Haber / Yorum / Bildiri

21. Yüzyıl’da Bilimsel Sosyalizm: İşçi Sınıfı Hareketinin Bazı Güncel Sorunları Üzerine

Önder UTKU

Kapitalizmi aşabilme gücüne sahip, canlı bir bilimsel sosyalist hareketin temel taşları nasıl olmalı?

Aynı geleneğe bağlı olsalar bile komünistlerin ve sosyalistlerin bu soruya farklı cevapları var. Bu soruyu kapsamlı olmasa da, taslak olarak bir cevap vermeden önce, öncelikle 1989-91 yıllarında yaşanan tarihi kesintiden sonra özelde marksist ve genel olarak sol hareketin ana soruları ve ana tartışma maddelerinin neler olduğunun ortaya konulması lazım.

Marksizm hâlâ güncel mi?

Avrupa’da reel sosyalizmin çöküşünden sonra ortaya çıkan ilk soru, Marksizm’in hâlâ güncel olup olmadığıydı. Bazıları bu soruyu olumsuz yanıtlayıp, kapitalizmi aşma iddiasına sahip komünist/sosyalist partilere gerek kalmadığını açıkladılar. Örneğin, İtalya Komünist Partisi’nde bu görüşleri savunan kuvvetli bir akım vardı. Aynı şekilde TKP’de Nabi Yağcı ekibi bu tarz fikirler benimsiyordu. Hatta Gorbaçov’un kendisini bile bu akıma dahil edebiliriz. Bahsi geçen bu kişiler, kapitalizmin kendini yenileme potansiyelinin Marks ve Engels’in düşündüğünden daha fazla olduğunu iddia ettiler. Bilimsel sosyalizmin bazı temel unsurları, mesela tarihin nihai olarak belirleyici faktörünün sınıf savaşımları olduğu, eski ve sönümlenmiş bir fikir olarak görülmeye başlandı. Aslında, bu tip görüşler, klasik Bernsteincı revizyonizmin yeni bir görüngüsüydü. Şu anki Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin teorisinin arkasındaki en önemli isimlerden 1850 ile 1932 arasında yaşamış olan sosyalist düşünür Eduard Bernstein’a göre, hareket her şeydir, nihai hedef ise bir hiç. Bu düşünceden hareketle, bu güçler, yapabildikleri her yerde, var olan komünist/marksist partileri tasfiye ettiler ve yerine örneğin İtalya’da ve Türkiye’de, bir çeşit sosyal demokrat partiler kurdular. Kapitalizmin krizlerle iç içe gelişimini ve bu toplumda giderek ciddileşen çelişkileri dikkate alırsak, açık revizyonistlerin bu tezlerinin genel olarak geçersiz olduğunu kolayca anlayabiliriz. Ayrıca sosyalizmin ne denli gerekli ve acil olduğunu kanıtlayan bir sürü veri olduğunu, kapitalizmin kendisini yeniden üretmek için savaş ve talan özüne geri döndüğü ve pek çok gelişmekte olan ülkede baş gösteren ve sol hareketin zayıflığı yüzünden sosyalizme evrilemeyen sınıfsal hareketlerin hız kazandığını da kavramamız gerekiyor.

Yenilikçiler

Bahsi geçen revizyonist hareketlerin yanı sıra, sosyalizmi sorgulamasalar da, yine de değişik şekillerde genel bir ‘yenilenme’ taraftarı olduklarını açıklayanlar oldu. Bu güçler, özünde burjuva kampının sosyalizme yönelik ana akım akademik verilerle de soslanmış eleştirilerini kulandı. Gorbaçov döneminin sonlarına doğru, Alman Komünist Partisi (DKP) de bu akımdan etkilenerek kendisini ‘yenilikçiler’ (Erneuerer) olarak adlandırdı. 2000’lerde yine benzeri tartışmalar başladı ve 2010 senesinde parti politbürosunda çoğunluğu oluşturan ekip ‘Siyasi tezler’ isimli, görüşlerini özetleyen bir belge yayınladı. Onlara göre, komünist partisi değişik sol-hümanist-çevreci bir yığın güç içinde sadece mozaiğin tek bir taşı olabilir, önderlik etmesi söz konusu olamaz. Sağa kaymış pek çok hareketin yaptığı tekrarlanarak Leninist önderlik şiarı terk edildi. Fakat parti çoğunluğu bu görüşleri benimsemedi ve parti yönetimini bilimsel sosyalizme daha bağımlı kadrolarla değiştirdi. Avusturya Komünist Partisi KPÖ’de ise, bir eyalet örgütü hariç, bu revizyonist akım galip geldi. Bu parti artık pek sık sosyalizmden söz etmiyor, onun yerine ‘dayanışmacı toplum’ gibi muğlak ve kapitalistlerin kulağına bile ılımlı gelen kavramlar kullanmayı tercih ediyor. Demokratik Almanya’da iktidarda olan Sosyalist Birlik Partisi’nin içindeki bilimsel sosyalist güçler karşı-devrim sürecinde yenilince, onların yerine parti içinde güçlenen başta Gysi, Brie gibileri olmak üzere bir takım da bu tip görüşler ifade etmeye başladı ve parti ismini önce ‘Demokratik Sosyalizm Partisi’ olarak değiştirdi. Bu grup daha sonra, Almanya Sosyal Demokrat Parti’sinden kopan Lafontaine gibi bazı unsurlarla birleşip ‘Sol Parti’yi kurdular; bu kuruluş sürecinde partinin programından ve teorik bilincinden bilimsel sosyalist unsurlar iyice temizlendi. Sol Parti’de marksist düşünceler artık sadece bir kaç çarpıtılmış slogan olarak mevcut.

