Haber / Yorum / Bildiri

31 Mart Seçimleri ve Emekçi Halkın Umudu

Fahri ÇEVİK

Bir seçim değerlendirmesi yapmak, 31 Mart seçimlerinde yaşanan ekonomik, politik ve sosyal olayları veya gelişmeleri değerlendirerek bir sonuç çıkarmak, içinde yaşadığımız dünyayı ve ülkemizi anlamak bakımından yeterli olmayacağı açıktır.

Dünyada ve ülkemizde son 30-40 yıldan bu yana yaşadıklarımıza bakınca, umutlarımızda ve beklentilerimizde bile geriye düştüğümüz tarihsel bir dönemi yaşıyoruz.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de özellikle 60’lı 70’li yıllardaki umudumuz ve yürüyüşümüz „Devrim“, „İleri Demokrasi“ ve „Sosyalizm“ yönünde yoğun bir duygu, coşku ile sürerken, bugün baktığımızda Devrim, Demokrasi ve Sosyalizm savaşımında oldukca geriye düştüğümüzü görürüz. Günümüzde daha çok faşizan bir rejimi yenmek, demokratık hak ve özgürlükleri, demokrasiyi yeniden kazanmak ön plana çıkmaktadır.

12 Eylül faşist askeri diktatörlüğünden günümüze değin ülkemizde yaşanan gerici, faşist, tarikatçı ve cemaatçi iktidar biçimlerinin ağır baskısı ve terörü altında var olma savaşını sürdüren tüm ilerici, devrimci ve demokrasi güçlerinin ayakta kalma savaşımı ve devrim, demokrasi, sosyalizm yolundaki yürüyüşü asla küçümsenemez.

Çünkü bugünün dünyası 80 öncesi dünya değildir. Dün bir tarafta sosyalist sistem dünya halklarına umut taşırken, bugün tek kutuplu, otoriter, küresel emperyalist diktatörlüğün altında inleyen gelişmekte olan ya da emperyalizm tarafından sömürülen, ezilen 3. Dünya halklarının dramatik yaşamları, daha da ağırlaşıyor. Emperyalizm bu ülke halklarına karşı içten ve dıştan baskılama ve iç savaş yöntemleri ile onları teslim almaya çalışıyor. Sosyalist sistemin dağılmasından bu yana hiç bitmeyen bölgesel ve iç savaşlar dünyayı ateş çemberine çevirmiş durumdadır. Bu bağlamda küresel emperyalist sistem 30 yıldan bu yana adeta zincirlerinden boşanmışçasına azgın sömürüsünü sürdürmek için dünya halklarına soluksuz saldırıyor. Bu bağlamda gelişmiş kapitalist ve emperyalist ülkelerde bile otoriterleşmenin yanında gerici, faşist, ırkçı politik siyasi yapıların güç kazandığını görmekteyiz.

Dünya işçi sınıfının ve tüm ezilen, sömürülen halkların tarihsel kazanımlarının gasp edildiği karanlık bir dönemi yaşıyoruz. Emperyalizmin bize reva gördüğü yaşam ise açlık, yoksulluk, savaşlarda ölmek, sakat kalmak, işkence altında, cehalet ve sefalet içinde bir yaşamdır. Devrimcilerin, ilericilerin, sosyalistlerin ve komünistlerin isyanı da bunadır. Bunun içindir ki kapitalizme karşı kendi sınıfsallığı temelinde savaşmaya devam edilecektir. Sınıflar var oldukça sınıf savaşımı da sürecektir. Bu koşullarda kapitalist sistemde yapılan seçimler de ayrı bir özellik ve önem taşır. Ülkemizdeki 31 Mart yerel seçimleri de böyleydi.

Bu bağlamda 31 Mart yerel seçimleri

31 Mart yerel seçimlerini saray oligarşisinin AKP’nin ve devletin uyguladığı olağanüstü hâl koşullarında baskı, şiddet, yasak ve nefret söylemleri arasında, tek taraflı seçim kampanyası sonunda gerçekleşti. Hileye, yalana, soygun ekonomisine, içeride Kürt Halkı‘na, dışarıda komşu ülkelere yönelik savaş politikalarına dayanan ırkçı, gerici, faşist bloğun tüm çabalarına karşın seçimin kaybedeni olması bakımından Türkiye Halklarının, işçilerin ve emekçilerin umudunu artırmıştır.

