Haber / Yorum / Bildiri

“Vardım, Varım ve Var Olacağım!”

ROSA Luxemburg, Hotel Eden’in ana girişinden dışarı çıkarılırken, aşırı sağcı “Freikorps” adlı birlik üyesi Otto Runge kapının önünde bekliyordu. Başkomutan Petri, Rosa Luxemburg’a canlı olarak hapse girmemesini emretmişti. “Freikorps”, Almanya’da 18’inci yüzyıldan sonra genelde kırsal bölgelerde oluşturulan düzensiz silahlı birliklere verilen isimdi. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Weimar Cumhuriyeti’nde özellikle komünistlere karşı devlet eliyle örgütlenen düzensiz silahlı birliklere de yine “Freikorps” denildi.

Rosa kapıdan çıkarken, Runge kafasına iki kez vurdu ve teğmen Vogel itiraz etmedi. Askerler Rosa’yı arabaya ittiler. Araba ilerlerken bir adam arkadan ağır bir cisimle kafasına vurdu. Teğmen Vogel silahını Rosa’nın başına dayadı ve ateş etti. Landwehr kanalında bekleyen bir grup asker de Rosa’nın cesedini kanalın karanlık sularına attılar. Avrupa komünist hareketinin önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Rosa Luxemburg böyle katledildi…

Zamosc’tan Zürih’e

Rosa Luxemburg, 5 Mart 1871’de Polonya’nın Rusya’ya dahil olan Zamosc kasabasında doğdu. Rosa’nın doğumundan birkaç yıl sonra, Yahudi bir tüccar aile olan Luxemburglar Varşova’ya taşındılar ve burada Yahudi kökenli öğrencilerin de gidebildiği bir kız lisesine kabul edildi.

Rosa, ağırlıklı olarak Lehçenin, Almanca ve Rusçanın konuşulduğu, edebiyatın ciddi rol oynadığı, ailenin diğer dinlere ve kültürlere büyük ilgi gösterdiği güvenli bir aile çevresinde büyüdü. Sıkı sansüre rağmen, özgür ruhlu babası, aile içinde okunan ve tartışılan yabancı gazeteleri gizlice eve getiriyordu.

İlk illegal çalışması

Rosa Luxemburg, lise yıllarında, Sosyal Devrimci Parti’nin illegal yayın organı”Proletarya”yı okuyan bir lise öğrencisiydi. Parti, Marksist olarak tanınan Ludwik Warynskis tarafından 1882 sonbaharında Varşova’da kuruldu. “Proletarya” burjuvaziye ve çarlığa karşı mücadelede diğer ülkelerdeki işçi sınıfıyla, her şeyden önce Rus proletaryasıyla yakın ittifak içinde olması gerektiğini vurguluyordu.

Parti, Çarlık polisi ve yargı sisteminin baskısına uğruyor

Parti Polonya’da “Proletarya” gazetesini, İsviçre’de “Przedswit” (Şafak) ve “Walka Klas” (Sınıf Mücadelesi) ‘ni yayınlıyor ve bunlar ülkeye illegal sokuluyordu. 1886’da parti, çarlık polisi ve yargının yoğun tutuklamaları nedeniyle büyük zarar gördü.

1887 – 88’de genç Polonyalı sosyalistler “Proletarya” partisini yeniden inşa etmeye çalıştılar. O sırada, 17 yaşında olan Rosa Luxemburg bu çevrelere katıldı.

İsviçre’ye kaçış

​1888-89 kış aylarında, yeni bir terör dalgası başladı ve Rosa Luxemburg 1889 baharında yasadışı bir şekilde Zürih’e kaçtı. Siyasi sürgün olmak hiç kolay birşey değildi, ancak bir kadın olarak kendi kurtuluşunda ileriye doğru önemli bir adım olarak algıladı. Kendi ülkesinde kadınların üniversiteye gitmesi mümkün olmadığı için, ancak bu şansı İsviçre’de yakaladı ve Zürih Üniversitesi’nde okumaya başladı. Doğa bilimleri; zooloji ve birkaç yıl sonra da ekonomi okudu. Klasik ekonomi politiğe özel bir ilgisi vardı ve Adam Smith, David Ricardo’nun ekonomik teorilerini ve Karl Marx’ın “Das Kapital”ini inceledi.

Sosyalist tezle doktora derecesi

Rosa Luxemburg 1897’de kamu hukuku doktorasını tamamladı. 5 Mayıs 1897’de Rus arkadaşı Boris Kritshjewski’ye şunları yazıyordu:

“… Bu arada, iki hafta önce aldığım doktora derecem için beni tebrik edebilirsiniz. İlginç bir

durum: “Polonya’nın Endüstriyel Gelişimi” üzerine bir sosyalist tez yazdım ve bu, Profesör Julius Wolf tarafından büyük bir övgü ile kabul edildi! “

Julius Wolf, üniversite profesörü, tanınmış bir burjuva iktisatçısı ve bir dizi politik-ekonomik çalışmanın da sahibiydi.

Zürih – politik göçmen kenti

Zürih, 19. yüzyılın sonunda, Paris ve Viyana gibi, Doğu Avrupalı siyasi mülteciler için bir sığınma kentiydi. 1850’lerden beri burada çok sayıda Rus devrimcisi yaşadı. Çoğu, Rusya’da çarlık rejimini yıkmak için siyasi ve örgütsel çalışmalar yaptıkları için birkaç kez Rusya’da hapse girmiş veya Sibirya’ya sürülmüşlerdi.

Rosa Luxemburg, politik göçmenlerin yoğun, entelektüel yaşamında aktif yer aldı. 1870’lerde 20 yaşında militan olarak sosyal devrimci Narodnik hareketine katılıp daha sonra Marksist “Emeğin Kurtuluşu” grubunun kurulmasına yardım eden Rus kolonisinin merkezi figürü olan Pavel Axelrod ile tanıştı.

Georgi Plehanov ve Vera Sassulich ile tanışma

Genç Rosa Luxemburg, aynı zamanda, Rusya’nın o zamanın en ünlü Marksist teorisyeni olan Georgi Plehanov ve Karl Marx’ı kişisel olarak tanıyan politik göçmenlerden Vera Sassulich ile tanıştı. Hepsi Rus Marksist gazetesi “Iskra” (Kıvılcım) ‘yı yayınlayan redaksiyonunda çalışıyorlardı. Ayrıca redaksiyon Lenin, Martov ve Radek gibi genç kuşak Rus devrimcileriyle de görüşüyordu. Bu sürgün yıllarında Rosa, Polonyalı Marksist Leo Jogiches ile de tanıştı ve daha sonra 1919’daki ölümlerine kadar Rosa Luxemburg’un hem arkadaşı hem de yoldaşı oldu.

