Haber / Yorum / Bildiri

TKP 99 YAŞINDA (Bölüm: 3)

Mütareke döneminde İstanbul’daki ilk komünist kümeler

Mustafa Suphi Sovyet Rusya’da, Ekim Devrimi’yle birlikte özgürleşen esir Türkiyeliler arasından eğittiği Bolşevikleri komünist hücre ve kümeler kurmak, düşmana karşı savaşmak için sürekli Anadolu ve İstanbul’a gönderiyordu. Bu komünist hücre ve kümeler Türkiye’de işçi ve emekçi yığınları Oktober Devrimi ışığında bilimsel sosyalizmle ve Sovyetler Birliği ile bağlıyor, onları ulusal kurtuluş savaşına sevk ediyordu. Mustafa Suphi’nin Sovyetler Birliği’nde kurduğu ve yönettiği komünist grup TKP’nin doğuş ve kuruluşunda ana damarı teşkil etmiştir. Şefik Hüsnü de Mütarekeden sonra İstanbul’a gelmiş, Almanya’dan dönen Ethem Nejat önderliğindeki “Kurtuluş”  grubuna katılmıştır. Almanya grubu İstanbul’a döndükten sonra Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası’nı kurmuş, Mustafa Suphi ile ilişkiye geçmiştir. Ethem Nejat yönetimindeki Almanya’dan gelen grup TKP’nin doğuşunda ikinci damar olmuştur. Artık Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’la birlikte Türkiye işçi sınıfı hareketi yeni bir safhaya girmiş, Marksizm-Leninizm‘le bağlanmaya, Oktober Devrimi ışığında bolşevikleşmeye, Türkiye’de ve dünyada devrimci bir rol oynamaya başlamıştır.  

Ülkede ilk komünist birimler İstanbul’da oluşmuştur. İstanbul’daki ilk komünist küme Halkalı Ziraat Mektebi’nde iki ustanın kurduğu hücredir. Bunlardan biri okulun demirci ustası İvan idi. Bu yoldaş harpte Rus ordusundan kaçmış ve Türkler onu esir saymışlardı. Mektepte öğrenciler ona “Bolşevik İvan” derlerdi. Diğeri tornacı Ahmet Usta idi. Ahmet Usta harp sonlarında Almanya’ya usta işçilik için gönderilmişti. Orada devrimci Alman işçileriyle bağlanmıştı. Kümenin başında okulda öğretmenlik yapan biri vardı. Küme 30. Ekim 1918’de Kadırga’da Ahmet Ustanın evinde toplandı. Toplantıya demiryolu, tramvay, vapur işçileri, marangozlar katıldı. Toplantı sonunda çıkan bildiride, halk birlik olmaya, memleketi düşmandan kurtarmaya çağrıldı, Rusya’daki Ekim Devrimi selamlandı. Şubat 1919’da polis bu kümenin bazı üyelerini tutukladı, bazı üyeler de Anadolu’ya, cepheye geçtiler. Ama bundan sonra İstanbul’da komünist kümeler arka arkaya sökün etti.

Komünist kümelerden biri Kumkapı-Kadırga’da, bir diğeri de Galata-Yağkapanı tarafında çalışıyordu. Büyükçe bir küme Haliç-Kasımpaşa semtini eline almıştı. Haliç kümesine 1919’da Sovyet Rusya’dan dönen 5-6 kişilik Bolşevikler grubu katıldı. Bolşeviklerin başında “Baba” Mehmet vardı. Bunlar Mustafa Suphi ile bağlıydı. Bu grup daha ziyade Anadolu’ya silah, fabrikalardan tezgah ve işçi kaçırma işleriyle uğraşıyordu. Bu kümeye bağlı yoldaşlar Mustafa Suphi’nin çıkarttığı komünist “Yeni Dünya” gazetesini dağıtıyorlardı. 1920 yılında, Sarayburnu ve Kumkapı semtleri garnizonlarındaki Fransız askerlerine, Harbiye’deki İngiliz askerlerine, Hintli askerlere onların dillerinde yazılmış beyannameler dağıttılar. Onları, Türkiye’den çıkıp gitmeye çağırdılar. Bu Haliç grubu kayıkçılarla, demiryolu işçileriyle, posta-telgraf-telefon memurlarıyla bağlıydı. Bu grup Bulgar, Macar, Fransız komünistleriyle işbirliği kurmuş, daha sonra İstanbul komünist teşkilatına bağlandı. Bu gruptan bir çok genç komünist çetelere girdiler; Geyve, Sakarya, İzmit, Çatalca kesimlerinde savaştılar.