Tarih boyunca seçimler genel anlamda kapitalist sistemin kendini yeniden ürettiği dönemlerdir. Çünkü sistemin kontrolünde ve sistemin temel taşıyıcısı olan sistem partilerinin konsensüsü altında gerçekleşir. Bunlar işçi sınıfının, ilerici ve demokratik güçlerin partilerinin seçimlerde başarı elde etmemeleri için her yönteme başvururlar.

Burada amaçlanan, genel ve yerel seçimlerde olsun kazananın, iktidarda ya da muhalefette olsun, sistem partilerinin olmasıdır, işçi ve ilerici devrimci partilerin olmamasıdır. Yani seçimlerde hangi burjuva partisi kazanırsa kazansın tek kazanan her zaman mevcut sistemin kendisidir. Dünyanın tüm ülkelerinde sözde demokratik ya da otoriter diktatörlüklerde seçimler yapılır. Buralarda işçi sınıfı ve ilerici devrimci partiler ya yasaktır, ya da ağır baskılar altındadır. Diktatörler seçimleri bu koşullarda kazanırlar. Örneğin Hitler seçimlerde hep böyle kazanmıştır. Suriye’de Esat ailesi böyle kazanmıştır. Askeri diktatörlüklerin altındaki tüm seçimlerde olduğu gibi, 12 Eylül’de Kenan Evren ve Askeri Konsey yaptığı seçimleri böyle yasak ve baskıyla kazanmıştır. Erdoğan’ın seçimleri de bunlardan farklı değildir. Bu anlamda egemen sınıfın kurduğu sistem kendi kuralını uygulamaktan vazgeçmez. Ancak işçi ve emekçi yığınların direnişi karşısında vaz geçmek zorunda kalır, ki o an sistemin değişmeye başladığı andır. Latin Amerika’da olduğu gibi tarihte bunun örnekleri de vardır. Seçimle devrimci partiler çoğunluğu ve iktidarı ele geçirebilirler veya bir dönüşümün önünü açabilirler. Bu andan itibaren farklı bir sistemin kurulma anı başlamıştır. İşte bu değişim ve dönüşümün adı DEVRİM’dir. Bu devrimin nasıl geleceği, nasıl bir şekil alacağı öncüsü olan sınıfın sahip olduğu organizasyona ve şartlara bağlıdır. Toplumun eskisi gibi yaşayıp yaşamayacağına bağlıdır. Emperyalist kapitalist sistem tüm dünya üzerinde varlığını, egemenliğini sürdürmek için her yolu dener. Seçim yapmak onun en çok yalana sarıldığı, kitleleri en çok aldattığı dönemlerdir. Hatta seçim uyguladığı dönemlerde şiddete, teröre başvurmaktan hiçbir zaman vazgeçmez. Açıkçası iktidarı elinde tutmak için savaş çıkartmaktan, silahlanmaktan, kan dökmekten asla vaz geçmez. Kendi BEKASI için tüm ülkenin BEKASINI yok etmeyi tercih eder ülkemizde olduğu gibi. Kendi kurallarını, kendi hukukunu, kendi adaletini bile rafa kaldırır ve keyfi uygulamasını kuralsız, hukuksuz, kanunsuz uygulamaya başlar. Adına ne derseniz deyin bu açık, kanlı bir diktatörlüktür. Tüm bunlara rağmen belli koşullarda seçimler 31 Mart’da olduğu gibi beklenmedik sonuçlar verebilir

31 Mart yerel seçimleri böylesine en ağır koşullar altında yapılmıştır. Ama Saray oligarşisinin etrafında kenetlenen gerici, faşist AKP, MHP, tarikat ve cemaatlerin Cumhur ittifakı işte bu şartlar altında geriletilmiştir. Cumhur ittifakının başı Erdoğan ve onun yamağı Bahçeli’nin BEKA söylemi ile Türkiye Halklarını bastırma, sindirme ve susturma çabaları sonuç vermemiştir. Bu Türk, Kürt, Türkiye devrimci demokratik güçlerinin bir başarısıdır.

