Haber / Yorum / Bildiri

TİP geleneği Erkan Baş’a bir beden büyük geldi

Barış ALPER

TÜRKLER tarihini, geçmişini bilmeyen veya bilmek istemeyen veya resmi tarih dışında gerçeklerle ilgilenmeyen veya ilgilenmek istemeyen, geleneklerine, değerlerine sahip çıkmayan veya çıkmak istemeyen, ama bu gelenekleri, değerleri günlük çıkarları için tepe tepe kullanmaya kalkan bir toplumdur. Fakat geçmişine, değerlerine sahip çıkmayan, tarihini bilmeyen, tarihi gerçeklerle yüzleşmeyen bir toplum ise asla millet olamaz. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu çıkmaz sorun da budur. Başta Ermenilere karşı işlenen soykırım olmak üzere tarihte Türklük ve Müslümanlık adına işlenen cinayet ve soykırımlarla yüzleşilmeden “kaderde, sevinçte, tasada, kıvançta” bir olunamaz, bugün yaşanan Kürt sorunu demokratik ve barışçıl yollardan çözülemez. Neden toplumun bugün yarıdan fazlasının hâlâ kendisini Türklükle değil Müslümanlıkla ifade ettiği anlaşılamaz.

“Hür halkların hür ittihadı“ geleneğini savunabilmek

Kendini ifade edemeyen, geçmişini ve geleneklerini bilmeyen veya hor gören anlayış toplumun yalnız sağ kesiminde değil sol kesiminde de hâkimdir. Bunun yaşanan en bariz örneği kendisine solcu, sosyalist, devrimci, komünist, marksist diyen kesimlerin son 20 yılda 1920’de Mustafa Suphi ve Ethem Nejatların kurduğu Türkiye Komünist Partisi TKP’nin ve 1961’de Kemal Türkler ve İbrahim Güzelce gibi işçi lideri sendikacıların kurduğu, Behice Boran, M. Ali Aybar ve Sadun Aren gibi TKP’li marksist aydınların yükselttiği Türkiye İşçi Partisi TİP’in geçmişini tarihini, geleneklerini, deneyimlerini hoyratça kullanmaları, tahrif etmeleridir. Kemal Okuyan ve Aydemir Güler gibi TKP ile hiçbir ilgisi olamayan sözde solcu geçinen birkaç kendini bilmez devletten aldıkları icazetle TKP’nin ismini, politikasını, geleneğini, deneylerini çarpıtıp O’nu devletin Kemalist politikasına yamamaya kalktılar. Devlet desteği ile özellikle Marksist sempatizan gençleri etraflarına topladılar, Maalesef “Durum” sitesindeki TKP’liler dışında kimse onlardan hesap sormadı, ihanetlerini yüzlerine vurmadı. Çünkü onlar için de TKP tarih olmuştu, üzerinde durmaya değmezdi. Bu ilkesizliğin, tarihsizliğin, çıkarcılığın bir başka örneği idi.

Çok zaman geçmeden bizim SİP-TKP dediğimiz devlet icazetli TKP içinde Kürt sorununa karşı izlenen Kemalist politikaya karşı çıkan bazı gençler “Şeyh Sait’ten demokrasi kahramanı çıkaracak kadar hödük olmaktansa, Topal Osman Ağa’nın manevi torunu olmayı tercih ederim” diyen Kemal Okuyan taraftarlarına karşı ayaklandılar. Gerçekten de bu bazı gençler için bardağı taşıran damla oldu. Zira bir solcuya, demokrata asla yakışmayan bu kıyaslama hem bir çarpıtma, hem de TKP’nin tarihine bir saldırıydı. Topal Osman Suphilerin Karadeniz’de katledilmesinde parmağı olan bir caniydi. Mustafa Suphi TKP’nin yeni cumhuriyetin “Hür milletlerin hür ittihadı” üzerinde kurulmasını savunan bir liderdi ve Şeyh Said bu ilkenin hayata geçmesi için mücadele eden ve ayaklanan Kürtlerin bir lideriydi. Zulme karşı direnen her ulusal hareket gibi Şeyh Said hareketinin de bir demokratik içeriği vardı.  İkisini de, hem Suphileri hen Şeyh Saidleri katlettiren Mustafa Kemal idi. Nedeni de Mustafa Kemal’in “Hür milletlerin hür ittihadı”na dayalı bir demokratik cumhuriyet istememesiydi. Şimdi herkes kimin “hödüğü” kimin “torunu” olacağına karar versin. Ama bir şeyi vurgulamak gerekir: Kim ki Mustafa Suphi’nin yoldaşı olmak ister, onun en başta “hür milletlerin hür ittihadı”nı savunması ve Türkiye işçi sınıfını bu enternasyonal ruh ve anlayışla eğitmesi gerekir.

