Cumhuriyet neyi değiştirdi ya da cumhuriyeti nasıl değiştirmek gerek?
Cevahir YILMAZ
CUMHURİYET, eski köhnemiş düzene karşı yeniden toplumsal oluşumun gücünü ve sürekliliğini yaratmak ve bu anlamdaki sadeliği hayata geçirmek için, eski kurum ve kuruluşları bir bütün olarak ortadan kaldırma adına yapılan bir eylem biçimi olmalıdır. Cumhuriyet bir anlamda da devrim demektir. Egemenliğin, iktidarın tek kişiden, sultandan, kraldan, imparatordan, padişahtan halka geçmesidir. Egemenliğin, iktidarın halkta olmasıdır. Cumhuriyetin karşıtı mutlak monarjidir, egemenliğin, iktidarın tek adamda olmasıdır.
Asla yarım yamalak yapılan şeylere cumhuriyet ya da devrim denilemez. Ya yapılan iş sonuna kadar götürülmelidir, ya da başlamadan bitmeye mahkûmdur. Ama sınıflı toplumlardaki cumhuriyetlerde, burjuva cumhuriyetlerinde bu böyledir. Halk göstermelik olarak egemendir. Gerçek iktidar ise halkta değil, burjuvazidedir. Halkın egemenliği, iktidarı 4 yıldan 4 yıla oy kullanmaktır. Bu gelişmiş burjuva toplumlarında (seçim, parlamento, hükümet, muhalefet) çok iyi işlediğinden egemenliğin, iktidarın halkta olduğu kanısı daha inandırıcı olur. Bizim gibi ülkelerde ise seçimlere, parlamentoya rağmen egemenlik, iktidar hâlâ tek adamda görüntüsü vardır.
Şimdi zamanımızdan geriye dönüp baktığımızda bu topraklarda cumhuriyet adı altıda yapılanları, hiçte halkın beklentileri doğrultusunda ya da halkın çıkarları doğrultusunda ileri bir adım olarak göremiyoruz. Çünkü halk, yeni cumhuriyetle birlikte, kendi çıkarları doğrultusunda eski adetleri yıkmak ve bunun yerine yeni yasalar ve bu yeni yasaları pratikte görmek ister. Ama Türkiye’de bu böyle olmamıştır. Eski adetler allanıp pullanıp halkın önüne sunulmuştur. Bu ise cumhuriyetle bağdaşmayan ve bir yerde eskinin devamından başkaca bir şey değildir.
Yeni cumhuriyette eski ve köhnemiş düzen ile gerek ekonomik, gerek hukuksal ve gereksel siyasal anlamdaki kan bağına dayalı hiyerarşik tüm bağların kopartılması gerekir. Bu aynı zamanda tanrının buyruğu olarak çalışan insanlara empoze edilen belirli tabakalara ayrılmış toplumsal konumlar içindeki ayrıcalıklara son verme anlamına gelir. Burjuva cumhuriyetinde bu feodal ayrıcalıklar kaldırılır. Ama burjuvazi için yeni ayrıcalıklar getirilir. Burjuva cumhuriyetinde iki sınıf olan burjuvazi ve proletarya arasındaki ve üretim ilişkileri ve çelişkilerinden kaynaklı ayrıcalıklar ortadan kaldırılmaz. Burjuvazi sömüren, proletarya sömürülendir. Özel mülkiyet kutsaldır. Hak, hukuk, yargı özel mülkiyeti korumak için vardır. Herkes yasalar karşısında eşit birer yurttaş konumundadır. Ama bu eşitlik kâğıt üstündedir. Gerçek eşitliğin yeni kurulan cumhuriyetin asli görevi olması; işçilerin iktidar, egemen olduğu, sömürünün kaldırıldığı şuralar cumhuriyetinde mümkündür. Türkiye’de böyle bir cumhuriyet Suphilerle birlikte kurulabilirdi. Ama Mustafa Kemal Suphileri katlederek bu yolu kapattı. Şekli bir burjuva cumhuriyetiyle yetindi. Yeni kurulan cumhuriyet bu cumhuriyetti. Başta Kürtler olmak üzere halkları, sınıfları inkâr eden, bunları ezen, baskı ve zulüm altına alan bir cumhuriyetti.
