Haber / Yorum / Bildiri

İnancası bütün bir enternasyonalci: MUSTAFA SUPHİ

«Berı yanmasam,

sen yanmasan,

biz yanmasak

nasıl çıkar

karanlıklar

aydınlığa?»

Bu ateşli söz dizisini, Nazım Hikmet, Türk komünistleri için kurmuştur. Uzun yıllardır komünistler yurdumuzda karanlıklara karşı savaşıyor. Türkiye’de komünistler’in yürüdükleri yol çok sarp, çok çetindir. Ancak, güttükleri davaya oldum olası bağlılıkları, savaş silahlarını ellerinden bırakmamaları, onlara bu çetin yoldan yürüme gücünü vermiştir. Binlerce kahraman, halk uğrunda canlarını vermiştir. Savaşlarda düşenlerin yerlerini yenileri alıyor. Türkiye emekçileri, yeryüzünün ilerici insanları, bu kahramanları saygıyla anıyor. Bu kahramanlar arasında, en başta Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı gelir. Bunlar, kahpece tuzağa düşürüldüler, barbarca öldürüldüler. Mustafa Suphi’nin bütün bilinçli çağı, Türkiye’de işçi ve sosyalist hareketleriyle bağlıdır. O, sarsılmaz bir devrimci, seçkin bir teorici, kuvvetli bir teşkilatçı, zeki, bilimli bir sözcü ve yazardı. İşte. M. Suphi’nİn kesin ve karakteristik çizgisi. Dirisi ve ölüsüyle bir kahraman!

M. Suphi 1882’de Giresun’da doğmuştur. Babası, Ali Rıza bey, yüksek. Bir memurdu. .M. Suphi, orta öğrenimini, o zamanlar Osmanlı Imparatorluğu içinde olan Suriye’de yapmıştır. Liseyi bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girmiştir. Burada, Türkiye’nin eski Başkentinde, devrim hareketlerine karışıyor. Biz bu bilgiyi, Doğu Halklarının I. Kongresinde, M. Suphi’nin kendi eliyle doldurduğu anketten öğreniyoruz. M. Suphi’nin o süredeki yaşantısı hakkında tam belirli bilgimiz yoktur. Öyle görülüyor ki, Rusya’da 1905 Devrimi’nin etkileri altında doğan, yaygınlaşan gizli öğrenci derneklerinden birine bağIıydı.

Üniversiteyi bitirdikten sonra, o zamanın geleneklerine uyarak, öğrenimini geliştirmek için, Avrupa’ya gitti. Iki yıl Paris’te kaldı. Sorbon’da sosyoloji okudu. Gergin bir çalışma sonucunda, « Türkiye’de tarım-kredi kurumlarının durumu ve geleceği » üstüne bir tez hazırladı. Tezini parlak bir surette savundu. Suphi’nin bu eserine, 1911-de toplanan Fransız Kredi Kurumları- Kooperatifleri Kongresi yüksek bir değer biçti. Daha sonraları, bu eserin önemli kısmını, Roma’da, Uluslararası Tarım Enstitüsü yayınladı.

O zamanlar Fransanın Başkenti, devrİmci Türk emigrantlarının yatağı, merkeziydi. Sonra, «İttihat ve Terakki Fırkası», bu milliyetçi burjuva – ağa partisinin Merkez Komitesi, uzun yıllar burada mekan kurdu. Bu partinin üyelerine, ”Jön Türkler” denir. Sultan Hamid’in zulüm rejimine karşı savaşan parti ve grupların temsilcileri, 1907-de, Paris’te bir kongre yaptılar. Jön Türkler, burada, bazı gazeteler çıkarıyordu. M. Suphi, Fransa’ya gelir gelmez, ta baştan, Jön Türklerin dar görüş çerçeveleri içinde kalmak istemedi. O bütün ilgisini sosyalist bilim üzerinde topladı. Pariste sosyalist kitaplara sarıldı, II. Entemasyonalin Milletlerarası Sosyalist Bürosu ile bağlandı. O, emperyalizme, yağmacı sömürge harplerine karşı savaşanların en seçkin şampiyonlarından Jean Jaures’le sık sık buluşuyor, görüşüyordu. Sonraları, Kominternin 1. Kongresinde konuşan M. Suphi : « Jaures’in dostları, onun başladığı davadan, yürüdüğü yoldan dönmemişlerdir» dedi.

O sıralarda M. Suphi «Tanin» gazetesine yazılar yazıyordu. Özellikle ve başlıca olarak, işçilerin durumu ve sendika hareketleri üzerinde duruyordu. Fransız proletaryasının – emekçilerinin yaşantı ve savaşlarıyla ilgilenmesi, tanışması, genç Suphi’de sosyalist görüşün biçimlenmesine, olgunlaşmasına çok yardım etti.

