Haber / Yorum / Bildiri

Putin’in Ukrayna’ya, Erdoğan’ın Rojova’ya saldırısı “tıpa tıp” aynı değildir

Aydın TEMEL

BASINDAKİ köşe yazılarına bakıldığında Türk aydınlarına göre Rusya’nın, Putin’in Ukrayna’ya saldırısıyla Türkiye’nin, Erdoğan’ın Rojova’ya, Kuzey ve Kuzeydoğu Suriye’ye saldırısı “tıpa tıp” aynıdır. Bu yazarlardan bazıları T24 yazarlarıdır. Bunlar genel olarak şöyle diyor: “Putin’le Erdoğan’ın kendi bölgelerinde -ister operasyon, ister harekât, ister saldırı, nasıl adlandırırsanız adlandırın- giriştikleri işin gerekçesi tıpa tıp aynı: ülkeye yönelen yaşamsal tehdit, yani beka sorunu. Karşı taraftan saldırı geldiği, gelmemişse de gelmesi ihtimali harekât gerekçesi olarak ileri sürülüyor.”

Ukrayna’ya saldırı ile Rojova’ya saldırı taban taban zıttır

Bu yaklaşım düz mantıksal, yüzeysel, eklektik bir yaklaşımdır ve geçen yazıda belirttiğimiz gibi Lenin’in savaşlara yaklaşım anlayışına taban tabana zıttır. Lenin’e göre savaşlara yalnız onun yarattığı tahribat ve sefalet açısından yüzeysel olarak bakılmaz, onun tarihsel olarak aldığı role ve işlevine bakılır. Tarihsel olarak bakıldığında bu iki saldırının içeriği birbirine taban tabana zıttır. Erdoğan için Rojova’dan “gelmemişse de gelmesi ihtimal harekât” Türkiye için “yaşamsal tehdit”tir. Putin için de Ukrayna’dan “gelmemişse de, gelmesi ihtimal harekât” Rusya için “yaşamsal tehdit”tir. Böyle bakıldığında gerçekten de Putin ile Erdoğan’ın söyledikleri “tıpa tıp” aynıdır. Onlara göre Rusya’ya Ukrayna’dan, Türkiye’ye de Rojova’dan tehdit vardır.

Yüzeysel bakıldığında bu böyle gözükebiliyor. Ama olayların içeriğine, tarihsel rol ve işlevlerine bakıldığında tam tersi bir durumla karşılaşılır. “Yaşamsal tehlike” Rojova’dan Türkiye’ye değil, Türkiye’den Rojova’yadır. Ukrayna’ya bakıldığında ise Rusya’dan Ukrayna’da değil, Ukrayna’dan Rusya’ya işlenmemiş olsa da gerçekten bir “yaşamsal tehdit” vardır. Putin bu tehlikeyi önlemek için saldırıya geçmek zorunda kalmıştır. Bu tespit her iki savaşa karşı çıkılmasına, hemen silahları susturup barış görüşmelerine başlanmasının istenmesine engel değildir. Hem Ukrayna’daki hem de Rojova’daki savaşa aynı anda karşı çıkılmalı ve barış talebi yükseltilmesidir. Bu iki savaşın “tıpa tıp” birbirine benzemeyen yanı da tam buradadır: İkisinde birden barış istenmesidir. Türkiye’de maalesef Ukrayna’daki savaşa karşı çıkılır, ama Rojova’daki savaşa karşı çıkılmaz. Bu da Türk aydınının en büyük çıkmazıdır, sorgulanması gereken bir konudur.

