Haber / Yorum / Bildiri

Fiyatlar uçuyor, zamlar bitmiyor! Bunun baş nedeni Kürtlere karşı savaş ve askeri harcamalardır!

(2. Bölüm)

Türkiye’de yüksek enflasyonun esas nedeni Kürtlere karşı savaştır

TÜRKİYE’de enflasyonun %100’lere varacak kadar yüksek olmasının esas nedeni Kürtlere, PKK ve YPG’ye karşı savaştır. Şüphesiz yüksek enflasyonda üretim yetersizliğinin, cari açığın ve devletteki israf ve savurganlığın büyük etkisi vardır. Özellikle devletteki israf ve savurganlığın ulaştığı boyut enflasyonu büyük ölçüde etkilemektedir. Yukarda da aktarıldığı gibi Erdoğan’ın sarayı her yıl milyarları yutmaktadır. 2021 bütçesinden Erdoğan’ın sarayına ayrılan 4 milyar 39 milyon TL, cumhurbaşkanlığı ve bağlı üç birimine yedek bütçe ile birlikte ayrılan toplam miktar 14,8 milyar TL’dir. Tabii ki, bunlar yetmeyince ek ve örtülü ödeneklerden yeni paralar kullanılacaktır. Dünya’nın hiçbir yerinde ihtişama, şatafataya, saraylara doymayam, itibardan tasarruf olmaz diye har vurup harman savuran bir başka ülkenin cumhurbaşkanı yoktur. Bu kadar giderin enflasyonu yükselteceğinden şüphe yoktur.

Ama yine de, kıyaslamak doğru olmazsa da, Türkiye’de Kürtlere karşı verilen savaşın neden olduğu enflasyon diğer giderlerin açtığı enflasyondan kat kat yüksektir. Erdoğan’ın sarayının giderleri üzerine konuşmak, savaşın giderleri üzerine konuşmaktan hem kolay hem popülerliğini arttırmakta, hem de politik bir sıkıntı doğurmamaktadır. Çünkü Kürtlere karşı yürütülen savaşa karşı çıkmak, bu savaşın yol açtığı, halkın sırtına bindirdiği ekonomik yüke, enflasyona değinmek iktidarın, özellikle Erdoğan ve Bahçeli’nin hışmına uğramak, teröristlikle, vatan hainliği ile itham edilmekle, toplumda soyutlanmakla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu bilindiği için HDP dışındaki muhalefet ve demokratik güçlerin büyük çoğunluğu Erdoğan’ın yürüttüğü savaşların değil, saray harcamalarının neden olduğu enflasyon ve pahalılıktan söz etmektedirler. Bu durumu değiştirmek, enflasyonla savaş arasındaki bağı kurmak ve bunun üzerinde durmak sol ve devrimci güçlerin temel görevidir. Savaş, militarizm, silahlanma, başkalarının topraklarını işgal altında tutma, lejyoner asker beslemenin, askeri harcamaları sürekli arttırmanın ekonomiye ve topluma öylesine büyük bir yükü vardır ki, enflasyonu azdıran esas bu yüktür. 2021 bütçesinden sırf güvenlik güçlerine ayrılan para 148 milyar TL’dir. Buna bir de savaş alanlarında top, mermi, bomba, uçuş masraflarını ekleyin. O zaman giderlerin boyutu daha iyi görülecektir.

Basit bir hesap: Askeri harcamalar durdurulmadan enflasyon durdurulamaz

Savaş alanındaki bu giderlerin boyutunu en iyi ifade eden Erdoğan ve Bahçeli oldu. Daha 2019 senesinde yerel seçim öncesinde Sivas’ta yaptığı konuşmada enflasyondan, pahalılıktan, domates, biber, patlıcan fiyatlarının artışından dert yanan halka Erdoğan kızarak, onları tehdit ederek şöyle seslendi:  

“Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te, Kandil’de terörle mücadele ederken, sizin söylediklerinize bakın. Hȃlȃ bu mücadele bütün ciddiyetiyle devam ediyor. Biz bunu yaparken, birileri, bizi farklı yerlerden vurmaya çalışıyor. Ne diyorlar? ‘Domates, biber, patlıcan, sivri biber’. Yahu düşünün, bir merminin fiyatı nedir? Düşünün. Benim Mehmet’imin giyinip, kuşanması, bu teröre karşı verdiği mücadelenin bedeli nedir? Düşünün. Bunları bu iktidar yapıyor, başarıyorsa, hȃlȃ kalkıyor; patates, soğan, sivri biber bunları konuşuyorlar. George da, Hans da bizleri vurmak istiyor, bunlar da ön ayak oluyorlar.”

