Haber / Yorum / Bildiri

Faşizm aleyhtarı, demokratik ve yurtsever güçlerin birliği, faşist barbarları yenen güçtür!

İşçi sınıfının ödevi faşizme karşı halkın demokratik haklarını ve demokrasiyi savunmaktır!

DEMOKRASİYİ, burjuva demokrasisini rafa kaldıran faşist diktatörlere, demokratik hak ve özgürlüklere saldıran tekelci burjuvazinin iktidarlarına karşı savaşta Komünist Etnernasyonal’in VII. Kongresi’nin saptadığı taktik ve strateji özü itibarıyla günümüzde de hâlâ geçerlidir. Zira VII. Kongre faşist iktidarlara, faşizan gerici diktatörlere karşı savaşta işçi sınıfının burjuva çevreleri de dahil, faşizme karşı tüm demokratik, devrimci, ilerici, barışsever güçleri tek bir cephede, Halk Cephe’sinde birleştirmesi zorunluğunu saptadı. Bugün ülkemizde Hitlervari faşizan, otoriter, gerici tek adam rejimine karşı savaşta, bu rejime karşı olan hiçbir gücü dışlamadan yaratılacak en geniş bir ittifak, bir Halk Cephesi önümüzde duran en acil görevdir.

Komintern VII. Kongresi’nin 30. yıl dönümü nedeniyle 1965 senesinde yapılan İşçi ve Komünist Partileri’nin gerçekleştirdikleri uluslararası konferansta faşizm, burjuva demokrasisi, sosyalist demokrasi arasındaki ilişkiler ele alındı ve VII. Kongrede saptanan strateji ve taktiğin günümüz için önemi vurgulandı. Aşağıda Yeni Çağ dergisinin Ocak 1966 yılında yayınlanan bu konfaransta bu sorunları irdeleyen Avusturya Komünist Partisi fahri Başkanı Koplenig’in konuşmasını siz okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz.

Leninist taktik ve stratejinin tipik bir özelliği

Johann Koplenig

Avusturya Komünist Partisi Fahri Başkanı

Komünist Enternasyonal’in VII. Dünya Kongresi’ne, çok doğru olarak, komünist hareketi tarihinde bir dönüm noktası ve komünist partilerinin stratejisinde yeni bir yöneliş dönemi olarak bakılmaktadır. Bu Kongre büyük bir siyasi önem taşır: Seferber ettiği işçi sınıfı, bütün faşist aleyhtarı ve demokratik güçler, faşizme karşı direndi, savaşa girişti ve harp tehlikesine karşı koydu. Komünist Enternasyonalinin VII. Kongresi’nde tesbit ve teklif edilen faşist aleyhtarı, demokratik ve yurtsever güçlerin birliği, faşist barbarların uğradığı yenilgiyi geniş bir ölçüde sağlamıştır. Bunu söylemekle Kongre’nin önemini büyütmüş olmuyoruz.

İşçi sınıfının tek cephesi meselesiyle diğer siyasi eğilimler ve bütün emekçi tabakalarıyla birlik politikası meselesi, ilk defa günün konusu olmuyordu. Emekçilerin birliği ve çeşitli demokratik güçler arasında ittifak kurulması sorunları, Leninist stratejinin ve taktiğin bir özelliğidir. Ama VII. Kongrenin en büyük başarısı, Almanya’da faşizmin iktidara gelmesi ve İkinci Dünya Şavaşı’nın hazırlanmasıyla baştan aşağı değişen bir ortamda, tek cephenin ve halk cephesinin kurulması meselelerini ortaya koymasıdır.

Georgi Dimitrov’un dünya durumunu inceliyen raporu, VII. Kongrede yapılan bütün tartışmalara, verilen bütün kararlara temel olmuştur. Kongre şu gerçeği anlamıştır: Faşizm, tekelci kapitalizmin en gerici, en saldırgan kesiminin, burjuva sınıfının ve burjuva demokrasisinin yerine geçmesi; egemenliği eline olması, politik ve ekonomik bakımdan işçi sınıfına karşı olduğu gibi, en geniş halk tabakalarının; hatta bütün milletin menfaatlerine düşman olan bir diktatoryanın kurulması demektir.

