Haber / Yorum / Bildiri

PANDEMİ GÜNLERİ

Deniz ALTINER

ÇİN’in Wuhan kentinde başlayıp hemen hemen her ülkeye yayılan koronavirüs pandemisinin sonucu olarak dünyada karantina altında yaşayan iki milyar insan var. Bu dünya nüfusunun dörtte biri. OECD, karantina devam ettiği sürece neredeyse tüm ekonomik faaliyetlerin ortalama %25 azalacağını tahmin ediyor.

Korona virüsü, zaten durgunluk içinde olan kapitalist ekonomileri derinden yaraladı. Ekonomistler ve politikacılar güvenli sığınaklar bulmakta zorlanıyorlar. Küresel planda kapitalist ekonomiler kesintiye uğrayıp ‘besin kaynaklarından’ mahrum kalırken, ekonomik kriz petrol taleplerinde çöküşe yol açarak günde 20 milyon varile kadar inmiştir. Varış yeri olmayan petrol tankerleri Basra Körfezi’nde yatıyor. Bu dünyada eşi benzeri görülmemiş bir düşüşe işaret ederken; büyük ölçüde üretimin düşmesi, ulaşımın, seyahatin, turizmin donması, şu an kapitalizmin durduğu gerçekliği yansıtmaktadır.

Aynı zamanda, korona krizi dünyanın bazı bölgelerinde bir gıda krizine neden olabilecektir. Çünkü büyük gıda üreticisi ülkeler gıda ihracatına kısıtlamalar getirmektedirler. Dünyanın en büyük buğday ihracatçılarından biri olan Kazakistan, buğday ihracatını yasaklarken, dünyanın üçüncü büyük pirinç ihracatçısı olan Vietnam’ın pirinç ihracatını yasaklamasından sonra, Çin’in yetkilileri pirinç istiflemeye karşı uyarıda bulundu. Yaygın karantina ve bunu izleyen ekonomik kriz, özellikle Türkiye gibi temel gıdalarda kendi kendine yeterli olmayan ülkeleri etkileyecek olan gıda arzını tehlikeye atma riskiyle karşı karşıyadır.

Korona salgını sonrası dünya bildiğimiz dünyadan çok farklı olacak. Doğal olarak virüs sağlık sistemleri ve politikalarındaki krizi ortaya çıkarırken, silahların insanları koruduğu, barışı sağladığı ve güvenlik oluşturduğu gibi uygarlığın en yıkıcı mitlerinden birini de deşifre etti. Dünyanın en iyi milyonlarca beyni ölümcül silahlar geliştirirken, emperyalist hükümetler, kendi yayılmacı politikalarının yarattığı askeri tehditlere hazırlık için trilyonlarca dolar harcadılar. Hiçbir iktidar insan sağlığı ve toplumu salgın hastalık gibi insanlığı tehdit eden güvenliğe öncelik vermediler, kamu kurumlarını sermayeye teslim ettiler. Virüs karşısındaki panikleri iflas eden militarist güvenlik politikalarının başarısızlığını örtbas etmek için bir girişim olarak da görülebilir.

Hepimiz aynı gemide değiliz

İktidarlar her gün, virüsün herkese eşit uzaklıkta, hepimizin aynı gemide olduğunu, bizi çok önemsediklerini hissettirerek çok dikkatli olmamızı, sosyal mesafeyi korumamız gerektiğini bıkmadan usanmadan tekrarlıyorlar. İktidarlar, güvertedeki sermayeye can simitleri atarken, geminin altını hınca hınç dolduran milyonlarca işçiyi, emekçiyi açlığa ve ölüme terk ediyor, virüsün zengin fakir ayrımı yapmadığı gibi koskoca bir yalana sarılıyorlar. İstatistikler ilkokul mezunu, fiziksel olarak zayıf insanların virüse yakalanma oranını %27,8 olarak saptarken, bu oran daha uzun eğitime sahip insanlarda ancak %4’ü buluyor ve gerçeğin nasıl manipüle edildiğini gösteriyor.