Reel Sosyalizmin sorunları ve Yenilikçiler

Bu ‘yenilikçi’ler mesela var olan sosyalizmde (reel sosyalizm) soyut bir demokrasi eksikliği olduğunu ileri sürüp bunu eleştirdiler. Onlara göre sosyalist ülkelerde, (gelişmiş burjuva toplumlarının gerçekleştirmek için çabaladığı) insan hakları ya yoktu, ya kısıtlıydı. Bu eleştiriye göre, iktidar partileri giderek işçi sınıfından uzaklaştılar ve bürokratikleştiler. Birinci kategorideki revizyonistlere nazaran, bu akım sosyalist toplumda gerçekten var olan ve eleştirisel bir şekilde işlenilmesi gerek sorunları ele alıyor. Gelecekte, bu sorunların tekrar meydana gelmemesi için çaba gösterilmeli. Fakat bu akımın sorunları ele alma şekli çok yanlış ve nihai olarak sosyalizme zarar vermektedir.

Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist devletlerin gerçek ya da hayali sorunları çözmek için giderek idari yöntemlere başvurmasını tetikleyen toplumsal, politik ve iktisadi sebepleri sorgulamak yerine, bu ‘yenilikçi’ler soyut ahlaki bir tutum alıp, mesela Stalin’in güya suçlarını burjuva bir bakış açısıyla kınıyorlar. Fakat bu tutum sorunların giderilmesine yardımcı olamaz, çünkü yanlış gelişimlerinin esas nedenlerini belirlemiyor. Ayrıca sosyalizmin kamuoyundaki saygınlığını da lekeliyor, çünkü bu tip açıklamalar sonuçta sadece var olan sosyalist toplumların Hitler iktidarı gibi canilerin rejimleriyle özdeşleşmesini tetikliyor. Bu, kapitalizmi aşmaya yönelik siyasi kuvvetlerin bir hedefi olamaz, çünkü faşizm ve diğer irticai faaliyetleri ortaya çıkaran ve kullanan tam da kapitalizmin kendisidir.

Bu iki revizyonist akım artık büyük oranda, hala bilimsel sosyalizme bağlı kalma iddiasına sahip komünist hareketten koptular. Bu bilimsel sosyalizmden ayrışma ve kopuş süreci ana hatlarıyla Avrupa’da sosyalizmin çöküşünü izleyen 15-20 sene içerisinde gerçekleşti. Bu tespit, özellikle kıta Avrupası ve diğer gelişmiş burjuva toplumlar için geçerli. Fakat bu hareketlerin (özellikle ikinci akımın) bazı varyasyonları ve biçimleri günümüzde de hala komünist ve işçi partilerinde etkilerini gösteriyorlar. Ancak bu partiler için esas sorun olmaktan çıktılar, çünkü mevcut komünist partilerin büyük bir kısmında, klasik biçimiyle bilimsel sosyalizmin geçerliliğini sürdürüp sürdürmediğine dair tartışma başarılı bir şekilde tamamlandı artık. Buna bir etken de, iki revizyonist akımın destekçilerinin kendilerini hem teorik açıklamaları itibariyle, hem de siyasi pratikte açıkça teşhir etmeleri olmuştur.