Tek halk cephesi stratejisini dünya çapında genişleten VII. Kongre birçok ülkenin geçirdiği tecrübelerden faydalanabiliyordu. Fransa’da sosyalistlerle komünistler arasında işbirliği kurulmuştu: Halk cephesi meydana geliyordu. Avusturya’da 1934 yılının Ocak ve Şubat aylarında komünistlerle sosyalistler, faşist gerici güçlerin saldırılarına karşı koymuşlardı. İspanya’da Astorya madenlerindeki işçilerin ayaklanmaları, İtalya’da komünist partisiyle sosyalistler arasında aktedilen işbirliği anlaşması, tek cepheye somut şekiller vermişti. Çeşitli ülkelerde komünistler, sosyaldemokratlarla, çeşitli eğilimler ve görüşler taşıyan faşist aleyhtarı güçlerle, omuz omuza savaşıyor, demokratik özgürlükleri, demokrasi davasını savunuyorlardı.

Bu tecrübeleri genişleten Kongre, tek halk cephesinin genişlemesini, işbirliği ve birlik politikasını sağlayabilecek şartları yarattı. VII. Kongre, bu savaşların gelişmesini engelleyen hatalı ve eskimiş görüşleri aşmasını bildi. O günkü şartlar içinde bile devam eden, faşizm tehlikesini küçümseyen eğilimden başka; faşist aleyhtarı güçlerin gelişmesini engelleyen ikinci bir eğilim, burjuva demokrasisine karşı takınan anti-diyalektik tutumdu. Bu tutum yüzünden, komünist partileri, burjuva demokrasisinin o dönemde geçirdiği büyük buhranın sonuçlarını çıkaramıyordu. Örneğin, 1931 yılının Mart ayında toplanan Komünist Enternasyonali icra Komitesinin XI. Oturumunda, iktisadi buhranın günden güne derinleşmesi karşısında Komünist Enternasyonal’inin şubelerine düşen ödevlerle ilgili tezlerde şöyle deniliyordu: «Faşizme karşı yürütülen savaşın başarıya ulaşması için komünist partileri, halk kitlelerini, tek bir cephe çerçevesi içinde seferber etmelidir.

Bu cephe, temelde, burjuva diktatoryasının bütün şekillerine; açık faşist diktatoryaya yol açan bu burjuva diktatoryasının kabulettiği bütün gerici tedbirlere karşı koymalıdır. Faşizmle burjuva demokrasisi arasında olduğu gibi, burjuva diktatoryasının parlamenter şekilleriyle açık faşist şekiller arasında bir fark görenlerin hatalarını bir an önce ve kesinlikle düzeltmek lazım. Bu hatalar, sosyal-demokratların komünist partilerine yaptığı etkinin aksidir.» Gerçekte, bu yöneliş, burjuva demokrasisiyle faşizmi bir tutmak demekti. Oysa o dönemde, faşizm burjuva demokrasisini, onun kuruluşlarını yok etmek amacını gizlemiyordu, hatta iktidara geldiği yerlerde bu kuruluşları yok etmişti bile.

Lenin’in belirttiği gibi: Belirli bir dönem için doğru ve faydalı olmuş taktikleri, şiarları, baştan aşağı değişmiş bir durumda devam ettirmek, proletarya hareketine büyük zararlar verir. Faşizmin yürüttüğü genel saldırı ve Almanya’da elde ettiği zafer karşısında, işçi sınıfının ödevi faşizme karşı halkın demokratik haklarını ve demokrasiyi savunmaktı. Ama devrimci işçi hareketi bu gerçeği hemen kavrayamadı.

VII. Kongrede varılan sonuçları özetleyen Dimitrov ise şu gerçeği belirtiyordu: “Faşist saldırılara karşı yığınları seferber eden komünist partilerinden bazıları, demokratik istekleri konkreleştirmekten; böylece yığınlar arasında demokrasi hakkında hayaller yaratmaktan çekiniyorlardı”. Dimitrov’a göre, bu korku, burjuva demokrasisi karşısında anti-diyalektik bir tutum takınmamızdan ileri geliyordu. Dimitrov şöyle diyordu: “Burjuva demokrasisine karşı takınacağımız tutum şartlara göre değişir. Oktobr Devrimi’nde, Rus bolşevikleri burjuva demokrasisi bahanesiyle proletarya diktatoryasının kurulmasına engel olan bütün siyasi partilere karşı bir ölüm kalım savaşı yürüttüler. Bolşevikler bu partilere karşı savaştı; çünkü burjuva demokrasisinin bayrağı altında o dönemde bütün karşı-devrimci güçler proletaryanın zaferini engellemek üzere seferber edilmişti. Bugün ise kapitalist devletlerde durum bambaşkadır. Bugün karşı-devrimci faşistler burjuva demokrasisine saldırmakta; en korkunç zülum ve istismar rejimini kurmaya çalışmaktadırlar. Bugün birçok kapitalist ülkede emekçi kitlelerinin bir an önce vereceği konkre karar proletarya diktatoryası ile burjuva demokrasisi arasında yapacakları bir seçme değil. Faşizm mi yoksa burjuva demokrasisi mi? İşte buna karar verecekler”