Korona virüsü işçi ve emekçilerin yoğun yaşadığı İstanbul Bayrampaşa, Esenyurt gibi semtlerde binlerce emekçinin canını alırken, Erdoğan’ın tek adam rejimi görülmemiş bir hızda sermayeyle yakın işbirliği ile -nüfusun ezici çoğunluğunun işsiz, aç, canlarını kaybetmeleri pahasına- onları kurtarıp, zenginleştirirken, yerel yönetimlerin başarıyla virüsle mücadelesini, halka yardım ulaştırmalarını engelleyerek, milyonu aşan virüs vakalarını ve vakalarla orantılı ölümleri halktan saklayarak, “Hâkimiyet kayıtsız şartsız Erdoğan’ındır!” imajını faşist yöntemlerle sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Korona virüsü nedeniyle son 3.5 ay boyunca dünya genelinde ölüm sayısı 200.000’i geçerken, Türkiye’de de bir milyonu aşan virüs vakalarıyla, on binleri bulan can yaşamını kaybetti. Faşist iktidarlar hariç, çağdaş yaşamda hiçbir fenomen, hareket özgürlüğü de dahil olmak üzere neredeyse ışık hızında alınan kararlarla bir dizi özgürlüğü askıya almamıştı. Korku, insanların demokratik haklarından vazgeçmek gibi bir istek yaratabilir, ancak cehenneme giden yol genellikle iyi niyetlerle döşenmiştir. Virüs bulaşını önlemek gerekçesiyle kamu yararına demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlayan iktidarların cumhurbaşkanları, başbakanlar, sağlık bakanlarının yanı sıra polis, jandarma ve diğer makamların bize, halka ne kadar önem verdikleri, bizi ne kadar korumak istediklerini beyan etmelerine karşın; vatandaşa gelmeyen maskeler, sosyal mesafenin mümkün olmadığı iş koşulları; virüsü yeniden üreten işçiler, emekçilerle kapitalizmin ahlaksızlığı gözler önüne bu kadar serilmemişti. Bulaşı önlemek için, üretimi durdurmayan iktidarın sözcüsü İbrahim Kalın, ‘‘üretimi durduramayız’’derken haklı olarak bu, Marx’ın emek değer teorisini kanıtlamanın korkunç bir yoludur, yani “Değil bir yıl, birkaç hafta için bile olsa çalışmayı bırakması halinde, bir ulusun yok olacağını her çocuk bilir.’’ (Marx, Kugelmann, Londra, 11 Temmuz 1868). Zayıf, kırılgan, dışa bağımlı, yabancı sermayenin her an gitmeye hazır olduğu bir ekonomiye sahip olan Türkiye’nin AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’da bunu iyi bilmektedir, ölümüne işçileri çalışmaya zorlamaktadır.

Gerçek virüs emperyalizm; onun militarist, saldırgan, yayılmacı politikalarıdır

Pandemi tradejisini hafife almak değil ama ABD yaptırımları nedeniyle 40.000 Venezuelalının öldüğünü, 2011 yılından beri Suriye’de Türkiye’nin de içinde olduğu emperyalist savaşla kaybedilen yaşamların 400.000, Irak Savaşı ve 13 yıllık yaptırımların maliyetinin en az 1 milyon sivilin yaşamı, Afganistan ve Pakistan’daki savaşların en az 875.000 yaşam demek olduğu ve her gün 20.000’den fazla insanın açlıktan öldüğü de eklenirse insanlığı her gün öldürenin virüs değil, virüslerin de çıkış nedeni, yaratıcısı, başı olan, doğayı mahveden emperyalizmdir. Virüs, korona virüsü bir tehlikedir, ama insanlık için esas büyük tehlike, esas gerçek tehlike emperyalizm virüsüdür.

Toplumları tehdit eden bu gerçek emperyalist virüs hassas güdümlü füzeler, nükleer silahlar üreten, onlarca yıldır savaşan ve uzaya üsler kuran ve bunun için gereken her şeyi depolayan, bu uğurda trilyonlar harcayan emperyalist ülkeler; işçileri, emekçileri, yaşlıları, sağlık emekçilerini korumak için maskeler, eldivenler, dezenfeksiyon, koruyucu giysiler, termometreler, test kitleri veya yeterli temel sağlık malzemelerini depolamadılar. Sağlık sistemlerini kamusal alandan çıkararak sermayeye peşkeş çektiler. Bugün gelinen noktada doğaları gereği kapitalist ülkeler birbirlerinin sağlık malzemelerine barbarca, vahşice el koyarak ne AB dayanışmasını ne de geminin güvertesinde beraber yolculuk yaptıklarını hatırladılar.

