Haber / Yorum / Bildiri

Lenin’i 97. Ölüm Yıldönümünde Saygıyla Anıyoruz! (3. Bölüm)

İdeolojik Mücadele

Deniz ALTINER

SINIFSAL bakışta, ideolojik mücadele can alıcıdır. En başından beri Lenin, işçi sınıfının mücadelesinin ekonomik ve politik olmasının yanı sıra teorik ve ideolojik cephede olmak üzere üç cephede gerçekleştiğini gösterdi. Sınıf mücadelesinin bu yanı, zamanımızda daha da önem kazanmıştır.

Sömüren sınıflar zulmü, yalnızca baskı ve şiddetle sürdürülmez. Aynı zamanda ezilenlerin zihinleri de ele geçirilir. Ezenler gibi davranmalarını sağlayan fikir ve düşünme biçimleriyle karakterize edilirler, ki böylece yönetici sınıfların çıkarlarına cevap verirler. İdeoloji, böyle bir fikir ve zihniyetler sistemi demektir ve burjuvazin sınıf egemenliğinin ihtiyaçlarına cevap verdiği için burjuva ideolojisidir.

Burjuvazinin sınıf egemenliğinden kurtuluş, aynı zamanda, sömürülenleri çıkarlarına aykırı davranmaya ikna eden saplantılardan, algılardan ve yanlış fikirlerden kurtuluştur. Kişinin toplumdaki gerçek konumunun farkına varması ve bu nedenle de toplumsal gerçekliği kesinlikle kabul etmesi için bir mücadele gerektirir. Bu ise bir alanda resmi düşüncenin yanlışlığı ile çelişkiye düşerek başlar. Ancak, yönetici ideolojinin çok yönlü baskısına karşı kendini savunmak için egemenlerin zıttı olan sınıfın ihtiyaçlarına karşılık gelen bir ideoloji aracılığıyla bunu başarılabilir. Bu da işçi sınıfının Marksizm Leninizm ideolojisidir.

Bu iki ideoloji uzlaşmazdır. Biri toplumun ihtiyaçlarının tersine, kapitalist sınıfın egemenliğini sürdürmeyi amaçlamaktadır. Diğeri ise, kapitalizmi ortadan kaldırmak, üretim koşullarının üretici güçlerin gelişme aşamalarına karşılık geldiği sosyalist toplum ile değiştirmektir. Bu nedenle, Lenin şöyle der: “… burjuva ya da sosyalist ideoloji. Burada orta yol yoktur … Bu nedenle, sosyalist ideolojinin herhangi bir biçimde zayıflaması, burjuvazinin ideolojisinin güçlendirilmesi anlamına da gelir.’’

Elbette, toplumda iki ana sınıftan başka kapitalist sınıfı veya işçi sınıfını desteklemek arasında sık sık gidip gelen sınıflar ve katmanlar da vardır – çünkü birinde ya da diğerinde kısa vadeli çıkarları olabilir ve bunlara küçük burjuva tabakalar denir. Benzer şekilde ideolojik mücadelede de bunların küçük burjuva ideolojik konumları vardır. Genellikle “üçüncü bir yolu” temsil ediyormuş gibi yaparlar, ancak doğaları gereği tutarsızdırlar, savunulamazlar ve sosyalist ideolojiden uzaklaşmaları burjuvazinin güçlenmesine neden olur.

Ancak kafa karışıklıkları ve savrulmalarıyla ideolojik mücadelede bir rol oynarlar. Sosyalist ideolojiye yamanmalarıyla, işçi sınıfı içinde küçük burjuva zihniyetleriyle daha fazla yer edinme eğilimindedirler. Bu nedenle, işçi sınıfının bilincini yanlış yönlendirmeye çalışırlar. İşçi sınıfı siyasi ve ekonomik mücadelede küçük burjuva tabakalar arasında müttefikler aramak zorunda kalırken, diğer yandan küçük burjuva ideolojisine taviz vermeyi göze alamaz. Doğru ile yanlış arasında hiçbir uzlaşma yoktur. Ama elbette, gerçeği göstermenin uygun biçimleri aranmalıdır.

