Haber / Yorum / Bildiri

Başyazı:

Sınıf mücadelesi olmadan seçim de, demokrasi mücadelesi de kazanılamaz

SEÇİMLERİ muhalefetin neden kaybettiği tartışılırken ve bunun için toplumsal birçok nedenler sayılırken işçi sınıfının ve emekçi yığınların, onların örgütlerinin seçim kampanyalarında neden etken bir rol oynamadıklarına değinilmemekte veya bu konu tümden göz ardı edilmektedir. Oysa muhalefetin seçimleri kaybetmesinin en önemli nedenlerinden biri gerçekten de işçi sınıfı ve emekçi yığınların bu seçimlerde aktif, etken bir rol oynayamamış olmasıdır. Toplumda üretimi sağlayan sınıfın ülkede tarihsel denen bir seçimde rol oynaması, söz sahibi olması gerekirken, oynamaması o toplumda üzerinde durulması gereken en önemli sorunlardan biri olması gerekir. Ama Türkiye’de konu sınıfsal olunca bu söz konusu bile edilmiyor.

İşçi sınıfı ve emekçiler bu seçimde neden etken bir rol oynayamadılar

Şüphesiz işçi sınıfının ve emekçilerin bu seçimlerde neden aktif bir rol oynamadığının veya oynayamadığının birçok sebepleri vardır. Bunların çoğu Türkiye ve uluslararası alandaki gelişmelerden kaynaklanan nedenlerdir. En önemli neden de: 1. İşçi sınıfının ve onun örgütlerinin, parti ve sendikalarının 12 Eylül 1980 askeri cunta döneminde aldığı ağır darbelerdir, 2. 1989 reel sosyalizmin çöküşüyle uluslararası alanda yaşanan büyük yenilgi sonrasında Türkiye’de ve dünyada işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinin çok gerilemiş olmasıdır, 3. Devrimci öncü örgütü 1920’de kurulan TKP’nin 80’li ve 90’lı yılarda TİP ve diğer sol örgütlerle birleşme döneminde yaşadığı likidayondan hâlâ çıkamamış ve 4. TKP-1920’nin örgütlülüğünü henüz tamamlayamamış olmasıdır.

Böylece Türkiye işçi sınıfı devrimci bir önderlikten ve devrimci bir hareketten yoksun kalmış, örgütlülük ve bilinç düzeyi sürekli düşmüştür. Bugün ülkemizde demokrasi mücadelesinin ve Kürt Özgürlük Hareketinin başarıyla yürütülememesinin, Erdoğan rejiminin sokakta veya sandıkta sonlandırılamamasının en önemli nedeni Türk işçi sınıfının ve emekçi yığınların içinde bulunduğu felç durumdur. O, toplumsal mücadelelerde aktif rol alacak, belirleyici olacak bir yapıya ve anlayışa, düzeye sahip değildir. Maalesef sendikalar da işçi ve emekçilerin taleplerini yükseltecek bir işlev üslenememiştir. Bu nedenle özellikle “tarihsel” denen bu Mayıs 2023 seçimlerinde ne fabrikalardan ve mahallelerden, ne sokaklardan ve meydanlardan işçi ve emekçilerin gür sesi yükselememiştir. Denebilir ki, bu muhalefetin seçimleri kaybetmesinin esas sebebidir. 

Burada bazıları hemen itiraz edecek ve seçimlere TİP, EMEP, SİP-TKP, TKH, SOL PARTİ gibi “sol” ve “komünist” partilerin katıldığını, işçi sınıfının ve emekçi yığınlarının seçim alanlarında olduğunu ileri sürecektir. Her şeyden evvel şu bilinmeli ki, işçi sınıfı adına çıktığını söyleyen bu partiler işçi sınıfı partileri değildir, küçük hesaplar peşinde koşan küçük burjuva partilerdir. Bunların işçi sınıfı ve örgütleriyle, işçi sınıfının ideolojisi, mücadelesi, savaş geleneği ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bunların işçi sınıfına faydasından çok zararı vardır, emekçi yığınları içinde egemen güçlerin temsilcileri konumundadır. Bunlar fırsatçıdırlar, tek marifetleri işçi sınıfı gerçek partilerinin isimlerini gaspetmek, üstüne çökmek olmuştur. Bunlar işçi ve emekçi yığınların çıkarları için değil kendi kişisel ve dar grupçu çıkarları için hareket eden statükoculardır. Tarihsel bir niteliği olan Mayıs 2023 seçimlerinde bile seçim kampanyalarının merkezine Erdoğan’ı devirmeyi, işçi ve emekçi yığınlarını gerici İslami faşizan diktatörlükten kurtarmayı değil, burjuva meclisinde milletvekili olmaya tercih etmişlerdir. Bunun için Kürt Özgürlük Hareketi’nin Türklerle uzun erimli demokrasi için ittifaklar oluşturma politikasını bile “kullanmakta” bir beis görmemişlerdir, zira bunların Türkiye’nin demokratikleştirilmesi, Kürtlerin özgürleşmesi diye bir anlayışları yoktur. İşçi sınıfı adına ortalıkta dolaşan bu partilerin çok iyi tanınması gerekir.