Dimitrov sözlerini şöyle bitiriyordu: “Demokratik haklar uğruna yürütülen savaşı işçi sınıfının sosyalizm uğruna yürüttüğü savaşa bağlayabilmemiz için ilk şart burjuva demokrasisinin savunmasını şematik bir şekilde ele alan görüşten kurtulmamızdır”

İkinci Dünya Savaşı harbe ve faşizme karşı yürütülen savaşta işçi sınıfının genel demokratik amaçlarını tespit eden bu görüşün ve bu yönelişin doğruluğunu ispatlamıştır.

Faşizm yenilgiye uğradıktan sonra, bu yöneliş bir kat daha geliştirildi ve SBKP’nin XX. Kongresi’nde, milletlerarası konferanslarda, ve komünist partilerinin kararlarında belirtildi.

Bugünkü şartlar, VII. Kongrenin tarihsel şartlarından bambaşka olduğu halde, bu görüş; kapitalist tekellere karşı ve barış uğrunda yürütülen savaşta, işçi sınıfı ile bütün demokratik güçlerin birliğini sağlamak üzere yürüttüğümüz savaşın başlıca hattıdır. Sağlam bir barış, demokrasi, toplumsal kalkınma ve sosyalizm uğruna yürüttüğümüz bu savaşa, şimdiye kadar meydana gelmiş ve gelecek bütün değişikleri, yani faşizmin yıkılmasıyla sosyalist güçlerin artmasını hesaba katarak, burjuva demokrasisinin gelişmesini sağlayacak bütün etkenlerin, bütün güçlerin kabul edilmesinden yanayız.

Tekelci sermaye ile gerici güçler demokrasiyi kısmak. Sınırlandırmak, kitle hareketlerinin teşebbüs yeteneğini güçsüzleştirmek amacı ile, antidemokratik kanunlara, zecri tedbirlere baş vurduğu, radyoyu, televizyonu tekellerin eline teslim ettiği bu dönemde, burjuva demokrasilerinde işçi sınıfı ile emekçilerin, zorla elde ettikleri demokratik özgürlükleri savunmakla yetinmediklerini görüyoruz; bu unsurlar, demokrasiyi geliştirmek, ona yeni bir hayatiyet vermek, tekellerin gücünü sınırlandırmak için de savaşıyorlar.

Bugünkü şartlar içinde. demokrasinin korunması ve devamlı gelişmesi için yürütülen bilinçli savaş, yığınların barış, toplumsal kalkınma, toplumun sosyalist başkalaşması uğrunda seferber edilişini sağlayacak çok önemli bir etken haline geldi.

Sosyalist demokrasinin burjuva demokrasisiyle bir tutulmayacağını elbet biliyoruz. Burjuva demokrasisi üretim araçları alanında özel mülkiyetten, istismardan vaz geçemez; sınıf çelişmelerini yok edemez. Burjuva demokrasisi ile sosyalist demokrasi arasında var olan köklü farkları görmemek, sosyalizm uğruna savaş yürütmekten vazgeçme anlamına gelir. Ama öte yandan, şu gerçeği de göz önünde tutmalıyız: tekelci sermaye ile geniş halk yığınlarının menfaatleri arasındaki çelişmeler, dünya sosyalist sisteminin varlığı, işçi sınıfı ile bütün emekçilerin toplumsal ve siyasal kalkınma uğruna yürüttükleri savaş, burjuva demokrasisi içinde meydana gelen çelişmeler, büyük değişiklikler doğuran etkenlerdir. İşçi sınıfı, sosyalizm uğrunda savaş yürütürken, bütün bu etkenleri ve bu değişiklikleri hesaba katmak zorundadır.

Hiç şüphesiz, genel sonuçlar temeline dayanarak, bütün komünist partileri için muteber ve doğru sayılacak bir şema çıkarmak yanlış olur. Çeşitli ülkelerdeki burjuva demokrasisinin çeşitli görünüşü ve özellikleri vardır. Örneğin, Avrupa’nın birkaç ülkesinde, gericilerin tarihin gidişini durdurtmak için sarfettiği bütün çabalara rağmen, faşizm aleyhtarı savaş hiç şüphesiz çok derin izler bırakmıştır. Öte yandan, yeni yeni olaylar bize şu gerçeği göstermiştir: Sermaye de, militarist güçler de demokrasi ve hakların özgürlüğü için hâlâ büyük bir tehlikedir. Demokrasinin gelişmesini nihayet sağlayacak olan, halkın ilerici ve demokratik tabakalarıyla işbirliği yapan işçi sınıfının yürüttüğü savaştır.