M. Suphi, yurda döndükten sonra İstanbul’da Yüksek Ticaret ve Tarım Okulu’nda politik-ekonomi öğretmeni oldu, ders verrneğe başladı. O yokken, daha dışardayken, Türkiye’de 1908 burjuva devrimi oldu; Anayasalı padişahlık – Meşrutiyet kuruldu. Ama, memleket eskisi gibi, ekonomik ve politik bakımdan emperyalist devletlere bağlı kaldı, emekçilerin durumunda hiçbir değişiklik olmadı. İşçiler, kendi menfaatlerini savunma savaşına kalktılar. Birkaç yıl boyunca, İstanbul’da, demiryolu, tütün, deri – tabakane, basımevi işçileri ve daha birçokları, arka arkaya grevlere girdiler. 1911 -de,İstanbul ve İzmir’de, İngiliz- – Fransız kumpanyalarının elinde olan« Reji » tütün fabrikalarında büyük bir grev oldu. Başkent İstanbul ’da bu grev 40 gün, İzmir’de 20 gün sürdü. İşçiler, greveciler, istediklerini alamadılar. Ama, yürüttükleri savaş, Türkiye’de genç proletaryanın dayanışma, birlik olma azmini gösterdi.

Gene o yıllarda, Türkiye’de, ilk sosyalist örgütler doğmaya başladı. 1909’da, İstanbul ve İzmir’de gizli gruplar kuruldu. 1912’de, İzmir’de, Türk sosyalistlerinin kongresi yapıldı. Bn kongrede « Osmanlı Sosyalist Partisi» nin kurulmasına karar verildi. II. Enternasyonal’e giren bu parti, Türkçe, Rumca, Bulgarca ve daha başka dillerde sosyalist kitaplar, gazeteler – çıkardı. Sendikalarla sıkı bağ kurdu. Seçimlere katıldı, mebuslar çıkardı. Meclise girdi. Meclise bir iş kanunu tasarısı sundu.

M. Suphi, 1912 yılında « Milli Anayasacılar » adıyla bir grup kurdu. ’’İfham ’’(Uyarma) adlı bir gazete çıkarmaya başladı. Bu gazetenin adı, özünün ne olduğunu çok güzel belirtiyordu. M. Suphi, bu gazetede, emekçi yığınları hayasızca aldatan, ümitlerini hoşa çıkaran Jön Türklerin, bunların elebaşılarının içyüzlerini amansızça açığa vurdu, maskelerini düşürdü. Hükümetin harp maceralarına, Balkan Harbine, yani halka, emekçilere yıkım ve felaketler getiren harbe karşı çıktı.

M. Suphi, bu yiğitçe savaşta çok ağır bir duruma düştü. Bir yıl sonra, kuru bir iftiraya uğradı, uydurma bir suç boynuna takıldı, 15 yıl cezayla Sinop kalesine sürüldü. 1914 yılının başlarında bu kaleden kaçtı. Bir sandalla Karadeniz’i geçti, Kırım’a çıktı. Ama çok geçmeden Birinci Dünya Harbi patladı. Düşman bir devletin uyruklusu olan M. Suphi tutsak edildi ve Kaluga iline sürüIdü. Sonra, oradan da, binlerce Türk harp esiriyle beraber, Sibirya’ya – Urallara görılerildi. Ural’da, hemşerileriyle, esir askerlerle beraber fabrikalarda çalışıyordu. Ezilmiş, cahil bırakılmış, sırtlarına asker kaputu giydirilmiş bu işçi ve köylüler arasında, çevresine topladığı yoIdaşlarla beraber propaganda yapıyor, olup bitenlerin anlamını belirtiyor, memlekette emekçileri ezen ağır durumun nedenlerini durmadan anlatıyordu. M. Suphi ve arkadaşları gizli Bolşevik örgütleriyle bağlandılar, onlardan Marksist kiıaplar, gazeteler, dergiler aldılar. Bolşeviklerin yardımı, M. Suphi’nin çalışmalarına daha etkili, amaca daha uygun bir yön verdi. Bu çalışmalar, Rus işçileriyle sürekli bağlar ve karşılaşmalar büyük bir rol oynadı. M. Suphi, özellikle Rusya’da, Urallarda Rus işçileriyle çalışan Türk esirlerinin, burada devrimcilikle aşılandığını, proletarya dayanışmasının ne olduğunu anlayıp öğrendiklerini, bunlardan bir çoklarının, sonra komünist olduklarını söyler.

Büyük Oktobr Devrimi’nden sonra M. Suphi çalışmalan için geniş bir alan buldu. Her şeyden önce, memlekette, köklerine kadar çürümüş padişahlık düzenine karşı yürütülecek savaşın başına geçecek bir Türk devrim örgütü kurmayı ön plana aldı. Bunun için, Marksçı Leninci propagandayı alabildiğine yaymak, bütün sosyalistleri bir komünis t gazetenin çevresinde toplamak, birleş tirrnek gerekti.

M. Suphi, 1918’de Moskova’da, Türkçe, «Yenİ Dünya» gazetesini çıkarmaya başladı. Bu gazete, bütün Türk devrimcilerinin savaş organı oldu. Bu gazetenin kurulması, çıkarılması M. Suphi’nin en büyük başarılarından biridir.