Bu çetelerden Osman Kaptan Çetesi, Kürt Süleyman Çetesi, Ardeşenli Abdullah’ın Çetesi Anzavur haydutlarına karşı, “Hilafet Ordusu” denilen çapulculara karşı savaşlarda büyük yararlıklar gösterdiler. Ardeşenli Abdullah bir fırın işçisiydi. Oktober Devriminde Rusya’da bulunmuştu. Kızılordu birliklerine gönüllü yazılmış, Beyazlara karşı cephelerde savaşmıştı. Şehirde çete savaşlarını iyi bilirdi. İstanbul’da İngilizlere, Fransızlara kaç defa baskınlar yapmıştı. Aralık 1918’de Antant kuvvetleri “Zafer Günü’’nü kutladılar. İşte tam o gün Haliç semtinde işçiler, denizciler, halk protesto gösterisi yaptı. Tersane’de Camialtı’nda denizciler İngilizlerin kurdukları bir garajı ve benzin deposunu o gece yaktılar. Göğe vuran yangının kızıllıkları halkımızı savaşa çağıran bir sinyaldi. 1919 Şubat’ında Osman Kaptan Çetesi Tersaneyi Hasköy kapısından bastı, Eskikazık yerindeki bir İngiliz silah deposunu boşalttı, silahları Anadolu’ya aşırdı. Maydos’ta, komünistlerin demiryolu ve liman işçilerinden kurdukları çete İngilizlerin silah deposunu bastı, silahları Anadolu’ya yetiştirdiler. Anadolu’da da yine Mustafa Suphi’nin yönettiği büyük bir Bolşevik örgütlenme ve çete hareketi vardı. Anadolu’da ulusal kurtuluş hareketini başlatanlardan biri de bu çetelerdi. Anadolu’da Mustafa Suphi’ye bağlı bu hareket TKP’nin kuruluşunda 3. damarı, kolu oluşturmuştur.

Oktober Devrimi öncesi bu gelişmeleri TKP şöyle özetlemektedir:

“Oktober Devrimine kadar Türkiye’de, sosyalist düşüncenin gelişmesinde, komünistlik akımı yoktu. En sol akımlar, o zamana kadar, burjuva reformlarının ve küçük burjuva sosyalizminin çerçeveleri dışına çıkmıyordu. İşçi sınıfı nitelik ve sayı bakımından çok zayıftı. İşçi hareketi, burjuva milliyetçiliğinin etkileri altındaydı. Bu hareket, daha ziyade, sınıf savaşı çağrılarıyla değil, milliyetçilik duygularıyla gelişiyordu. Sınıf çelişmeleri, uzlaşmaz sınıf zıtları milliyetçilik duygularını koparacak kadar gelişmemişti. Proletarya, gerçek anlamda, hemen hemen yok gibiydi.

Türkiye’de kapitalizm gelişmemişti. Emperyalizm, o zamanlar, dünya çapında kuvvetliydi.