‘’Martın sonu bahar’’ belgisi altında kampanya yürüten CHP, İyi Parti ittifakı ise AKP, MHP’nin faşist Cumhur İttifakı‘nın her türlü engeline, tehdidine, yalan ve karalamalarına karşı korkakça da olsa hukuk devletini savunma çabaları içinde karşılık bulmuştur.

Burada önemli olan HDP’nin etrafında kenetlenen barış, demokrasi ve Kürt Özgürlük Hareketi‘nin tutumu belirleyici olmuştur. Selahattin Demirtaş’ın Edirne zindanından gönderdiği mesaj bu sürecin sonucunu belirlemiştir. HDP’nin bu bağlamda ortaya koyduğu seçim stratejisi olan Kürdistan’dan kayyımları kovma, Belediyeleri halkın temsilcilerine teslim etmek ve Batı‘da da gerici faşist Cumhur İttifakı‘na kayıp ettirmek politikası Erdoğan, Bahçeli ikilisini kudurtmuştur. Akıllarına gelen başlarına gelmiştir. Onlar için yenilgi kaçınılmaz olmuştur.

CHP, İYİ Parti ittifakının kaygıları ve korkuları gerçekleşmemiştir. Onlar özellikle Kürt seçmenlerin yine AKP, MHP ittifakına kayma olasılığı korkusu içinde idiler. Tüm yenilgilerde olduğu gibi bu seferde yine Kürt seçmenini suçlama kolaycılığına sarılacaklardı. Halbuki Kürt seçmeni her seçimde olduğu gibi bilinçli ve örgütlü olarak tercihini barış, demokrasi ve özgürlük için kullanmıştır. Oysa Karadeniz’den, İç Anadolu’ya, Marmara’dan İç Ege’ye ve İç Akdeniz Bölgesi seçmenlerinin tercihleri ülke seçim tarihi boyunca sağ parti ve ittifaklara gittiğini görmeyi düşünmemişlerdir. Bu bölgelerdeki seçmeni ikna etmek, onları kazanmak yerine yine Kürt düşmanlığı üzerinden yürümeyi tercih etmişlerdir. Başta HDP, devrimci demokratik güçler ve Kürt Özgürlük Hareketi hem Erdoğan, hem Bahçeli ittifakına hem de CHP, İYİ Parti ittifakına karşı önemli bir ders vermişlerdir. Bu ülkede devrimci demokrasi güçlerinin ve Kürt emekçilerinin taleplerini kimsenin yok sayma basitliğine kalkışmaması, ülkeyi haramilere terk etmeyeceklerini, zulme, zindana ve korku Cumhuriyetine teslim olmayacaklarını göstermişlerdir.

31 Mart yerel seçimlerinde önemli bir saptamada şudur ki; ayrımcılığa, yalana, nefrete, savaşa, tecavüz ve şiddete karşı, kadın cinayetlerine, iş cinayetlerine, işsizliğe, yoksulluğa, ekonomik krize ve enflasyona karşı Türk ve Kürt seçmenlerinin, işçi sınıfının ve emekçilerin tabanda kurdukları doğal ittifak saray oligarşisini, Erdoğan-Bahçeli faşizmini yenmiştir.

31 Mart Seçimi yığınlardaki değişim istek ve eğilimini ortaya koydu, onlara güç ve umut verdi. Şimdi bu umutla Devrim, Demokrasi ve Sosyalizm savaşında yeni mevziler kazanmak için seçimlerde kazanılan başarıyı seçim sonrası devrimci eylemlerle savunmak ve geliştirmek gerekir. Böylece Erdoğan’ın faşizan iktidarı sarsılır, demokrasi ve sosyalizm yolunda yeni zaferler kazanılır. Bunun için şimdi özellikle seçim kampanyası boyunca Kürt ve Türk işçi ve emekçileri arasında doğan birliği daha da güçlendirmemiz gerekmektedir.

Kendi bağlı olduğu yasaları, hukuku ve 31 Martta ortaya çıkan halkın iradesini çiğneyen, Erdoğan’ın baskısına boyun eğen YSK tarafından İstanbul seçimlerinin iptal edilmesiyle ülkede yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Bu durumda Kürt-Türk birliği daha da büyük bir önem kazanmaktadır. Şimdi bu birlik ve beraberliğin pekiştirilmesi, AKP-MHP ittifakına öldürücü darbeyi vurmak için kaçırılmayacak tarihi bir fırsattır.

Bir yanıt yazın