İşçi sınıfı devrimci örgütü ile devrimcidir

İşçi sınıfı üretimde, toplumda aldığı yer bakımından objektif en devrimci sınıftır. Dünyayı değiştirmek, insanlığı sömürü, baskı ve savaştan kurtarmak, barış, özgürlük ve sosyalizme doğru yol almak onun tarihi misyonudur. O bu misyonunu, devrimci işlev ve görevini ancak devrimci bir partiye, Marksçı-Leninci bir komünist partisine sahip olduğu zaman yerine getirebilir. Türkiye’de işçi sınıfının ve emekçilerin bu devrimci öncü örgütü 1920’de Suphilerin kurduğu Türkiye Komünist Partisi, TKP’dir. Devrimci bir komünist partisinden yoksun bir işçi sınıfı ve emekçiler başsızdır, öncüsüzdür, burjuva etkisi altında her türlü manipülasyona açık, her tarafa savrulabilen bir yığındır. Bugün Türkiye’de işçi sınıfı ve emekçilerin durumu budur. Burjuvazi ve onun medyasının, ideolojik kurumlarının, dinin, mezhep, tarikat ve cemaatlerin, milliyetçiliğin ve şovenizmin etkisi altındadır. Kendiliğinden bir sınıf konumundadır. Komünistlerin önünde duran görev bu durumu değiştirmektir. Seçimlerde işçi ve emekçi yığınlar içinde görülen bazı uyanmalar bunun mümkün olduğunun sinyalleridir.

İşçi sınıfı devrimci örgütü öncülüğünde mücadele eder, toplumsal olaylara müdahil olursa, gerçekleştirdiği eylemlerle tüm topluma örnek olur ve onların büyük kesimlerinin mücadeleye katılmasını sağlar. Hatta işçi sınıfı ve örgütlerinin aktif mücadelesi diğer katmanlar ve muhalif partileri de aktifleştirir, onların da yaratıcılıklarını artırır. Eğer işçi sınıfı pasifleşmişse muhalif güçler de hantallaşmaya başlar, eylemleri gereksiz görür, huzur ve sükûnet telkinlerinde bulunurlar. Bunun son örneği Mayıs ayındaki seçimlere giderken muhalefetin tutumu olmuştur. Yığınların sokağa, meydanlara çıkmasını, aktif bir seçim ve demokrasi mücadelesi vermesini engellemiştir. Seçimleri muhalefetin kaybetmesinin en önemli nedenlerinden biri işçi sınıfının ve emekçilerin seçim kanpanyalarına aktif çekilmemesidir. Oysa Türkiye’de 60’lı ve 70’li yıllardaki demokrasi mücadelesi ve seçim kampanyaları tam da bu tutumun tersi örneklerle doludur. Bunlar göstermiştir ki, Marksçı-Leninci partisi öncülüğünde mücadele eden işçi sınıfı toplumsal mücadelenin, toplumsal dönüşüm ve değişimin motorudur, tüm toplumsal muhalefeti demeokrasi mücadelesine çeken güçtür. Toplumda yükselen işçi sınıfının devrimci mücadelesi olmadan ne demokrasi ne de seçim kazanılır. Türkiye işçi sınıfı tarihi bunun örnekleriyle doludur. Bunun için tarihe bakmak yeterlidir.