Rojova’ya saldırı nedeni Kürtlerin devletleşme girişimini boğmaktır

Erdoğan’ın Rojova’ya saldırısının esas nedeni Rojova’dan gelen veya gelecek bir tehdit değil, Kürtlerin Rojava’da, Kuzey ve Kuzeydoğu Suriye’de diğer halklarla birlikte yarattığı özerk, demokratik yapıyı ortadan kaldırmaktır. Türk devletine, Erdoğan’a göre Kürtlerin devletleşme yönünde her politik girişimi Türkiye için, kendi iktidarı için bir tehdittir, bu girişimlerin anında yok edilmesi gerekir. Rojova’dan Türkiye’ye gelen, yönelen fiili bir tehdit yoktur, bir saldırı yoktur. Ama Türkiye’den Rojova’ya yönelen bir tehdit ve saldırı vardır.

Şu an hâlâ Rojova’nın Carablus, El Bab, Afrin, Serekaniye, Gire Sipi gibi şehirleri Türkiye’nin kontrolü altındadır. Erdoğan daha Tel Rıfat ve Münbiç’ten Kamışlo’ya kadar Rojova’da 30 km derinliğinde bir güvenlik koridor oluşturmak, buralardan Kürtleri sürüp onların yerine Suriyeli göçmenleri yerleştirmeyi planlamaktadır. Erdoğan’ın Rojova savaşının ve hazırlandığı yeni “harekâtın” rol ve işlevi budur, Kürtlere karşı yeni bir soykırımdır. “Yaşamsal tehdit” Rojova’dan Türkiye’ye değil, Türkiye’den Rojova’yadır. Unutulmuştur, hatırlatmakta yarar var. Afrin’e saldırmak için Erdoğan’ın kurmayları Dışişleri Bakanlığı’ndaki bir toplantıda, “savaş başlatmak sorun değil, Kilis’ten karşıya Suriye’ye geçilir, orada iki top atıldı mı, harekât başlatılır” demişlerdir. Kürtlerin “yola getirilmesi” söz konusu olunca Türk iktidarlarının yapamayacağı hıçbir şey yoktur. Türkiye’nin, Erdoğan’ın Rojova’ya, Kürtlere saldırısı, savaşı haksız bir saldırı ve savaştır.

Tehdit Rusya’dan Ukrayna’ya değil Ukrayna’dan Rusya’yadır

Rusya’nın, Putin’in Ukrayna’ya saldırısı ise tam bunun tersidir. Bu saldırı ve savaş Rusya ve Putin için haklı bir saldırı ve savaştır. Zira Ukrayna’dan Rusya’ya yönelen tehdit sınırdaş iki komşu ülkenin yerel sorunlarından çıkan bir tehdit değildir. Tehdit uluslararası düzeydedir ve Ukrayna üzerinden ABD ve NATO’dan gelen bir tehdittir, hedefi de Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un söylemiyle Rusya’nın “tahrip edilmesidir.”

ABD ve NATO’nun stratejisine göre Rusya’nın güçten düşürülmesi, bölgesel bir güce yükselmemesi ve Çin’le bir ittifak kurmamasıdır. Özellikle ABD’nin politikası, Rusya’nın bölgesel bir güce ulaşıp ABD’nin dünya hegemonyasını sorgulayan ve tehdit eden bir güce ulaşmasını engellemektir. ABD için dünya hegemonu olmak onun zenginliğinin, sömürü ve talanının, dünyaya hükmetmesinin garantisidir. Bunun için yalnız ABD’nin ordusu, polisi, gizli servisleri, diplomatları seferber edilmez, üniversiteleri, bilim ve araştırma kurumları da seferber edilir. ABD’de bilim kurumlarının görevi ABD’nin bu hegemonyasının gerekliliğini savunmaktır.

