Haber / Yorum / Bildiri

Tasarruf anlayışı yalnız Erdoğan’a değil, Maliye Bakanı Şimşek’e de yabancıdır

Mümin TOPRAK

ERDOĞAN ve Maliye Bakanı Şimşek dâhil hükümette herkes tasarrufun gerekliliğinden bahsetmektedir. Geçenlerde Maliye Bakanı Şimşek tüm bakanlıklara, devlet kurumlarına gönderdiği bir genelgede tasarruf talebinde bulunmuştur. Erdoğan böyle bir genelge yayınlasaydı kimse bunu ciddiye almazdı. Zira itibardan tasarruf olmaz diyen bir cumhurbaşkanının tasarruf sözüne inanılmaz. Ama bir maliye bakanı bir tasarruf genelgesi yayınlarsa insanlar devletin tasarruf yapılacağı konusunda beklenti içine girerler. Ama Bakan Şimşek’in genelgesi böyle bir beklenti yaratmadığı gibi, inandırıcılığı da olmadı. Çünkü Mehmet Şimşek de Erdoğan gibi tasarruf anlayışına yabancı bir kişidir. Hem geçmişteki hem günümüzdeki icraatından deliller pek çoktur.

Kamusal taşıt harcamalarına “çerez parası” diyen bir bakan

Mehmet Şimşek’in tasarruf konusunda düşüncesinin ciddi olup olmadığını anlamak için biraz gerilere gitmek gerekiyor. 2015 senesinde Şimşek maliye bakanıdır. Erdoğan o zamanki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e 1 milyon dolara bir zırhlı Mercedes araba alır. Bu araba kamuoyunda tartışma konusu olur. Bu tartışmalar şimdi hapiste olan HDP Eşbaşkanı Demirtaş da katılır ve şöyle der: “Sen bir din adamı, din âlimisin. Acaba bu Mercedes’in zırhı seni günahlardan da koruyor mu? Ey sevgili hoca, Sırat Köprüsü’nden Mercedes’le geçilmiyor ha! Sırat Köprüsü’nden buradaki fakir fukarayla aynı şartlarda geçeceğiz hepimiz.”

Tartışmalar ve eleştiriler artınca Diyanet İşleri Başkanı Görmez araba zırhlı değil, 1 milyon dolar da değil diye savunmaya geçer ve arabaya binmeyeceğini ilan edip arabayı geri verir. Erdoğan bu duruma kızar ve Görmez’e gerçekten zırhlı ve değeri 4 milyon dolar olan özel bir Mercedes arabası “hediye” eder. Görmez de bu hediyeyi geri çeviremez, kabul eder ve biner. Arabaların neden bu kadar iyi zırhlı olması gerektiği de “PKK terörü” ile açıklanır. Bunun gerçekliği ayrı bir soru ama demek ki Kürt sorunu çözülmüş, “terör” korkusu kalkmış olsa zırhlı arabalara gerek kalmayacak ve bütçede milyonlarca dolar tasarruf edilecektir.

Bu tartışmaya o zamanki Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de dâhil oldu. Kamu tasarrufunun simgesi haline gelen kamu taşıtlarının bütçeye yükü konusunda şöyle konuştu: “Bakın 2014 yılında Türkiye’deki bütün araçların satın alınması, kiralanması, bakımı, onarımı ve yakıtı 3 milyar 300 milyon liradır. Türkiye’nin bütçesi 473 milyar liradır” dedi ve bunun bütçenin “binde 7”si olduğunu belirtti ve bu “Türkiye milli gelirinde, bütçesinde çerez parası değil, çerez” dedi. Şimdi 3 milyar 300 milyon TL’yi bütçede çerez parası bile değil diyen bir bakanın kamu kurumlarına gönderdiği tasarruf genelgesini kim ciddiye alır? Kendisi bile gönderdiği genelgeye inanmamaktadır.

Bütçe açığını tasarruf değil vergi ile kapatan ve halkın sırtına yükleyen bakan

Bakan Mehmet Şimşek’in kamu kurumlarına gönderdiği “Tasarruf Genelgesi” kapsamında, deprem harcamaları hariç, kamu kurumlarının tüm harcamalarının gözden geçirilmesi, resmî taşıtların ve taşınmazların edinilmesi ve kiralanması, haberleşme giderleri, personel görevlendirmeleri, basın ve yayın, kırtasiye ve demirbaş alımları, temsil, tören, tanıtım, enerji alımları gibi giderlerde tasarruf yapılması bekleniyor. Bu kalemler arasında en çok dikkati çeken yine kamu taşıtlarının bütçeye getirdiği yüktür. Bu yük 2023 senesinin, yani bu yılın ilk 6 ayında 3,4 milyar TL’dir. Tüm kalemlerin yılın ilk altı ayında tutarı 54,2 milyar TL’dir.