Bu saydıklarımızdan ötürü, Türkiye’de komünizm, ilk gelişme adımlarında gereken teorik hazırlığı yapamadı. Türkçe hiçbir komünist kitap, yazılı hiçbir şey yoktu. Sınıf savaşlarından geçmiş, teorice hazırlıklı bir kadro yoktu. Türkiye’de komünist hareketin gelişmesine bu olaylar belli ölçüde engel oldu. Milli Kurtuluş Savaşında (1918-1922) bu zayıflık etkisini gösterdi.” (TKP, Doğuşu, Kuruluşu, Gelişme Yolları, sayfa 1-2)

1920: TKP’nin Doğuş ve Kuruluş Dönemi

Mustafa Suphi’nin Sovyet Rusya’daki çalışmaları

Mustafa Suphi, İttihat ve Terakkicilerin ihanetini, işçi ve emekçi düşmanı politikalarını açığa vurduğu ve onlara muhalefet ettiği için, 15 yıl kürek cezasıyla diğer muhalefet mensupları gibi, 1913’de Sinop kalesine sürüldü. O, 1914 yılında bu kaleden Rusya’ya kaçmayı başardı. Amacı Avrupa’ya geçmekti. Suphi, Rusya’ya kaçtıktan sonra Osmanlılar Almanların yanında Rusya’ya karşı harbe girdi. Bunun üzerine çarlık polisi Mustafa Suphi’yi Ural’a sürdü. Bundan sonraki gelişmeler yalnız Mustafa Suphi için değil, Türkiye işçi hareketi için de bir dönüm noktası oldu. O dönem Rusya dünya devrimci hareketinin merkezi olmaya başlamıştı. Bu hareketin başında Lenin’in yönetimindeki Bolşevik Partisi bulunuyordu. Rusya’da Mustafa Suphi Bolşeviklerle, Marksist literatürle, Lenin’in eserleriyle tanıştı, devrimci Marksist öğretiyi benimsedi. Bolşevik oldu, 1915 senesinde Bolşevik Partisi saflarına alındı. Bu Türkiye işçi sınıfında bolşevikleşmenin, yani bilimsel sosyalizm temelinde Marksçı-Leninci ilkelerle tanışmanın ve çalışmanın, örgütlenmenin ilk adımıydı. Böylece Türkiye işçi sınıfında İttihatçılardan, II. Enternasyonalden kopma, kurtulma, bolşevikleşme dönemi başlıyordu.

TKP’nin 1. Kongresinde M. Suphi bu konuda şöyle diyordu. „Türk devrimcilerinin Rus Bolşevikleriyle teması 1915 yılında başladı… Komünist literatür harp esirleri arasında büyük rağbet görüyordu.“

1.Dünya Savaşı’nda binlerce Osmanlı askeri Rusya’ya esir düşmüştü. Bunlar Bolşeviklerin, komünistlerin mücadelesini, Büyük Oktober Devrimi’ni gördüler. Kimileri dünyayı yerinden oynatan bu savaşlara katıldılar. Rus işçi ve köylüsünün koca çarlığı, burjuvaziyi, toprak beylerini nasıl devirdiklerini yaşadılar. Rus halkının, Rus proletaryasının, Bolşevik Partisi’nin, Lenin’in kurduğu Sovyet devletinin nasıl bir devlet olduğunu, şimdiye kadar ki devletlerden kökten farklı olduğunu gördüler. Dünyanın çehresini değiştiren Ekim Devrimi’ne katılmaları, Rus işçi ve köylülerinin Lenin’in önderliğinde kurdukları kendi Sovyet iktidarı, bu Türkiyeli askerlerin yaşamını derinden etkiledi.

Mustafa Suphi bu Türk tutsakları arasında çalıştı. Onların uyanmalarına yardım etti. Onlarla toplantılar yaptı, onlara Sovyet egemenliğinin önemini anlattı. Kimilerini örgütledi. Parti okulu açtı. Sovyetlere saldıran yabancılara, emperyalistlere karşı savaşmak için Gönüllü Türk Kızıl Alayları kurdu. Mustafa Suphi, Oktober Devrimi’nin uyandırdığı Doğu halkları arasında da, Azerbeycan’da, Türkmenistan’da, Taşkent’te Sovyet iktidarının zaferi ve sağlamlaşması için var gücüyle savaştı. İşte TKP’nin ilk nüveleri Sovyet iktidarını savunan, emperyalizme karşı savaşan Enternasyonalist, Bolşevik olan bu komünistler tarafından, Mustafa Suphi ve yoldaşları tarafından kuruldu ve bunlar tarafından yönetilip yönlendirildi.