Aynı konuşmasında Afrin harekâtının ekonomiye verdiği yüke de değinen Erdoğan’ın şu sözleri savaşın getirdiği sonuçları anlatması bakımından ibret vericidir:

“Afrin’de olanları gördünüz. 2 ay leblebi, çekirdek mi kullandık? Mermi kullandık, bomba kullandık. Silahlı, silahsız bütün o insansız hava araçları ile bu teröristleri yok ettik. Bu ne domatese benzer, ne patlıcana benzer, ne sivri bibere benzer. Benim ecdadım Çanakkale’yi fethederken ne yedi, ne içti, bunu biliyorlar mı? Hedef saptırıyorlar. Biz 3-5 kuruş gerekirse fazla veririz; ama bu toprakları namerde yedirmeyiz.” Önce “namerde” yedirilmeyecek olan topraklar ne Erdoğan’a ne de Türkiye’ye ait. Bu topraklar Kürtlerin vatanıdır. Saldırırsan insanlar sana da gereken cevabı verirler. Senin 3-5 kuruş dediğin ülke ekonomisini yıkan, halkın sırtına bindirilen, leblebi gibi atılan mermi ve bombaların milyar dolarları bulan maliyetidir. Bu dolarlar 2-3 katına çıkan domates, patlıcan, sivri biber fiyatlarından çıkartılmaktadır. Enflasyon senin Kandil’e, Rojova’ya yaptığın askeri harekâtlar yüzünden fırlamaktadır.

Erdoğan, atılan mermi ve bombaların maliyet hesabını yapmıyor. Ama bunu Bahçeli yapıyor. Bahçeli emeklilik haklarını isteyen EYT’lere çıkışırken şöyle konuşmaktadır. “Bir mağduriyet vardır, fakat ekonomik imkân ve şartları da hesaba katmak lazımdır. Terörle mücadelenin bir bedeli var. Bu bedele var olmak için katlanmak zorundayız. Ekonomide spekülasyon yapanlar ne kurşunun, ne bombanın maliyetini bilenlerdir. Bunlar boş boş konuşmaktadır. Bütçemiz elverir, ekonomik imkânlar artar, o zaman her ihtiyaç anında telafi edilir. Biraz sabır gerekiyor. Biraz tahammül gerekiyor. Biraz da milli hedefleri anlamak gerekiyor… Mesela Fırtına Obüsleri dakikada altı ile sekiz mermi atma kapasitesine sahip. Bir saatte yaklaşık 240-250 mermi atabiliyorlar. Obüsler günde iki saat kullanılıyor, bu da ortalama 500 obüs mermisinin kullanıldığı anlamına geliyor. Bu mermilerin ortalama fiyatı 1000 dolar. Günde 500 mermi 500 bin dolar eder. Tek bir fırtına obüsünün sadece atıştaki mermi maliyeti yılda 50 milyon dolara yaklaşıyor.

Bir harekâtta 100 obüs topu kullanıldığını düşünürsek yılda sadece 5 milyar dolar obüs maliyeti karşımıza çıkar. Bir savaş uçağının attığı sıradan bir bombanın fiyatı 2500 dolar. F-16’ların attığı bombanın ortalama fiyatı da yaklaşık 3 bin dolar. Bir F-16, hiç ateş açmadan 1 saat havada uçmasının maliyeti 14 bin dolar. Sadece Zeytin Dalı Harekâtı’nın ilk gününde uçan savaş uçaklarımızın yakıt bedeli 1 milyon dolar. Bomba ve mühimmat bedelinden bakınız hiç bahsetmiyorum bile.”

Enflasyonu sarayın israfıyla değil savaşla bağlayabilmek

Bahçeli’nin bu basit hesabı Kürtlere karşı yapılan savaşın ülkenin kaynaklarını nasıl yuttuğunun, askeri harcamaların nasıl heba edildiğinin hesabıdır. Bahçeli’nin bu hesabı 2018 senesinde Afrin’in zaptını öngören Zeytin Dalı Harekâtı’na dayanmaktadır. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu SIPRİ’ye göre 2018’de Türkiye’nin askeri harcamaları 22 milyar dolardır. Aynı yılda buna ek olarak Savunma Sanayii Destekleme Fonu’ndan yapılan harcamalar da 22,5 milyar TL’yi bulmuştur. 2018 senesinden beri Kürtlere karşı operasyonlar, harekâtlar, savaşlar durmamıştır. Zeytin Dali Harekâtı’ndan snra “Barış Pınarı”, “Kıran”, “Penöe”, “Kalkan” sayısız operasyonlar ve saldırılar, harekâtlar yapıldı. Bu harekâtlar hâlâ devam etmektedir. En son harekât 23-24 Nisan 2021 gecesi Başur’da (Kuzey Irak’da) Metina, Zap, Avaşin-Basyan ve Kandil’e yönelik olarak karadan ve havadan başlamıştır. Havadan ve karadan 400, yalnız havadan 60 hedef vurulmaktadır. Bu harekât da diğer harekâtlar gibi ilk günler kamuoyunun dikkatini çekmiş, hamaset haberleri yayılmış, ama sonra birden durmuştur. Bugün sanki operasyon bitmiş gibi kamuoyunun dikkatini çekmiyor.

