaktadır. Sivil ve askeri savaşan ayırımı yapmaksızın Gazze halkını bir bütün olarak hedef almakta, hastane, okul, cami, kilise, su ve elektrik tesisatı demeden her tarafı bombalamakta, Gazze’yi yerle bir etmektedir, uluslararası hukuku çiğnemektedir, dikkate almamaktadır.

 Bunu İsrail ordu sözcüsü Hagari açıkça ifade ediyor: “Odakta yıkım bulunmaktadır, tam isabetlilik değil.” Yani hedef tam olarak yalnız Hamas’ın askeri üslerine saldırmak ve onları yok etmek değildir, tüm Gazze’yi yıkmaktır. Tam da 2006 senesinde Eizenkot’un Dahiya için söylediği gibi. İsrail’e saldırı; her köy, her yer askeri üstür, tahrip ve imha edilmelidir. Bugün Gazze’de olduğu gibi.

Bunda şaşılacak bir şey yok. Çünkü Dahiya-Doktrinin yaratıcısı bu Eizenkot bugün Netanyahu’nun savaş kabinesinde yardımcı bakan olarak oturmaktadır ve şu andaki askeri planlamadan sorumludur. Bu açıkça Gazze’de yeni bir Dahiya’nın yaratılacağı demektir. İsrail için burada söz konusu olan Hamas değil tüm Gazze ve halkı Filistinlilerdir. 239 İsrailliyi rehin alan Gazzelilere kat kat bedel ödettirmektir. Tarihte Amaleklere ve 2006’da Dahiya sakinlerine yapılanlar günümüzde Gazzelilere de yapılmalıdır: Gazze’nin de kökü kazınmalıdır. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Netanyahu’nun hedefine ulaşması için 10 yıllık bir savaş gerektiğini söyledi. İnsanlık buna izin vermemelidir.

Hannibal-Direktifi

Hannibal’ı hemen hemen herkes tanır. M.Ö. 181 yılında Romalılar Kartaca’ya, bugünkü Tunus’a saldırdıklarında Kartaca ordusunun başında Hannibal vardır. Savaşı kaybeden Hannibal Romalılara esir düşmemek için kendini zehirleyerek öldürmeyi tercih eder. Hannibal’ın bu tutumu günümüzde İsrail ordusunda bir direktif haline getirilir. Askerler düşmana esir düşmektense ölümü veya öldürülmeyi tercih etmelidir. Ama bu direktif gizlidir ve düşmana esir düşecek veya düşmekte olan askerlere karşı ordunun uygulayacağı kuralları, alacağı önlemleri düzenler. Buna göre düşman güçlere, Filistinlilere veya diğer Araplara esir düşmekte veya düşmüş olan aserlere kaşı öldürme dahil en ağır şiddet uygulanabilmektedir. Zira esir düşen veya rehin alınan her İsrailli hükümete büyük sorunlar açmaktadır. Hükümet asker ve rehineleri kurtarmak için Hamas’la, Hizbullah’la ve diğer Araplarla pazarlığa oturmak zorunda kalmakta ve taviz olarak İsrail hapishanelerindeki yüzlerce Filistinliyi serbest bırakmakla karşı karşıya kalmaktadır. Bu ise İsrail için Araplar karşısında bir yenilgi anlamına gelmektedir. Daha önce İsrail bir askere karşı 1027 Filistinliyi serbest bırakmıştı. Bu son günlerde ateşkes döneminde yaşananlar da bunun benzeridir. Rehinelerin yakınlarının ve İsrail kamuoyunun, uluslararası camianın baskısı altında İsrail ateşkesi kabul etmek ve rehineleri kurtarmak için Hamas ile görüşmek zorunda kaldı. 239 İsrailli rehineden 105’i 300’den fazla Filistinli ile değiştirildi. Gerisi Gazze’de rehin kaldı. İsrail için bu görüşmeleri yapmaktansa rehinelerin bombardıman sırasında ölmeleri daha yeğdir. Şimdiye kadar 2 rehinenin bombardıman sırasında öldüğü bilinmektedir. Çatışmalar böyle giderse, şimdi de diğerlerinin ne zaman öleceği beklenmektedir.