“Vatandaşlarımızın ‘sağlığı, güvenliği için’ uğraşıyoruz” diye örtülen bu militarist yığılma, dünyada gerçekten ortak bir insani güvenliğimiz olmadığını gösterdi. Korona virüs sonrası bu militarist politikalar; vatandaşların insani güvenliği, sağlığı uğruna harcanan askeri harcamalar daha çok göze batacak, emperyalizmin saldırgan politikaları, askeri güce sahip olmayan İzlanda ve Kosta Rika gibi ülkelerin korona virüsünden çok az etkilendiği daha net görülürken, Türkiye gibi saldırgan ve yayılmacı ülkelerin pandemiden etkilendiği daha açık ortaya çıkacaktır. BM’lerin “korona pandemisi nedeniyle bölgesel savaşlar, askeri çatışmalar dursun” demesine rağmen Türkiye Ortadoğu’da savaşı sürdüren ülkelerin başında geldi. Rojova’da, Başur’da korona pandemisine karşı mücadele eden Kürtlerin üstüne bombalar yağdırdı. Kürtler için koronadan daha büyük tehlikenin Türk militarizmi ve emperyalizmi, faşist Erdoğan’ın Suriye ve Irak’taki yayılmacı politikası olduğu görüldü.   

Korona virüs krizinden önce; Avrupa’da yeni soğuk savaş belirtileriyle Nato ve Rusya arasında artan gerilim, Çin ile ekonomik bir savaş sürüyordu.  Fakat çok fazla acıya, ölüme ve işgücünün heba olması, üretimlerin kilitlenmesi, hayatın durması ve bir dönüm noktası olması nasıl mümkün olabildi?

Daha birkaç hafta önce NATO ve ABD “Defender 20 Tatbikatları”nda askerlerde korona virüsü olması nedeniyle Finlandiya ve Norveç askerlerini geri çektiler. Almanya da, ABD’nin direk inisiyatif aldığı bu tatbikatı halkın ve barış hareketinin baskısı sonucu durdurmak zorunda kaldı. Ancak, Amerika çok büyük miktarlardaki savaş malzemesini Almanya’ya depoladı. Almanya’da virüs nedeniyle iki kişinin bile bir araya gelmesi engellenir, salgın hastalıklarda askerlerin taşıyıcı özelliği de bilinirken, 37.000 askerin bir arada bütün Avrupa’ya virüs saçması anlaşılır değildir. Amerikan savaş gemisi virüsleri saçarak, savaş malzemelerini- ‘bir yerde kullanılmak üzere; belki bir daha ki sefere Rusya’- Almanya’ya bırakarak geriye döndü. NATO ve ABD Koronadan daha çok dünyanın yaşanır bir yer olmasına büyük bir tehdit olmaya devam ediyorlar.

Yine NATO 56. Güvenlik Konferansı, üye ülkelerle Münih’te yapıldı. Emperyalist güçlerin dünyayı yeniden paylaşımında gerginlikler tırmanmaya başladı. Konferansın açılışında “büyük hükümetler arasındaki savaşların geçmişe dayanması gerekmez… Bu yoğun rekabet büyük olasılıkla, büyük güçler arasında bir savaşa neden olacaktır” dendi. Emperyalist güçler, savaşa hazırlıklı olma konusunda hemfikirler, ancak hedefin, ‘düşman’ın kim olacağına dair şimdilik aynı fikirde değiller. Konferansın başında Almanya, Fransa ve İngiltere Amerika’nın Çin telefon şirketi Huawei’nin ülkelerine girişini yasaklama taleplerine boyun eğmeyeceklerini bildirmeleri üzerine bir dizi ABD’li yetkili zorbalık taktikleriyle NATO güçlerinin ABD’nin Çin düşmanı politikalarına katılmaları yönünde baskı yaptılar. Toplantı boyunca ABD ve ‘kağıt üzerindeki’ Avrupalı müttefikleri arasında derin bir kargaşa ve kriz atmosferi hâkimdi. Konuşmasında ana teması ‘Batısızlık’ olan konferansın lideri Wollfang İsschinger “Batı’nın ciddi dertleri var” diye başlayan raporunda Amerikan hegemonyasının bozulmasını, ABD ve Avrupa arasında artan çatışmalara ve sağa- faşizme doğru bir kayış ve uluslararası normlarda çürüme olduğu saptamasını yaptı. Devamla rapor: ‘çatlaklar’, ‘Batının kendi içindeki dağınıklığı, İran anlaşması, Baltık Denizi boru hattı projesi, NATO’nun savunma giderleri ve Atlantik (transatlantik) ötesi ticarette dengesizlikler gibi konuları içerdi. Tüm bu anlaşmazlıklara rağmen Konferans Batının Çin ve Rusya’ya karşı bir savaşın kaçınılmazlığı anlayışını yerleştirmeye çalıştı.

