Haber / Yorum / Bildiri

Sovyetler Birliği’nde Sosyalizm Sırasında Pandemi İle Mücadele

SOSYALİST SSCB’de halk sağlığı birinci öncelikti. Açık organizasyon ve hastalıklarla mücadele, birçok ciddi hastalığın ortaya çıkmasını engelledi. Sosyalizmin zaferinden sonra tüm sağlık sistemi yeniden yapılandırıldı ve sağlık sorunları yerel konseyler tarafından yönetilirken, tüm sağlık kaynakları etkin bir şekilde çalışması için seferber edildi ve merkezileştirildi. Böylece, insanlar üzerinden kâr sağlamayan sosyalist sistem lehine bilimsel ve tarihsel sonuçlar çıkarabiliriz. Ekim 1917 devriminden önce ve İç Savaş sırasında tifüs, kolera, sıtma gibi birçok bulaşıcı hastalık milyonlarca cana mal olup, Rusya’yı kasıp kavurdu. Nüfusun dörtte biri bulaşıcı hastalıklardan öldü. Ortalama insan ömrü 32 yıldı.

Sovyet rejiminin kurulmasıyla birlikte ekonomik abluka, kıtlık, yıkım, iç savaş ve emperyalistlerin müdahalesi nedeniyle epidemik durum kötüleşti. Devrimle birlikte salgın hastalıklarla mücadele ulusal devlet meselesi haline geldi ve Sovyet iktidarının ilk gününde, Bolşevik doktor M.I. Barsukov öncülüğünde Petrograd’ın askeri devrimci komitesi tıp ve sağlık birimi oluşturdu. Bu birime, ülkedeki tüm sağlık hizmetini yeniden düzenleme görevi verildi. Salgın hastalıklar ve hijyenik olmayan koşullarla mücadeleye öncülük etmek için, Sağlık Bakanlığı salgın önleme tedbirlerinin uygulanması için merkezi organ haline gelen epidemiyolojik bir alt bölümle birlikte sıhhi ve epidemiyoloji bölümü kuruldu. Benzer bölümler yerel olarak da organize edildi ve salgın hastalıklarla mücadeleye hemen dâhil edildi. Sıhhi ve Epidemiyoloji Bölümünün, önde gelen hijyen uzmanı A.N. Sysin’dir.

Bu bölümde, örneğin; tifüs ve “İspanyol gribi” gibi bulaşıcı hastalıkların araştırılmasına, aşı ve serum çalışmalarına başlandı. Merkezi Komisyon ise 23 Temmuz 1918’de kuruldu. Görevleri arasında kolera, veba, tifüs vb. ile mücadele için salgını önleyici tedbirlerin geliştirilmesi de vardı. Ayrıca salgın hastalıklarla mücadele için taslak yönetmelikler, kurallar ve getirilmesi gereken tedbirler üzerinde çalışıldı. 1919’dan 1921’e kadar parti ve hükümet bulaşıcı hastalıklarla mücadele için 18 kararname çıkarıldı. Salgın hastalıklarla mücadelenin organizasyonuna ilişkin düzenlenen önemli belgeler, V.I. Lenin’in katılımıyla tartışıldı ve hemen kabul edildi. N.A. Semasjko “Hükümet yarım saat içinde salgına karşı mücadelemizin başlangıcı olacak bir yasayı çıkardı” diye yazdı.

 1919’da V.I. Lenin’in çiçek aşısıyla ilgili kararnameyi imzalamasıyla, 1930’larda bu hastalığın ortadan kaldırılmasına yol açan çiçek hastalığına karşı toplu aşılama düzenlendi. 1930’da kolera ortadan kaldırıldı. SSCB’de veba vakası kaydedilmemiştir, ancak bazı bölgelerde kemirgenler arasında bu hastalığın doğal odakları vardı ve önleyici tedbirlerin uygulanmasıyla vebanın ortaya çıkması engellendi. Belli popülasyon grupları arasında yetişkinlerde görülen difteri hastalıkları aşılama ile önlendi.

1950’lerde çocuk felci oldukça yaygın bir hastalıktı. 1955-1956’da bazı yerlerde ölüm oranı %3,5-11 idi. Hastaların yaklaşık %20’si ciddi komplikasyonlara sahipti ve %1,5-4,7’si sakat kaldı. Sovyet ​araştırmacıları M.P. Tjumakov ve A.A. Smorodintsev tarafından geliştirilen canlı bir aşı ile bu enfeksiyona karşı toplu aşılama yapılmasının ardından., vd. çocuk felci izole vakalara indirgenmiştir. Kapsamlı halk sağlığı önlemlerinin sonucu olarak, SSCB’nin çoğu bölgesinde tifüs vakası tamamen yok oldu.