60’lı ve 70’li yıllarda toplumsal dinamikleri harekete geçiren işçi sınıfı

Türkiye 60’lı ve 70’li yıllarda bir değişim, dönüşüm rüzgârı yaşadı. Bugün değişim ve dönüşüm diyenler o yılları hatırlarlar ve rüzgârın ülkede yeniden esmesini isterler. Ama o rüzgârı estirenin devrimci partisi öncülüğündeki işçi sınıfı olduğunu hatırlamak istemezler. Sanki o rüzgâr küçük burjuva kesimlere Allah’ın bir lütfu idi. Bugün de o değişim rüzgârının kendiliğinden eseceğini, Allah’ın yine bir lütufda bulanacağından hareket etmektedirler. Allah ise lütfunu Erdoğanlar için yağdırmaktadır. Bu nedenle o zamanlar bu değişim rüzgârının nasıl estiğine bir bakmak gerekmektedir.

1960’da faşist karışımı bir askeri darbe ile Amerikancı Bayar-Menderes rejiminin devrilmesiyle ülkede liberal, burjuva demokratik bir hava esmeye başladı. İşçi sınıfı bu fırsatı hemen yakaladı. Kemal Türkler, İbrahim Güzelce gibi ilerici sendikacıların girişimiyle sınıfın legal partisi olarak Türkiye İşçi Partisi, TİP kuruldu. 1961 Saraçhane mitingiyle işçi sınıfı varlığını ortaya koydu. Kısa zamanda sınıf ve partinin Marksçı-Leninci komünist hareketle birleşmesi gerektiğini tespit eden sendikacılar TKP’li olarak bilinen üniversitelerde profösör olan Aybar, Boran ve Aren’i parti yönetimine davet ettiler. İşçi sınıfının devrimci hareketi yükselişe geçti. TİP 15 milletvekili ile Meclis’e girdi. 1967’de DİSK kuruldu. Grevler, fabrika işgalleri her tarafta yükseldi, 1970’de 15-16 Haziran dev işçi direnişi yaşandı. “Doğu Mitingleri” ile Kürtlere yapılan baskılara karşı çıkıldı. İşçi hareketi gençleri, aydınları, köylüleri, esnafı da etkiledi. Ülkede Amerikan emperyalizmine, NATO’ya karşı güçlü hareket doğdu. Ne var ki, Mihri Belli ve Kıvılcımlı bu gençlik hareketini işçi sınıfından koparıp Kemalist hareketin kuyruğuna takmakla bir ihanet daha işlemiş oldular.

Köylüye toprak, herkese iş / Toprak işleyenin su kullananın

İşçi sınıfının burjuvaziye, işbirlikçi kapitale, emperyalizme karşı verdiği demokrasi, barış, özgürlük ve sosyalizm mücadelesi karşısında Kemalist hareket ve CHP de kendisini yeniden konumlandırmak gereğini duydu. Ve İsmet İnönü, CHP’nin “Ortanın Solu”nda bir parti olduğunu açıklamak zorunda kaldı. Böylece bundan sonra CHP kendisini solda bir sosyal demokrat parti olarak belirlemeye başladı. İşçi sınıfının ve onun partisi TİP’in estirdiği gericiliğe, emperyalizme ve işbirlikçi kapitale karşı rüzgârı arkasına alan CHP ilk kez geniş yığınlardan oy almaya başladı. Türkiye’de yokluktan ve yoksulluktan, emperyalist talandan kurtuluşun ve kalkınmanın sağda değil solda olduğu fikri geniş yığınları kapsadı. CHP kendisini sınıfsal temelde sola açmak zorunluluğunu gördü. Gericilikle, emperyalist yanlısı güçlerle sınıfsal temelde mücadele edildiği zaman başarılı olacağı ortaya çıkmaya başladı.

70’li yılların başında İnönü’den sonra CHP’nin başına geçen Ecevit ile birlikte bu süreç daha da keskinleşti. TİP’in başta seçim mitinglerinde yükselttiği “Köylüye toprak, herkese iş” belgisi köylüleri, işçileri ve gençleri sardı. Bu dönem CHP’nin seçim kampanyalarını yürüten Ecevit de “Toprak işleyenin, su kullananın” belgisiyle geniş köylü yığınlarına seslenmeye çalıştı. Hem TİP’in hem CHP’nin sınıfsal içerikli bu belgileri geniş halk yığınlarında büyük yankı buldu. Halk yığınları arasında Türkiye’de ağaların, patronların, işbirlikçi emperyalist güçlerin çıkarına yarayan bozuk bir düzenin olduğu, bu düzenin değişmesi gerektiği anlayışı hızla yayıldı. İlk kez toplumda çoğunluğu elinde tutan Demirel, Erbakan ve Türkeş’ten oluşan gerici, milliyetçi faşist cephe ülkede oluşan “sol birlik” karşısında iktidarı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı ve kaybettiler de. Ülkede ideolojik ve kültürel üstünlük sola geçmişti. 