ABD dış politikasının dört ana ilkesi

Böyle bir bilim kuruluna ABD Kongresi de sahiptir. Bu kurulun bir görevi de özellikle yeni seçilen milletvekillerini ABD dış politikasının ilkeleri konusunda bilgilendirmektir. Bu kurulun Ocak 2021’de yayınladığı bir rapora göre ABD dış politikasının dört ana temel unsuru, ilkesi vardır. (https://www.nd-aktuell.de/artikel/1164042.ukraine-krieg-wir-brauchen-mehr-usa-versteher.html)

Bu raporda en başta birinci ilke olarak saptanan ABD’nin “küresel yönetimi” yani dünya hâkimiyeti ve yönetimidir. Eskı ABD Başkanı Obama bunu şu sözlerle ifade ediyor: “Amerika dünya sahnesinde daima yöneten olmalıdır… Ben bütün varlığımla Amerika’nın olağanüstü önemine inanıyorum.” Dünya nüfusunun yüzde dördünü oluşturan ABD dünyaya hükmetmeyi elden bırakmak istemiyor.

ABD dış politikasının ikinci ilkesi “liberal enternasyonal düzenin savunulması ve geliştirilmesi”dir, yani kapitalizmin korunması ve yayılmasıdır, dünyada tek sistem olarak kalmasıdır, başka sistemlere yaşam hakkı tanımamasıdır.

Üçüncü ilke “özgürlük, demokrasi ve insan haklarının savunulması”dır. Tabiki bu ABD’de değil, ABD dışında geçerlidir. »Freedom & Democracy« ilkesi ABD’nin bir ülkeye müdahalesi için meşruiyet sağlayan temel bir ilkedir. Ama eğer söz konusu ülke ABD’ye yararlı diktatörlerin ülkesi ise “özgürlük ve demokrasi” ilkesi onlara işletilmez, gözardı edilir. Diktatör müttefikse iyidir, karşı ise hayduttur.

ABD dış politikasının dördüncü ilkesi “Avrasya’da bölgesel hegemon bir gücün oluşmasını engellemek”tir. Bunun için ABD’nin dünya savaşlarına katıldığı, Kore ve Vietnam’da savaşlara giriştiği, NATO gibi askeri ittifaklar kurulduğu belirtilmektedir. “Bunların işlevi Avrupa’da Rusya’yı bölgesel güç olma girişiminden caydırmak ve engellemektir”, kendisine karşı gelecek başka bölgesel güçlerin doğmasını önlemektir.

ABD için Ukrayna savaşı yükselen Rusya’yı yıpratma savaşıdır

ABD’nin stratejisi açık, Rusya’ı Avrupa’da, Avrasya’da bölgesel bir güç olmasını engellemek ve bunun için NATO’yu kullanmak. Rusya gerçektende geçtiğimiz on yıl içinde hem başta Almanya olmak üzere Avrupa ve başta Çin ve Hindistan olmak üzere Asya’da kurduğu ekonomik, askeri ve politik ittifaklarla Avrasya’da bölgesel bir güç olarak yükseldi. Özellikle Çin’le kurduğu ilişkiler ve ittifaklarla ABD’nin karşısına, onun dünya hegemonyasını tartışılabilir hale getiren dev bir güç ortaya çıkmış oluyordu. Buna karşın ABD Tayvan’ı Çin’e saldıracak konumlara getirme planları yapmaya başladı, Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Güney Afrika’dan olaşan BRICS Devletlerine karşı Pasifik’te ABD; Avustralya, İngiltere, Kanada, Yeni Zelanda’dan oluşan AKUSA birliğini kurdu. Bunlar Pasifik’te hem Çin’i hem Rusya’yı ABD ile baş edemeyecek güçsüz duruma düşürme planlarıydı.

ABD Pasifik’te Rusya ve Çin’i birlikte hemen karşısına almaktansa, öce Avrupa’da tek başına Rusya’yı karşısına alıp yıpratma yoluna gitti. Böylece Rusya’nın Avrupa’da kurduğu ekonomik ve politik ilişkiler koparılır ve Rusya izole edilirdi. Öyle de oldu. Bunun için NATO’yu öne sürdü. Ukrayna’da yaptırttığı Rusya karşıtı gerici, faşist darbelerle Ukrayna ile Rusya’nın arasını açtı, Ukrayna’nın NATO’ya girmesi için büyük bir hareket başlattı. Faşit yanlısı gerici hükümetler Rusya’dan büyük bir tehdit geldiği ve güvenliklerinin ancak “NATO şemsiyesi” altında sağlanabileceği yalanını savurmaya başladılar. NATO’ya girmeye ve ülkeye atom silahlarının yerleştirilmesini talep edince Rusya’da bunun kendi güvenliği için tehdit olacağını belirterek Ukrayna’nın tarafsız bir ülke olarak kalması teklifinde bulundu. Hem ABD hem de Ukrayna bu öneriyi reddetti.