Polonya Sosyalistleri ve Ulusal Sorun

1893’te kuruluşundan itibaren ulusalcı olan “Polonya Sosyalist Partisi”nin (PPS) amacı Polonya’nın bağımsızlığını kazanmak ve Rusya’dan ayrılmaktı. PPS’nin ulusalcılığına karşı Rosa Luxemburg, Leo Jogiches ve önde gelen Polonyalı sosyalistlerle birlikte “Sprawa Robotnicza” (İşçi Davası) gazetesini kurdu. Polonya’nın bağımsızlığının ancak aynı anda Almanya, Avusturya ve Rusya’nın sosyal kurtuluşlarıyla birlikte kazanılabileceği konusunda hemfikirdiler. Dolayısıyla perspektifleri bağımsız bir Polonya mücadelesi değil, kapitalist devlete karşı mücadeleydi.

“Ulus yok, sınıf savaşı var!”

Rosa Luxemburg, Milliyetçiliğin halklar arasında yeni çatışmalara neden olacağına inandığı için kendisini her tür milliyetçilikten ayırıyordu. Ulus-devletlerin tarihsel oluşum sürecine değinirken, aynı zamanda toplumsal kurtuluş savaşları, sosyalizm mücadelesiyle de bağlanması gerektiğinde ısrar ediyordu.

1831’de Cenevre’de Polonya ayaklanmasının 50. yıldönümü vesilesiyle düzenlenen bir mitingde konuşmasında, önde gelen Polonyalı Ludwik Waryiski’den alıntıyla şöyle demişti:

“Gelecekte bir Polonya devleti için değil, Polonya proletaryasının savunucuları olarak hareket ediyoruz … Ulusalcıların aksine, Polonya sınırlarının nereden geçtiği bizim için önemli değil. Memleketimiz / anavatanımız tüm dünyadır. Diğer uluslardan daha fazla ezilen bir ulus olarak biz büyük bir ulusun üyeleriyiz: proletaryanın ulusuyuz!”

PPS’ye karşı bazı önemli makaleler yazdı ve yazıları Alman Sosyal Demokrat gazetesi “Die Neue Zeit” (Yeni Zaman) ‘da yayınlandı. Bu dönemde gazetenin genel yayın yönetmeni, daha sonra Rosa Luxemburg’un ile yakın arkadaş olacak olan Luise Kautsky’nin eşi, o dönem Marksist olan Karl Kautsky idi. Bu makaleler büyük ilgi gördü ve kapsamlı eleştiriler aldı. Polonyalı Ulusal Sosyalistlere ek olarak, önde gelen Alman, Avusturya ve Rusya Sosyal Demokratları, Rosa Luxemburg’un “ulusal sorunu ölümcül şekilde küçümsemesini” de eleştirdiler.

Eleştirmenler arasında Avusturyalı Sosyal Demokratların lideri Victor Adler, Alman SPD’den Karl Kautsky ve Vladimir İlyiç Lenin de vardı. Özellikle Lenin, Luxemburg ve Polanyalı sosyalistlerin „Polonya’nın bağımsızlığı“ ve „Rus Çarlığı’ndan ayrılmasına“ karşı çıkmalarını,  „ulusal-kültürel otonomi“ talep etmelerini elştirmiş ve „sosyal demokrat partilerin Çarlık Monarşisi altında ezilen ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkını, yani ayrılma ve kendi başına buyruk bir devlet kurma hakkını savunmaları“ gerektiğini belirtmiş , bu hakkın demokratik programın bir parçası olduğunu vurgulamış, sosyalizm yolunun açılması için sosyal demokratların bunun gerçekleşmesi için savaşmalarını anlatmış, Polonya’nın ayrılma özgürlüğünün talep edilmesinin sınıf mücadelesindeki önemini vurgulamıştır.

Rosa Luxemburg, bu eleştirilere yine milliyetçilik karşıtı, devrimci enternasyonalizmi derinleştirerek yanıt verdi. Bu tartışmalar, PPS’de bölünmeye neden oldu. Bazı üyeler PPS’den ayrıldı ve “Polonya Krallığı Sosyal Demokrasisi”ni kurdu. Rosa Luxemburg ve Leo Jogiches yönetime seçildi. Bir süre sonra, Grodno ve Wilna’dan bir grup Polonyalı işçi, “Polonya Krallığı ve Litvanya’nın Sosyal Demokrasisi” isimli partiye katıldılar.

Ajitatör olarak Rosa Luxemburg

Rosa mezun olduktan sonra 1896 – 97’de Poznan ve Yukarı Silezya’daki Polonyalı işçiler arasında siyasi çalışma yapmak için Almanya’ya yerleşti. “Leipziger Volkszeitung” da ve Polonyalı işçi meclislerine katıldı ve burada gıpta edilen bir tartışmacı, ajitatör ve sunucu haline geldi.

Berlin

16 Mayıs 1898’de sabah erkenden Rosa Luxemburg Berlin’e geldi ve hemen kentte yaşayan Polonyalı arkadaşlarını görmeye gitti. Berlin o zamanlar 2,5 milyon nüfuslu bir metropoldü. Kent coğrafi olarak keskin bir şekilde iki kısma ayrılmıştı: Zengin bir kültürel yaşama ve çeşitli eğlence olanaklarının bol olduğu zengin batı kesimi ve hüzünlü, gri sokakları ve sayısız küçücük işçi barınakları ve küçük işyerleriyle karakterize edilen fakir doğu kesimi. Rosa, Berlin’e geldikten sonra ilk izlenimlerini Leo Jogiches’e şöyle yazdı: “Buradaki odalar inanılmaz pahalı. Charlottenburg’da, bana uygun en ucuz oda tam 28 mark tutuyor! Ayrı bir yatak odasından bahsetmek mümkün değil …. Ancak günlük 1 marka bir oda kiraladım…”.

Reformizme karşı mücadele

Rosa Luxemburg, hem Alman Sosyal Demokrasi partisi içindeki reformist eğilimlere hem de parti teorisyeni Eduard Bernstein’ın “Sosyalizmin Ön Koşulları” adlı kitabına karşı şiddetli tartışmalara girişti. Bu kitapta, kapitalizmin değiştiği, kendisini kriz eğilimlerinden kurtardığını ve şimdiye kadar olan sınıf çatışmaları arasında bir uzlaşmayı mümkün kılan barışçıl ve müreffeh bir gelişme sürecine girildiğini savunuyordu. Bernstein, Sosyal Demokratların sosyalizm için devrimci mücadeleyi bırakmalarını ve bunun yerine kapitalist toplumu sosyalist bir yönde değiştirebilecek sosyal reformlara odaklanmalarını talep ediyordu.

“Sosyal reform veya devrim”

Rosa Luxemburg, 1899’da “Sosyal Reform veya Devrim” adlı kitabında, Bernstein’ın işçi hareketini kapitalizmin peşine takma girişimlerine yanıt vererek, hem Bernstein’ın kapitalizm analizini hem de reform stratejisini eleştirdi ve sosyalist bir devrimin gerekliliğine dair sağlam temellere dayanan materyalist bir savunma yazdı.