Mustafa Suphi Marksçı-Leninci propagandayı alabildiğine yaymak, bütün sosyalistleri bir komünist gazete çevresinde toplamak için, Moskova’da 1918 senesinde Türkçe “Yeni Dünya”  gazetesini çıkarmaya başladı. Bu hem Rusya’da, hem de Anadolu’da dağıtıldı, tüm Türk devrimcilerinin savaş organı oldu. “Yeni Dünya”nın hızla yayılmasından rahatsız olan Osmanlının Moskova sefiri Galip Kemali Söylemezoğlu, Sovyet hükümeti nezdinde Mustafa Suphi’nin çalışmalarını “üç muhtıra” vererek protesto etti, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının sürülmesini istedi. Nafile, Mustafa Suphi yoluna, ‘’Yeni Dünya’’ da çıkmaya devam etti. 

Bu çalışmalar sonunda, Mustafa Suphi, Moskova, Kazan, Samara, Saratov, Rezan, Astrahan ve bir çok diğer Sovyet Rusya şehirlerinde Türkiyeli esirlerden komünist teşkilatlar kurdu, Rusya’nın bir çok tarafında Türkiyeli sosyalist gruplar oluştu. Sovyet Rusya’da oluşan bu grupları bir teşkilat altında toplamak için şartlar olgunlaşmıştı. Mustafa Suphi, Sovyet Rusya’daki bu Türkiyeli devrimci gruplarını bir çatı altında toplama çalışmasına girişti. Bu çalışmaları yaparken, O’nun aklında yatan, memlekette çürümüş padişahlık düzenine karşı yürütülecek savaşın başına geçecek bir Türkiye devrim örgütü yaratmaktı. Suphi, 18. Temmuz 1918’de, Moskova’da, ileride Türkiye Komünist Partisi’nin devrimci kollarından biri olacak olan Türk Sol Sosyalistleri’nin Birinci Kongresini topladı. Kongre, dünya devrim hareketi sorunlarını görüştü, emekçi Türkiye halkının çıkarlarını, durumunu tartıştı. Sovyet Rusya’nın her suretle desteklenmesi, Oktober Devriminin kazanımlarının savunulması için enternasyonalist kızıl Türk savaşçı birlikleri teşkilini kararlaştırdı. Göçmen Türkiyeli solcu sosyalistlerden bir komünist grup teşkiline karar verdi. Mustafa Suphi başkanlığında bir Merkezi Büro seçti. Yine Mustafa Suphi 1918 Kasım’ında Moskova’da toplanan Müslüman Komünistler Birinci Kongresi’ne katıldı, Milliyetler Halk Komiserliği’ne bağlı olarak kurulan Doğu Halkları Merkez Bürosu’nun Türkiye seksiyonu başkanı oldu

Mustafa Suphi, Doğu Halkları Komünist Örgütleri Merkez Bürosu’nda canlı bir faaliyet gösterdi. Çetin koşullar altında, Doğu dillerinde basın-yayın işlerini yoluna koydu. Birçok beyannameyi kendi eliyle kaleme aldı, gazetelere, dergilere yazılar yazdı. Önemli pek çok politik dokümanları, belgeleri, Marksizm-Leninizm klasiklerinden bazılarını, K.Marx ve F. Engels’in “Komünist Manifestosu”nu, V.İ. Lenin’in “Rusya ve Doğu‘nun bütün müslüman emekçilerine Çağrı”sını, “Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Dişişleri Komiserinin Türkiye işçi ve köylülerine çağrısı”nı Türkçeye çevirdi ve bu işleri organize etti. 1919 Mart ayında yayınlanan Büronun hesap raporunda, Mustafa Suphi, bir yıl içinde, çeşitli dillerde, 6 milyon sayı gazete, broşür, çağrı ve beyanname basılıp dağıtıldığını yazıyordu. Suphi, daha önce, Aralık 1918’de Petrograd’da yapılan Uluslararası Devrimciler toplantısına katılmış ve burada bir konuşma yapmış ve aynı görüşleri dile getirmişti: “İngiliz-Fransız kapitalizminin beyni Avrupa’da olmakla birlikte, vücudu Asya ve Afrika ovalarındadır” tespitini yapmıştır. Suphi’ye göre, Doğu’da yapılacak devrimler, Batılı emperyalist sanayi ülkelerini hammaddeden yoksun bırakacak, oralarda buhranlara neden olacak ve proleterlerin iktidarı almalarını kolaylaştıracaktır.