Türkiye İşçi Partisi TİP’in şanlı tarihi

SİP/TKP içinde Topal Osmancı Kemal Okuyan taraftarlarına başkaldıranlardan biri de Erkan Baş’tı. Erkan Baş SİP/TKP’den ayrılıp dolambaçlı bir yoldan geçip tekrar bölündükten sonra yanında kalan örgütün bundan böyle Türkiye İşçi Partisi TİP adını alacağını ve TİP adı altında politik çalışmalarını yürüteceğini ve HDP ile Kürtlerle dirsek teması içinde olacağını beyan etti. Birçok eski TİP’li Erkan Baş’ın bu adımına karşı çıktı. Çünkü geldiği yer SİP/TKP Suphilerin TKP’sinin tarihini ve geleneğini çarpıtmış, onu diskredite etmiş bir parti idi. Erkan Baş yıllarca bu politikaya alet olmuştu ve özeleştiri yapmamıştı. Bu nedenle eski TİP’li yoldaşlar acaba Erkan Baş Suphilerin TKP’sinin bir “parçası” olan TİP’in SİP’liler gibi ismini kullanıp tarihini, geleneğini çarpıtır mı endişesini taşıyorlardı. Bunda da haksız değillerdi. Eski bir TİP’li olan bu yazının yazarının da böyle bir endişesi vardı. Zira TİP’in Türkiye işçi sınıfı tarihinde şanlı bir yeri vardır. Kim ki TİP’in adını kullanmak ister, onun bu şanlı tarihe layık olması gerekir. TIP’in bu şanlı tarihinin köklerinden biri Türkiye işçi sınıfında diğeri de Kürt özgürlük hareketinde yatar. Bu gerçek görülmeden TİP anlaşılamaz, Suphici TKP anlaşılamaz. “Erkan Baş’ın HDP’ye yaklaşması bir manevra mı, yoksa TİP ruhunda ciddi bir adım mı?” soruları hep akıllarda olmuştur.

TİP 13 Şubat 1961’de aralarında Kemal Türkler ve İbrahim Güzelce’nin de bulunduğu 12 sendikacı tarafından kurulmasıyla Türkiye işçi sınıfı yıllar sonra legal bir partiye sahip olmuştu. Onların hedefi meclise girip meclis kürsüsünden işçi sınıfının talep ve istemlerini halka duyurmak, halkı uyandırmak ve emekçilerin iktidara gelmesini sağlamaktı. Sendikacılar kısa bir zaman sonra gördüler ki, işçi sınıfının politik mücadelesi ekonomik mücadelesinden başka çalışmalar gerektiriyordu. Burjuvaziye karşı fabriklardaki mücadeleyle meydanlardaki politik mücadele ayrıydı. Bu politik ve ideolojik olarak daha gelişkin bir kadro gerektiriyordu. Sendikacılar partiyi yönetecek, politik olarak burjuvaziyle boğuşacak bir başkan arayışına çıktılar. İlerici olarak tanınan burjuva aydınlarına gittiler. Bunlardan kimi 5000 lira maaş, kimi altına bir araba ve bir şöför istedi. TİP’de ise ne 5000 lira maaş verecek ne de şöförlü araba alacak para vardı. Bu arayışta bir aydın onlara “sizin aradığınız bizler değiliz, sizin aradığınız TKP’lilerdir, onlar da Aybar, Boran, Aren’dir” dediler. Gerçekten Aybar, Boran, Aren TKP’nin 40’lı, 50’li yıllardan kalan ve hâlâ çalışan bir hücresiydi. Sendikacılar gitiler, onları partiye davet ettiler. Ne para ne araba isteyen vardı. “İşçi sınıfının verdiği görevi yerine getirmek boynumuzun borcudur” dediler ve hemen işe koyuldular. Yıl 1962, 100 binlik Saraçhane işçi mitinginden hemen sonrası.