CHP ve TKP’nin seçim belgisi: İleri demokrasi

Türkiye Komünist Partisi TKP 1973’de büyük bir atılım yaptı. Bu atılımla işçi sınıfı arasında, başta DİSK olmak üzere sendikalarda, gençler, kadınlar, aydınlar ve sanatçılar, öğretmen ve köylüler arasında örgütlenmeye başladı. Bu ülkedeki yığın hareketlerine, işçi sınıfı ve devrimci mücadeleye büyük bir ivme kattı. DİSK ve işçi sınıfı Taksim meydanında dev 1 Mayıs gösterileri gerçekleştirdi. TKP’nin 1973 Atılım stratejisi ülkede ileri demokrasinin ikame edilmesiydi. Bu ise işçi ve emekçilerin önderliğinde ülkede halk yığınlarının söz sahibi olduğu, etken olarak yönetime katıldığı bir demokrasi demekti. Halk yığınlarında ileri demokrasi belgisi benimsendi.

Bu gelişmeler karşısında Ecevit de ileri demokrasi belgisini seçim kampanyalarında kullandı. Böylece CHP’den DİSK’e, devrimci demokratik güçlere, TKP’ye kadar uzanan zımnen bir ileri demokrasi ittifakı oluşmuş oldu. CHP’nin 1973 seçimlerinde aldığı %35’e ve 1977 seçimlerinde %42’ye varan oyları bu “ileri demokrasi ittifakın” sağladığı ve CHP’yi iktidara taşıyan oylardı. Bugün bazılarının vaktiyle CHP’nin %42’lere varan oy alıp iktidar oldu dediği oylar CHP’nin sola açıldığı dönemlerde aldığı oylardı. CHP’nin sağ ile kurduğu ittifaklar hep kazandığı değil kaybettiği ittifaklar olmuştur. Bunu Ecevit 90’lı yıllarda sağla kurduğu ittifaklarda ve koalisyonlarda da bizzat kendisi yaşamıştır.

CHP ile iş ve eylem birliklerinin taşıdığı tehlikeler ve kazanımlar

70’li yıllarda CHP ile seçim kampanyalarında ileri demokrasi anlayışıyla oluşan zımni eylem ‘birlikleri’’ komünistler ve devrimciler arasında CHP militanlığına soyunmayı, CHP’ye verdiği oyu ileri demokrasiye değil gerçekten CHP’ye verdiği anlayışı üstün gelmeye başladı. Bu yaklaşım bir komünist için yüz karasıydı ve TKP politikasını anlamamak demekti. TKP hiçbir zaman CHP’yi desteklemedi. Ama yasak ve burjuva yasaları gereği oy verilecek tek parti CHP olduğu için, CHP’ye atılan oyun CHP’ye değil ileri demokrasiye verildiğinin bilince çıkarılması gerekiyordu. Bu bilince çıkarılmazsa sonunda CHP’li olunur, ama bilince çıkarılır ve yığınlar bilinçli olarak ileri demokrasiye oy verirlerse demokrasi mücadelesi yığınların sahip çıkmasıyla yeni bir boyut kazanmış olur. Bu ülkemizdeki demokrasi mücadelesinin büyük bir kazancıydı.  70’li yıllarda yükselen ileri demokrasi mücadelesi maalesef 12 Eylül askeri darbesiyle sonlandırıldı. Bunun sonuçlarını işçi ve emekçiler bugün hâlâ çekmektedir.

2023 Mayıs seçimlerinde CHP ile HDP veya Yeşil Sol Parti, YSP arasındaki zımni ve açık eylem birliği 1970’lerde yaşananları bir kez daha hatırlattı. Millet İttifakı’ndaki gerici, milliyetçi partilerin Kürt düşmanı tutumu nedeniyle CHP ile HDP veya YSP arasında açık bir seçim birlikteliğinin oluşamaması, Kılıçdaroğlu’na destek adına HDP’nin kendi adayını çıkartmaması HDP’li seçmenlerin bir kısmında kafa karışıklığına, artık CHP’ye oy veriyoruz anlayışının doğmasına neden oldu. 70’lerde ileri demokrasi yığınlara malolurken 2023’de Türkler ve Kürtler birlikte sandıkta Erdoğan’ı yıkıyorlar anlayışı yığınlara, özellikle Türk yığınlarına malolamadı. Bunun sonuçları hem HDP hem de CHP ve Kılıçdaroğlu için çok ağır oldu. HDP oy kaybetti (burada TİP’in de oynadığı bencil rol de var), CHP ve Kılıçdaroğlu seçimi kaybetti, yıllardan beri söylenmesine rağmen Erdoğan sandıkta yenilemedi. Bu gelişmelerden şimdi yerel seçimler için çok ders çıkartmak gerekmektedir.

