Haber / Yorum / Bildiri

TKP’NİN TARİHİNDEN KOMÜNİST HÜCRE VE İŞÇİ ÖRGÜTLENMESİ

Türkiye’de herkes işçi sınıfı mücadelesinden söz ediyor ama maalesef bir çok komünist parti veya hareketin yeterince işçi sınıfıyla ilişkisi bir türlü kurulamıyor. İşçilerle ilişki kurmakta yaşanan bir çok sorunumuz var. Etrafımızda binlerce, onbinlerce işçi var. Marksist felsefeyi hatmetmiş, birbiriyle entelektüel sohbetin tadını çıkaran sosyalist ve komünistler az değil. Bir türlü işçilerle etle kemik olamıyorlar.

İşçi sınıfının şanlı tarihini yad ediyorlar. Sosyalizmin hayalini kuruyorlar. İşçi sınıfının sayesinde insanlığın nihai hedefi komünizme giden yolları tartışıyorlar.Yeni dünyayı, finans sistemini kavramaktan, proletaryanın yeniden tanımlanmasından söz ediyorlar. Çok şey biliyorlar. Her biri kendi partilerinin işçi sınıfının öncüsü olduğunu savunuyorlar. Bir türlü o işçi sınıfıyla bütünleşemiyorlar.

Günlük hayatta bir çok işçi gençle temasları olsa da onlarla sınıf ilişkisi kuramıyorlar. İşçi sınıfının henüz sınıf bilinciyle donatılmadığından söz ediyorlar. Bunlar sapla samanı karıştırıyorlar, bunların işçi sınıfının sınıf bilincini, örgütlü mücadelesini yükseltmek gibi bir dertleri yok.

İşçileri Anlamayan İşçi Sınıfıyla Kucaklaşamaz

İşçiler iş yerinde koşulların ağırlığından, fazla mesai ücretlerin yetersizliği, iş güvencesizliği, sendikasızlık, birkaç işçinin sendikalaşma çabalarının başarısız işten çıkartılmayla sonuçlanması, fabrika önünde direnişlerinin sonuç vermediğinden, ev ve aile geçindirmek zorunda olduklarından söz ediyorlar.

Sınıfın öncüsü iddiasında olan birileri öğretmen edasında onlara cesur, kararlı olmalarını ve bedel ödemeyi göze almalarını öğütlüyorlar. İşçilerse bu öğütlere göre hareket etmeleri halinde iş ve ekmeklerini kaybedeceklerinden gerçekçi bulmuyorlar. Bu işçi sınıfının mücadelesinin tarihsel dönüştürücü gücünü dilinden düşürmeyen sözde öncülerin kendilerini anlamadığını düşünüyorlar. Bu günlük hayatın içindeki kesişmeler sınıfla onun öncü partisinden olduğunu iddia edenlerin sürdürülebilir ilişkisine dönüşemiyor. İşçiler bir başka seferinde kendi arkadaşlarıyla mahalle kahvesinde gelişigüzel yığınlar halinde kendilerini hayatın akışına bırakıyorlar.Sınıfı bilinçlendirme ve örgütleme iddiasında olanlar aralarında kendi partisinin işçi sınıfının öncü partisi olduğu tezleriyle birbirlerinden kadro devşirmeye çalışıyorlar.

İşçi sınıfının henüz sınıf bilincine varamadığı, lümpen proletarya olarak gericiliğe taban teşkil ettiği, devrimci sınıf ve kitle sendikacılığının da bittiği, komünistlerin bir çok partiye bölündüğü, bunun giderek vahşileşen sistemi ve faşizmi yaşatmaya yaradığı söylemleri havada uçuşuyor. Seçimlerin de en ufak demokratik gelişme umudu bırakmadığı bu şartlarda devrimcilerin, sosyalistlerin, komünistlerin beklemesinin ekonomik ve sosyal hayatın giderek çekilmez hale geldiğinde er yada geç sosyal patlama olacağını ve kendilerinin bu örgütsüz yığınlara o zaman yol gösterebilecekleri iddiasıyla yudumladıkları son çaylarından sonra evlerine dağılmalarıyla sonuçlanıyor. Tam bir öğrenilmiş çaresizlik, komünistlik iddiasında olanlar arasında da hüküm sürüyor.