M. Suphi, sol Türk sosyalistlerinin 1918’de, Moskova’da ilk toplantılarını hazırlamış ve yönetmiştir. Bu konferansta birkaç sosyalist grup birleşti, sonradan bu örgüt Türkiye Komünist Partisi’nde kaynaştı. M. Suphi, Birleşik Sosyalist teşkilata oybirliğiyle başkan seçildi. 0, aynı zamanda, Astarhan, Saratov, Kazan, Samara, Rezan kentlerinde Türk esirlerinin kurdukları sosyalist birliklerin yönetmeni oldu.

«Yeni Dünya»nin ateşli propagandaları, Rusya’da Türk sosyalistlerinin çalışmaları padişah hükümetini dehşetli sinirlendirdi. Padişah hükümeti birkaç defa protestolar çekti, M. Suphi ve arkadaşlarının sürülmelerini istedi.

M. Suphi, Doğu Halkları Komünist Örgütleri Merkez Bürosunda canlı bir faaliyet gösterdi. Marksist teoriyi derince kavrıyan, uluslarası hukuk alanında geniş bilgisi olan, Doğu ve Batı felsefesini bilen, birkaç dili serbestçe kullanan M. Suphi, az zamanda ve çok çetin koşullar altında, Doğu dillerinde basın-yayın işlerini yoluna koydu. Birçok beyannameyi kendi eliyle kaleme aldı. Gazetelere, dergilere yazılar yazdı. Önemli pek çok politik dökümanları, belgeleri, Marksizm-Leninizm klasiklerinden bazılarını, K. Marks ve F. Engelsin « Komünist Manifestosu » nu, V. i. Lenin’in « Rusya ve Doğunun bütün Müslüman emekçilerine çağrı »sını, « Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Dışişleri Komiserinin Türkiye işçi ve kölülerine çağırısı »nı Türkçeye o çevirdi ve, bu işleri organize etti. Türkiye Komünist Partisi’nin kurulmasına ve toplulaşmasına, onun program ve tüzüğünün hazırlanmasına, emekçiler arasında ajitasyon işlerine yarıyacak kitaplar, büroşürler, yazılar Türkçeye çevriliyor, bunların kolay anlaşılmasına, Türkiye’de geniş ölçülerde yayılmasına özel bir önem veriliyordu.

1919 Mart ayında yayınlanan Büronun hesap raporunda, M. Suphi, bir yıl içinde, çeşitli dillerde, 6 milyon sayı gazete, broşür, çağrı ve beyanname basılıp dağıtıldığını yazıyor. M. Suphi bu hesap raporunda şöyle der:

«Doğu, derin, geniş bir cephegerisi ve dünya emperyalizmi için bir gıda kaynağıdır. Doğu ayaklanır ve sosyalist Batıya elini verirse, emperyalizm kuşatılır, o zaman dünya sosyalizminin zafer çanları çalar. İşte bundan ötürü, Merkez Bürosu, Doğu halklarının uyanma ve uyarılması işini kendisine başlıca vazife bilir. İşte ben bu inançla ”Yaşasın, ezilen Doğu halklarının Rusya ve Avrupanın sosyalist işçileriyle inkılapçı birliği!” parolasını haykırıyorum.»

M. Suphi , Kominternin  I. Kongresine katıldı ve orada geniş, önemli bir konuşma yaptı. Türk işçi ve köylülerinin Rusyada bulunan temsilcileri adına söz aldığını belirterek şöyle dedi: «Kapitalizme karşı savaşa karar vermiş bulunuyoruz. .. İngiliz, Fransız kapitalistlerinin kelleleri Avrupa’daysa, işkembelerinin Asya’nın semiz ve bereketli topraklarında olduğunu herkes bilir. Bizim, Türk sosyalistlerinin başlıca ve ilk vazifesi, Doğu’da kapitalizmin köklerini sökmektir.»

Türk devrimcileri, Oktobr Devrimi’nin uluslararası büyük önemini çok iyi anhyorlardı. M. Suphi, Sovyet egemenliğinin kurulması «bütün ezilen milietiere ve sınıflara büyük kurtuluş ümitleri veriyor» der. Bütün inancasıyla, sarsılmaz bir prole tar enternasyonalisti olan M. Suphi, Oktobr Devriminin verdiklerini sonuna kadar savunmayı kendisine bir borç bilmiştir. 0, yığın mitingleri tertipliyor, Türk harp esirleriyle toplantılar yapıyor, onlara Sovyet egemenliğinin önemini anlatıyor, Beyazorduculara, Sovyetlere saldıran yabancılara-emperyalistlere karşı döğüşmek için gönüllü savaş birlikleri kuruyordu. Pek çok başka halkların silahlı birlikleriyle beraber Türk gönüllüleri, silahlarıyle, canlarıyla, Oktobr Devrimin başarılarını savundular. M. Suphi, Sovyet Rusyadaki müslüman ahali arasında da geniş bir faaliyet gösterdi.