Sağ ve sol revizyonistler ve tarihten deneyler

Komünist hareketinin şu anki ana meselesi, bilimsel sosyalizmin genel olarak hâlâ geçerli olan teorik tezleri somut olarak nasıl hayata geçirilebilir sorusudur. Marksizm’in hâlâ güncel olup olmamasına dair eski soyut tartışmaların ve bu tartışmaların doğurduğu ayrışmaların yerini, bu yeni sorunun getirdiği gruplaşmalar alıyor.

Bu süreçte ilginç bir detay ortaya çıkıyor: 1910’ların sonunda ve 1920’lerin başında, hem Rusya’da Bolşeviklerin arasında, hem diğer devrimci marksist partilerde, benzeri bir gelişme yaşanmıştı. Sağ revizyonizmle uzun seneler süren mücadelelerden sonra, partinin ileri marksist çevrelerin siyasi mücadelesi, sol hatalara karşı yöneldi. Tarih tekerrür etmezse de, yine de geçmiş deneyimlerden öğrenmek ve onları bugünkü mevcut durumu anlamak için kullanmak lazım.

Bugün, bazı akımların, bilimsel sosyalizmin, klasiklerin somut tezlerini, eleştirel olmadan ve düşüncesiz bir şekilde bugünkü duruma, şartların hâlâ aynı olup olmadığını, durumun değişip değişmediğini kontrol etmeden uygulamak istediğini görebiliriz. Bu tavır, esasen dünyaya karşı dini-fanatik bir tutumun yansımasıdır. Güncel sorunların çözümünü bulmak için, sadece bir kitap açıp Marks, Engels ve Lenin’den bir kaç akıllıca alıntı almak yeterli görülmektedir. Bu kitap bilgisiyle dünyaya yaklaşıyorum ve çözümleri bire bir uygulamaya çalışıyorum. Bir terslik çıkınca da, bundan dünyayı sorumlu tutuyorum, kitapta bulduğum hazır çözümlemeleri değil.

Bu sorun ile yakından bağlı olan başka bir olgu da, genel olarak çok dar, tarihi kategorilerle düşünülmesidir. Bazıları mesela Lenin’in Birinci Dünya Savaşı’nda emperyalist devletler arası güç dengesinin tanımlamasını birebir bugünkü dünya durumuna uygulamak istiyor. Başkaları ise, Almanya’nın 1933 senesinde yaşadığımızı ve her an bir faşist diktatörlük kurulabileceğine inanıyor.

Komünist bir bilincin bir gelişme aşaması olarak bu düşünceler ya da tavırlar gayet anlaşılabilirdir. Zira bilimsel sosyalizm zemininde bugünkü dünya için stratejiler geliştirmek için, evvela şu ana kadar geliştirilen teoriler ve komünist hareketin tarihine dair mümkün olduğu kadar geniş bir bilgi hazinesi biriktirmek lazım. Fakat bu aşama aşılmadığında ve orada kalmakta ısrar edilince, işte o zaman ciddi sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor.

Marksizm’in yol haritası

Elbette genel olarak Marksizm bize Sosyalizm’e bir yol haritası sunuyor: İlk önce işçi sınıfının devlet iktidarını ele alması gerekiyor, sonra burjuvazinin, özellikle büyük tekellerin, ekonomik alandaki nüfuzunu geriletip nihai olarak tamamen kaldırması gerekiyor. Sosyalizm’i ve Komünizm’i uzun tarihsel bir süreçte üretici güçleri sürekli genişleterek, üretim araçlarını gittikçe toplumsallaştırıp kurması gerekiyor. Fakat bu genel yol haritasını siyasi pratiğe, yani gerçek hayata soyut ideolojik bilgiyle değil, ancak somut bilimsel yöntemlerle uygulayabiliriz. Lenin, Bolşevikler iktidarı aldıktan sonra, sayısız kez kapitalist ülkelerden teknoloji ve yöntemler öğrenme çağrısında bulundu – çünkü sosyalizmin inşaası için gerekli olan buydu. Bunun uğruna tüm saf ideolojik bariyerlerini yıktı.

Sovyetler Birliği Komünist Partisi teorik-ideolojik olarak gittikçe durgunluğa girmeye başladığı dönemde (ki bu nihai olarak Gorbaçov gibi bir tasviyeci sağ oportünistin işine yaradı), Çinli Marksistler Deng Xiaoping önderliğinde Marksizm’in felsefi özü olan ‘hakikatin kriteri pratiktir’ ilkesini, tekrar ÇKP’nin (Çin Komünist Partisi) faaliyetlerinin merkezine oturttular. Şu an Sovyetlerin eksikliğini otuz senedir çekiyoruz ama sosyalist kamp hâlâ beş ülkeyle ayakta (Çin, Küba, Laos, Vietnam, Kuzey Kore) ve bunlar sosyalizm yolunda ısrarcıdırlar.