İkinci Dünya Savaşı sırasında, anayurt savunmasında ülkenin tüm güçleri düşmanı yenmek için halk ayağa kalktı, parti ve hükümet savaşı başarıyla yönetti ancak, nüfusun yaşam standardı keskin bir şekilde düştü. Binlerce fabrikanın boşaltılmasıyla önemli ölçüde göç arttı. Savaş, bulaşıcı hastalıkların yayılması için gerekli koşulları yarattı. Ancak Kızıl Ordu Askeri Sağlık Bakanlığı, önceki savaşlarda salgınla mücadele ve önleyici tedbirlerin tüm olumlu ve olumsuz yönlerine dayanarak gerekli organizasyonel, bilimsel ve tarihi sonuçlar çıkardı.

Savaşın ilk aylarında, E.I. Smirnov öncülüğünde, sanitasyon için genel bir plan yapıldı ve birliklerin salgına karşı korumasını geliştirildi. Savunma Komutanlığı’nın “Ülkede ve Kızıl Ordu’da salgın hastalıkların önlenmesine yönelik tedbirlere ilişkin” karar taslağı, başta nüfusun salgına karşı korunması olmak üzere önemli eklemelerle Şubat 1942’de kabul edildi. İlgili önlemlerin uygulanma sorumluluğu yalnızca SSCB Sağlık Halk Komiserliği’nde değil, aynı zamanda yerel konseyler, demiryolu, deniz ve nehir filosu da sorumluydu. Yerel konsey başkanları, Kızıl Ordu temsilcileri ve parti organlarından oluşan yerel salgına karşı komisyonlar kurulmuştur.

Yollarda ve tren istasyonlarında sıhhi kontrol noktaları oluşturuldu. İzolasyon tesisleri, banyo, çamaşır yıkama ve dezenfeksiyon tesisleri vardı. Kızıl Ordu’da sıhhi ve epidemiyolojik birimler ve dezenfeksiyon birimleri vardı. Gezici hastaneler, banyo tesisleri düzenlendi ve giysiler için dezenfektan sahaları kuruldu. Cephede sıhhi ve epidemiyolojik laboratuvarlar konuşlandırıldı. Bu bölümlerin sayısı yıldan yıla arttı. Savaşın sonuna kadar, bulaşıcı hastalıklar için 154 mobil hastaneye ulaşılmıştı. Enfekte hastaları belirlemek için, hem askeri birimlerde hem de halk arasında ev gezileri yapıldı.

Bu gerçekler, etkin askeri birliklerin enfeksiyonların yayılmasına neden olmadığı anlamına geliyordu.

Elbette, savaş sırasında askeri birimler arasında ara sıra bulaşıcı hastalık vakaları oluyordu, ancak epidemi seviyelerine yükselmedi. Kasım 1941’den Mart 1942’ye kadar güney cephesinde tularemi salgınları oldu, ancak askeri koşullar altında enfeksiyonların ana bulaşma yolları belirlenir belirlenmez, çözüm bulundu. Faşistlerin yöntemlerinden biri halk arasında bulaşıcı hastalıkları yaymak olduğundan, çoğunlukla işgal altındaki topraklarda tifüs başta olmak üzere salgınlar vardı. Çeşitli enfeksiyonlarla savaşmak için çeşitli epidemiyolojik hizmet kurumları, belirli bir tarihsel dönemin koşulları, bulaşıcı hastalıkların yaygınlığı, tıbbi kurumların maddi ve teknik güvenliğinin yanı sıra bilimsel uygulamaların sonuçlarıyla belirlendi.

Bugün Rusya’da İşçi Sınıfı Covid-19 ile kendisi mücadele etmek zorunda!

Bugün Rusya’da Sovyet döneminin tam tersi bir durum mavcuttur. Rusya kapitalist bir ülkedir. Her kapitalist ülke gibi Rusya’da da Korona salgını işçi sınıfını çok etkiledi. Özelleştirilmiş sağlık hizmetleri sistemi sonucu, sigortasız işçi tedavi için 200.000 ruble ödemek zorunda. Ve hastanelerde bütün hastaları tedavi etmek için yer yok. Sosyalizmi “çırayla” aratıyor.

Rusya’da Putin başta olmak üzere yönetici elit, Erdoğan gibi tüm devlet aygıtını kendi çıkarları doğrultusunda ellerine aldılar. Ama Rusya’da Türkiye’den farklı olarak korona ile mücadelede birçok önlemler alındı. Bu önlemler Batı ile kıyaslandığında görece ama Türkiye gibi ülkelerle kıyaslandığında işçi sınıfı ve emekçi halk büyük ölçüde kendi başına çaresiz bırakılmadı.