1919 yılının yazında, M. Suphi Komintern’in Güney Bürosuna gönderildi. Daha çok Kırım’da çalışıyordu. Başlıca işi, yerli halk arasında, İstanbul’dan, Anadolu’dan Kırım’a gelmiş Türkler arasında ajitasyon yapmak, Marksizm-Leninizm ülkü ve ilkelerini yaymak, komünist yuvalar – hücreler – kurmak, Sovye t egemenliğini savunmak için gönüllü birlikleri düzenlemekti. Burada da «Yeni Dünya»yı çıkarmaya devam etti. Gazete Simforopol’de basılıyordu. M. Suphi’nin Kırım’daki çalışmaları çok verimli oldu. «Ulusların Yaşantısı » gazetesi, 25 Mayıs 1919’da, söyle bir haber verdi: İstanbul’dan gelen 100 deniz adamı – tayfa, « Bolşeviklerin temsilcisi olarak M. Suphi’nin söylevini büyük bir heyecanla dinlediler. Bu deniz adamlarının söylediklerine göre, Bolşeviklik Türkiye’de, halk arasında, çok tanınıyor, büyük bir sempati kazanıyor.» M. Suphi, o dönemde, Antant devletlerinin istila ordularına karşı Türkiye’de silahlı savaşları, çete hareketlerini kuvvetlendirme işini, Türk komünistleri ve sosyalistlerinin, bütün yurtseverlerin en önemli ödevi ve görevi sayıyordu. Rusya’da bulunan Türk komünistlerin çoğu, yurda dönmeğe, düşmanlara karşı savaşlara katılmağa can atıyorlardı. M. Suphi, bunlara her yardımı yapıyor, gazete, kitap sağlıyor; bunların Anadolu’ya, İstanbul’a geçmelerine, düşman çizmesi altındaki bölgelere yayılmalarına önem veriyordu. Komünistler, yurda dalan silahlı emperyalist kuvvetlere karşı savaşlarda ön sıralarda dövüşüyorlardı. Türk komünistlerİ 1920 Mayıs aylarında, silahlı savaş birlikleri, İstilacılara karşı çete savaşlarına girişen kümeler kurdular. İstanbul’da komünistler düşmanın ordu birlikleri, askerleri arasında yoğun, sürekli bir ajitasyona giriştiler. Bunun bir sonucu olarak, İngilizler İstanbul’daki ordu birliklerinden birini geri almak, bu birliği dağıtmak zorunda kaldılar. O dönemde Türkiye’de sosyalist hareketin en önemli başarısı, bütün sosyalist, komünist, grupların, örgütlerin güçbirliği, işbirliği kurmaları olmuştur.

Kırım’da, M. Suphi, Doğu Gönüllüleri Enternasyonal Alayı’nı kurdu. Bu alaya, yerlilerden başka, Türkler, Romenler ve Bulgarlar, girdi. Bu savaş birliği, Beyazorduculardan general Slaçev’e karşı savaşlara doğrudan doğruya katıldı.

1919 Ağustos’unda, Denikin kuvvetleri Rusya’nın Güneyine çıkarma yapınca, M. Suphi, Komitern’in Güney Bürosunda çalışan Türk, Bulgar, Yunan, Romen komünistleriyle beraber, Kuzeye doğru yol açan kahraman 12.nci orduya katıldı. (Bu ordunun kahramanlıklarını anlatan M. Suphi’nin mektupları arşivlerde muhafaza ediliyor.) Durum çok ağırddı. M. Suphi şöyle yazıyor: «Sağımızda Mahno ve Denikin. Solumuzda Romenler ve Yeşiller. Öıiümüzde Petlüra. Arkada gene Mahno, Denikin ve daha bir sürü hergele!» Savaşlar aralıksız sürüp gitti. Bu savaş yürüyüşüne katılanların hepsi, özellikle komünistler, olağanüstü bir direnme ve kahramanlık gösterdiler. M. Suphi, mektuplarında, yabancı komünistlerin – Komintern görevlilerinin – yiğitliklerini belirtirken şöyle diyor: «Genci, ihtiyarı, ellerinde silahla Kızılordu ile beraber yürüyen bu komünistler,erlerle beraber bir karavanadan yemek yiyor, her zaman en tehlikeli yerlere, gözlerini kırpmadan atılıyorlar …».

İngiliz casusluk servisi, M. Suphi’yi yakalamak için çok uğraştı. M. Suphi’yi yakalayıp yoketmek için tuzaklar kurdu. Bunlar boşa çıkınca, Entelijans Servis’in ajanları, bu Türk devrimcisİnin vurulduğu söylentilerini yaydılar. M. Suphi, bir mektubunda, bu söylentilerin yalanlanmasını istiyor ve bütün yoldaşlarına selam gönderiyordu. 12.nci Ordu sargıyı yarıp çıktıktan sonra, M. Suphi Moskova’ya gitti ve Komintern’de çalışmalarına devam etti.

O sırada Türkiye’de olayların gelişmesi üzerine, M. Suphi, yurduna dönmek istedi. Türkiye halkının milli kurtuluş savaşı geniş ölçüler aldı. Uyanan, silkinen, Rus halkının kahramanca savaşlarını gören yığınlar, her çeşit sömürülme ve ezgiden kurtulmakzorunluğunu anlamağa haşladılar.