Suphi, Mart 1919’ da toplanan III. Enternasyonal’in Birinci Kongresi’ne Türkiye Komünist Örgütü’nün temsilcisi olarak katıldı. Kongrede, Türkiyeli işçi ve köylülerin Rusya’da bulunan temsilcileri adına söz aldı ve bir konuşma yaptı. Suphi konuşmasında şöyle dedi: “Kapitalizme karşı savaşa karar vermiş bulunuyoruz… İngiliz, Fransız kapitalistlerinin kelleleri Avrupa’daysa, işkembelerinin Asya’nın semiz ve bereketli topraklarında olduğunu herkes bilir. Bizim, Türkiyeli sosyalistlerin başlıca ve ilk vazifesi, Doğuda kapitalizmin köklerini sökmektir.. “Burada Moskova’da, bütün dünyanın geleceğini değiştirecek olan III. Enternasyonal’in büyük Kongresinde konuşmak, ezilen Türkiye köylüsü ve işçi sınıfı adına konuşmak, kurtuluş, hürriyet, eşitlik, kardeşlik için konuşmak, emperyalist canavarlardan çekmediği kalmayan Türkiye halkı adına konuşmak en büyük bir kıvanç, en büyük bir saadettir.” Kızılordu saflarında savaşan, Türkiyeli esirlerden oluşturulan gönüllü askeri birlikler konusunda da Suphi şunu söyler: “Rusya’nın kudretli, genç Kızılordu’suna katılmak üzere, Türkiyeli askeri birliklerinin kurulmasına ve birliklerin takviyesine başlanmıştır. Şu anda Rusya’nın çeşitli cephelerinde, binlerce kızıl Türkiye askerleri, Sovyet egemenliğini silah elde savunmaktadırlar.” Kongrede Suphi, İkinci Enternasyonal hıyanetini de şu sözlerle değerlendirmiştir: “İkinci Enternasyonal önemini artık kaybetmiştir. Önderlerinin bir çok hıyanet hareketinden, 4 yıl süren emperyalist harbinden, harbeden memleketlerin tutumunu doğrulayan ve hatta bu memleketleri destekleyen sosyal hıyanetçilerin hareketlerinden sonra, İkinci Enternasyonal otoritesini ve teşkilatçı gücünü kaybetmiştir. İşte bunun içindir ki, özellikle Rusya’yı ve Almanya’yı saran büyük devrim yangını karşısında Üçüncü Enternasyonal’in toplanmasını selamlıyorum.”  Suphi için, Sovyet egemenliğinin kurulması “bütün ezilen milletlere ve sınıflara büyük kurtuluş ümidi veriyor” ve Doğuda devrim, “Yalnız Doğuyu Avrupa emperyalizminden kurtarmak için değil, Rus devrimini desteklemek için de” gereklidir. Mustafa Suphi, inançlı, sarsılmaz bir proleter enternasyonalisti olarak, Oktober Devrimi’ni sonuna kadar savunmayı kendisine bir borç bilmiştir.

