Haber / Yorum / Bildiri

Savaşa hemen son verilsin, askerler geri dönsün!

Barış ALPER

Türk ordusunun ‘Suriye Milli Ordusu’ denen cihatçılarla birlikte 9 Ekim 2019’da Suriye’nin kuzeydoğusu, Rojova’da YPG ve SDG güçlerine karşı yaptığı saldırıyla başlattığı savaş tüm şiddetiyle sürüyor. YPG ve SDG güçleri, Rojova halkı büyük bir direniş gösteriyor. Türk ordusu uçağı, tankı ve topuyla tüm askeri üstünlüğüne, havadan ve karadan yoğun saldırılarına rağmen istediği gibi ilerleyemiyor. İnsanlar binlerce yıldır yaşadıkları toprakları dişleri ve tırnaklarıyla savunuyorlar. Türk ordusu bir gün galip gelse bile, ona o topraklarda rahat vermeyeceklerini ilan ediyorlar. Bu koşullarda savaşa gönderilen her askerin kendisine sorması gerekiyor: Başkasının toprağında, vatanında ne işim var? Kim için, ne için savaşıyorum? Savaşın sonu bu sorulara verilecek cevaplarda yatmaktadır.

Ama savaş sürüyor. Savaş ölüm ve yıkımdır, acı ve gözyaşlarıdır. Türk ordusunun saldırısı sonunda 100 binden fazla Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Türkmen evinden barkından oldu, yollara düştü. Çocuk, kadın, yaşlı demeden yüzlerce sivil öldü. Her iki tarafta “şehit” haberleriyle anaların gözyaşları dinmiyor. Savaş tüm kirliliğini göstermektedir. Tüm dünya kamuoyu bu saldırıya, bu savaşa karşı çıkıyor, Savaşı sonlandırın diye Türkiye’ye çağrı yapıyor. Ama Türkiye, özellikle Erdoğan ‘geri adım atmayacağız’, ‘bu kararlı duruşumuza devam edeceğiz’ diyerek savaşa devam edeceğini açıklamaktadır. Savaşa devam demek Türkiye’yi dünyada yalnızlığa itmek, Türk halkıyla Kürt ve Arap halkları arasına düşmanlık ekmek, Ortadoğu batağında iyice batmak demektir. Erdoğan Türkiye’yi büyük bir felakete sürüklüyor. Kimse Erdoğan’ın bu maceralarına alet olmamalı, karşı çıkmalıdır. Ve hep sormalıdır: Biz Türkler neden Kürtlere karşı savaşıyoruz? Neden Rojova’ya, Kuzeydoğu Suriye’ye girdik? Ne işimiz var, elin ülkesinde? Özellikle erinden generaline kadar her asker bu soruyu sormalı, doğru cevap aramalı ve doğru sonuç çıkarmalıdır. Zira yarın sizi savaşa gönderen Erdoğan gider, ama yaptıklarınızın hesabını verecek, hukuk karşısına çıkacak olan siz askerler olacaksınız. Uluslararası hukuk işlenen savaş suçlarının takipçisi olmaktadır.  

Erdoğan neden Rojova’ya saldırdı?