Dünyanın yeniden paylaşımı

Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra ABD dünyayı askeri güçle yeniden biçimlendirmeye çalıştı. Emperyalistler Sovyetler’in dağılmasını, bağımsızlığın yenilgisi olarak değerlendirmeye dilleri varmadığı için “sosyalizmin yenilgisi” olarak ilan ettiler. Dünyanın yeniden emperyalist paylaşımı Körfez Savaşı ile başladı.  Savaş sonrası dönem post-koloniciliğin sonuydu. Kriz ilerledikçe, emperyalist devletler, nispeten politik olarak bağımsız olan devletler üzerinde hem stratejik kaynakları hem de pazarı kontrol etmek üzere eski koloni sahiplerini rol almaları için zorladılar ve savaş açtıkları bu ülkelerin bağımsızlıklarını yok ettiler.

Acımasız, zalim bir yasallık iddiasıyla Irak’a saldırarak işgal eden emperyalistler, 2.dünya Savaşı öncesi oralarda olan ülkeler aynı gerekçelerle geri kalmış ülkeleri işgal ettiler.

Dünya işçi sınıfı hızla emperyalizme karşı savaş karşıtı barış hareketi yaratmalıdır

ABD Emperyalizminin girişimleriyle emperyalist güçlerin yol açtığı savaşlar, sadece çok büyük insan felaketine sebep olmamış, aynı zamanda ABD için de bir felaket olarak sonuçlanmıştır. 1992 yılından beri ABD’de Pentagon politikalarını belirleyen politikacılar, hem müttefiklerin, hem de rakiplerin ABD’nin ezici biçimde militarist üstünlüğünü kabullenmeleri üzerineydi. Ama 21. Yüzyılın başından beri dünyada ekonomik üstünlüğünü “kaybetmeye” başlayan ABD bunu militarist üstünlük stratejisi ile dengelemeye çalışmaktadır. ABD’nin artan askeri gücü sayesinde eylemleri ile dünyanın değişik bölgelerinde rakipler yarattığı gibi, düşmanlar da ortaya çıkardı. Hedefine Uzakdoğu’da Çin’i, Avrupa’da Rusya’yı, Ortadoğu’da İran’ı koydu. Bu yüzden militarist üstünlük politikasını gütmek daha tehlikeli bir hale geldi. Bir 3. Dünya savaşı tehlikesi doğurmaktadır.

Her ne kadar son yıllarda ABD emperyalizmi kanlı bir dizi savaşlar yaratarak, birbiri ardına felaketlere neden olurken, karakteristik bir kibirle, yeni savaş biçimleri ve tehditlerle kendisini ortaya çıkan krizden kurtarmaya çalıştı. Ama muhtemelen bu jargon sadece yeni felaketlerin, işgallerin habercisi oldu. Emperyalist güçlerin dünya savaşı hazırlığı, insanlık için büyük bir tehlike olarak dünya işçi sınıfına güçlü bir savaş karşıtı, barış hareketi yaratma görevini dayatmaktadır.

Günümüzde ve gelecekte, çevreyle ilgili birçok küresel sorunla ilgili bilgilere ve büyük uluslararası ‘başarısız’ konferanslara rağmen, bu sorun Korona krizi ile adından söz edilmez oldu ama milyonlarca çevrecinin çekemediği dikkati ‘katil’ virüsler gerçekleştirdi. Korona kriziyle birlikte üretimin yavaşlaması, fabrikaların durması doğanın silkelenmesi, kendine dönmesiyle, onca konferansın, protestoların yapamadığını; çevre katillerini de deşifre etti.

Korona virüsüne karşı korunması ve tedavileri için, işçi sınıfının, özellikle sağlık emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesi, herkes için sosyal ve maddi yaşamın yükseltilmesi, işsizliğe karşı önlem alınması talepleri gündemdedir. Ama aynı anda korona sonrası için demokratik bir toplum talebi yükseltilmelidir. Şu anda burjuvazinin lehine birikmiş değerler yeniden dağıtılıyor. Şimdi ve Korona sonrası sıkışacak yaşamın faturası işçi ve emekçilere değil sermayeye çıkarılmalı ve bu talep yükseltilmelidir. Bütün değerleri yaratan işçi sınıfına karşın kapitalizm yıkıcıdır ve salgın öncesi zaten krizde olan kapitalizmin krizi daha da ağırlaşacaktır. İşçi sınıfının savaşçıları, onun sonunu getirmede, tarihsel yerini almasında yardımcı olmayı planına koymalı ve savaşını bu yönde hızla örgütlemelidir.