1919 Baharında Mustafa Suphi Komintern’in Güney Bürosuna gönderildi ve Kırım’da çalışmaya başladı. Burada Yeni Dünya’yı çıkartmaya devam etti. Hemen yerli halk arasında, İstanbul’dan, Anadolu’dan Kırım’a gelmiş Türkiyeliler arasında ajitasyon yapmaya, Marksizm-Leninizm ülkü ve ilkelerini yaymaya, komünist yuvalar, hücreler kurmaya, Sovyet egemenliğini savunmak için gönüllü birlikler oluşturmaya başladı. Ayrıca Suphi, Kırım’a gelen Türk kayıkçılarla ilişki kurdu, onlarla Anadolu’ya yayınlar, propagandacı amele ve askerler gönderdi. Mustafa Suphi’nin Kırım’daki çalışmaları çok verimli oldu. “Ulusların Yaşantısı” gazetesi, 25 Mayıs 1919’da şöyle bir haber verdi: İstanbul’dan gelen 100 deniz adamı, tayfa, “Bolşeviklerin temsilcisi olarak Mustafa Suphi’nin söylevini büyük bir heyecanla dinlediler. Bu deniz adamlarının söylediklerine göre, Bolşeviklik Türkiye’de, halk arasında çok tanınıyor, büyük bir sempati kazanıyor.”

Suphi, o dönemde, Antant devletlerinin istila ordularına karşı, Türkiye’de silahlı savaşları, çete hareketlerini kuvvetlendirme işini, Türkiye komünistleri ve sosyalistlerinin, bütün yurtseverlerin en önemli ödevi ve görevi sayıyordu. Rusya’da bulunan Türkiye komünistlerinin çoğu yurda dönmeye, düşmanlara karşı savaşlara katılmaya can atıyorlardı. Suphi onlara her yardımı yapıyor, gazete, kitap sağlıyor, bunların Anadolu’ya, İstanbul’a geçmelerine, düşman çizmesi altındaki bölgelere yayılmalarına, komünist kümeleri kurmalarına ve silahlı çeteler oluşturmalarına önem veriyordu. Odessa’dan kalkan iki gemiyle Komintern’in bastırmış olduğu “Manifesto”nun Türkçe çevirisi ve “daha birtakım amele ve rençber esirler” Türkiye’ye gönderilmiştir. Müslüman Komünistler Merkezi Heyeti’nden iki üye de, bunlarla birlikte İstanbul’a gitmişlerdir. Yunanlıların Anadolu’da ilerleyişini durduran Eskişehir’deki Bolşevik Taburun kurucusu ve komutanı olan Yüzbaşı İsmail Hakkı’nın da bu kafileyle geldiği tahmin edilmektedir.

Suphi’nin Anadolu’ya gönderdiği yayınlar ve propagandacılar, o zamanki Osmanlı hükümetini de rahatsız etmiş, fermanlar, menler çıkarmışlardır. Tüm bu “Ferman”lara ve menlere rağmen Anadolu’da halk arasında Bolşevizm çığ gibi yayıldı. Mustafa Suphi’nin attığı mayalar çoktan tutmaya başlamıştı.

Kırım’da Mustafa Suphi, Doğu Gönüllüleri Enternasyonal Alayı’nı kurdu. Bu alaya yerlilerden başka, Türkler, Romenler ve Bulgarlar girdi. Bu savaş birliği, Beyazorducular‘dan general Slaçev’e karşı savaşlara doğrudan doğruya katıldı, büyük başarılar sağladı.

1919 Ağustosunda, Denikin kuvvetleri Rusya’nın güneyine çıkarma yapınca, Mustafa Suphi, Komintern’in Güney Bürosunda çalışan Türk, Bulgar, Yunan, Romen komünistleriyle beraber, kuzeye doğru yol açan kahraman 12. Orduya katıldı. Denikin, Mahno ve diğer karşı devrimcilerin kuşatması altında çarpışa çarpışa ilerlediler. Bu dönem İngiliz casusluk servisi, Suphi’yi yakalamak için çok uğraştı. Yakalayıp yok etmek için tuzaklar kurdu. Bunlar boşa çıkınca Entelijans Servisi ajanları bu Türk devrimcisinin vurulduğu söylentilerini yaydılar. Suphi bir mektubunda, bunun yalanlanmasını istiyor ve bütün yoldaşlara selam gönderiyordu. Bu savaş yürüyüşüne katılanların hepsi, özellikle komünistler, olağanüstü bir direnme ve kahramanlıklar gösterdiler. Sonunda kuşatmayı yardılar ve Moskova’ya ulaştılar. Mustafa Suphi de Moskova’da Komintern çalışmalarına devam etti.