Sosyal Demokratların Eleştirisi

Ayrıca, SPD’nin programının, günlük sorunları ele alan”minimum program” ve uzun vadeli perspektifler için de “maksimum program” olarak ayıran şematik bölünmesini de eleştirdi. Rosa’ya göre bu bölünmenin temel nedeni, Sosyal Demokratların kapitalizmi alt edecek olan Marksizm’i revize etmeleriydi.

Rosa Luxemburg, Sosyal Demokratların reform politikasını, mevcut çerçeve içinde çalışan işçilerin durumunun iyileştirilmesi, bir kısım sosyal demokratların sınıf savaşından geri çekilmesini bir bütün olarak kapitalizmin resterasyonu olarak eleştirirken Eduard Bernstein’ın sözleriyle cevap verdi: “Hareket her şeydir, nihai hedef hiçbir şey!” .

Rosa Luxemburg için, aksine, politik hayatı boyunca işçi hareketini burjuva demokrasisinden, küçük burjuva radikalizminden ve hümanizminden ayıran tek belirleyici şey sosyalizm hedefi ve onun için verilen savaş oldu.

“… tüm işçi hareketini kapitalist düzen içinde yamalı şeyler için savaşmaktan öte, bu düzene karşı sınıf mücadelesi vermeye ve kapitalizmi parçalamaya kadar değiştirebilir”.

Bu yıllar boyunca Rosa Luxemburg, işçiler ve aktif sosyalistler arasında coşkulu konferanslar verdi ve kısa süre sonra kendisini partinin sol kanadının önde gelen sözcüsü olarak kabul ettirdi.

Avrupa’da yoksullar ayaklanıyor

​1905’te Rusya’daki ayaklanmaların rüzgarı, Almanya’nın her yerinde ve Polonya’da büyük grevlerin patlamasıyla kendisini gösterdi. Grev dalgaları tüm Avrupa’ya yayıldı. Bu vesileyle Rosa Luxemburg, Almanya ve Polonya’daki grevci işçilerle konuşmaya ve tartışmaya davet edildi. 4 Mart 1906’da Rosa Luxemburg ve Leo Jogiches, işçileri ayaklanmaya kışkırtmakla suçlandıkları Varşova’da tutuklandılar. 28 Haziran’da tekrar serbest bırakıldı ve bir ay sonra Varşova’dan ayrılmasına izin verildi, ancak Leo Jogiches hapisten çıkamadı.

Kitle grevi, parti ve sendikalar

Luxemburg yığınlardan öğrendiklerini “Kitle grevi, parti ve sendikalar” adlı yazılarıyla, despotik, çarlık Rusya’sında 1905’teki devrimci olayları şöyle analiz etti: „Düzenli ve iyi disiplinli mücadele hayranlarının kuramına, plana ve şemaya, özellikle de ‘nasıl yapılması gerektiği’ni uzaktan her zaman bilenlere göre, Ocak 1905’teki siyasal genel grevin çok sayıda ekonomik mücadeleye dağılması, belki de eylemi ‘sakat’ bırakan ve bir ‘saman alevi’ne dönüştüren ‘büyük bir hata’dır.“

Konseylerin – doğrudan seçilmiş temsilcilerin – önemini vurguladı ve Rusya, Almanya, Fransa, Avusturya, İspanya, İtalya işçi sınıfının yalnızca bir kesimini örgütleyen partilerin ve sendikaların aksine tüm sınıf için alttan organizasyon yapısını savunurken, “kitlelerin okul çocukları gibi yönlendirilemeyeceğini” ileri sürdü.

Rosa Luxemburg, devrimdeki deneyimlerini ve kitlesel grev hakkındaki görüşlerini Lenin, Pawel Axelrod ve Wera Sassuliç ile konuştu.

Kendiliğindenlik ve devrim

Rosa Luxemburg, Sosyal Demokratların kontrolündeki sendikalarda kitlesel grevin önemi konusundaki tartışmayla ilgili olarak ünlü kendiliğindenlik teorisini ortaya attı:

“… proleter kitleler yalnızca mücadelede bir sınıf olarak toplanır ve ancak mücadele sırasında sınıfın görevlerinin farkına varır”.

Bu bağlamda 1906’da şunları yazdı: „Almanya’da kitlesel grevler olduğunda grevler muazzam bir profesyonel mücadele dönemi başlatacaktır. Olaylar, sendika liderlerine harekete onay verip vermediklerini sormak için bir an bile durmayacak. Böyle bir durumda hareketin dışında dururlarsa veya ona karşı gelirlerse, böyle bir tavrın sonuçları yalnızca şu olacaktır: İşçi sendikaları ve parti liderleri olayların akışıyla bir kenara atılacak ve ekonomik olduğu kadar onlar olmadan sonuna kadar siyasi mücadele verilecektir.“

Sosyal Demokratlar grev dalgasını durduruyor

Rosa Luxemburg, 1907’de Sosyal Demokratların merkez parti okulunda politik ekonomi öğretmeni oldu. Referansları antik dönemin klasiklerinden burjuva ulusal ekonominin temel temsilcilerine, erken dönem ütopik sosyalistlerden Marx’a, Engels’e ve o zamanki sosyalist sosyologlara, etnograflara ve kültür tarihçilerine kadar tüm sosyalist teorisyenlere kadar uzanır. Ölümünden beş yıl sonra1924’de yayınlanan “Ulusal Ekonomiye Giriş” adlı çalışması, el yazmalarının sadece bir kısmı bulunduğu için eksik kaldı.

​1910’da grevler ve gösteriler yeniden alevlendi. Grevlerin nedeni her şeyden önce, üç sınıflı oy hakkının kaldırılması ve herkes için evrensel ve eşit oy hakkının getirilmesiydi.

Sosyal Demokratların teslimiyeti

Berlin’de 100.000 kişi bu talepler için gösteri yaptı ve İmparatorluğun sayısız Alman şehrinde protestocularla polis arasında kanlı çatışmalar yaşandı. Rosa Luxemburg için durum ise şöyleydi: “… Prusya seçim sistemini parlamenter yöntemlerle değiştirmenin imkansız olduğu görüldü… Yalnızca ülke çapında doğrudan kitlesel eylemler değişiklik sağlayabilir”.

Ama gösteriler, hareket aniden durdu, çünkü Sosyal Demokrat Parti yönetimi, parti yöneticilerine gizli bir genelge ile kampanyanın devamını yasakladı. Karl Kautsky, saldırılarını açıkça Rosa Luxemburg’a ve kitlesel grevlerin rolü ve perspektifleri hakkındaki tartışmaya yöneltti. Kautsky ayrıca İmparatorluğun kaldırılması talebini ve cumhuriyetin kurulması için verilen mücadeleyi de reddetti. Solun ve işçi aktivistlerinin geri çekilmeye karşı eleştiri ve isyanlaını bastırmak için Sosyal Demokrat yöneticiler, partinin birliğine ve bir sonraki parlamento seçimini kazanma çabalarına destek vermeye çağırdılar.