Bazıları şöyle düşünüyor: Kendiliğinden olur. Tüm bu ideolojik sorunlar için gerçekten endişelenmemiz gerekiyor mu? Gerekiyor, çünkü ideolojik mücadelede pasif duran, ciddiye almayan, bunun kurbanı olur ve kendiliğinden hareketlere güvenenler tatsız bir yıkım yaşarlar. Rusya’daki sosyalist hareketin başından beri Lenin’in vurguladığı şey budur: “Kendiliğindenlik için diz çökmek – ’’bilinçli unsurların rolünün herhangi bir bir biçimde zayıflaması, burjuva ideolojisinin işçiler üzerindeki etkisinin güçlenmesi anlamına gelir – ne olursa olsun -, bu rolü zayıflatmayı istemek ya da istememek. ‘’

Elbette teori ve pratik somut hayata geçirilmesiyle gücünü gösterir. Bu nedenle, sadece bir ifade olarak değil somut koşulların incelenmesi ve bunlara ilişkin çok yönlü ve derinlemesine kavrayışla, -sadece laf olsun diye değil-sınıfsal bakış açısının ve sosyalist ideolojik tutumun bir değere sahip olması bir önkoşuludur “Rusya’da kapitalizmin gelişmesine” ilişkin çalışmasının önsözünde Lenin, “devrimimizin temel karakterini belirlemek için somut sorulara yanıt arama” der. Lenin’e göre teorinin uygulanması şu anlama gelir: “Farklı sınıfların konum ve çıkarlarının somut analizi, bu gerçeğin bir veya başka bir sorunun ele alınışında önemini belirlemeye hizmet etmelidir.” Veya başka bir yerde söylediği gibi: “Gerçek her zaman somuttur. Teori şeylerin içindedir.’’

Marksizm-Leninizm, Teori ve pratik özellikle yeni politik durumlar ortaya çıkmaya ve bunların analizinin yapılması gerektiğinde son derece önemli metodolojik bir klavuzdur. Gerçek bağlamlarıyla görülmeyen basit spekülatif değerlendirmelerle hareket yolunu kaybeder.  Özellikle, konunun bir tarafının mutlaklaştırılmasına yol açabilir ve böylece fiili koşulları ve gelişme eğilimlerini köreltebilir.

Kapitalizm tekelci, emperyalist aşamaya geçtiğinde, Kautsky gibi şöyle bir sonuca varan sosyalist teorisyenler vardı: serbest rekabetin yerine tekelleşmenin geçmesi, daha büyük tekellerin ortaya çıkacağı anlamına gelir. Giderek sayıları daha az olacağından sonunda dünya ölçeğinde de tek bir sol olacaktır: yani ‘ultra-emperyalizm’ ortaya çıkacak, dünya barışı emperyalizm tarafından sağlanacaktır.

Lenin’in yöntemi ise emperyalizmin somut analizini yapmaktı.  (“Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması “). Daha büyük tekellerin oluşumuyla eşzamanlı aralarında yoğun mücadele olacağı anlamına geldiğini gösterdi. Rekabet her zamankinden daha yüksek, daha acımasız ve yıkıcı bir şekilde yeniden ortaya çıkacaktır. Lenin, bu nedenle emperyalizmin yol açtığı dünyanın; barış dönemini değil, dünya savaşları dönemi olduğunu gösterdi.

Dolayısıyla izlenen iki yöntemden tamamen farklı sonuçlar çıkmıştır. Bugün hangisinin doğru olduğunu tartışmaya bile gerek yok. Ancak, somut sınıfsal analiz gerçeği ortaya çıkardığı gibi emperyalizm karşı kaçınılmaz ayrılmayı zorunlu kılarken, görünüşte daha “radikal” ama boş spekülasyonun nasıl emperyalizmi şirin göstermeye çalıştığı rahatlıkla görülebiliyor.