Âhlâki kategorilerle düşünülemez

İktidarda olmayan, batı burjuva ideolojilerin etkisi altında kalan Marksist partiler ve çevrelerde başka bir sorunlu gelişme ise, sosyalist/işçi hareketinde de giderek daha çok ahlaki kategorilerde düşünülmesi ve tartışılmasıdır. Sakin bir şekilde siyasi durumu ve onunla bağlı olan ekonomik düzeni, çıkarları analiz etmek yerine, siyasi gelişmeler bireysel ahlakın araçlarıyla teşhis ediliyor. Bu şüphesiz ki işçi sınıfının öz-örgütlenmesinin ve bilincinin zayıflığından kaynaklanıyor. Bu durumdan dolayı, değişik biçimleriyle küçük burjuva bilinci ağır basıyor.

Marksistleri burjuva kuvvetlerinden ayıran, siyasi analizlerinde daima bireysel ahlaki kategorileri (onları elbette bir veri olarak kaldırıp saklayarak) aşmalarıdır. Marksistler her durumda toplumsal-ekonomik arka plana bakmalı ve bunu stratejileri için zemin olarak görmeliler.

Teorik tezler nasıl hayata geçirilir

Bilimsel sosyalizm kampındaki bu hatalara dair eleştiriden, kalıcı bir Marksist analiz ve stratejinin çağımızda çok genel hatlarıyla nasıl şekilleneceği ortaya çıkıyor:

  • Her ne kadar acı ve moral kırıcı olsa da, gerçeklerden yola çıkması gerekiyor.
  • Bilimsel sosyalizm zemininde arka plandaki ekonomik ve siyasi olayları analiz etme ve bunları yüzeysel siyasi gelişmeler ile nasıl ilişkilendireceğimize dair yeteneklerimizi güçlendirmemiz gerekiyor.
  • Şu anda bile, sosyalizme işaret eden, ilerici bir gelişme için somut çıkış noktaları bulma ve kullanma kabiliyetimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Sol hareketin büyük bir bölümü, somut olarak kapitalizmden sosyalizme giden yolun nasıl olacağını gösteremiyor. Kapitalizm ve sosyalizm mutlak iki kutup olarak görünüyorlar. Bundan dolayı da devrimi sanki dini kıyamet günüymüş gibi algılıyorlar. Burada sol, idealist bir tutuma saplanıyor. Bunun yerine bizzat kapitalist üretim biçimi ve burjuva demokrasisi içinde, hangi gelişmelerin sosyalizmi işaretlediğini ve sosyalizmi gerçekleştirmek için hangi toplumsal ve siyasi adımların gerçekleştirilmesi gerektiğini (gerçekte var olan koşullar altında, asla öznel isteklerimizi baz almadan) materyalist bir şekilde iyice araştırıp izah etmeliyiz. Bu somut insanların (somut sınıfların) somut adımları ile, demokrasi ile sosyalist devrim ilişkileri kurularak olacak bir şey.
  • Sosyalistler ve komünistler hala var olan sosyalizm ufuklu devletlerdeki gelişmeleri dayanışmacı ve önyargısız bir şekilde ele almalı. Bunun yerine çoğu kez, ahlaki bir tutum ile ya da soyut, saf teorik ilkeler üzerinden, bu tutumu, ilkeleri gerçekler ile ilişkilendirmeden, derin materyalist bir analiz yapmadan, bu devletler hakkında hükümler veriyorlar. Ama esasında böylece hüküm yiyen bu devletler değil, kendileri oluyor.

Tabii bu noktalar sadece bir başlangıç olabilir; burjuva ideolojisi işçi sınıfı ve onun siyasi hareketi üzerine uzun senelerin etkisi sonucunda bilimsel sosyalizm şu an oldukça zayıf, çeşitli burjuva ve küçük burjuva akımları (her ne kadar kendilerine sosyalist ya da hatta marksist deseler de) oldukça kuvvetli. Bu sorunlar ancak işçi sınıfına bağlı güçlerin bir taraftan (iktidardaki komünist partilerin deneyimlerinden de istifade ederek) teorik çalışmalarını tekrar yoğunlaştırarak, bir taraftan da bu çalışmaları somut siyasi mücadelelerle birleştirerek aşılabilir.

Bir yanıt yazın