Clara Zetkin

Clara Zetkin, hedef ve taktiklerde derinleşen karşıtlıklar nedeniyle öfkeyle şu soruyu soruyordu: „Ne pahasına ve hangi temelde birlik istiyoruz? Birliği sağa doğru bir adım atarak, tavizkar ve konjonktürel politikalaın ayağımızın altından kayan temelinde mi istiyoruz yoksa sosyal demokrasinin bugüne değin ve bugün durduğu ve eğer savaşan devrimci işçi sınıfının politik ifadesi ve örgütü olarak durmak istiyorsa durmak zorunda olduğu, granit gibi sert ilkeler temelinde mi?“

Magdeburg parti kongresinin çelişkili blançosu, bütçe onayına ama aynı zamanda kitlesel greve görece birlik içinde karşı koyarak, Rosa Luxemburg’u düşündüren bu soruya karşılık vermedi. Parti politikasına ilişkin konularda, sağ, sol ve merkez arasındaki anlaşmazlıklarda bölünme korkusuyla, partinin yerinde saymasına neden oldu.

Rosa Luxemburg’un emperyalizm analizi

Birinci Dünya Savaşı arifesinde Rosa, “Sermayenin Birikimi ve Emperyalizm” adlı eserini tamamladı. İlk olarak 2000 nüshasında Sosyal Demokrat yayınevi “Vorwärts” (İleri) tarafından yayınlandı ve Rosa Luxemburg, Kapital’in ikinci cildinde bulduğu bir sorunun peşine düşerek bu yapıtını ortaya koydu. Rosa’ya göre emperyalizmin özünün en önemli özelliğinin, sermayenin iktidar yapılarının eski, kapitalist çekirdek ülkelerden yeni alanlara yayılması ve bu alanlar için kendi aralarında sermayenin ekonomik ve politik rekabetiydi.

„Süreç üretim araçları üretimi ile başlar. Bu ek üretim araçlarına kim gereksinme duymaktadır? Şemanın verdiği yanıta göre bunlara tüketim araçlarını artan miktarda üretebilmek için Kesim II gereksinme duyar. Peki ama bu ek üretim mallarına kimin ihtiyacı vardır? Şemaya göre, bu mallara şimdi daha fazla sayıda işçi istihdam ettiği için, Kesim I ihtiyaç duymaktadır. Apaçık daireler içinde dönmekteyiz. Kapitalistler açısından sadece daha çok işçiye bakmak gerekçesiyle daha fazla tüketim malı üretmek ve fazla işçi istihdam etmeye devam etmek için daha çok üretim aracı üretmek anlamsızdır (…) üretimin genişletilmesi için kapitalistler açısından daha önce bir dürtü bulun[malıdır] … Eğer yeni işçiler, yeni üretim araçlarını çalıştıracaklarsa, üretilecek yeni ürünler için bir aşamada yeni talep meydana gelmiş olmalıdır.“

Lenin’in yorumu

Sömürgeciliğe ve emperyalizme ayırdığı çarpıcı pasajlarda, Rosa birçok örneğin yanı sıra Alman sermayesinin Osmanlı köylüsünün sırtından nasıl birikim sağladığını da anlatır. Ancak süreç, aynı zamanda, Osmanlı gibi kapitalizm öncesi toplumların kapitalist üretime dahil olmasını ve sonuç olarak kapitalizmin “dışarısı”nın daralmasını getirecektir. Her ne kadar Luxemburg bunu açıkça öne sürmese de, tüm dünya kapitalistleştiğinde bir bütün olarak kapitalist sistemin ayakta kalma şansı kalmayacaktır.Oysa proleterya devirmeden kapitalizm ortadan kalkmaz.

Rosa Luxemburg’un emperyalizm kavrayışı sorunludur. Rosa emperyalizmin ortaya çıkışında tekelleşme süreçlerini ve finans kapitalin rolünü, iki kapitalist ülke arasındaki emperyalist ilişkiyi, çelişkileri de dışlar. Rosa Luxemburg’un yalnızca emperyalizmin insanlara mal olan bedelini açıklaması, Lenin’in şu yorumu yapmasına neden oldu: “Güney Afrika’da siyahların çektiği acıların tasviri; bağıran, kavgacı ve anlamsız. Ve hepsinden önemlisi, antimarksist.’’

Sağ kanat Sosyal Demokrat Parti’yi ele geçiriyor

15 Eylül 1913’te Sosyal Demokratların delegelerle yapılan toplantısında Rosa Luxemburg, neredeyse tüm partinin tüm yönetimiyle özellikle de Karl Kautsky ve Philip Scheidemann ile şiddetli bir tartışmaya girdi. Bu tartışma, Dünya Savaşını engellemeye yönelik güçlü bir mücadele biçimi olarak genel grev etrafında dönüyordu. Karl Kautsky’nin, savaşta enternasyonal bir silah olamaz açıklamasına karşı Rosa Luxemburg’un cevabı:

»…Komünist Manifesto’nun dünya tarihine geçen çağrısına esaslı bir ek yapılıyor ve Kautsky’nin düzeltmesiyle yeni hâlini alıyor: Bütün ülkelerin proleterleri, barışta birleşiniz ve savaşta birbirinizi boğazlayınız! Yani bugün her kurşun bir Rus, her darbe bir Fransız!… ve yarın, barış yapıldığında, hadi milyonlar kucaklaşınız…« olmuştu.

Rosa’nın tartışması, partinin sol kanadına bağlı Clara Zetkin, Franz Mehring, Alman Sosyal Demokrasi Partisi’nin kurucusu olan Wilhem Liebknecht’in oğlu Karl Liebknecht, Hugo Eberlein, August Bebel tarafından destekleniyordu. Sol görüş, 142 delegeden oluşan güçlü bir azınlığı bir araya getirdi. Çoğunluğu oluşturan yaklaşık 333 delege, parti yönetiminin Alman ulusal kuvvetleriyle parlamento işbirliği politikası lehine oy kullandı. Ek olarak, delegelerin çoğu, savaş makinasının finanasman muhalefetine karşı oy kullandı. SPD’nin sağcı kanadının gücü kısa süre önce ölen parti başkanı August Bebel’in halefleri olarak, sağcı Friedrich Eberts ve ılımlı Hugo Haase’nin seçilmesiyle tescillendi.

Sol kanada yönelik baskılar artıyor

1914 yılının başında durum gittikçe gerginleşti ve Avrupa’daki emperyalist devletler güç ilişkilerinin belirlenmesi ve dünyanın yeniden paylaşımı için kendi aralarındaki bir savaşa işaret etti. Polis ve yargı aygıtı, savaş karşıtlarına ve devrimci sosyalistlere yönelik kontrolü ve zulmü artırdı. Pek çok aktif sosyal Demokrat ve anarşist “mevcut düzene karşı isyana teşvik etmekten” suçlu bulundu ve hapse mahkum edildi.