Genel seçimden yerel seçim için çıkarılacak dersler

2023 Genel Seçimlerinde CHP ve lideri Kılıçdaroğlu tarihsel deneylerin tersine gerici-dinci, muhafazakâr, liberal, milliyetçi, faşist güçlerle ittifakı Kürtlerle, HDP ve YSP ile sol devrimci demokratik güçlerle yapılacak ittifaka, seçim eylem birliğine tercih etti. Bu seçimin kaybedilmesinde başlıca etken oldu. Zira Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı adı altında oluşturduğu ittifakın özünde Erdoğan’ı devirme diye bir derdi olmayan bir masa başı ittifakı olduğu ortaya çıktı. Türk yığınları Erdoğan’a karşı harekete geçirmedi. Kılıçdaroğlu oransal olarak en çok oyu kendi belediye başkanlarının olduğu şehir ve büyükşehirlerden değil Kürt illerinden aldı. Kürtlerin bu fedakârlığı unutulmamalıdır. Millet İttifakı partilerinin CHP ve Kılıçdaroğlu’na getirdikleri oy devede kulak bile değildir. Onların oy tabanını, eğer var idiyse, Erdoğan geri aldı. Yerel seçimlerde onların Erdoğan’ı desteklemesi bile mümkün. Bu koşullarda İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını kaybetme ihtimali çok büyük. O zaman ne yapmalı sorunu akla gelmektedir.

Yapılacak iş zaman kaybetmeden işçi ve emekçi yığınlarına gitmek, onlar arasında çalışmak, onları kazanmak ve örgütlemektir. CHP tabanına, CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun Ekmelettin İhsanoğlu’ndan beri partiyi sağa açma politikasının iflas ettiği anlatılmalıdır. CHP’ye asla sağdan bir destek gelmeyeceği, CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu hem Millet İttifakı partilerini hem de içine alıp üye yaptığı Abdüllatif Şener gibilerinin partiyi kendi çıkarları için kullandıkları gösterilmelidir. Kaybedilen genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden ders çıkararak bundan böyle kurulması gereken esas ittifakın Kürtlerle, komünistlerle, sol ve devrimci demokratik güçlerle olması gerektiği, hedefin işçi ve emekçi yığınları kazanmak olduğu bilince çıkarılmalıdır. 1970’lerden çıkarılacak ders budur. CHP’ye ve CHP’li belediyelere sağdan gelecek oy yoktur. Yerel seçimlerde onları destekleyecekler Kürtlerdir, solcular ve devrimcilerdir. CHP sağa değil 70’li yıllarda olduğu gibi sola açılmalıdır. Aksi takdirde HDP veya YSP de kendi adaylarını çıkarmak zorunda kalabilir ve büyükşehir belediyelerinin hepsini kaybedebilir.

Partimiz TKP-1920 yerel seçimlerde de işçi ve emekçi yığınlarına, özellikle sağ partilerin etkisi altındaki işçi ve emekçi yığınlarına gitmeye, onlar arasında çalışmaya, örgütlenmeye hız verecektir. Genel seçimlerde olduğu gibi yerel seçimlerde de demokrasi mücadelesini yükseltmeye, Kürtlerin haklı mücadelesini Türk yığınlarına anlatmaya, işçi ve emekçilerin haklarını savunmaya devam edecek, bu konuları dillendiren, Kürt ve komünist düşmanlığı yapmayan adayları da destekleyecektir. Yerel seçimleri iktidara karşı mücadelenin bir parçası yapacaktır. Kürtlerle birlikte sol ve demokratik geniş bir seçim eylem birliğinin gerçekleşmesi için çalışacaktır.  Sınıf mücadelesinin yükselmesi için çalışacaktır. İşçi sınıfı mücadelesi yükseltilmeden seçim ve demokrasi mücadelesi kazanılamaz.

Bir yanıt yazın