«Halkların Hayatı» dergisi, o sıralarda Türkiye’den gönderilen ve halkın – Sovyet Rusya’ya karşı sempati ve yakınlığını gösteren mektuplar yayınladı. Bu mektuplardan birinde şöyle deniyordu: «Bizim burada, Anadolu’da, Rusya’da geçen olaylar ve Lenin’in adı açık bir alaka uyandırıyor … Biz, Türkiye işçilerinin, sosyal inkıkaba Türkiye’nin biricik kurtuluş yolu olarak baktıklarına kanaat getirmiş bulunuyoruz.» Başka bir mektupta: «Herkes inkılapçı yeni Rusya’nın dostluğuna inanıyor. Herkes, Avrupa’nın hakir gördüğü, soyduğu Türkiye halkının biricik müdafaacısı sıfatiyle Rusya Sovyet Cumhuriyetine büyük bir ümitle bakıyor» denilmekteydi.

1920 Nisan’ında, Mustafa Kemal başkanlığında Büyük Millet Meclisi hükümeti kuruldu. Bu hükümet, silahlı çete birliklerini eli altına almak, kurtuluş hareketinin başını tutmak ve bu hareketi yalnız yabancı ordulara, istilacılara karşı savaşın çerçevesi içine kapamak çabasına koyuldu.

M. Suphi, milli burjuvazinin çelişik, ikiyüzlü politikasının içyüzünü açtı, işçi ve köylülere biricik doğru yolu gösterdi. 1920 Haziran’ında «Yeni Dünya» da çıkan yazısında şöyle diyordu: «Bugün Avrupa ve İstanbul’un satılmış kimselerine karşı mücadelede kanlarını döken işçi, köylü ve asker yoldaşlarımız, bu kardeş kavgasından sonra, yeni hükümeti gene eski kan içici mel’un paşaların,ağaların elinde görürlerse, bundan memnun mu kalacaklardır? . . . Haktan yoksun, yaşamak istiyecekler midir? … Elbette hayır! Yeni hakimiyet aşağılanan, savaşan geniş emekçi halk tabakalarını kucaklıyan hayatın içinden kurulmalıdır. Böyle bir hakimiyet, ancak kesin bir mücadeleyle kurulur. Ancak böyle bir halk hakimiyeti, zalimlere karşı mücadeleyi zafere ulaştırabilir. Türk işçilerinin, köylülerinin, askerlerinin mücadele etmek, teşkilatlanmak kabiliyetlerinden zerrece şüphe etmiyoruz. Bundan ötürü; ”Yaşasın, Türk işçi, köylü ve askerlerinin hakimiyeti!” diyoruz.»

Türkiye halkının bu olağanüstü zor günlerinde M. Suphi, bütün bilinciyle, yurda dönmeye can atıyordu. Halk yığınlarıyle beraber savaşlara katılmak istiyordu. Fakat yolları Beyazorducular, haydutlar, müsavatçılar, Gürcü menşevikleri, Taşnaklar ve henzerleri kesmişlerdi. Türkiye’ye, Afganistan ve İran üzerinden daha kolay geçilebiIirdi.

M. Suphi bu arada Türkistan’a gitti. Orada, Türkistan Cephesi Politik Şubesi’nde bir zaman çalıştı. Orta Asya’da Sovyet egemenliğinin yerleşmesine yardım etti. Burada da, kendisini alabildiğine işe verdi. Taşkent’te «Yeni Dünya» yı çıkardı. Gönüllü Kızıl asker savaş grupları kurdu. Kalabalık mitingler düzenledi, ateşli nutuklar verdi. Bolşevik Partisi ilk Komitesine bağlı Enternasyonal Propaganda Bürosu’nu yönetti. Fakat Türkiye’ye bu yol üzerinden ulaşamadı.

28 Nisan 1920’de ayaklanan Bakü işçileri Müsavatçılar hükümetini devirdiler ve Azerbaycan’da Sovyet egemenliğini ilan ettiler.Türk gönüllüleri, Bakü’nün kurtarılmasına aktif olarak yardım da bulundular. Çok geçmeden, Mayıs’ta, M. Suphi Bakü’ya geldi. Böylece, ateşli devrimcinin yaşantısında yeni bir dönem başladı. Bu dönemin en önemli seçkin olayı, Türkiye Komünist Partisi’nin Kongresi’dir. Bu kongrenin toplanmasında, TKP’nin örgütlenmesinde M. Suphi’nin rolü büyüktür. Komünist Partisi, üç koldan, üç bütünden örgütlenip meydana gelmiştir. Biri İstanbul koludur. Bu grup, daha 1919’da ortaya çıkmıştı. Çok ağır gizlilik koşulları içinde çalışıyordu. Türkiye işçilerinin devrim hareketini yönetiyordu. Gazeteler, dergiler çıkarıyor, yabancı işgal kuvvetlerine karşı aktif bir savaş yürütüyor, sendikaların gelişmesine yardım ediyordu. İstanbul’daki komünist örgütü, TKP’nin ana özeğidir.