One thought on “PANDEMİ GÜNLERİ

  • Elmas ÖZEN

    CORONA PANDEMİ
    VE KADIN HAKLARI

    BU CORONA PANDEMI KADIN HAREKETİNE BİR DARBE OLDU .BU ZAMANA KADAR ALINAN KADIN HAKKLARINDA GERİLEME GÖRÜLDÜ.
    ESKİDEN KADININ GÖREVİ EŞ, ÇOCUK, MUTFAK YANI EVİNİN KADINI, ÇOCUK DOĞURUR,KOCASINA HİZMET EDER. ERKEK EVİN REİSİ ÇALIŞIR PARA KAZANIR, EVİNİN GEÇİMİNİ SAĞLAR. SÖZ HAKKI SAHİBİ KADIN SADECE ERKEĞİNE SADIK OLUR. ERKEK HER ŞEYİ YAPAR, KADINA ŞİDDET UYGULAR, HEM SEVER HEM DÖVER, ERKEKTİR YAPAR (HALA BU DÜŞÜNCEDE OLANLAR VAR).

    BU CORONADA KADINLAR GERİ ADIM ATMAK ZORUNDA BIRAKILDI. EVDE ÇALIŞAN EŞLERDEN KADIN ÇOCUKLARA BAKAR, ONLARLA İLGİLENİR, YEMEK YAPAR, EŞİNİN İŞ YAPMA OLANAĞINI SAĞLAR. ANCAK ÇOCUKLAR UYUDUĞUNDA, EŞİNİN İŞİ BİTTİĞİNDE, KADIN KENDİ İŞ ALANINDA ÇALIŞIR.. KADIN HEP İKİNCİ SIRADA KALDI ESKİDEN OLUNDUĞU GİBİ. ŞİDDETE, DÖVMELERE MARUZ KALINDI. BU SÜREDE BOŞANMALAR İÇİN AVUKATLARA BAŞVURANLARIN YANINDA, KADIN SIĞINMA EVLERİNE GİTMEK ZORUNDA BIRAKILANLAR. ÖLENLER ,ÇOCUKLARA ŞİDDET UYGULAMALAR (BU ARADA ELBETE ŞİDDET GÖREN, DÖVÜLEN ERKEKLER DE AZINSAMIYACAK KADAR ÇOK, UNUTMAMAK GEREKİR). HER TÜRLÜ ŞİDDETE KİM OLURSA OLSUN KİM YAPARSA YAPSIN BUNU YAPANLARA KARŞI OLMAKTIR INSANLIK ADINA.
    DAHA ÖNCE (CORONADAN ÖNCE) EŞLER İŞE GİDİYOR, HAFTASONU BİRBİRLERİNİ AZ GÖRÜRKEN, GÜN 24 SAAT HEP AYNI YERDE, AYNI ODADA, ÇOCUKLARIN GELECEKLERİ, MADDİ SORUNLAR, İŞYERİ OLANLARIN GELİRLERİN OLMAMASI, İŞ YERLERİNİN KAPANMASI, OKULLARIN, ÇOCUK YUVALARININ KAPANMASI, SOKAĞA ÇIKILMAMASI KADINLARIN VE ÇOCUKLARIN ŞİDDETE MARUZ KALMALARINDA (ERKEKLERDE) BÜYÜK ROL OYNAMAKTADIR. KADINLAR TEKRARDAN BAŞLADIKLARI NOKTADAN YENİDEN KENDİ ÖZGÜRLÜKLERİNİN, BAĞIMSIZLIKLARININ, KENDİ AYAKLARININ ÜZERİNDE DURMANIN, KİMSEYE BOYUN EĞMEMENİN YENİDEN MÜCADESİNİ YERMEK ZORUNDA BIRAKILDI DERİM.
    BU PANDEMİ KADIN HAKKLARINA ZARAR VERDİ. ALINANLARI GERİ ALMAK İÇİN MÜCADELEYE DEVAM ETMELİ, ALINLARIN VERİLMEMESİ İÇİN DE “İŞ KADINI DEĞİL, EV KADINI OLSUN”A KARŞI OLMALIYIZ!

    ELMAS ÖZEN

Bir yanıt yazın