Günümüzde hayranlıkla kendisinden söz edilen teknokrat kavramlar da mutlak doğru gibi sunulmaktadır. Yeni teknolojinin yeni buluşlar gerçekleştirmeye olanaklar açtığı doğrudur. Fakat teknolojik gelişim sadece başlangıç aşamasındadır. Olası yeni bilimsel teknolojilerin gerçekleştirilmesi sadece teknolojiyl edeğil, aynı zamanda sınıf mücadelesinin gidişatıyla da ilişkili toplumsal bir meseledir. İşgücünü gereksiz kılan tamamen otomatikleşmiş bir endüstri vizyonunu halihazırda görenler, sosyal mücadelenin sorunlarının çözümüne şu anda herhangi bir katkı sağlamıyor. Aynı şey, modern bilgi teknolojisinin yardımıyla “doğrudan demokrasi” hayallerine kapılan Roger Garaudy için de geçerlidir: ’’… tüm halk için, her bir münferit görüşün her an toplanarak kaydedildiği, her bilginin programlandığı ve yayınlandığı bir tür kalıcı genel kurul « önerisiyle siyasi partileri ve oluşumları reddediyor. Mevcut siyasi mücadelenin önemini küçümsüyor ve sol güçleri birleştirme çabalarıyla “Halk Cephesi ’’ oluşturulma çabalarının müzeye gönderilmesi gerektiğine” inanıyor.

Sadece bir afyon gibi Tanrı’ya tapınmak değil, aynı zamanda teknolojiye ibadet etmek ve mutlaklaştırmak da, ‘insanlar için afyon’ olarak kullanılabilir. Afyon bazen mutlu fanteziler yaratır, bazen de baskı altına alır, korkutur, ancak her zaman umursamazlığa ve pasifliğe yol açar. Teknolojinin olasılıklarının ve perspektifinin doğru bir şekilde anlaşılması teknolojinin tekellerin hizmetinde kapitali büyütmesine, işsizliğin ve yoksulluğun artmasına neden olduğu, onun ancak halk iktidarında halkın yararına kullanılabileceği görülmelidir. Ancak, teknoloji toplumsal mücadelede, sınıf mücadelesinde mutlak bir yere sahip değildir, yerini ve rolünü doğru anlamak gerekir.

İdeolojik mücadelede, tutarlı ilkeli netlik sağlanmak için somut çalışmaların detaylandırılması ve zenginleştirilmesi önemlidir. Genel yasaların her bir özel durum ve soruna nasıl uygulandığını ve yeni somut olgunun genel yasa ve kavramların anlaşılmasını nasıl zenginleştirdiğini görmek gerekir.

Lenin’in tüm çalışması, diyalektik ve tarihsel materyalizmin sağlamlılığı ile tüm yeni güçlerin ve olasılıkların, teorik açıklıkla tüm küçük şeylerin ve sorunların ilişkisine tutarlılıkla kurduğu bağlantılarının örnekleriydi. Lenin’in ilk yazıları, kısmen küçük-burjuva devrimcilerin, “halkın dostlarının” kafa karışıklığının derinlemesine teorik analizi ve kısmen de bazı işyerlerine öğle yemeği molasında sıcak çay ve grevler için kesilmiş büyük para cezaları hakkında yazılmış birkaç broşürdür. Fakat her iki analizleri Lenin’in rotasını ölümüne kadar küçük olduğu kadar büyük boyutta da belirledi.

Lenin, ’’Marksizm, tüm diğer sosyalist teorilerden, nesnel durumun ve nesnel gelişme seyrinin tahlilinde kesin bilimsel soğukkanlılığı, kitlelerin ve elbette şu ya da bu sınıfla bağlar keşfetmeyi ve gerçekleştirmeyi başaran kişi, grup ve partilerin devrimci enerjisinin, devrimci yaratıcı gücünün, devrimci inisiyatifinin önemini en kesin biçimde kabul etme ile mükemmel biçimde birleştirmesiyle ayrılır’’der. (Lenin’in Seçme Eserleri, cilt 3, s. 390-402)