TİP Türklerin ve Kürtlerin ortak partisi

Aybar, Boran ve Aren’in gelmesi ve Saraçhane mitinginin ivmesiyle TİP yükselişe geçti. Yalnız işçilerin değil tüm toplum kesimlerinin; köylünün, esnafın, aydının, Kürtlerin, Alevilerin diğer kesimlerin sorunlarına el attı, ülkeyi Amerika’ya teslim eden ikili anlaşmalara, Nato ve Amerikan üslerine karşı çıktı ve programında bunlara yer verdi. Program’daki “Toprak ve Tarım Reformu” ile “Doğu Kalkınması” başlıkları altında dile getirilen hedefler, Kürt demokrat ve aydınlarının, devrimci gençlerin ve işçilerin, esnaf ve köylünün TİP’e olan ilgisini arttırdı. İstanbul, Ankara, İzmir örgütlerinin yanı sıra Diyarbakır TİP’in daha 1963 yılında kurulan ilk örgütlerinden biri oldu. Kısa zamanda TİP tüm Kürt illerinde büyük bir güç haline geldi, Kürtler partide önemli görevler üslendi. TİP 1966’da 2. Büyük Kongresi’ni Malatya’da gerçekleştirdi. Kürt sorununu bilimsel açıdan dile getiren bir dergi, “Yeni Akış” yayınlandı. Ama devlet hemen yasakladı, dergiyi yayınlayanları hapse attı. Onları hapiste ilk ziyaret eden ve onlarla dayanışma gösteren TİP Başkanı Mehmet Ali Aybar oldu. Bugün Demirtaş’tan Kışanak’a, Mızraklı ve diğer kayyuma uğrayıp hapise atılan belediye başkanlarına kadar Kürtleri ziyaret eden, onlara uygulananları protesto eden, mitingler düzenleyen bir Türk politikacısı veya partisi oldu mu? Ziyaret eden TİP’li bir politikacı var mı? Maalesef! İşte TİP Kürtleri kendi bir parçası olarak gören böyle bir geleneğe sahiptir.

TİP Doğu’da, Kürdistan’da devletin halka uyguladığı zulmü, keyfi uygulamaları, Kürt illerinin bilinçli geri bırakılmışlığını protesto etmek için 1967 senesinden itibaren Doğu’nun her tarafında ve Ankara’da mitingler düzenledi. Bu mitingler “Doğu Uyanış Mitingleri” olarak tarihe geçti. Bu mitinglere ağasından köylüsüne, aydınından esnafına, gencinden işçisine 10 binlerce Kürt katıldı. O zaman devlet ve sağcı gazeteler bu uyanışa isyan dedi. TİP’in gençlik örgütü FKF’de “Anayasal haklarını kullananların yaptığı bir mitingi isyan olarak niteleyenlerin demokrasi düşmanı olduğunu” ilan etti. Evet! Kürtler daha isyan etmiyordu, uyanıyordu, ama bu zulüm ve işkence böyle devam ederse isyan edecekleri de açıktı. Ve nihayet Kürtler 1984’de isyan etti. 40 yıldır bu isyan sürüyor. Devlet Kürtlerin üstüne bombalar yağdırıyor. İnkâr ve imha politikası uyguluyor. Ne kendisine TKP diyen SİP/TKP’den ne de İşçi Partisi diyen TİP’ten devleti, onun savaş ve askeri operasyonlarını protesto eden bir açıklama geldi mi? Bir miting, yürüyüş düzenlendi mi? Maalesef! Bir tarih ancak böyle çarpıtılır ve itibarsızlaştırılır.

4. Kongrede TİP’in 6 Nolu Kürt kararı

29 Ekim 1970 tarihinde Ankara’da toplanan TİP’in 4. Büyük Kongresi’nde tarihi bir karar alındı. Kürt sorunuyla ilgili 6 No’lu karar şöyle başlıyordu:

– “Türkiye’nin doğusunda Kürt halkının yaşamakta olduğunu,

– Kürt halkı üzerinde, baştan beri, hâkim sınıfların faşist iktidarlarının, zaman zaman kanlı zulüm hareketleri niteliğine bürünen baskı, terör ve asimilasyon politikaları uyguladıklarını,