Ertesi gün çay sohbetinde derin bir tartışmaya giriliyor. Anti-faşist cephenin mutlaka kurulması nakaratını içselleştirmeden tekrarlıyorlar. Tartışmalar temel çelişki, baş çelişki, işçi sınıfının birliği, ulusal mücadele ve sınıf mücadelesinin öncelik sorunu, demokrasi cephesinde öncülük sorununda ayrışmalar başladığı sırada yanlarına bir çay içimlik oturan genç işçilerin tartışmaya katılamadan ayrılmalarıyla tartışma içinden çıkılamaz hal alıyor. Sınıfın öncülüğü iddiadan öteye gidemiyor. Demokrasi cephesi örülmek yerine daha temelde yeni gedikler açılıyor.

Profesyonel Devrimci Direnişçiler ve Direnişçi İşçiler

Bir gün sendikal mücadele nedeniyle işten atılan işçilerin direniş haberi geliyor. Birkaç kişi destek ziyaretine gidiyorlar. İşten çıkarılan 2 işçi olduğunu fabrikanın önünde kurulan direniş çadırında 5 profesyonel direnişçinin de katılımıyla bir haftadır direnişin sürdüğünü öğrendikleri sırada büyük şehirlerden birkaç avukat direnişteki işçileri ziyarete geliyor. Örgüt bağlantısıyla gelen avukatlar sendikal tazminat kazanacakları vaadiyle işten atılan işçilerin davalarını üstlenip gidiyorlar. Sonraki haftalarda karşılaştıkları işsiz kalan işçilerin durumlarının içler acısı olduğunu görüyorlar. İşten atılan işçilerin siyasal bağlantıları tarafından 2-3 kişiyle bağımsız devrimci bir sendikaya yetki için kararlılıkla ve cesaretle giriştikleri mücadelenin sonunda o devrimcilerle bağlarının koptuğunu iş bulamadıklarını, orada tanıştıkları avukatlarla sözleşme imzaladıklarını, kiralarını ödeyemediklerini, davalarının sonuçlanmasını beklediklerini öğreniyorlar. Aradan uzunca bir zaman geçtiğinde ise kazanılan tazminatın %12’ si kadar nispi vekalet ücreti, %12 icra vekalet ücreti, %25 davacı işçiden sözleşme ücreti kazanan devrimci avukatların toplamda %49 ücret kazandıklarını öğreniyorlar. İşsizler kervanına katılan 2 işçi hiçbir devrimciye güvenmiyor. O direnişe desteğe gelen 5 profesyonel direnişçiyi ise o avukatların finanse ettiğini de öğreniyorlar. İşçiler yoluna küçük burjuva devrimciler yoluna.

Söylemeden geçmeyelim daha sonra karşılaşılan o bağımsız sendika başkanının eşi de avukatlardan biriymiş. Kendileri ve siyasi tutumları hakkında dedikodu yapıldığı kulağına gitmiş. Kendini komünist tanımlayanları uyarmaya geldiğinde “Bu avukatlık ücretinin hepsi avukata kalmıyor, sınıf mücadelesine harcanıyor. Profesyonel direniş ekibinin geçimine harcanıyor. Ayrıca bizim partileşme sürecine de harcanıyor” savunmasında bulunuyor. Özürü kabahatinden büyük. Nerden tutarsan dökülüyor. Sen işçinin çıkarını düşünmeyeceksin, kullanıp atacaksın sonra da işçi sınıfının davasına yatırım yaptığına işçiyi inandıracaksın. Yeni kullanıp atacağın işçiler bulup profesyonel direnişçi ve profesyonel avukatlarınla „Türkiye’nin her yerinde biz varız“ deyip işçi sınıfının öncü partisi olduğuna işçileri inandıracaksın. Senin işçi sınıfının politik çıkarları uğruna işçinin kendisini feda etmesi tezin insana devletin ya da milletin üstün çıkarları için genç vatan evlatlarını cepheye sürmesinden ne farkı kalıyor.

DİSK eski DİSK değil!