Oysa savaş Başur’da, Rojova’da hâlâ devam etmektedir. Kürt basını savaş haberleriyle doludur. Daha birkaç gün önce iki asker Fırat Kalkanı denen bölgede hayatını kaybetti. Türk basınının bu kayıplara ilgi duymamasının bir nedeni buralarda Türkiye adına savaşanların ve ölenlerin çoğunun ÖSO denen İŞİD’li askerlerin olmasıdır. Ama hem bu askerlerin maaşlarını hem de kullandıkları mermi ve bombaların parasını, hem de dolar olarak ödeyen Türkiye’dir. Bu paralar domates, patlıcan, biber, su, gaz, elektrik ve diğer ihtiyaç maddeleri fiyatlarına sürekli konan zamlarla halkın sırtından çıkarılmakta, ödenmektedir. Enflasyonun esas nedeni Kürtlere karşı yürütülen savaştır, operasyonlardır. Bu nedenle hayat pahalılığından, yüksek fiyatlardan ve enflasyondan bahsederken bunların bağını yalnız cari açıkla, Erdoğan’ın israf ve savurganlığı ile kurmak hem eksiktir, hem doğru değildir hem de bilinçli olarak önemli bir enflasyon faktörünü halktan saklamaktır. Ülkede enflasyon ve işsizliğin, yokluk ve yoksulluğun bağının tam da Erdoğan hükümetinin Kürtlere karşı açtığı savaşın sebep olduğu askeri harcamalarla kurulması gerekmektedir. Bunun yalnız ekonomik değil politik de bir nedeni vardır. Nihayet söz konusu olan savaşa karşı çıkmak, barış ve demokrasi istemektir. Maalesef bugün bunu Türkiye’de muhalefet ve demokratik güçlerin büyük çoğunluğu yapmamaktadır. Yapmadığı için de Erdoğan düşmemektedir.  

Askeri harcamalar tartışılmadan ne enflasyon düşer ne de Erdoğan

Savaşa, askeri harcamalara karşı çıkmak, barışı savunmak komünistler, sol ve devrimci demokratik güçler için bir taktik sorun değil bir stratejik, programatik sorundur. Savaşa, silahlanmaya, askeri harcamalara karşı gelmek, barışı savunmak emperyalist güçlerin saldırgan, yayılmacı politikalarını ve uygulamalarını geriletmek, işçi sınıfının ve demokratik güçlerin devrimci mücadelesinin önünü açmak demektir. Barış, onların en geniş güçlerle ittifaklar kurmasında, yığınları kazanmasında ve harekete geçirmesinde çok önemli bir araçtır. Silahlanma, askeri harcamalar halkın ekmeğinden, aşından kesilen paralardır. ABD uzun yıllardan beri diğer NATO ülkelerine askeri harcamalarını GSYİH’nın %2’si düzeyinde arttırmasını istemektedir. Başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi ABD’nin bu isteğine karşı gelmektedir. Çünkü bu artış enflasyonu arttıracak ve halkın yaşam seviyesini düşürecektir. Silahlanmaya verilen para havaya savrulan, ateşe atılan paradır.

Türkiye somutunda ise savaşa, silahlanmaya karşı çıkmak demek, Kürtlere karşı yapılan savaşa, askeri harekât ve operasyonlara karşı çıkmak, barışı savunmak, Kürt sorununun barışçıl çözümünü istemek demektir. Bu yalnız taktik değil, stratejik, programatik bir sorundur. Çünkü Kürt sorunu barışçıl yollardan çözülmeden Türkiye demokratikleşemez, sınıf savaşı gelişemez, Erdoğan’ın kurmakta olduğu İslami faşizan rejim yıkılamaz. Erdoğan’ı iktidarda tutan O’nun Kürtlere karşı yürüttüğü savaştır. Başur’da, Rojova’da yaptığı yayılmacı operasyonlardır, savaşla Kürt düşmanlığını canlı tutmaktır. Erdoğan’ı yenmek ancak demokratik bir cumhuriyette Kürtlerle ve diğer Türkiye halklarıyla eşitlik, özgürlük ve özerklik temelinde barışçıl ortak yaşamı savunan bir politikayı gerektirir. Muhalafet ise bugün bu politikayı savunmaktan fersah fersah uzaktır. Onlar hem Erdoğan’dan bölücü terörist damgası yemekten korkmakta, hem de Kürtlerin bir statüye sahip olmalarını istememektedirler. Bu konuda Erdoğan’la ayrı düşünmemektedirler. Onun için de Erdoğan ne sandıkta ne sokakta yenilir. Savaş devam eder. Ekonomi krizden kurtulamaz, enflasyonların arkası önü kesilmez. Bu nedenle Kürt sorunu Türkiye için yalnız taktik değil, stratejik, programatik bir sorundur. Erdoğan rejimine son vermek, enflasyonu düşürmek, demokrasiyi kazanmak Kürt sorununun barışçıl çözümü için yığınları sokağa dökmekten geçer. Bu sol ve devrimci güçlerin önde duran görevidir.

Bir yanıt yazın