Partinin zorunluluğu ve rolü

Lenin, Marks ve Engels gibi, toplumsal mücadelede, işçi sınıfının savaşına önderlik edebilecek kendi siyasi partisini kurması gerektiği sonucuna varır. Sınıfsal bakış açısına göre, devrimci öncü olarak, işçi sınıfının bilinçli unsurları organize bir güç olarak hareket etmelidir. Bu nedenle, partinin – sendikal hareket gibi – tüm sınıfı içermesi gerektiği varsayılabilir, fakat Lenin buna karşıdır: O, partinin siyasi ve ideolojik olarak sınıfın en bilinçli kısmı, partiyi organize etmede ve örgütleyici bir çalışmanın sorumluluklarını üstlenmesi gerekliliği üzerinde özellikle durur. Ancak partinin yığınlarla ve onların mücadelesiyle organik bağları olmalıdır. Lenin bunu şöyle ifade eder:’’ İşçi sınıfının, otokrasiye karşı mücadelenin bir savaşçısı olarak, siyasi muhalefet içindeki bütün diğer toplumsal sınıf ve gruplara karşı tavrı, ünlü Komünist Manifesto‘da açıklanan Sosyal-Demokrasinin temel ilkeleri tarafından kesin biçimde belirlenmiştir. Sosyal-Demokratlar, ilerici toplumsal sınıfları gerici sınıflara karşı, burjuvaziyi ayrıcalıklı toprak sahibi zümrenin temsilcilerine ve bürokrasiye karşı, büyük burjuvaziyi küçük-burjuvazinin gerici çabalarına karşı desteklerler. Bu destek, Sosyal-Demokrat olmayan program ve ilkeler ile herhangi bir uzlaşmayı şart koşmadığı gibi, bunu gerektirmez de – bu özgül bir düşmana karşı bir müttefike verilen destektir. Bunun da ötesinde Sosyal-Demokratlar bu desteği ortak düşmanın düşüşünü kolaylaştırmak için verirler, fakat bu geçici müttefiklerden kendileri için hiçbir şey beklemezler ve onlara hiçbir şey bağışlamazlar. Sosyal-Demokratlar varolan toplumsal sisteme karşı her devrimci hareketi desteklerler, bütün ezilen ulusları, zulme uğrayan dinleri, baskı altında tutulan toplumsal zümreleri, vb. eşit haklar için verdikleri savaşta desteklerler.’’

Daha önce Marx ve Engels “Komünist Manifesto” da şöyle demişti: ’’Komünistlerin öteki proletarya partilerinden tek ayrıldıkları nokta, bir yandan proleterlerin çeşitli ulusal mücadeleleri içinde, tüm proletaryanın ulusallıktan bağımsız ortak çıkarlarını öne getirerek geçerli kılmaları, öbür yandan da burjuvazi ile proletarya arasında yürüyen mücadelede her zaman hareketin bütününün çıkarlarını temsil ediyor olmalarıdır.’’

Lenin emperyalizm çağında, Marx’ın ve Engels’in örgütsel anlayışını, ideolojik mücadelenin keskinleşmesi ve yayılmasıyla ve toplumdaki siyasi iktidar sorununun gerçekleşmesiyle damgalanan yeni bir dönemde partinin rolü kavramını daha da geliştirdi. Başta İngiltere olmak üzere bazı ülkelerde işçi hareketi, sendikal hareketin temelini oluştururken, parti arka plana itildi. İngiltere’deki İşçi Partisi uzun süre sendikal hareketle iç içeydi. Partinin Marksist-Leninist görüşü bu eğilimlerden bir kopuş olmuştu. Bir partinin işçi sınıfının mücadelesinde öncü rolünü yerine getirmesinin ön koşulu olan hem ideolojik hem de örgütsel temelini açıklığa kavuşturmaktı.

Lenin’e göre parti, işçi sınıfının en ileri kesimlerinin – sınıf bilincine ulaşmış işçilerin ve sınıfın kurtuluşuna bağlanmış devrimci aydınların–örgütü olarak her koşulda ve fakat koşulların ve hareketin durumuna göre araçlar ve biçimler geliştirmede ustalaşarak, yığınların içindeki çalışmasıyla, yığınların en geniş desteğiyle kuşanmış olarak, onlar içinde dal­budak salarak sağlamca örgütlenmeli; Çarlık gericiliğine ve burjuvaziye karşı her türlü zorluğa dirençli ve gücünü dolaysız olarak işçi sınıfı ve emekçilerin geniş kitlelerinden alan bir parti olarak inşa edilmeliydi.