Enternasyonal’in VII. Dünya Kongresi’nde alınan kararlar, Partimiz için birçok yönden büyük önem taşıyan kararlardı. Bu kararların yardımı ile faşist Almanya’nın Avusturya’yı ilhakına karşı milli mukavemet hareketini uyandırabildik. Bu yöneliş yurtsever ve demokratik güçlerin Hitlerci faşizme karşı birliğini; bağımsız ve demokratik bir Avusturya’nın kuruluşunu sağlayacak şartlardan biriydi. Kurtuluştan sonra da, bağımsız ve demokratik ikinci Avusturya Cumhuriyeti’nin kurulmasına aktif olarak katılmamız, devamlı bir tarafsızlık uğruna savaş yürütmemiz. yine bu yönelişin sonuçlarıdır.

Demokrasinin genişletilmesi, yeni bir öz kazanması, emekçilerin iktisadi yönetime katılmaları gibi istekler, kapitalist tekellerin gücünü sınırlandırmak üzere yürüttüğümüz savaş; yeni bir nitelik taşıyan demokratik isteklerdir. Bu gibi istekler, kapitalizmin toplumsal yapısının çerçevesini aşıyor. Bu köklü dönüşümler uğruna yürütülen savaş, yeni bir toplumsal yapı-sosyalist yapı-uğruna yürütülen savaşa bağlıdır. Bu savaş şu sorunun cevabıdır: Demokratik isteklerle demokrasi uğruna yürütülen savaş, proletaryayı sosyalizm uğrunda yürüttüğü savaştan alıkoymaz mı? Komintern’in VII. Kongresi’nde Dimitrov bu soruyu Lenin’in bir sözü ile cevaplandırmıştı: “Demokrasi uğruna yürütülen savaşın proletaryayı sosyalist devrim yolundan alıkoyacağını, bu devrimi ikinci plana atacağını, unutturacağını sanmak çok büyük bir hata olur. Aksine; eksiksiz bir demokrasi var olmadan, sosyalizm zafere ulaşamayacağı gibi, proletarya da, demokrasi uğrunda kararlı, genel, devrimci bir savaş yürütmeden burjuvaziyi yenilgiye uğratamaz.”

Kanaatimize göre, bugünkü şartlar içinde, emperyalist ve gerici çevrelerin günden güne artan faaliyeti karşısında bulunduğumuz, bütün emperyalist aleyhtarı ve demokratik güçleri bir araya getirecek tek bir cephenin gerçekleşmesi için yeni olanaklar, yeni yollar bulmak zorunda olduğumuz şu dönemde, demokrasi ile sosyalizm arasındaki karşılıklı bağların açıkça belirtilmesi, fevkalade önemlidir.

Bugünkü şartlar içinde Avusturya’da, demokrasinin korunması ve gelişmesi uğruna yürütülen savaş, bağımsızlığımızın ve tarafsızlığımızın Batı Alman militarizmine karşı korunmasına; yabancı ve özellikle Batı Alman tekellerinin, Ortak Pazar yolu ile dolaylı veya dolaysız şekilde, iktisadımızı ve bütün ülkemizi ellerine geçirme planlarına karşı yürütülen savaşa sıkı sıkıya bağlıdır.

Her komünist partisi, politikasını ve taktiğini tayin ve tespit ederken, ülkenin özel şartlarını göz önünde tutmalıdır. Ama bu amaca varabilmek için, şematik kopyacılığa düşmeden, başka ülkelerde komünistlerin elde ettiği tecrübelerden faydalanmak da şarttır. Kanaatimize göre, tecrübelerin ve görüşlerin devamlı değiş tokuşu, barış, demokrasi ve sosyalizm uğrunda yürütülen savaşın gelişmesinde, karşılıklı anlayış ve işbirliğinin sağlanmasında, dünya komünist hareketin içinde şart olan birliğin tekrar kurulması ve güçlenmesi için sarfedilen ortak çabaların gerçekleşmesinde, başlıca şartlardan birdir.

Yeni Çağ Dergisi, 1 Ocak 1966

Bir yanıt yazın