 2020’nin başlarında dünyayı vuran korona salgını, tüm dünyada olduğu gibi Rusya hükümeti tarafından Mart ayı sonuna kadar ciddiye alınmadı, Rusya genelinde de tüm dünada olduğu gibi bugüne kadar devam eden kendi kendini izolasyon rejimi ilan edildi. Ama yine de Rus hükümeti Mart 2020 ortasından sonra hızla hareket etti ve hem işçiler hem ekonomik alanda önemli önlemler açıkladı. Firmaların büyük bir kısmı kapatılarak ülke çapında 6 haftalık (30 Mart’tan 11 Mayıs 2020) karantina ilan edildi. Bu süre içerisinde işçilerin ücret ve maaşları hastalık durumuymus gibi ödenmeye devam edildi.  Vladimir Putin 11 Mayıs’ta yaptığı cumhurbaşkanlığı konuşmasında bazı şirketlerin yeniden açıldığını duyurdu. Ama hâlâ korona krizi yaşayan büyük küçük veya orta işletmelerde 1 Haziran 2020’den itibaren özel bir program dâhilinde işçilere yasal asgari ücreti ödeyeceği açıklandı. Asgari ücret Moskova dışında 12.130 Ruble (150 Dolar), Moskova’da 20.000 Ruble (250 Dolar). (Moskova’da ev kirası 8-9 bin Ruble). Tüm otoriterliğine rağmen Putin’in aldığı bu önlemler Batı’da Sovyet sosyalizminin “kalıntıları” diye küçümsenmeye kalkıldı. Gerçi 300 milyar doları aşan federal rezervlere rağmen, Rus hükümeti on yılların en büyük ekonomik krizlerinden birini çözmek için yalnızca 3-4 milyar dolar harcamaya karar vermesi Batı’da çok eleştirildi. Ama Rusya’nın zor günler için sakladığı büyük bir rezervi olduğu da ortaya çıkmış oluyordu. Şüphesiz ki, Putin’in rezervden işçi ve emekçiler için çok daha fazla harcama yapması onların mali ve sosyal durumunu çok daha fazla hafifletecektir. Ama Ptin’de tüm kapitalist ülkelerde olduğu gibi küçük ve orta işletmelere küçük destekler verirken en büyük desteği büyük işletmeler verdi. Diğer yandan tüm dünyada artan otoriterleşme Rusya’da da kendini gösterdi. Putin kendi konumunu iyice sağlamlaştırdı.

Diğer kapitalist ülkelerde olduğu gibi devam eden üretim ve insanların malları satın alamaması ile toplum ekonomik krize sürüklenir. Rus ekonomisinin çoğu petrol ve ihracatından çevriliyor. Petrol fiyatlarındaki keskin düşüş ve rublenin devalüasyonu, malların aşırı üretimine ve kârların düşmesine neden oluyor. Kapitalizm, durgunluk ve depresyonla tekrarlayan kriz döngüleri ile kaotik bir karaktere sahiptir. Covid-19, burjuva iktisatçıların düşünmemizi istediği ekonomik krizin nedeni değil, sadece sınırların kapanması sonucunda ticareti etkileyen, krizi derinleştiren faktörlerden biri oldu. Sosyalizmde, bu tür epidemiyolojik sorunlar ciddiye alınırdı ve hızla çözülürdü. Kapitalist devletler, daha Kasım 2019’da yaklaşan salgının farkındaydı, ancak piyasa mekanizmasını durdurmamak için onunla mücadele etmek için önleyici tedbirler almadılar. Bugün bir yıl sonra geldiğimiz noktada yüz binlerce kişinin ölümüne ve milyonlarca kişinin daha ölüm tehlikesine yol açtı. Korona pandemisinin tam bir yıl sonra Mart 2021’de yeni azgın, saldırgan mutasyonlarıyla başlayan 3. dalgası daha birçok can alacağa benzemektedir. Buna karşı en önemli mücadele aşıdır. Ama gelişmiş kapitalist ülkeler “önce benim vatandaşım” diyerek buldukları aşılarla kendi vatandaşlarını aşılamaktadırlar. Dünyanın gerisiyle Asya, Afrika, Latin Amerika ile ilgilenmiyorlar. Oysa küresel dünyada aşı konusunda da küresel hareket etmek gerekiyor. “Üçüncü Dünya”dakiler aşılanmadan diğer dünyalar kendilerini korona tehdidinden asla kurtaramazlar. Günümüzde böylesine küresel düşünen yine başta Küba, Çin ve Rusya olmak üzere eski sosyalist ülkeler. Bu üç ülke kendi buldukları aşıyı Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin hizmetine sundular. Batı ülkeleri bu üç ülkenin aşısına karşı öylesine bir karalama kanpanyası sürdürdüler ki, onları etkisi az olan aşılar olarak nitelediler. Ama kendi aşılarının üretimi yeterli olmayınca şimdi de “Rus aşısı Sputnik V %95 etkili” demeye başladılar. Ama yine de Avrupa’da kullanılmasını önlemek için her türlü yönteme başvurmaktadırlar. Bu bir kez daha göstermektedir ki, insan sağlığına önem veren kapitalizm değil sosyalizm idi ve hâlâ öyledir.

Bir yanıt yazın