Son yıllarda çok söylenen bir söz  “Dünyada ve Türkiye’de işçi sınıfı eski işçi sınıfı değil, Devrimci İşçi Sendikaları da eski demokratik sınıf ve kitle sendikaları değil.” Doğru söze ne denir. Acaba neden değil?

1973’lerde başlayan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu nasıl örgütlendi? TKP’nin projelendirdiği ve örgütlediği sürecin tarihçesine girmeyeceğim.

Gerçek TKP Tarihinde Bıraktığı Ayak İzlerinden Tanınır

Herkes TKP’liyim diye ortaya çıkıyor. Bir TKP’liler birçok TKP’ciler var.

70’li yılların sonlarına doğru  Türkiye Komünist Partisi’nin tanığı olduğum işçi sınıfı içinde örgütlenmesinden gerçek bir hikayeyi aktarmakla yetineceğim: TKP fabrikalarda iğneyle kuyu kazarak, sabırla en az 2-3 işçi ile kurduğu ilişkiyi sendikayı öne koymadan politik düzeye taşır onlardan hücreler oluştururdu. Onları hemen DİSK’e yetki almak için fabrikada cepheye sürmezdi. Deşifre ederek işsiz kalmalarına yol açmazdı. Uzun hazırlıklarla eğittiği, küçük adımlarla pratik deneyim kazandırdığı adeta kadro niteliği kazandırdığı bu komünist işçilerin kafelerde sınıfın öncülüğü iddiasında bulunan küçük burjuva aydınların komünistlikleriyle hiç ilgisi yoktu.

Bu komünist işçiler işyerinin gözü kulağı olurlardı. İş yerinde yemekhane, izin, fazla mesai, yakacak, ikramiye, iş güvencesi gibi her sorunla ilgilenirler, diğer işçilerle arkadaşlık kurarlar, siyasal kimliklerini açık etmezlerdi. İşçilerin uğradıkları haksızlıklar karşısında spontane gelişen reaksiyonlarda öne çıkan politize olmasa da lider vasıflı işçilerle dostluk arkadaşlık geliştirirlerdi, kendilerinin öne çıkmak gibi hastalıkları yoktu. Son derece dikkatli bir şekilde fabrikadaki işçi kitlesini yönlendirebilecek doğal liderleri keşfederlerdi.

TKP İşyeri Hücreleri Çalışması

Nasıl mı keşfederlerdi? Anarko sendikalizminde moda olduğu günlerde bir demirdöküm fabrikasında işveren sarı sendikayı da devre dışı bırakmaya çalışıyor. Yıllık toplu sözleşmeye sendikayla oturmak istemiyor. İşçiler arasında genel olarak sendikacılara ve temsilcilere de güvensizliği kullanarak işçilerle doğrudan görüşme yolunu seçiyor. Sendika enflasyonun çok altında zam öneriyor. Diğer sosyal haklardan hiç bahsetmiyor. İşçiler de kendilerinin muhatap alınmasına daha sıcak bakıyor. TKP’nin orada Ekrem ve Mustafa’dan başka kimsesi yok. Onlar da işe gireli 3 ay olmuş.

Önce Personel Müdürü bütün işçileri fabrika önünde topluyor. Ardından genel müdür gelip bir nutuk atıyor. Genel müdürün hiçbir vaat içermeyen konuşması işçiler arasında homurdanmaya yol açıyor.

Mehmet Usta’nın hikayesi başlıyor

Yukarıdan izleyen patron iniyor aşağıya ve merdivenlerde keskin bir konuşmaya girişiyor. Fabrikanın durumunun çok zorda olduğundan bu yıl hiçbir zam yapamayacağını söyledikten sonra, “ben gerekirse bu fabrikanın kapısına bugün kilit vururum. Bana fabrikanın hiçbir getirisi yok. Ben sırf siz işinizden olmayasınız diye, size ekmek kapısı olsun diye bu fabrikayı açık tutuyorum. İşine gelen kalır, işine gelmeyen gider, işte kapı! Görüşme bitmiştir.” diyerek sözlerini tamamladığında 500 civarı işçiyi derin bir sessizlik kapladığı sırada fabrikada pek konuşmayan, sorulduğunda kısa cevaplarla yetinen, hafif kekeme, heybetli görünüşüyle insanda saygı uyandıran Mehmet Usta, gür sesiyle önce hafif kekeleyerek patrona “Arkadaşım sen bana ekmek vermiyorsun, ben sana ekmek veriyorum. Kazanmıyorsan kapat o zaman, sen bana kapıyı gösteremezsin. Ben sana kapıyı gösteririm!” Sözleri ardından işçiler coştular. “Bravo Mehmet Usta!” ve patrona yuh sesleri yükseldi.