Sıklıkla, Lenin’in görüşlerinin ve özellikle partiye bakışının, Rusya şartlarına göre belirlendiği iddia edilmeye çalışılır. Lenin siyasi faaliyetinde Rus gerçekliği büyük yer tutuyorsa da, ilkeleri enternasyonaldi ve partinin rolüne ilişkin yalnızca Rusya’nın değil, tüm uluslararası emek hareketinin deneyimine dayanıyordu. Unutulmamalıdır ki Lenin, uluslararası sosyalist komünist hareket içinde bilgili ve aktif bir liderdi.

Parti, ortak inanca dayanan gönüllü bir birliktir. Partinin birliği bu nedenle her şeyden önce inanç birliğidir. İnanç, partinin ideolojik temeli, Maksizm-Leninizm’dir. Bu temel anlayışının derinliği, partinin ideolojik düzeyinin sürekli yükseltilmesi, aynı zamanda partinin birliğini güçlendirmenin de ana aracıdır. Bu temele itiraz edenler, ayrılanlar veya kovulanlar partide haklı bir yere sahip değildir. Lenin, genellikle “eleştiri özgürlüğü” talepleri şeklinde yapılan bu tür girişimlerle karşılaştığında, şu cevabı verdi: ’’Evet, özgürlüğünüz var – bataklığa bile gitmekte özgürsünüz. Aslında bize göre sizin gerçek yeriniz bataklıktır, oraya ulaşmanız için size her türlü yardımı yapmaya da hazırız. Yeter ki ellerimizi bırakın, yakamıza yapışmayın ve o büyük özgürlük sözcüğünü kirletmeyin, çünkü biz de dilediğimiz yere gitmekte “özgürüz”, yalnızca bataklığa karşı değil, yüzlerini bataklığa doğru çevirenlere karşı da savaşmakta özgürüz!’’

Ancak parti, eleştiri ve özeleştiri olmadan gelişemez. Partinin politikasının ve örgütsel faaliyetinin ideolojik açıklığa kavuşturulması, belirlenmesi ancak Marksizm-Leninizm temelinde tartışma ve görüş alışverişi yoluyla sağlanır. Ancak herkesin bildiği gibi, Sohbet ve tartışma kültürü aynı zamanda herkesi zenginleştiren ve sonuca götüren bir sanattır. Parti gibi savaşan bir organizasyonda, uyulması gereken kurallar da olmalıdır. Parti üyeleri, parti tartışmalarında görüş ve eleştirilerini özgürce ifade etme hakkına sahiptir. Ancak bir tartışma sona erdiğinde, alınan kararlar herkes için bağlayıcıdır. Partinin kararlarını hayata geçirmede partinin her aşamada demokratik olarak seçilmiş liderliğidir. Bunlar demokratik merkeziyetçiliğin ilkeleridir.

Zenginleştirici tartışma aynı zamanda partinin hiziplere ayrılmamasını, partiyi birkaç parçaya bölünmemesini de içerir. O zaman’’ fikir alışverişi’’rakipleri hezimete uğratma çabasına döner.  Bu nedenle komünist partilerinde hizip oluşumuna izin verilmez. Sağlam, ortaklaşılmış fikirler temeli olan bir partide hizip oluşturmaya gerek yoktur.

Burjuva ideolojisi her zaman demokratik merkeziyetçiliğe ve partinin birliğine karşı çıkar. Bu şaşırtıcı değil. İşçi sınıfının ve öncüsünün örgütlenme yeteneği, yığınların özlemlerini bir irade ve eylem birliğine dönüştürme yeteneği, yönetici sınıfları korkutmak için en çok en büyük nedendir. Onların ‘demokrasi’ adına tiranlıklarını güvence altına almak için böyle manevralar yaptıklarına şaşmamak gerekir. Ancak soldaki bazı saflar bu tip konuşmalardan etkileniyorlar. “Özgürlük”, “demokrasi” ve hatta “anarşi” adına, hizip oluşturma özgürlüğü örgütsüzlüğü, inisiyatif gibi ucu açık, geniş örgütlenmeleri savunurlar ve işçi sınıfı öncülüğünde örgütlenmeyi redderler ve örgütlenme önünde engel oluştururlar. Bu tür küçük-burjuva anlayışların örgütsüz örgütlenmeleri özellikle 90’lı yıllardan sonra iflasla sonuçlanmıştır.