Miııi Kurtuluş Savaşı’nın başlarında; Anadolu’da – Ankara’da, İzmir’de, Zonguldak’ta, Eskişehir’de, Samsun’da, Adana’da, Konya’da, Trabzon’da, Erzurum’da – komünist grupları doğmuştu. Bunlar hem İstanbul grubuyla, hem memleket dışındaki komünistlerle bağlıydılar. Ankara grupu, 1920 yılı 14 Temmuz’unda, Ankara’da Anadolu örgütlerini bir araya getiren «Halk İştrakiyun Fırkası»nı- Halk Komünist Partisi’ni – resmen kurdu. Gazete ve dergiler çıkarmaya başladı. Suphi, Ankara grupunun çalışmalarına ayrı bir önem veriyordu. Bu örgütün üye sayısı, etkisi, çalışmaları hızla artıyordu. Ankara komünistleri, hükümetin 1920’de, kamuoyunu şaşırtmak, bulanık suda balık avlamak amacıyla kurduğu sahte «Komünist Partisi»ne karşı kesin bir savaş yürüttüler. Egemen çevrelerin kurdukları bu «parti», halk davasını gerçek savaşçılara karşı uygulanan çeşitli baskı ve provokasyon zincirinin bir halkasıdır.

Bakü’deki Türk komünist grubu ise, yukarda belirtildiği gibi, 1918 Temmuz’unda Türk sosyalistlerinin tertipledikleri konferansta kurdukları birleşik sosyalist örgütün üyelerinden meydana gelmişti. Böylece, bir gerçek kendiliğinden ortaya çıkıyor: Türkiye Komünist Partisi’nin Rusya’da doğduğu yolunda memlekette gericilerin ileri sürdukleri dipsiz iddialar, yalandan, provokasyondan, gerçekleri bile bile değ’iştirmekten başka bir şey değildir. Türkiye Komünist Partisi, işçi sınıfının – canı – kanıdır; emekçi, köylünün, aydınların en bilinçli, en ileri bölümünün ayrılmaz parçasıdır. TKP’nin özeği Türkiye’nin içinde, ulusal bağımsızlığı ve sosyal kurtuluşu uğrunda savaşa kalkan geniş halk yığınlarının toprağında doğmuş, büyümüştür ye gelişmektedir.

M. Suphi, Bakü’ye gelir gelmez, hemen, birleşik-tek bir Türkiye Komünist Partisi’nin kurulması işine sarıldı. Bu işi başarıyla yürütebilmek için, Bakü’de «Yeni Dünya » gazetesini çıkarmaya başladı.İstanbul ve Anadolu’daki komünist orgütleriyle sıkı bağlar kurdu. «Emekçi davasından elinizi çekin!» parolasıyla ortaya atılan sahte «Komünist Partisine» karşı sert bir savaş açtı. Onun iç yüzünü açığa vurdu. Pek çok konuları, sorunları o sırada hemen, kesin ve açık olarak çözümlemek gerekti. Komünistlerle solcu Türk sosyalistleri arasındaki ilişikleri açıkça göstermek, Türkiye’deki milli kurtuluş hareketine ve Kemalistlere karşı devrimcilerin tutumları, durumları ne olacağını belli etmek, partinin program ve tüzüğünü hazırlamak, partinin ön plandaki pratik görevlerini tesbit etmek, komünist kitapların Türkçesini çıkarmak, basın ve yayın işlerini yoluna koymak ıazımdı. Bu dönemde M. Suphi’nin teşkilatçılığı, onun yurtseverl iği ve devrime bağlılığı özellikle kendisini gösterdi.  Netekim, M. Suphi oldukça kısa bir zamanda bütün bu büyük ve çetin hazırlık işlerinin üstesinden geldi.

Partinin birleştirici I. Kongresi’ni Ankara’da toplamak istiyorlardı. Fakat Ankara hükümeti izin vermedi. Bunun üzerine, kongrenin Bakü’de toplanması kararlaştırıldı. Kongre 10 Eylül 1920’de açıldı. Kongreye, İs tanbul, Ankara ve Bakü’den – 15 parti örgüt ve grupundan – 74 delege geldi. Bunlardan 5 1’i İs tanbul ve Ankara’dandı. Kongreye M. Suphi başkan seçildi. Kongrenin gündeminde: Geçici Merkez Komitesinin çalışma raporu, o günkü durumun ortayakoyduğu sorunların tartışılması, milli ve sömürge meseleleri, köylü meselesi, parti program ve tüzüğünün kabul edilmesi, MerkezKomitesinin seçilmesi v. s. vardı.

M. Suphi, kongreyi açış konuşmasında, Türkiye’de devrim hareketinin gelişmesinde Büyük Oktobr Devrimi’nin çok geniş etkisi veönemi olduğunu şöyle belirtti: «Türkiye Komünist Partisi’nin kurulması, yalnız Türkiye için değil, bütün Doğu için büyük bir önemtaşır.» Onun bu sözleri coşkun alkışlarla karşılandı. Türkiye Komünist Partisinin 1. Kongresi, düşman üzerinde zafer kazanmak için komünist hareketinde sağlam bir birliğin kurulması gerektiğine karar verdi.