Mehmet Usta Ekrem’in bölüm ustasıydı. Ekrem Mustafa’yla Mehmet Ustanın tam arkasında bulunuyordu. Mehmet Usta’nın beline avucuyla dokunarak “Ağzına sağlık ustam” dedi. Ardından Mustafa’da “Mehmet Ustam tebrik ederim” dedi. Mehmet Usta etrafında sevgi çemberi ile kuşatılırken patron çoktan binanın içine kaçmış, ardından müdürleri de gözden kaybolmuştu. Mehmet Usta’nın kendisine yönelik sevgi gösterisine rağmen yüzündeki gergin ifade kaybolmuyordu. Gözlerini üst kattaki patronun penceresine dikmiş, ”Ba ba bak şerefsize, na na nankör şerefsiz” diye söylenerek işinin başına döndü. Ekrem’in gözü Mehmet Usta‘daydı. Zaman zaman gözleri karşılaştığında Mehmet Usta’nın keskin bakışlarından gözlerini kaçırıyordu.

TKP Kadroları Devreye Giriyor

Akşam iş çıkışında Ekrem ve Mustafa Mehmet Usta‘yı bulup mutlaka konuşmak istiyorlardı. Önceleri hiç dikkate almadıkları bu adam onların gözlerinde bir kahramana dönüşmüştü. Onun çıkabileceği mahalle kahvelerinin önünden geçtiler. Bulamıyorlardı. Tesadüf sonucu Mehmet Usta’yı kahveden bozma havuzu olmasa da adı ‘Havuzlu Restoran’ olan bir yerde pencerenin önünde tek başına rakısını yudumlarken gördüler. Hemen yanına gidip merhaba demeleriyle Mehmet Usta, “Gelin bakalım, oturun gençler” demesi bir oldu. Derin bir tanışma sohbetinin ardından konu fabrikadaki takdire şayan çıkışına geldi. Mehmet Usta, ”Yıllarımı verdim.,nankör p…venk” diye söylendi. Ardından “Bu fabrikanın temelinden beri va va varım ben. O kredi borcu öderken benim sırtımdan ter aktı. Sonra kalantor oldu. Şimdi de bizim ekmeğimizi kafamıza kakıyor. Kapatsın, bana ekmek yoksa ona da ekmek çıkmasın o zaman” diye söylenmeye devam ediyordu.

Ekrem ve Mustafa bu görüşmenin ardından fabrikada Mehmet Usta ile resmi iş ilişkisinin dışında hiç birlikte boş vakit geçirmediler ama hemen her akşam ya kahvede ya da caddelerde yürüyerek saatlerce sohbet ettiler. Maaşı alınca yine aynı restorana ve aynı masaya oturup rakılarını yudumladılar.

Fabrikada işverenle sendika arasında sözleşme imzalanamadı. Sendikanın sözleşme süresi dolduğundan işveren sendikayı fabrikadan atmak istiyor, sendika da durumu bildiği için grev kararı da almaktan çekiniyordu. Bu gelişmeler ışığında Ekrem ve Mustafa Mehmet Usta’nın tecrübesinden öğrendikleri kadarıyla işveren fabrikayı kapatma konusunda blöf yapmış bir daha da sözünü etmemiş. Üzerinden 2 ay geçmiş işler yürüyordu.

DİSK Maden-İş yetki alıyor

DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikası çevre il ve ilçelerde çok fazla ekonomik ve sosyal haklar kazanıyordu. Maden-İş yakın bir bölgede bir buzdolabı fabrikasında 2 ayda bir maaş tutarında ikramiye, kira ve yakacak yardımı kazandığı işçiler arasında duyulmaya başlanmıştı.