En ağır darbe Rosa Luxemburg’a indirilmişti. 20 Şubat 1914’te bir yıl iki ay koşulsuz hapis cezasına çarptırıldı. Mahkemede Alman militarizmini teşhir eden ve Almanya sınırlarının çok ötesine taşan savunması büyük ilgi gördü.‘‘…Biz savaşın çıkmasında ve sonuçlanmasında sadece orduda yukarıdan verilen emirler ile aşağıdaki kör itaatkarlığın belirleyici olmadığını, aksine karar verenin emekçi halkın kitlelerinin olması gerektiğini düşünüyoruz. Biz savaşları sadece işçi sınıfının, adil ve gerekli bir dava olarak görüp coşkuyla katılması veya en azından tahammül etmesi durumunda devam edebileceğini düşünüyoruz. Buna karşın, emekçi halkın büyük bir çoğunluğu, savaşların barbarca, tamamen ahlâksız, gerici ve halk düşmanı görüngüler olduğunda inanırsa – ki biz sosyaldemokratlar bu inancı bilince çıkarmayı bir görev biliriz -, o zaman savaşlar olanaksız olur. ’’

Rosa Luxemburg 1916’da serbest bırakıldıktan kısa bir süre sonra yeniden tutuklandı ve 1918’de I. Dünya Savaşı sona erene ve imparatorluk yıkılana kadar hapsedildi.

Sosyal Demokrasinin teslimiyeti

3 Ağustos 1914’te Alman İmparatorluğu Fransa’ya savaş ilan etti. Ertesi gün, 4 Ağustos 1914 ‘de SPD, savaş için gerekli mali desteği oyladı. Başlangıçta savaş ödeneklerine karşı çıkan yaklaşık 14 Sosyal Demokrat milletvekili, ’’dışlanma tehditleriyle’’ “vatanseverlik görevi” için oy kullandı. Rosa Luxemburg, Sosyal Demokrat yönetimin proleter enternasyonalizminden koptuğu gerçeğine öfkeyle tepki verdi:

“Artık Sosyal Demokratlar kokuşmuş bir ceset” ve “Alman Sosyal Demokrat yönetimi dünyanın gördüğü en büyük suçlular!”

»…Almanya Almanya herşeyin üstünde! Yaşasın demokrasi. Yaşasın Çar ve Slavlık! Onbinlerce çadır bezi, yüzbinlerce kilo yağ, kahve taklidi, hemen gönderilebilir! Kârlar artıyor, proleterler ölüyor… Bu delilik ve cehennemin kanlı hayaleti ancak Almanya’daki ve Fransa’daki, İngiltere ve Rusya’daki işçiler uyanır, kardeşce birbirlerinin elini sıkabilir ve emperyalist çiyanların korosunun hayvanî sesini işçilerin eski mücadele şiarıyla: ‚Bütün dünyanın proleterleri, birleşiniz!‘ ile susturabilirler.«

Bu açıklama, özellikle SPD’nin sorumlularına yönelikti: Ebert, David, Heine, Noske ve Scheidemann. Bu arada, 5 yıl sonra aşırı sağcı devletin kurduğu paramiliter güç Freikorps ile güney Almanya’dan Berlin’e devrimci işçi ayaklanmasını bastıranlar da Noske, Ebert ve Scheidemann’dı.

Savaş karşıtlığı

Sosyal Demokratların Sol kanadı, SPD’nin şovenist savaş yanlısı politikalarına karşı savaştı ve savaşa karşı kitlesel protestoları destekledi ve savaşa giden ekonomik desteği reddetti ama ’’Alman işçi sınıfının vatansever duyguları’’ bu kampanyayı başarılı kılmadı. Sadece birkaç savaş karşıtı gösteriler düzenlendi ama derhal polis tarafından engellendi veya dağıtıldı.

Karl Liebknecht

2 Eylül 1914’te, savaş ödenekleri ikinci kez oylandı ve Sosyal Demokratların sol kanadı, parlamentodaki eleştirel milletvekillerinin karşı oy kullanacağını, savaşa hayır diyeceklerini ummuşlardı ama çabaları boşuna olmuştu. Sadece Karl Liebknecht, savaş ödeneklerine ve savaşa karşı parlamento üyesi olarak oy kullanmıştı!

Ancak karanlığa karşı atılan bu cesur adım halk üzerinde etkili oldu. Bu şekilde “yurtsever halk” diktatörlüğü kırıldı ve Almanya’nın dağınık savaş muhaliflerinde karşılık buldu. Özellikle Genç Sosyal Demokratlar, Karl Liebknecht’in kendi sesleri olduğunu hissettiler. Sosyal Demokratlar içindeki bu “enternasyonalist grup” – “Spartaküs ’’- oluşumunun temelini oluşturan onlardı. 5.000 adet yasadışı olarak yayınlanan “Die Internationale” adlı Marksist bir dergi yayınladılar.

Tutuklanma ve hapis

18 Şubat 1915’te Rosa Luxemburg tutuklandı ve bir yıl iki ay hapis yattığı Berlin Kadın Hapishanesi‘ne nakledildi. 21 Aralık 1915’te devam eden savaş ödenekleri üzerine üçüncü oylama yapıldı. Savaşın barbarlığı gerçek olmuştu, proleterler burjuvazilerinin çıkarları için birbirlerini katlediyorlardı ve bu durum Bernstein, Ledebour, Haase gibi partinin merkez kanadından tanınmış Sosyal Demokratları savaş için mali desteğe karşı oy vermeye yöneltmişti.

İktidar, savaş karşıtı sosyalist muhalifleri bilinçli parçalamaya çalıştı. İçlerinde Karl Liebknecht de olmak üzere genç ve aktif enternasyonalistlerin çoğu hızla imparatorluk ordusuna, cepheye gönderildi. Clara Zetkin, Franz Mehring, Poul Levi, Fanny Jezierska, Marta Rosenbaum, Hugo Eberlein, Käte Duncker, Wilhem Piek, Berta Thalheimer ihanetle suçlandılar ve enternasyonalist grupta aktif üyelikleri nedeniyle taciz edildiler. Yeraltına indiler veya kaotik savaş Almanya’sında dolaştılar ve bu nedenle kovuşturulamadılar.

Sosyal Demokratların krizi

Rosa Luxemburg, Nisan 1915’te, Sosyal Demokratların politikalarıyla eleştirel bir yüzleşme olan “Sosyal Demokratların Krizi” başlıklı bir broşür yazdı. Bu broşürde, 2. Enternasyonal’in çöküşünden sonra Uluslararası Sosyal Demokratların görevlerini ayrı bir bölümde özetledi. Bu yazıda Rosa Luxemburg, Birinci Dünya Savaşı’nın toplumsal nedenlerini özellikle de savaşın patlak vermesini, Alman emperyalizminin sorumluluğunu analiz ediyordu. Lenin, Rosa Luxemburg’un hapis sırasında yazdığı analizini emperyalizm değerlendirmesini eleştirdi ama Sosyal Demokrasinin Krizini “mükemmel Marksist bir çalışma” olarak değerlendirdi.