Türkiye’yi yönetenler daha 2011 senesinde Suriye savaşına büyük hayallerle girdiler. Şam’da Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacaklar, Ortadoğu’nun, İslam ülkelerinin lideri olacaklar, Osmanlı’yı yeniden canlandıracaklardı. Bugün ise başta Erdoğan olmak üzere Türk yöneticileri bölgede sürekli itibar kaybeden, cihatçı örgütlere verdikleri desteklerle telin edilen, Suriye politikalarının iflası ayyuka çıkmış olan, Suriye savaşında kaybeden tek taraf durumuna düşen otoriter, faşizan politikacılardır. Eğer 2011’de başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerle birlikte Suriye’yi destabilize etmemiş olsalardı, bugün Erdoğan’ın terörist dediği ne YPG ve SDG olurdu, ne de İŞİD diye cihatçı bir örgüt. Onun Terörist dediği PYD/YPG ise dünyanın başına bela olan bu İŞİD canavarını yenmiş, bütün dünyanın saygınlığını kazanmış bir örgüttür. Dünya kamuoyuna göre PYD/YPG PKK ile fikirsel ortak yanları olsa bile ayrı bir örgüttür, terörist değildir, hatta Suriye’nin kuzeyinde Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Türkmen ve diğer halkların katılımıyla eşitlikçi, özgürlükçü, laik, demokratik, çağdaş bir yönetim oluşturmuştur. Şimdiye kadar bu yönetimden Türkiye’ye bir tehlike gelmemiştir, hep dostluk ve işbirliği eli uzatılmıştır. PYD Eşbaşkanı Salih Müslim en az 3-4 kez Türkiye’ye geldi, gitti. Rojova’dan Türkiye’ye tek bir bomba atılmadı, ama Türk devleti bir savaş çıkartmak için Rojova’ya geçip oradan Türkiye’ye bomba atmayı planladığı ortaya çıktı. Faşist iktidarlar hep böyledir. Onlar ancak içte şiddet, dışa tehdit uygulayarak, saldırarak ayakta durabilirler. Bir dış ülkeye saldırmak içinde binbir türlü bahane uydururlar. Hitler II. Dünya Savaşı’nı Polonya Almanya’ya saldırdı diye çıkarttı. Oysa sınırda Polonya’dan saldıran kendisiydi. İktidarda kalmak için Erdoğan da içte demokratik güçlere saldırmakta, dışta askeri müdahaleler, savaş yaratmaktadır. Bunun için de “terörü” bahane olarak kullanmaktadır. Ona göre elinde silah olan her örgüt teröristtir. İŞİD canavarına karşı toprağını savunan YPG ve SDG de teröristtir. Uluslararası hukuk ise öyle değildir. Her halka kendini savunma ve baskıya, inkâr ve imhaya karşı başkaldırma hakkı tanımaktadır. Arafat ve Filistin Kurtuluş hareketi terörist değildi. Uluslararası kamuoyu açısından Türkiye’de, Irak’da, İran’da, Suriye’de Kürt Özgürlük Hareketi terörist değildir. Erdoğan ve Türk yöneticileri için ise bunlar teröristtir. Ortak “değerler” paylaştığımız ABD ve Batı istediği kadar YPG bizim müttefikimiz desin, Erdoğan ve Türk politikacıları için YPG teröristtir, Türkiye için tehlikedir, çünkü Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG bir Kürt devlet oluşumu yaratmaktadır. Kürtler dünyanın herhangi bir yerinde politik bir statü elde ederlerse bu Türkiye için bir tehdittir, yok edilmesi, savaşılması gerekir. Hele bu sınırımız Suriye’de ise müdahale Allah’ın emridir. “Kürt terörü” aynı zamanda onun elinde içe karşı da kullandığı en güçlü silahıdır. Kürt örgütlerini terörist ilan etmek, onları tehlikeli göstermek, onlara karşı savaş açmak Erdoğan için iktidarda kalmanın ve iktidarda ömrünü uzatmanın en kolay yoludur. Ortadoğu’da İŞİD’i yenen güç olarak Kürtlerin, YPG’nin yükselmesini Erdoğan hazmedemedi. YPG’ye Kürtlere bir ders vermek gerekiyordu. Bu öyle bir zamanda olmalıydı ki, Erdoğan’ın içerde de işine yaramalıydı. Onun için 9 Ekim 2019 uluslararası alan ve Türkiye’deki gelişmeler açısından en uygun zaman oldu. “YPG terörü” silahına sarılarak Rojova’ya saldırdı. Şimdi O Suriye’de kaybettiği konumları telafi etmek ve Türkiye’de erimeye başlayan iktidarını kurtarmak istemektedir.

Erdoğan’ın Rojova’ya saldırmasının gerçek nedeni yalnız dilinden düşürmediği Suriye’nin kuzeyindeki “terörist tehlike” adı altında Kürtlerin kazandıkları demokratik statüyü bertaraf etmek değil, iktidarını kurtarmaktır. Uzun zamandan beri AKP’nin içi bir kazan gibi kaynıyor, Erdoğan tabanda sürekli kan kaybediyor. Eski yol arkadaşları Gül-Babacan ve Davutoğlu yeni parti kuracaklar. Bunların AKP tabanından en az % 10-15 oy alacağı tahmin ediliyor. Ekonomik bunalım, artan, ama hileyle düşürülen enflasyon ve çığ gibi büyüyen pahalılık, Türk parasının sürekli değer kaybı karşısında geçinemez duruma gelen geniş halk yığınları Erdoğan’dan yüzünü çevirmekte, bundan sonraki seçimlerde oy vermeyeceklerini açıkça belirtmektedirler. 31 Mart ve 23 Haziran 2019 yerel seçimlerinde Erdoğan bunu açıkça yaşadı.800 bin oy kaybetti. Bu gidişe bir dur demesi gerekiyordu, ama gidişat durmuyordu. AKP artık durdurulamaz bir şekilde aşağıya doğru yuvarlanıyordu. Erdoğan çareyi savaşta buldu. O geçmişte kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra da aynı yola başvurmuştu. Türkiye ve Kandil’deki Kürtlere karşı açtığı savaş ve demokratik güçlere uyguladığı şiddetle 1 Kasım 2015 seçimlerini kazanmıştı. Şimdi de O, Rojova’ya açtığı savaşla kendi aleyhine gelişen gidişatı durdurmak istemektedir. Maalesef Erdoğan’ın bu oyununa Türk muhalefet güçleri de gelmektedir.