Kongre, memlekette yürütülen milli kurtuluş savaşını oybirliği ile selamladı ve bu savaşı komünistlerin dört elle tuttuklarını bildirdi. Bununla beraber, Kongrede, Türk komünistleri, emekçilerin sınıf menfaatlerini savunduklarını açık ve kesin olarak söylediler. Kongrenin kararlarında şöyle deniliyor: «Türkiye Komünist Partisi, memleket te emperyalizme karşı açılan milli kurtuluş savaşının gelişmesine yardım edecektir. Bununla yanyana, bu hareketi tutmakla beraber, emekçilerin egemenliğini kurmak için gereken şartları ve temelleri hazırlamaya çalışacaktır.»

Kongre, «Türkiye işçilerine» başlığıyla bir çağrı yayınladı. Bu çağrıda, emperyalizme ve sömürücülere karşı savaşta bütün yurtseverlerin TEK CEPHE olmaları gerektiği özellikle belirtilmiştir.

Kongre, padişahlığın kökten kaldırılması, cumhuriye tin kurulması, gizli, serbest, tek dereceli genel seçim sisteminin gercekleştirilmesi, toprak reformunun yapılması istekleriyle beraber, ekonomik isteklerin – serbest grev, toplu sözleşme, ihtiyarlık, işsizlik, emeklilik sigortası, analığın korunması, hafla tatili, yıllık ücretli izin gibi hakların – tanınmasını ileri sürdü.

Tarım – toprak meselesini Kongrede ele alan delegeler, köylülerin haklarını daha iyi savunmak, beylerin, ağaların, tefeciIerin, topraklarını, çift hayvanları, ambarlarını kontrol altına almak vehaksız olarak edinilmiş, çalınmış servetlerin köylülere, köy emekçilerine badava dağıtılması işini yürütmek için köylerde Köylü Komİteleri kurulması gerektiği sonucuna vardılar.

Türkiye Komünist Partisinin I. Kongresi, bütün Türkiye komünistlerini bir çatı altında birleştiren tek partinin kurulduğunu ilanetti. Merkez Komitesi ve Denetleme Komisyonunu seçti. M. Suphi, oybirliğiyle parti Genel Başkanı, İstanbul komünistlerinin yönetmeni Ethem Nejat yoldaş Genel Sekreter seçildiler. Komintern’in Yönetim Kuruluna ve Rusya Komünist (Bolşevik) Partisi Merkez Komitesine selam mesajları büyük alkışlarla kabul edildi.

Kongre, partinin örgütlenmesi işinde M. Suphi’nin çalışmalarını büyük bir değerle andı va kendisine teşekkür etti. M. Suphi’nin büyük bir sevgi ve saygı gördüğü, delegelerden birinin şu konuşması çok iyi yansılamaktadır: «Inkılap fikirlerinin işçiler ve onların rehberleri arasında böylesine yayılmasını, biz, Suphi yoldaşın çalışmalarına borçluyuz. Bana kalırsa, Lenin Rusya için ne ise Mustafa Suphi  de bizim için öyledir» Delegenin bu sözleri alkışlarla karşılandı. Devrim düşmanlarının, emekçileri aldatmak amacıyla Suphi’nin öldüğü söylentilerini yaydıkları da belirtildi. Görülüyor ki, Türkiyede gericiler, M. Suphi’den kurtulmak için çoktan onu öldürmeye hazırlanıyorlardı.

Kongrenin son o turumunda M. Suphi, delegelerin büyük bir dikkatle dinledikleri uzun bir konuşma yaptı. Ve şöyle dedi: «Bir zamanlar, bize karşı çıkan koyu mürteciler, Türkiye’de işçi sınıfı, köylü sınıfı olmadığını hiç sıkılmadan iddia ediyorlardı …

Fakat, İstanbul, İzmir, Konya, Erzurum, Ankarada kurulan işçi ve köylü teşkilatları vc son zamanlardaki hareketleri, Türkiye’de büyük bir inkılapçı kuvvetin – işçi ve köylü sınıflarının – mevcut olduğunu gösterdi .. . .

. . . Bir zamanlar, Türkiyede komünist teşkilatının yaşayamıyacağını söyledilerdi. Fakat, Türkiye’nin muhtelif şehirlerinden komünistlerin Kongreye muralıhas göndermiş olmaları başka bir şeyi ifade eder: Türkiye’de işçi ve köylülerin teşkilatları genişliyor ve kuvvetleniyor …Bu coşkun günlerde, bu fırtınalı devrede, memleketimizde istismarcı sınıflar temellerine kadar sarsıldıkları bir sırada, halkımızzın kendi mukadderatını kendi ellerine alması zarureti hasil olmuştur.

Komünist Partisi halka doğru yolu göstermelidir. Komünist Partis inin vazifesi, yabancı düşmanlara karşı, istilacılara karşı mücadeledir. Bununla beraber, Komünist Partisinin diğer mühim vazifesi, iç düşmanlara karşı, halkın sırtından tufeyli geçinen sınıflara karşı mücadeledir. Ancak bu iki vazifeyi yerine getirmekle, sınıf ayrılıkJarını yok etmekle, ancak bu suretle Türkiye Komünist Partisi, ezilen işçi ve köylülerin karşısında borcunu eda etmiş sayılabilir..»

Yaşasın, Türkiye Komünist Partisi!