Sosyal Demokratlardan kopuş

1916 Ocak ayının başlarında, savaş karşıtı direnişin önde gelen aktivistleri ve temsilcileri, 1933’te faşist terörist rejim tarafından ezilene kadar çoğu daha sonra Almanya’daki komünist harekette önemli bir rol oynayan Käte Duncker, Hugo Eberlein, Wilhem Pieck, Johann Knief, Karl Liebknecht, Otto Rühle, August og Bertha Thalheimer, Rudolf Lindau, Frany Mehring, Ernst Mezer, Julian Marchlewski, Carl Minster gibi aktivistler bir araya geldiler. Mümkün olduğu kadar büyük bir birlik hedeflenmemeli, fakat asgari düzeyde siyasi netlik olmalıdır. Somut bir eylem programının eksikliğinden hareketle eylem programı grubun dergisi “Spartaküs ” de yayınlandı.

Zimmerwald Konferansı

Enternasyonalist temelle Bertha Thalheimer, ” Enternasyonal Grup” un temsilcisi olarak, İsviçre’de “Zimmerwald Konferansı” adı verilen uluslararası bir konferansa katıldı. Lenin, Radek ve Kollontai de dahil olmak üzere Rus devrimcileri tarafından başlatılan konferans, Komünist Enternasyonal – Komintern veya 3. Enternasyonal adı verilen yeni bir Enternasyonal’in temelini oluşturacaktı.

Spartaküs oluşturuldu

27 Ocak 1916’da “Gruppe İnternationale” “Spartaküs” adını aldı ve “Politische Briefe” (Politik Mektuplar) yayınlamaya başladı. Grup, birçok büyük Alman kentinde sempatizanlarla ve bireylerle ilişki kurdu ve Spartaküs Grubu’nun yayınları ve el ilanlarıyla hızla ülke geneline yayıldı.

Savaş karşıtı gösteriler

Şubat 1916’da Rosa Luxemburg hapisten çıktı. 1000 kadar devrimci kadın karşılama gösterisi yaptı. 6 Mart 1916’da Clara Zetkin’e yazdığı bir mektupta bu resepsiyondan duyduğu memnuniyeti şöyle anlattı : ’’Kadın yoldaşlarımız tarafından nasıl karşılandığımı muhtemelen duymuşsunuzdur. Binin üzerindeydi ve çok sayıda kadın elimi sıkmak için bana geldiler … Tüm bunları görünce nasıl hissettiğimi anlayacaksınız …”

Serbest bırakıldıktan hemen sonra Spartaküs grubunun çalışmalarına katıldı. 1 Mayıs 1916’da Spartaküs Grubu savaşa karşı ilk kitlesel eylemini organize etti. Ortak mücadele için şu sloganlarla seferber oldular : “Barış, özgürlük ve ekmek!”, “Kahrolsun soykırım suçları!”, “Kahrolsun sorumlu savaş suçluları, savaş şovenleri ve savaş vurguncuları!”

Kahrolsun hükümet!

Almanya’nın her yerinde binlerce insan Spartaküs grubunun sloganları altında gösteri yapıyordu. Berlin’de 100.000’den fazla savaş karşıtı bir araya geldi. Kısa süre sonra polisle şiddetli çatışmalar yaşandı. Potsdamer Platz’ın ortasında bir podyumda duran Karl Liebknecht, bağırıyordu:

“Kahrolsun savaş!”, “Kahrolsun hükümet!”

Hemen polis tarafından tutuklandı. Rosa Luxemburg ve Mathilde Jacob, akşama kadar kalabalığın ortasında koşturuyorlardı, polis tarafından dağıtılan kitlelerle birlikte hükümetin savaş çılgınlığına karşı olduklarını göstermek için Berlin’in merkezinde gösteri yaptılar. Spartaküs grubunun tanınmış aktivistlerinin çoğu, Berlin’deki ve ülkenin diğer şehirlerindeki bu büyük savaş karşıtı gösteriden sonra aranıyor ve hapsediliyordu.

Karl Liebknecht aleyhindeki dava

​28 Haziran’da Karl Liebknecht mahkemeye çıkarıldı ve “vatana ihanetle” suçlandı. Bir gün önce 25.000 kişi onunla dayanışma için gösteri yaptı. Aynı gün, Berlin, Braunschweig ve Bremen’in büyük silah şirketlerinden toplam 55.000 işçi, Karl Liebknecht’in kriminalize edilmesini protesto etmek için greve gitti. Dayanışma hareketi ve savaşa karşı direniş yayıldı. Baskı aygıtı panikledi. Rosa Luxemburg, “tehlikeli bir sosyalist ajitatör” olarak tekrar tutuklandı ve hemen askeri bir hapishaneye nakledildi. Franz Mehring, Ernst Meyer ve Spartaküs grubundan ve çevresindeki diğer birçok kişi de hapsedildi.

Resmi muafiyet koşulları, yargıya “yıkıcı unsurları nedeniyle” üç aya kadar hapsetme hakkı verdi. Ancak gerçekte, bu yasal hükümler polise sınırsız olanaklar sağladı. Böylece Rosa Luxemburg, 1918 Alman Kasım Devrimi’nin hapishane kapısını açmasına kadar hapiste kaldı.

Rus Devrimi

Ebert ve Scheidemann çevresindeki Sosyal Demokrat liderler bile, Bolşeviklerin savaşı sona erdireceğini ve böylece dolaylı olarak Almanya için yaklaşan bir yenilgiyi önleyeceğini umarak devrimi memnuniyetle karşıladılar … Rosa Luxemburg Rus devrimini hapishanede yaşadı. Heyecanlı- ama aynı zamanda eleştireldi – düşünceliydi : »…Rusya’nın beni nasıl heyecanladırdığını düşünebilirsiniz. Petersburg’da, Orel ya da Riga’da yıllarca hücrede tutulan kimi arkadaş şimdi özgür. Benim buradaki hapsimi nasıl da kolaylaştırıyor bu…«..