Yeni kurulan bu cumhuriyetin ilkelerinden biri de yasal eşitlik çerçevesinde, şimdiye kadar “bu ülkeyi Küçük Amerika yapma”, “Her mahallede bir zengin yaratma” anlayışından yola çıkarak, sömürücü sınıfın muaf tutulduğu vergileri, çalışan insanların, işçinin, köylünün, esnafın sırtından çıkarma anlayışı gerçekliğidir. Bu zümreler arası çelişkiyi ortadan kaldırmak yerine, sömürücü zenginleri kayırma adına yapılan bu uygulamalar, bu çelişkiyi derinleştirme, aynı zamanda yeni kurulan cumhuriyetin temellerine konulan birer dinamitten başka bir şey değildi.
Yeni kurulan cumhuriyette, feodalizm ve despotizm eski uygulamalarından hiçbir şey kaybetmemişti. Bu uygulamalar insanlar arasında bölünmelere yol açmakla birlikte, aynı zamanda köle ruhlu ve zayıf karakterli bir hal yaratmıştır. Başlangıçta yeni cumhuriyet kurucuları, yeni bir kültürle yeni bir insan yaratma konusunda hemfikir olmalarına rağmen, yeni cumhuriyetin dizginlerini elinde tutanların niyetleri bu işi baltaladı. Yeni kültür ve yeni insan yaratma düşüncesi pratik anlamda farklı bir seyir izledi. Sınıfsız, imtiyazsız tek insan, tek millet yaratma politikaları tutmadı. Halklara ve işçi, emekçi sınıflara karşı savaş açtılar. Egemen olan görüş, küçük ve orta burjuva katmanlarından oluşan liberal kapitalist görüş oldu. Burjuvazi geliştikçe, palazlandıkça bu görüşler de değişti. Emperyalizmle işbirlikçi burjuva görüşleri egemen oldu. Bu görüşler her ne kadar başta Sovyetlerin etkisiyle yeni kurulan cumhuriyetin ilk çıkış noktası ile tezat oluştursa bile, sonuçta bu işin önder kadroları tarafından kapitalist kalkınma modeli bir dayatma olarak halkın önüne sunuldu.
Yeni egemen güçler tarafından modernlik adına eski giyim kuşam farklılıklarının gericilik olduğu, bunun yerine yeni bir giyim kuşam zorunlu kılındı ve bun adına da devrim denildi: Ve bu ve yeni giyim kuşam zorunluluğu adı altında, giyim kuşam üreten işbirlikçi yandaş tefeci sermayenin nasıl palazlandığı da halkımızdan ustaca gizlendi. Çağdaşlaşma adına yapılan reformların çoğu halk tarafından benimsenmedi. Sonuçları bugünlere kadar gelen çatışmalar yarattı.
Yeni kurulan cumhuriyet kısa zamanda kimlerle işbirliği içerisinde olduğunu adeta halkımızın gözüne sokarcasına gösterdi. Yaptığı ilk icraatlardan biri, zanaatkâr ve köylülere tanınan pazar karşısında, bireysel mülkiyet haklarını kutsayıp, mülkiyet ilişkilerine dokunmaktan özenle kaçındı. Ve gerektiği yerde vatanları için ölen, ölmeye hazır olan bu vatanın gerçek sahipleri, gün geldi bu yeni kurulan cumhuriyet tarafından vatan haini ilan edildi. Bu cumhuriyet çelişkilerle dolu bir cumhuriyettir. Halkın cumhuriyeti olmadığı gibi, bir gerçek burjuva cumhuriyeti de olamamıştır. Çünkü demokrasi yanı hep eksik kalmıştır. Hatta Erdoğan iktidarıyla birlikte bu cumhuriyet bir cumhuriyet olma karakterini de kaybetmeye, padişahlara has tek adam iktidarına dönmeye başlamıştır. Bugün sorun cumhuriyeti ve göreceli olarak belli ölçülerde varolan demokrasiyi kaldırmaya çalışan bu tek adam rejimine son vermek, ülkeyi halkın sahip çıktığı ve egemen olduğu demokratik bir cumhuriyete kavuşturmaktır. 19 Mart’ta Erdoğan’ın İBB Başkanı İmamoğlu’na karşı gerçekleştirdiği darbe ile yükselen halk hareketini demokratik bir cumhuriyetin oluşturulmasına yöneltmek şimdi tüm devrimcilerin, solcuların, sosyalistlerin, komünistlerin görevi olmalıdır. Demokratik bir halk cumhuriyeti, uğrunda ardıcıl mücadele edilirse uzak değil yakındır.