 – …“Doğu Sorunu”nu bir bölgesel kalkınma sorunu olarak ele almanın, hâkim sınıf iktidarlarının şoven, milliyetçi görüşlerinin ve tutumunun bir uzantısından başka bir şey olmadığını,

– Kürt halkının anayasal vatandaşlık haklarını kullanmak ve diğer tüm demokratik özlem ve isteklerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesinin, bütün anti-demokratik, faşist, baskıcı, şoven milliyetçi akımların amansız düşmanı olan partimiz tarafından desteklenmesinin olağan ve zorunlu bir devrimci görev olduğunu,

– Kürt halkının gelişen demokratik özlem ve isteklerini ifade ve gerçekleştirme mücadelesi ile işçi sınıfının ve onun öncü örgütü partimiz öncülüğünde yürütülen sosyalist devrim mücadelesini tek bir devrimci dalga halinde bütünleştirmek için, Kürt ve Türk sosyalistlerinin parti içinde omuz omuza çalışmaları gerektiğini;

– Kürt halkına karşı uygulanan ırkçı-milliyetçi şoven burjuva ideolojisinin, partililer, sosyalistler ve bütün işçi ve diğer emekçi yığınlar arasında yerle bir edilmesini sağlamanın, partinin ideolojik mücadelesinin ve gelişmesinin temel ve devamlı bir davası olduğunu;

– Partinin Kürt sorununa, işçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesinin gerekleri açısından baktığını kabul ve ilan eder.”

Bu karar o tarihte yasal bir siyasi partinin Kürt sorunu ile ilgili aldığı en net, en ileri karardı. Ve bu karar Türkiye sosyalist hareketiyle Kürtler arasındaki birlikteliğin en somut belgelerinden biri olarak tarihe geçti. TİP’in o zamanki bu kararının bugün lafzına ve ruhuna uygun hareket eden parti Erkan Baş’ın TİP’i değil, Edirne’de rehin tutulan Selahattin Demirtaş’ın asli başkanı olduğu HDP’dir. Bugün TKP ve TİP’in Suphici geleneklerine sahip çıkan legal bir partinin yeri HDP’nin bileşenlerinden biri olmaktır, ayrı baş çekmek değildir. Hem HDP içinde hem kendi partisi içinde çalışmaktır. Maalesef bundan 5 sene önceki seçimlerde HDP’den milletvekili seçilen TİP’li Erkan Baş bir Türk partisi olarak TİP’i güçlendireceğini söyleyerek hemen HDP’den ayrılması daha o zaman tartışma konusu olmuş ve doğru bulunmamıştı. Zira HDP listesinden seçilen partisi olan veya olmayan bir Türk milletvekilinin baş görevi en azından yukarıda TİP’in 6 No’lu kararı çerçevesinde hem HDP içinde hem kendi örgütünde çalışarak Türk yığınlarına Kürt sorununu anlatmak, Türklerin Kürtlerin özgürlük hareketiyle dayanışmasını sağlamaktır. Ama HDP’den ayrılan TİP’li Erkan Baş’ın en iyi yaptığı iş Mecliste HDP kontenjanından basına nutuk atmak olmuştur. Mecliste nutuk atarak bir yere varılamayacağını 60’lı yıllarda TİP’in deneyi ise göstermişti. Erkan Baş ve TİP bu zaman içinde Kürtlerle ne bir dayanışma gösterisi olmuş, ne devletin Bakur’da, Başur’da Rojova’da yaptığı operasyonları protesto eden bir miting düzenlemiş, ne de pahalılığın, enflasyonun gerçek nedeninin Kürtlere karşı yürütülen savaş masrafları olduğunu anlatan eylemler gerçekleştirmiştir. O zaman HDP’den ayrılmanın ne anlamı kaldı. Hedef HDP’den bağımsız olmak, gölgesinde kalmamak mıydı? O zaman insanın “HDP’nin gölgesinde bir Türkiye Sosyalist hareketi gelişemez” diyen Sol Partili Alper Taş’tan ne farkı kalıyor?