»…Kalbim Rus’lar için çarpıyor. Leninistlerin zaferini maalesef umut edemiyorum, ama – böylesi bir çöküş, ›anavatan için hayatta kalmaktan‹ çok daha iyi olur…«.. »..sosyaldemokraside olmayan bütün devrimci onur ve eylem yetisi Bolşeviklerde temsil edilmekteydi. Onların Ekim Başkaldırısı, sadece Rus Devrimi’nin gerçek kurtuluşu olmakla kalmadı, aynı zamanda uluslararası sosyalizmin onurunun da kurtuluşu oldu…«

Ancak aynı zamanda Rosa Luxemburg, Bolşeviklerinbazı eğilimlerini, tarım politikalarını ve merkeziyetçi politika anlayışlarını eleştiriyordu:»…Genel seçimler, engelsiz basın ve toplantı özgürlüğü, özgür düşünce mücadelesi olmaksızın, her kamu kurumundaki yaşam, içinde sadece bürokrasinin işleyen tek unsur kalacağı biçimde ölür, yalancı yaşama dönüşür. Kamu yaşamı yavaş yavaş uykuya dalar, birkaç düzine parti önderi tükenmez enerjileri ve sınırsız idealizmleri ile yönlendirir ve yönetirler; gerçekte ise aralarındaki bir düzine mükemmel beyin yöneticidir ve zaman zaman işçi sınıfının elit bir kesimi önderlerinin konuşmalarını alkışlamak, hazır kararları oybirliğiyle onaylamak için toplantılara çağrılır, yani özünde kayırıcı klik politikasıdır – bu bir diktatörlüktür, ancak proletaryanın değil, bir avuç politikacının diktatörlüğü, yani burjuva anlamında…«

Onun demokrasi anlayışı, sosyalizm anlayışının gerekli bir parçasıydı: “Sosyalizm olmadan demokrasi olmaz – demokrasi olmadan sosyalizm olmaz”. Ancak tüm eleştirilerine rağmen, Ekim Devrimi’nin toplumsal değişimlerinin de tutkulu bir savunucusu olmuştu.

Almanya’da Kasım Devrimi

8 Kasım 1918’de Rosa Luxemburg yeniden serbest bırakıldı. Aynı gün, yeni kurulan işçi ve asker konseyi, Baden-Würtenberg eyaletindeki monarşiyi devirdi. Bu, Almanya’daki monarşist askeri diktatörlüğün sonunun başlangıcıydı. 3 Kasım’da Almanya’da devrim, Kiel’de 40.000 denizcinin ayaklanmasıyla başladı.

O zamandan beri ayaklanma, savaştan zarar gören Almanya’nın her köşesine yayıldı. Rosa Luxemburg, serbest bırakılmasının ertesi günü, Breslau’da bir savaş karşıtı gösteriye katıldı. Hemen tanındı, sıcak karşılandı ve bir konuşma yapması için davet edildi. Herkes savaşın bittiği için mutluydu.

Berlin, Kasım 1918: Savaş başlıyor!

Ülkenin pek çok yerinde, Spartaküs Grubunun aktivistleri ve ajitatörleri özellikle güçlü oldukları Berlin’de aktif halde hazır bulundular. Burada Spartaküsler, devrimci işçilerle ve askerlerin temsilcileriyle birlikte savaş çağrısında bulundular. Amaçları, monarşinin nihai düşüşü ve seçilmiş işçi ve asker konseylerinin hükümeti devralacağı sosyalist bir cumhuriyetin kurulması ve ayrıca genç Sovyet cumhuriyetiyle dayanışma ilişkilerinin hemen tesis edilmesiydi.

Yüzbinlerce kişi bu çağrıya uydu ve Polisleri silahsızlandırdılar, polis merkezlerini işgal ettiler ve askeri kışlalara baskın düzenleyerek yüzlerce siyasi tutukluyu serbest bıraktılar. Leo Jogiches de bir grup Spartaküs tarafından Moabit Hapishanesinden çıkarıldı. Berlin, devrimci işçilerin kontrolü altındaydı. İmparator II. Wilhelm istifa etmek zorunda kaldı ve “Maliye Şansölyesi” Prens Max ulusal bir yasama meclisi için seçimleri duyurdu.

Sosyal Demokratların başkanlarından biri olan Friedrich Ebert, Rusya’da olduğu gibi sosyalist devrimci bir süreci önlemek için derhal yeni Şansölye olarak atandı. Sosyal Demokrat Ebert, “barış ve düzen” çağrısında bulunarak kendisine biçtiği rolü hemen yerine getirdi. Ancak boşuna: monarşi kurtarılmayacaktı!

“Özgür Sosyalist Almanya Cumhuriyeti”

Karl Liebknecht, Hohenzoller kalesinde bir gösteriye öncülük ederek monarşinin düşüşünü ilan etti. Aynı zamanda protestocular ve grevciler adına, “özgür, sosyalist Almanya cumhuriyeti”ni ilan etti ve Sovyet Rusya’daki yoldaşlarına selamlar gönderdi. Aynı gün, Philip Scheidemann Reichstag’ın önünde büyük kalabalıklar toplandığı gördü ve nüfuzunu kaybetmemek için “özgür Alman Cumhuriyeti” ni ilan etti.

Rosa Luxemburg, 10 Kasım 1918’de Berlin’e geldi ve aceleyle, Spartaküs Grubu’nun yeni günlük gazetesi Rote Fahne’nin (Kızıl Bayrak) ilk baskısını hazırlamaya gitti.

Spartaküs Birliği

Ertesi gün, 11 Kasım 1918, Spartaküs Birliği kuruldu. Örgüt henüz bağımsız değildi, ancak Bağımsız Sosyal Demokrasi USPD içinde güçlü ve örgütlü bir gruptu. Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, Clara Zetkin’in sözleriyle “Berlin’deki tek sosyalist gazete olan” “Rote Fahne” nin baş editörleriydi.

Devrim ve Karşı Devrim

​1918 kışına siyasi mücadeleler damgasını vurdu. Devrimci sosyalistler demokratik yapıların genişletilmesi için savaşırken, sosyal demokrat parti aygıtı tüm gücüyle devrimi kontrol edilebilir, parlamenter bir çerçeveye sokmaya çalıştı. Bağımsız Sosyal Demokrasi, USPD, iki siyasi kutup arasında dağınık, arabuluculuk yapmaya çalıştı: Spartaküs tabanı ve sağcı Sosyal Demokratların içindeki ve çevresindeki devrimci işçiler. Bu arada, gerici subayların başını çektiği monarşist ve militarist çevreler, sol görüşlere, toplantılara, gazete satıcılarına ve grevci işçilere yönelik silahlı saldırılarda yeniden örgütlendiler. Sosyalist ajitatörlerin öldürülmesi çağrısında bulunan binlerce poster bastırdılar. Özellikle cani propagandalarını Spartakist liderler Rosa Luxemburg üzerinde yoğunlaştırdılar.

İlk karşı devrimci darbe girişimi 6 Aralık 1918’de gerçekleşti. Gerici subaylar, Ebert’i başkan olarak atayarak Devrimci İşçi ve Asker Konseylerinin tüm üyelerini tutuklamaya çalıştı. Gösteriler saldırıya uğradı ve silahsız protestoculara ateş edildi. Spartaküs Birliği derhal tepki gösterdi ve darbe girişimine karşı büyük bir gösteri çağrısı yaptı. 24 Aralık’ta gerici birlikler devrimci Halk Donanması’na saldırdı ve bir katliam düzenlediler. Noel’e rağmen, yaklaşık 30.000 işçi ve asker, bu gerici subayların işledikleri suçlarından dolayı öfkeyle toplandı. Öfke, SPD’nin bu gerici kalkışmadan sorumlu olmasına da döndü.