Bu direktif açık olarak ilk kez 2014 senesinde kaçırılan İsrail askeri Hadar Goldin için uygulandı. Goldin’in kaçırıldığı tahmin edilen yerin bombalanması sonucu Goldin dahil 255 Filistinli öldürüldü. Ümit edelim ki, Goldin’in başına gelenler şimdiki rehinelerin başına gelmesin. O zaman Goldin’in başına gelenlere karşı tepkiler sonucu 2016 yılında İsrail hükümeti bu direktifi kaldırdığını ilan etti. Ama olaylar ve özellikle 7 Ekim’de vuku bulan olaylar gösterdi ki, bu direktif İsrail ordusunda hâlâ uygulanmaktadır. O zaman sormak gerekiyor. 7 Ekim’de ne olmuştu?

Hamas’ın 7 Ekim saldırısı ve Hannibal-Direktifi

Hamas 7 Ekim 2023’de Gazze sınırına yakın müzik festivali yapan bir şehri basıp yine İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutukluları kurtarmak için rehin alma eylemi düzenledi. Böyle bir eylemin yapılacağı, New York Times’ın haberine göre, bilinmesine rağmen İsrail gerekli önlemleri almadı. Olay sırasında Hamaslı El-Kassam Tugayı fedaileri ile o kasabadaki İsrail askerleri arasında çatışma çıktı. İstenen yardım karşısında bir İsrail helikopteri de çatışmaya katıldı. İki tarafın çatışması altında kalan sivil halktan 1400 kişi öldü. Hamaslı El-Kassam Tugayı fedaileri 239 kişiyi rehin alıp Gazze’ye kaçırdılar. İsrail bu durumu dünyaya El Kassam Tugay teröristlerinin İsrail’deki bir müzik festivalini bastığını, 1400 kişiyi katlettiğini ve 239 kişiyi rehin aldığını servis etti. Oysa gerçek daha sonra oradaki görgü tanıklarının ifadesiyle ortaya çıktı ve 1400 kişiden, çoğunun İsrailli askerlerin açtığı ateşle, kurşunlarla öldüğü belirtildi. Bu İsrail ordusunda Hannibal-Direktifinin en azından anlayış olarak hâlâ geçerli olduğunu göstermektedir. Düşmana, Hamas’a rehin, esir düşmektense ölmek ve öldürmek daha doğru olan yoldur.

Bu anlatılanlar Hamas’ın İsraillileri rehin almak için bir müzik festivaline saldırmasını asla haklı göstermez, aksine Hamas’ın bu eyleminin kınanmasını, bunun bir barbarlık olarak ithamını getirir. Ama İsraillilerin de Filistinlilere karşı uyguladığı politikaların ve askeri stratejilerin gözden geçirilmesi gerektiğini gösterir. BM Genel Sekreteri Guterres’in belirttiği gibi Hamas’ın eylemi asla tasvip edilemez, ama bu eylemin yıllardan beri İsrail’in Filistinlilere uyguladığı politikaların, ablukaların, topraklara el koymasının bir sonucu olduğu da bilinmelidir. Hamas, Hizbullah gibi radikal örgütlerin önünü almanın yolu Filistin sorununun adil, barışçıl, demokratik çözümünden geçmektedir. İsrail böyle bir çözüme yanaşmadığı sürece “Rüzgâr eken fırtına biçer” durumuna düşecektir. Şu anda Gazze Şeridi’nin yerle bir edecek şekilde bombalanması, tahrip edilmesi Hamas’a karşı kendini savunma hakkıyla açıklanamaz. Bu bir jenosittir, soykırımdır. İsrail bu soykırıma hemen son verip Filistinlilerle adil, demokratik bir çözüm için barış masasına oturmalıdır. İnsanlığın önünde duran görev budur.

Bir yanıt yazın