Bugün faşist AKP-MHP iktidarından ana muhalefet Kemalist CHP’ye, Havuz medyasından liberal medyasına, sözde demokrat aydınından liberal sanatçısına kadar hepsinin dilinde YPG ve SDG’nin Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti oluşturduğu, bunun Türkiye için bir tehlike yarattığı safsatasıdır. Bunların hepsi Rojova’daki Kürtlerden Türkiye’ye bir tehlike gelmeyeceğini çok iyi bilmektedir. Hem Türkiye’deki hem Suriye’deki Kürtler ayrılmak istemediklerini, demokratik bir Türkiye’de Türklerle, demokratik bir Suriye’de Araplarla birlikte, eşitlik, özgürlük ve barış içinde yaşamak istediklerini beyan etmişlerdir. Bu koşullarda Kürtlere saldırmanın, saldıranları desteklemenin, fiilen saldırıya katılanların vebali büyüktür.  Kılıçdaroğlu istediği kadar “içimiz yana yana” savaş tezkeresine evet dedik desin, bir kere evet dedikten sonra savaşın sorumlusudur, savaşa evet demek Erdoğan’ın faşizan iktidarının ömrünün uzamasına destek vermek, zamlara, pahalılığa evet demektir. Bu savaş vatan için verilen bir savaş değildir. Bu savaş Erdoğan’ın faşizan iktidarının ömrünü uzatmak için verilen bir savaştır. Erdoğan’ın bir oyunudur. Ülke bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Bu tehlike “PKK/YPG veya Kürt terör tehlikesi” değildir, bu tehlike Erdoğan’ın iktidarını kurtarmak için giriştiği savaştır, Kürtlere, Rojova’ya saldırısıdır. Erdoğan’ın iktidar çıkarı uğruna verilen bu savaşa kimse sessiz kalmamalıdır.

CHP içindeki ve dışındaki savaş karşıtı, ilerici, barış sever, demokratik güçler, aydınlar, işçi ve emekçiler, gençler ve kadınlar ayağa kalkmalı, Erdoğan’ın çıkarları için savaşa hayır demeli, Kürtlerle hemen barış ve müzakere talep etmelidir. Bizimle birlikte yaşamak isteyen Kürtlere karşı savaş ilan etmenin ne anlama geldiğini sorgulamalıdırlar.

Savaşa gönderilen askerler, Mehmetçikler, Türklerle birlikte yaşamak isteyen Kürt kardeşlerine karşı neden savaşmak zorunda olduğunu sor. Şunu bil ki, bu savaş vatanımız Türkiye için yapılan bir savaş değildir. Erdoğan’ın çıkarları, iktidar hırsları için, Erdoğan’ın iktidarda kalması için yapılan bir savaştır. Ne ülkemizde, ne Irak’da, ne Suriye’de yaşayan Kürtlerden Türkiye’mize yönelen bir tehlike vardır. Onlar haklı olarak Erdoğan’ın Esad’ın uyguladığı inkâr, imha ve asimilasyona karşı çıkıyorlar. Demokratik bir ortamda eşit, özgür, kardeşçe barış içinde ortak bir yaşam istiyorlar. Bunun için mücadele ediyorlar, Erdoğan’ın terör dediği bu eşit, özgür, demokratik ortak yaşam talebidir. Bu ortak yaşam hepimizin talebidir. Buna savaş açmak halkları birbirine kırdırmaktır. Erdoğan’ın bu oyununa gelmeyelim.

Erinden generaline kadar Suriye’de savaşan asker, Erdoğan’ın çıkarı için yapılan bir savaşa alet olma. Yapılan savaş vatan için değil, Erdoğan’ın iktidarını korumak içindir. Bu savaşı sonlandırmak senin elindedir. Ülkene geri dön, savaş bitsin, barış gelsin!

Suriye’nin kuzeyinde, Rojova’da savaşa hemen son verilsin, askerler geri dönsün!

Mehmetçik evine dön, Erdoğan’ın askeri olma! Kardeş kanı akmasın!

Bir yanıt yazın