Yüzlerce protestocu, gazetenin işçi gösterilerini ve Spartaküs Birliği’ne karşı kışkırtmasını protesto etmek için SPD’nin gazete yazı işleri ofisi “Vorwärts” ı işgal etti. ‘Vorwärts’ binasında işçiler, 18 gizli makineli tüfek ve karşı devrimci birliklerin saklandığı zırhlı bir araç buldular. İşçiler, Ocak 1919’da askeri olarak yenilgiye uğratılana kadar ‘Vorwärts’ yazı işleri bürosunun işgalini sürdürdüler.

Spartaküslerden Komünist Partiye

30 Aralık 1919’de Spartaküs delegeleri düzenlenen reich kurultayında USPD’den ayrılmayı karar altına aldılar, “Kommunistische Partei Deutschlands” – KPD’yi (Alman Komünist Partisi) kurdu. Karl Radek, KPD’nin kuruluş kongresine Bolşeviklerin resmi temsilcisi olarak katıldı ve Bolşevik Parti’nin dayanışma selamlarını iletti. KPD, kraliyetin iktidar yapılarından gelen sağcı güçlerle mücadeleyi birincil görev olarak belirledi. Kongre, burjuva, gerici medyanın bariz tehditleri ve anti- sosyalist atmosferinde yapıldı. Spartaküs Birliği’nin Berlin’in dört bir yanına, devrimin başlarının kesilmesini isteyen büyük posterler dağılmış durumda:”Liderlerini öldürün! Liebknecht ve Lüksemburg’u öldürün! O zaman barış, iş ve ekmeğe sahip olacaksınız!”

“Kahrolsun Ebert-Scheidemann Hükümeti!”

Bağımsız Sosyal Demokrat USPD’nin sol kanadına mensup olan Berlin polis başkanı Emil Eichhorn, işçi ayaklanmasına karşı mücadelenin bir parçası olarak gösterilere polis baskısıyla yanıt vermeyi reddettiği için görevden alındı.

100.000’den fazla işçi, KPD / Spartaküs Birliği ve USPD’nin Polis Başkanı Eichhorn’un bu işten çıkarılmasına karşı gösteri yaptı. Grevlerin ölçeği arttı. Tüm isyancı merkezlerden 33 temsilciden oluşan devrimci bir eylem komitesi oluşturuldu. Ayaklanmanın sözcüsü olarak Karl Liebknecht, Georg Ledebour ve Poul Scholze seçildi. Ana slogan: “Kahrolsun Ebert-Scheidemann Hükümeti!” idi.

KPD’de şüphecilik

Ancak KPD, pek çok ılımlı Sosyal Demokratın, USPD’nin hala son derece belirsiz bir politikası olduğundan, devrimci, anti-kapitalist hareketlere katılmasını engelleyebileceğinden korktuğu için bu slogana şüpheyle yaklaştı. Parti bir yandan ayaklanmaya aktif olarak katılırken, diğer yandan Menşeviklerin 1917 baharında Rusya’daki burjuva Kerenski hükümeti ile işbirliği örneğindeki gibi Sosyal Demokrat yönetimindeki sağcı geçiş hükümeti ile uzlaşmaya çalıştı. İzlenen Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, devrimci proleterlerin ve sempatizanların kendileri için sağladıkları yerlerde sürekli değiştirerek, kaldılar. Gizli toplantılarda ve medyada, karşı devrimi ve işçi sınıfının ifade ve eylem özgürlüğüne saldıran politikacıları suçladılar.

’’Berlin’de düzen hakim!’’

Rosa Lüksemburg bu başlık altında »Rote Fahne« için 14 Ocak 1919’da yazdığı makalenin son cümleleriyle şöyle diyecekti: ’’Yönetim başarısız oldu. Ama yönetim kitlelerden ve kitlelerin içerisinden yeniden yaratılabilir, yaratılmalıdır. Belirleyici olan kitlelerdir, onlar, devrimin son zaferinin üzerine kurulacağı kayadırlar. Kitleler zirvedeydi, bu ›yenilgiyi‹, uluslararası sosyalizmin gururu ve gücü olan tarihsel yenilgiler zincirinin bir parçası haline getirdiler. Ve bu nedenle bu ›yenilgiden‹ geleceğin zaferleri yeşerecektir. »Berlin’de düzen hakimmiş!« Sizi gidi kör hafiyeler! »Düzeniniz« kum üzerine kurulu. Devrim yarın »yeniden takırdayarak zirveye çıkacak« ve sizleri ürkütücü trombon sesiyle ›ben vardım, varım ve var olacağım! ’’

Ertesi gün, burjuva basını şunu yazdı: “Karl Liebknecht kaçış sırasında vuruldu, Rosa Luxemburg kalabalık tarafından öldürüldü …” 25 Ocak 1919’da Karl Liebknecht, 31 Spartaküs Birliği ile birlikte gömüldü.

Rosa Luxemburg’un cesedi 31 Mayıs 1919’da Landwehrkanal’da bulundu. 100.000’den fazla insan, Berlin’de her iki cenazeye de katıldılar ve her yıl devrimciler 15 Ocak’ta burjuvazinin kanlı katliamlarını Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht nezdinde anıyorlar ve bu iki komünist militan ve kuramcının mücadelelerini emperyalizme kapitalizme karşı işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinde ders çıkarmaya devam ediyorlar.

Lenin’le dostlukları

Onlar, Lenin ve Luxemburg tartışırlar, birbirlerini eleştirirler. Ama dostlukları her zaman baki kalmıştır. Çünkü onlar sömürülen işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin, ezilen halkların kurtuluşu için mücadele etmişlerdir. Yaptıkları tartışmalar günümüz mücadelesinde de yol gösterici teorik derin bir hazinedir. Onların birbirlerine duydukları saygıya bir örnek:

Luxemburg 20 Aralık 1918’de, Kasım Devrimi’nin ateşleri içinde, öldürülmeden üç hafta önce Lenin’e şöyle yazar: „Değerli Wladimir! Amcamın seyahatini Size hepinize ailemizin Karl’ın (Liebknecht), Franz’ın (Mehring) ve diğerlerinin candan selamını iletmek için kullanıyorum. Allah olsaydı, gelecek sene tüm isteklerimiz yerine getirilirdi. Bizim yaşamımız ve yaptıklarımız hakkında amca bilgi verecektir. Şimdilik ellerini sıkar sizi selamlarım. Rosa“

Lenin’de 1922 senesinde „Bir Yayıncının Notları“nda Luxemburg’u şu sözlerle değerlendirir: „… tüm hatalarına rağmen o bir kartaldı ve kartal olarak kalacaktır; ve tüm dünya komünistleri için yalnız onun hatıraları paha biçilmez olmayacak, aynı zamanda onun biografisi ve eserlerinin tümden yayınlanması tüm dünyanın bir çok komünist jenerasyonlarının eğitiminde çok faydalı bir öğreti olacaktır.“ Onlar vardılar ve varolacaklardır!

Bir yanıt yazın