Bizdeki köşe yazarları gibi tüm dünyada, düğmeye basılmışcasına, gazeteciler “Ukrayna bağımsız başına buyruk, özgür bir ülkedir, istediği askeri, ekonomik ve politik ittifaka girebilir” diye feryat kopardılar. ABD’nin planı tutmuştu. Düz mantıksal bir bakışla bu böyle. Ama içeriğine, tarihsel işlevine bakınca ABD’nin kendi dünya hegemonyasını tartışmaya sokan, ABD öncülüğünde tek kutuplu dünya yerine çok kutuplu bir dünya düzeni düşünen bir ülkenin, Rusya’nın veya bir ülkeler topluluğunun, Çin ve Rusya’nın birlikte bertaraf edilmesidir. Özde Ukrayna’da savaşan Ukrayna ve Rusya değildir, Rusya ve ABD ile birlikte NATO’dur. Fiili savaşan gönüllü olarak ABD ve NATO’nun yerine savaşmayı üslenen Ukrayna’dır. Açıkca ABD ve NATO’ya “siz silah verin, Ruslara karşı biz savaşırız” diyen Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’dır.

Çok kutuplu kapitalist bir dünya işçi ve emekçilerin yararınadır

Ukrayna savaşı görünüşte sanki bir vekâlet savaşıdır, ama sıradan bir vekâlet savaşı değildir. Bu savaşta dünyanın gelecekteki düzeni, yanı dünya hâlâ ABD hegemonyasında tek boyutlu ve tek kutuplu dünya mı kalacak, yoksa çok boyutlu, çok kutuplu yeni bir dünya mı oluşacaktır sorusuna yanıt verilmektedir. Bir başka deyişle kapitalist dünyanın tek kutuplu mu, çok kutuplu mu olacağı sorunudur. ABD çok kutuplu bir kapitalist dünyaya karşıdır. Birer kapitalist ülke olan Rusya ve Çin’in ABD hegemonyasını tartışan ülkeler olarak yükselmesini istemiyor. Bunu önlemek için savaşlar çıkartmaya, gerekirse dünyayı yakıp yıkmaya hazırdır. İşçi ve emekçilerin çıkarı, halkların devrimci demokratik ve sosyalizm mücadelesi için çok kutuplu bir kapitalist dünya ABD öncülüğündeki tek kutuplu bir dünyadan daha iyi koşullar yaratabileceğinden devrimciler çok kutuplu bir dünyadan yana olmalıdır. Bunun için savaşa son verilip hemen barış müzakerelerine başlanılması için mücadele verilmelidir. Eğer işçi ve emekçiler, devrimciler, barış güçleri mücadeleleri ile Ukrayna’daki savaşı durdurabilirlerse çok kutuplu “demokratik” bir dünyaya geçişin yolunu açmış olacaktır. Eğer bölgemizde, Türkiye’de Kürtlerle bir masaya oturulması sağlanırsa Türkiye’de ve Ortadoğu’da da barış ve demokrasinin yolu açılmış olacaktır. Ukrayna ve Rojova savaşında “tıpa tıp” olan yanı tehditler değil barış masasının kurulmasıdır. Bu nedenle Ukrayna ve Rojova için birlikte “savaşa son, hemen barış” talebi ve mücadelesi yükseltilmelidir.

Bir yanıt yazın