Bu arada Mustafa Suphi’nin Anadolu’ya gönderdiği komünistler; örgütler, silahlı çete birlikleri kurmaya, ülkeye dalan düşmana ve bunların işbirlikçilerine, ağalara karşı savaşmaya başlamışlardı. Diğer yandan Nisan 1920’de Ankara’da Mustafa Kemal Büyük Millet Meclisi hükümetini kurmuş ve silahlı çete birliklerini eli altına almak, kurtuluş hareketinin başını tutmak ve bu hareketi yalnız yabancı ordulara, istilacılara karşı savaş çerçevesine kapamak çabasına koyulmuştu. Bu koşullarda milli burjuvazinin bu çelişik ikiyüzlü politikasının iç yüzünü açığa vurmak, işçi ve köylülere biricik doğru yolu göstermek gerekiyordu.

Daha başında Ulusal Kurtuluş Hareketinde iki politik çizgi ortaya çıkmıştır. Birincisi Mustafa Kemal’in çizgisi: Ulusal Kurtuluşu istilacılara karşı savaşla sınırlamak ve savaş sonunda burjuva ve ağaların desteğinde bir burjuva hakimiyeti kurmaktır. İkincisi Mustafa Suphi’nin çizgisi: Ulusal Kurtuluşu sosyal kurtuluşla tamamlamak, işçi ve köylülerin hakimiyetini kurmaktır. Bu iki çizgi, bu iki mücadele bugüne kadar sürmüştür ve hâlâ sürmektedir.

Ama o gün de, bugün de, savaşan işçi, köylü ve askerleri yönetecek devrimci bir örgüte, Türkiye Komünist Partisi’ne ihtiyaç vardı. Mustafa Suphi, Türkiye halkının bu olağanüstü zor günlerinde onların yanında olmak için can atıyordu. Ülkede partiyi toparlamak, halk yığınlarıyla beraber savaşlara katılmak istiyordu. Fakat yolları Beyazorducular, haydutlar, Müsavatçılar, Gürcü Menşevikleri, Taşnaklar ve benzerleri kesmişti. Türkiye’ye Afganistan ve İran üzerinden daha kolay geçilebilirdi.

Mustafa Suphi bu arada Türkistan’a gitti. Orada Türkistan Cephesi Politik Şubesi’nde bir zaman çalıştı. Orta Asya’da Sovyet egemenliğinin yerleşmesine yardım etti. Burada da kendisini alabildiğine işe verdi. Taşkent’te “Yeni Dünya”yı çıkardı. Gönüllü Kızılasker savaş grupları kurdu. Kalabalık mitingler düzenledi, ateşli nutuklar verdi. Enternasyonal Propaganda Bürosu’nu yönetti. Fakat Türkiye’ye bu yol üzerinden ulaşamadı. 28 Nisan 1920’de ayaklanan Bakû işçileri Müsavatçılar hükümetini devirdiler ve Azerbaycan’da Sovyet egemenliğini ilan ettiler. Türk gönüllüleri, Bakü’nün kurtarılmasında aktif yardımda bulundular. Çok geçmeden, Mayıs 1920’de Mustafa Suphi Bakû’ye geldi, Türkiye yolu gerçek olarak gözükmüştü. Böylece Türkiye Komünist Hareketinin tarihinde, Mustafa Suphi’nin yaşamında yeni bir dönem başlıyordu.

Bir yanıt yazın