Ekrem’in “Mehmet Usta biz bu fabrikaya Maden-İş’i getirebilir miyiz?” demesiyle “Getiririz tabi, onlara mı soracağız. Hangi sendikayı istersek onu getiririz. Satılık bu şerefsizler” dedi.  Ardından “siz daha yenisiniz fabrikada ortalıkta fazla görünmeyin ben ayarlıycam” sözleriyle uyardı. Bu konuşmanın üzerinden 2 ay geçtiğinde Bakanlıktan Maden-İş Sendikası‘nın yetki kararı geldi. O zaman noterden sendikaya üye olunuyor, gizlilik çok önemliydi. Bakanlıktan yetki gelince işverenin haberi olması gerekirken çoğu iş yerinde patron önceden haber alıp işçi çıkartıyordu. Şimdiki gibi E-Devlet’ten online üyelik yoktu.

Bu olayın ardından işveren Mehmet Usta’yı tazminatını ödeyerek işten çıkardı. Eski ve yeni sendika arasında yetki sorunu yaşansa da birkaç ay içinde büyük çoğunluğun desteğiyle DİSK Maden-İş yetkisini kabul ettirdi.

Mehmet Usta artık TKP’li bir Komünist

Mehmet Usta mesleği sayesinde iş bulmakta güçlük yaşamadı. Başka iş yerlerinde de kendisinin hücre örgütlenmeleriyle öne çıkmadan DİSK’e bağlı Maden-İş’e iş yerleri kazandırdı.

12 Eylül Faşist Askeri Darbesi‘nin ardından şehirdeki evini yurt dışı çıkış öncesi ara istasyon olarak illegal TKP örgüt üyelerine tahsis edip ailesiyle köydeki baba evine yerleşti.

Mehmet Usta yaşasaydı bu tarihe geçtiği hikayeden kendini tanır ve gururlanırdı. Çünkü, o “Bizim çocuklarımıza ve torunlarımıza mücadelemizden başka bırakacak mirasımız yok” derdi.

İşçi sınıfı tarihinde „ben işçi sınıfının öncü partisiyim“ diyenler değil, öncülüğü kazananlar öncü kabul edilirler.

Günümüz Türkiye’sinde bu nedenle ilgisi olmayanlar da TKP mirasına sahip çıkmaya çalışmaktadırlar.

Türkiye’de bir TKP vardır, birde TKP’ciler.

TKP’yi logodan tanıyamayabilirsiniz, onu tarihteki ayak izlerinden tanırsınız.

Yoldaşça kalın.

One thought on “TKP’NİN TARİHİNDEN KOMÜNİST HÜCRE VE İŞÇİ ÖRGÜTLENMESİ

  • Faruk Tuzcuoğlu

    Çok güzel… Entellektüellerin hiç bir çaba sarf etmeden adam devşirme ile yeni TKP ler kurmaları, bu durumdan nemalanan (yeni)Avukat gürüh çok güzel anlatılmış… … … … Bence pek fark yok, Küçük Burjuva Entelleri bizde de hemen 80 öncesinde partiyi kaosa sürüklemişlerdi… İki koyunu bir arada güdebilecek yetenekte olmayanlar yönetici oldular… 80 den sonra, hepsi Avrupa lara kaçışırken, masadaki hesabı işçilere ve tecrübesiz gençlere braktılar… Daha fazla detaylara girmek istemem, kahroluyor, utanıyorum… Mehmet Ustalara selam olsun… Mehmet ustalar Partinin yönetimine gelemediler… Saygılarımla…
    Burada yanlış yapmak istemem, şahsen tanıdığım ve kendisinin de, o zamanlar mali açıdan sıkıntılı günler geçirdiğini bildiğim, ama bir kahraman gibi, ücret almadan, davadan davaya koşan, avukat İnci İşbulur ve diğer bazı eski avukatları ayrı tutmamız gerekir diye düşünüyorum… Görür veya görmez, onlara saygılarımı sunuyorum… ??????

Bir yanıt yazın