Maliye Bakanı Şimşek bu yıl ön görülen 1 trilyonluk bütçe açığını kapatmak için iğneden ipliğe her şeye vergi koyar, KDV, ÖTV vergilerini yükseltir, benzine ve motorine haftada iki, üç kez bir lira, 2 lira zam getirirken kamuda tasarrufu ciddiye almadığını, bütçenin yükünü yine vatandaşın, işçi ve emekçinin sırtına bindireceğini göstermektedir. Tasarruf hangi bakanlığın, hangi devlet kurumunun somut ne kadar tasarruf yapacağının planlamasıyla olur. Aksi takdirde tasarruf genelgeleri çöp sepetine atılan kâğıtlardır. Bakan ise kamu kurumlarından ne kadar tasarruf yapacaklarını 28 Temmuz’a kadar bildirmesini istemiştir. Şimdiye kadar gelen bir tasarruf haberi duyulmadı. Aslında Bakanın bu genelgesi kamuoyunun gözünü boyamak içindir. Başta taşıt olmak üzere kamu masraflarını “çerez parası” gören bir bakandan ve kurumlarından tasarruf beklenemez. Tasarruf yapacak olan bir maliye bakanı tasarrufa önce Erdoğan’ın sarayından başlaması gerekir. Şimdiye kadar sarayın örnek olacak bir tasarrufa gideceği haberi de duyulmadı. Tersine masraflarını arttığı haberleri gelmektedir.

Saray tasarruf tanımıyor, masrafı her gün artıyor

Erdoğan’ın sarayının masrafları sınır tanımıyor. Zira Erdoğan tasarruf kendisine gelince “İsraf ekonomisini bir kenara koyalım” diye lafa başlıyor. Çünkü sarayın günlük gideri 14 milyon 694 bin liradır. Korumalara yapılan günlük ödeme 10 milyon liradır. Uçakların, arabaların giderleri, temsil, itibar giderleri, o tantanalı toplantı masrafları bunlara dâhil değil. Maliye Bakanı’nın genelgesinden sonra Erdoğan’ın bir tasarruf listesi çıkarıp bakanlığa göndermesi gerekmez mi? Gerekir, ama sarayı söz konusu olunca tasarruf kelimesi Erdoğan’a yabancıdır

Sarayında tasarrufa yanaşmayan Erdoğan’dan en azından o geçilmeyen köprülere, otoyollara, uçakların inmediği havaalanlarına her ay ödenen dolar karşılığındaki garantilerin Türk parasına çevrilmesi ve sabitlenmesi beklenemez mi? Böyle bir adım bütçeyi büyük ölçüde rahatlatacaktır. Ama Erdoğan bunu da yapmaz, çünkü 5’li çete ayağa kalkar. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırmalar Vakfı’nın geçen yıl yayımladığı rapora göre Türkiye’nin, köprü, yol, havaalanı, hastane ile Akkuyu Nükleer Santralı için verilen 35 milyar dolarlık gelir garantisi dâhil toplam 153 milyar dolar olarak kabul etmiş olduğu garanti bulunmaktadır. Tasarruf yapılacaksa buralardan başlamak gerekmez mi? Ama Erdoğan buna müsaade etmemektedir. Çünkü bu dolar bazındaki garantilerin çoğu başta 5’li çete olmak üzere kendi çevresine tanınan garantiler, verilen imtiyazlardır. Maliye Bakanı da “sıkarsa” tasarrufa buradan başlaması gerekir. Hayır, hem Erdoğan, hem Şimşek’in politikası; tasarruf değil bütçe açığını halkın omuzlarına yüklemektir. Zaten yerel seçimlere giderken tasarruf düşünülmez!

Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan da tasarruf düşünmüyor

Bir basın toplantısı yapan Merkez Bankası yeni Başkanı Gaye Erkan’ın, faizin kademeli artacağını, enflasyonla mücadelenin hızlı faiz artışıyla değil kredi kısıtlamalarıyla yapılacağını ve KKM’lere devam edileceğini, yılsonuna kadar enflasyonun yüzde 58’e yükseleceğini açıklaması, Erdoğan’ın geniş para politikasına devam edileceğini gösteriyor. Bu ise enflasyonla ciddi bir mücadele yapılmayacağı ve halkın enflasyon altında daha çok ezileceği anlamına geliyor. Ekonomi politikaları belirleyenin hâlâ Erdoğan olduğunu ortaya koyuyor. Hem Erkan’ın hem Şimşek’in görevi Erdoğan’a uluslararası alanda dolar bulmaktır ve yerel seçimlere kadar Erdoğan’ı idare etmektir.

Erdoğan yerel seçimlerde başarı elde edilmesine, özellikle İstanbul Belediyesi’nin geri alınmasına büyük önem veriyor. Bunun için kesenin ağzını açacaktır. Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı bu politikayı bulacakları dolarlarla destekleyeceklerdir. Tasarruf kelimesi ağza bile alınmayacaktır. Şimşek ve Erkan yerel seçim boyunca Erdoğan’ı başarıyla desteklerse makamlarını koruyacaklar ama Erdoğan’a zorluk çıkarırlarsa günleri sayılı olacaktır. Ne Erdoğan’dan, ne Maliye Bakanı’ndan, ne de Merkez Bankası Başkanı’ndan devlet kurumlarında tasarruf beklenemez. Onların politikası halkın sırtına yeni vergiler, zamlar yüklemektir. Bunu engellemenin bir yolu yerel seçimlere giderken halkı aydınlatmak, halk arasında, işçi ve emekçi yığınlar içinde çalışmalara hız vermektir. En büyük güç ve irade yığınlarla kurulan bağlardır.

Bir yanıt yazın