Partinin ideolojik temelini korumak, sürekli ideolojik faaliyeti geliştirmek, sosyalist ideolojinin içine burjuva ideolojisinin sızması karşısında uyanık olmak gerekir.  Komünist harekete sürekli saldırı, suçlama ve revize etme girişimlerinin sosyalist ideolojinin bir zaafı mı olduğu sorulabilir. Hayır, sadece sınıf savaşının gereği olarak bu ayrık otlarıyla savaşmayı gerektirir. İdeolojik gücü zayıflatmak, felç etmek için işçi örgütlerini kuşatılması, kapitalist sınıfın verdiği bir savaştır. Sermaye, işçilerin birliğini çökertmek için her zaman cepheden saldırmaz.  Bazen, işçileri cezbetmek, şaşırtmak için sahte partiler, daha uygun tuzaklar, oportünizm yayılır. Oportünizmin modern kapitalizm altında işçi hareketi içinde yayılması, – tekelci kapitalizm ve emperyalizm dönemi – kapitalist sınıf egemenliğinin sürdürülmesinin ön koşullarından biri haline geldi. Oportünist ve revizyonist çabalar, özellikle hemen netleştirilemeyen yeni sorunlar ortaya çıktığında harekete geçer. O zaman burjuva propagandası devreye girer ve işçi sınıfı içine sızar

Oportünizm ve revizyonizm kendilerini sağ ve ‘sol’ olarak adlandırılan iki ana biçimde kendini gösterir. Sağcı oportünizm, burjuva ideolojisinin düşünce ve görüşlerinin doğrudan yayılması anlamına gelir. Öte yandan, sol oportünizm çok devrimci görünerek sınıf içine sızar. Genellikle mevcut sermayenin sınıf egemenliğine ve sağcı oportünizmin huysuzluğuna karşı bir protesto olarak ortaya çıkar. Lenin’e göre: ’’Anarşizm, çok kere işçi sınıfının oportünist günahları için bir çeşit ceza olmuştur. Bu iki mantığa aykırı tutum, birbirini tamamlamaktaydı. Ve eğer Rusya’da, küçük-burjuva nüfus, batı ülkelerindekinden kalabalık olmasına rağmen, 1905 ve 1917 devrimlerinde ve bu iki devrime hazırlık sırasında, anarşizmin nispeten önemsiz bir etkisi olmuşsa, hiç şüphe yok ki, bu, kısmen oportünizme karşı her zaman en uzlaşmaz ve en amansız savaşı yürütmüş olan bolşevizm sayesindedir. “Kısmen” diyorum, çünkü anarşizmin Rusya’da zayıf düşmesini sağlamada asıl büyük etkiyi yapmış olan şey, bu akımın, geçmişte (1870-1880) ülkemizde tam olarak açılıp gelişme fırsatını bulmuş olması ve böylelikle teorisinin ne kadar yanlış, devrimci sınıfa kılavuzluk etmeye ne kadar yetersiz olduğunu açıkça göstermiş olmasıdır.’’ Sağ ve sol oportünizm işçi sınıfının kararlılığı ve örgütsel kabiliyetinden ziyade küçük burjuva istikrarsızlığı ve dengesizliği ile karakterize edilir ama şatafatlı, kocaman sözlerle kavganın zorluklarından ve gerçek sorunlardan kaçmak oldukça elverişli ve kullanışlı olabilir. Lenin, her türlü oportünizme karşı sabırla mücadele ettiği ve asla vazgeçmediği yolu açtı. Bizim için de başka bir yol yok. Özellikle böyle bir dönemde, Marksizm – Leninizmi ideolojik olarak savunmak ve geliştirmek büyük önem taşımaktadır.

Bir yanıt yazın