Yaşasın, bütün dünya emekçilerinin tesanüdü! Yaşasın, III. Enternesyonal!

Türkiye Komünist Partisi’nin 1. Kongresi, Türk komünistlerine canlılık, kurtuluş ve devrim savaşında emekçilere yeni bir kuvvet verdi. Türk yurtseverleri, emperyalizme karşı savaşta önemli başarılar kazandılar. Öte yandan, burjuva – toprak ağaları hükümeti, işçi ve köylülere karşı baskısını arttırdı; işçi ve komünist hareketlerini boğmak için her araca, bütün gücüyle, başvurdu. Aynı zamanda reaksiyon, gericiler, halkın cahil ve çok geri kalmış tabakaları arasında din ve milliyetçilik bağnazlığını körüklediler. Azerbaycan Komünist Partisinin II. Kongresinde konuşan M. Suphi şöyle dedi:

«Türkiyede komünist bayrağı dalgalanmadıkça, oradan din vemilliyetçilik taassubunun kara bulutları esecek ve Şarkın siyasi ufuklarını karartacakır. Şarkın siyasi ufuklarını temizlemek vesosyal inkılabı sağlamak için, Türkiye Komünist Partisi’nin keskin kılıcı, İttihatçıların, Anadolu’da mürteci mutaassıpların başları ucunda sallanmalıdır.» Gelişen duruma bakarak, M. Suphi, memlekete gitmek gerektiğini hesap etti. Onun bu kararına, belli bir ölçüde, Mustafa Kemal’ingönderdiği mektup etki yaptı. Bu mektupta, Büyük Millet MeclisineTKP’nin bir heyet göndermesi, Türkiye Komünist Partisi’nden «müsbet ve maddi yardım görmek için» sürekli bir bağ kurulması teklif ediliyordu.

M. Suphi, yurda dalan yabancılara karşı yürüttülen savaşlara doğrudan doğruya katılmak, cephelere gidip dövüşrnek için sabırsızlanıyordu. Türk komünistlerinden kurulan Gönüllü Alayı’nın başında, Bakü’den yola çıktı. Bu Alay, o sıralarda hala Türkiye ile Azerbaycan’ı birbirinden ayıran ve Taşnakların elinde bulunan Ermenistan’dan, Menşeviklerin elinde bulunan Gürcistan’dan geçmek zorundaydı. Alay, bu yolu söküp Anayurda ulaşamadı. Bu durumda, M. Suphi, en yakın silah arkadaşlarından 14 kişiyle beraber Ankaraya gitmeye karar verdi. Kendisiyle beraber giden yoldaşların arasında Genel Sekreter Ethem Nejat, Merkez Komitesi üyelerinden Hilmioğlu Hakkı, Nazmi, İsmail, Çitoğlu vardı. Bu komünistlerin Anadolu’da görünmesi, Ankara hükümetinİ telaşa düşürdü. Doğu orduları komutanı Kazım Karabekir paşaya, hemen şifreli emir verildi: «M. Suphi Ankara’ya ulaşmamahdır. Vaziyete göre hareket ediniz» denildi.

Azılı bir gerici olan Karabekir’e gün doğuvermiş, yukardan gelen buyruğu istediği gibi anlamıştı. M. Suphi ve arkadaşlarına, ta Karstan Trabzon’a kadar, olmadık engeller, zorluklar çıkarıldı, bir sürü kışkırtmalar yapıldı. Ama, Suphiler yollarına devam ettiler. 28 Ocak 1921 günü akşamı Trabzon’a vardılar. Jandarmalar, polisler yollarını kestiter. Gizli polis – Askeri polis – adamlarını Suphilerin üzerine saldırttılar. M. Suphi ve arkadaşlarını yakaladılar, bileklerine kelepçe vurdular. Sonra, onları, önceden hazırlanmış,

motorIu bir takaya bindirdiler. Motor hemen Karadeniz’e açıldı. Daha sonra, başka bir motor aynı rota üzerinden yola çıktı. İkinci motorda, Muhafız Komutanı Topal Osman’ın adam öldürmek için kulIandığı silahlılar vardı. 28 Ocağı 29’a bağlıyan gece, arkadan gelen silahlı motor, Suphilerin bindirilmiş olduğu takaya rampa e tti. Kanlı bir boguşma oldu. 15 komünist, bileklerindeki kelepçelerle döğüştüler. Böyle savaşarak öldüler. Bu kahramanların ölülerini, Karadeniz’in dalgaları karaya vurdu …Türkiye halkı, bu devrimci, bu yiğit evlatlarıyla övünür. Mustafa Suphi ve arkadaşlarını kahpece, barbarca öldürenler, uğrunda bu kahramanların canlarını verdikleri davayı, M. Suphinin kurduğu Türkiye Komünist Partisi’ni öldüremediler. Bu parti yaşıyor ve savaşıyor. M. Suphi’nin dediği gibi : «Hapis, zindan; kan, ateş, halkın savaşını, milli kurtuluş ve demokrasi hareketini durduramaz! ..»

Y. R. Yeni Çağ Dergisi

Bir yanıt yazın