Bu seçimde tarihi görev Yeşil Sol Parti içinde yer almak

Türkiye 14 Mayıs’ta seçime gidiyor. Bu seçim tarihi bir önem taşıyor. Ya Erdoğan ve onun AKP’li, MHP’li Cumhur İttifakı yenilecek ya da Türkiye bu faşizan gerici tek adam diktatörlüğüne bir kez daha mahkûm olacak. Bunun için bu seçimde Erdoğan’dan kurtulmak için her bir oyun önemi var. Bunu bilen Erdoğan YRP ve Hüda Par’la birlikte tarihin en gerici, en saldırgan, en faşist, en terörist, en tehlikeli seçim ittifakını oluşturdu. Sol güçler ise hâlâ en demokratik, sonuç alıcı bir birlikteliği oluşturmaktan acizler. Bunun sorumlusu da şimdilik Erkan Baş’ın başında olduğu TİP’tir.

Yeni seçim sistemine göre bir ittifak içinde olan partilerin ittifaktaki bir partiden değilde kendi logosuyla katılması o ittifakın seçimdeki şansını zayıflatmaktadır. Emek ve Özgürlük İttifakı içindeki partilerin hepsinin HDP’nin kapanma tehlikesi nedeniyle Yeşil Sol Parti’den girmeleri bu partinin 100 milletvekili hedefini sağlamasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Ama Erkan Baş buna şiddetle karşı çıkarak kendi TİP logosuyla Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında gireceğini açıkladı. Bu ise TİP’in YSP seçmeninin karşısına rakip olarak çıkması demektir. YSP’nin 100 milletvekili hedefini dumura uğratmaktır. Bu ne solculukla, ne de demokratlıkla bağdaşır. Böyle davranmakla TİP’in gerekçesi de, “bizim artı katacağımız seçmenler var” iddiasıdır. Keşke TİP’in böyle kendi başına birkaç milletvekili çıkaracak geniş bir seçmen kitlesi olsa. TİP’in ne böyle bir gücü var, ne de işçi ve emekçi yığınlarla bir bağı var. Gençler ve aydınlar arasında bir etkinliği var. Bunu da abartmamak gerek. Buradan bir milletvekili bile çıkmaz. Yapılacak tek iş acilen getirilecek her bir oyun büyük bir değer kazanacağı Yeşil Sol Parti’ye katılmaktır. Eğer bu seçim ülkenin kaderini belirleyecek diyorsak, her bir oyun, mecliste her bir milletvekilinin önemi var diyorsak bu gerçekleri gözönünde bulundurarak davranmak gerekir. Sorun hem Saray’dan hem Meclisten Erdoğan’ın gönderilip gönderilmeyeceği sorunudur. O zaman Erkan Baş da dâhil herkes bu sorumluluk içinde hareket etmelidir. Aksi kendi küçük çıkar hesaplarını sınıfın ve ittifakın önüne koymaktır ki, bu kendisine sosyalistim diyen bir parti ve liderine yakışmaz, bu bir küçük burjuvalıktır. Bu tutum Suphici gelenekten gelen TKP ve TİP’in tarihinde yoktur, sınıf ve ittifakın çıkarları her şeyin üstündedir. Erkan Baş hangi partinin ismini aldığını bir kez daha düşünüp ona göre hareket etmelidir.

TİP’e layık olmak onun politikasını ve pratiğini örnek almaktır

Bir de bu “Artı katacağımız seçmen” iddiası üzerinde durmak gerekir. Bu iddia hem doğru değildir, hem sakat ve çarpıktır. Ne demek bu “artı katacağımız seçmen”? Yani HDP’ye, yani Kürtlere oy vermeyecek ama bize TİP’e oy verecek seçmen mi kastediliyor? Yani söz konusu olan kendine sosyalist diyen Kürt düşmanı Kemalist seçmen mi? O zaman Erkan Baş sana “Emek ve Özgürlük İttifakı’nda ne işin var?” diye sorarlar? Kürtlerin sırtından milletvekili mi olmak istiyorsun derler? Ama biz şu kadarını söyleyelim: Erkan Baş yönetimindeki TİP’in bu tutumu 60’lı yıllardaki Aybar, Boran, Aren yönetimindeki TİP’in tutumundan fersah fersah geridir. Erkan Baş bu tavrıyla TİP geleneğine ve tarihine, TİP ismine layık değildir. Daha fazla TİP ismini kullanmayı hak etmemektedir. Aksi takdirde bunun sonuçlarına katlanmak zordur. Görülen o ki, TİP ismi Erkan Baş’a bir değil birkaç beden büyüktür. Partisine başka bir isim bulması daha iyi olur.

Bir yanıt yazın