Haber / Yorum / Bildiri

Erdoğan’ın Faşist Saldırıları (2. Bölüm)

Erdoğan’ı “Bağlamayan” AİHM Kararı

Oktay KALKAN

EDİRNE cezaevinde 4 yıldan beri rehin tutulan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın başvurusunu inceleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, Demirtaş’ın ifade, özgürlük ve güvenlik, serbest seçim haklarının ihlal edildiğine hükmetti ve hak ihlallerinin giderilmesi için Demirtş’ın “derhal tahliye edilmesine”, serbest bırakılmasına karar verdi. Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46. Maddesine göre karar hükümet için bağlayıcıdır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre de AİHM’nin kararlarını yerine getirmekle hükümet yükümlüdür. Anayasa’ya bu hükmü koyduran da Erdoğan`dır. Yasalar böyle, ama dinleyene!

Erdoğan ise “AİHM terörle ilgili Türkiye’den giden her kararı onaylıyor… Türkiye aleyhine hareket ediliyor. Kendi adamlarını koruyorlar. Bu karar bizi bağlamaz” deyip çıktı ve ekledi: “Biz bu çifte standartlı, hukuki değil siyasi saiklerle verilen bu kararı uygulamayız.” Bu tutumuyla Erdoğan AİHM’ye meydan okuyor, hem AİHS’ye hem Anayasa’ya uymayacağını, bunları ihlâl ettiğini ve edeceğini açıkça ilan ediyor. Ama aynı Erdoğan iktidarda değilken, muhalefetteyken uğradığı hak ihlallerinin giderilmesi için üç kez AİHM’e başvurmuştur. Birincisi 10 ay hapse mahkûm edildiğinde, ikincisi sabıka kaydının silinmesinin reddedilmesinde, üçüncüsü de milletvekili seçilemeyeceğine ilişkin YSK karar verdiğinde. Bu konularda karar verilmeden Erdoğan iktidara geldi. Eğer o dönem AİHM karar verseydi ve hükümet bu karar bizi bağlamaz deseydi, Erdoğan’ın bunu nasıl diline dolayacağını düşünmek zor değildir. Kendisine hak gördüğünü başkasına görmemek diktatörlerin işidir.

Erdoğan bu tutumuyla AİHM’e, Anayasa’ya meydan okuyor, ama bunun sonuçları onun için değil, Türkiye için çok vahim olacaktır. Çünkü 2021 yılında faşizan tek adam rejimini oturtmak için onun Anayasa’ya ihtiyacı yok. Değiştire değiştire kendine benzettiği Anayasa bile ona fazla gelmektedir. Onun hedefi Anayasa’yı kaldırıp KHK’larla ülkeyi yönetmektir. Hitler de böyle yapmıştı.

AİHM’in kararlarına uymayacağını söyleyen Erdoğan’ın bu karara uymamanın cezası Türkiye’nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden atılmaktır. Ama Erdoğan da biliyor ki, Avrupa Konseyi bir üyeyi kolay kolay üyelikten atmaz. Hele 4 milyon Suriyeli mülteciyi Türkiye’de tuttuğu sürece ağır yaptırımlar da uygulamaz. Hatta onlar Erdoğan’la pazarlığa bile otururlar. Emperyalist Avrupa için Türkiye’de insan hakları, demokrasi ve özgürlükler ayaklar altına alınmış, -kendi çıkarı söz konusuysa -bu onları o kadar ırgalamaz. En fazla dostlar alış-verişte görsün diye sert dille kınarlar ve böylece kendi ve “başkalarının” da vicdanını rahatlatmış olurlar. Emperyalist bir ülkeden demokrasi, özgürlük, insan hakları beklemek biraz saflık, biraz da abesle iştigaldir.

Ama bu demek değildir ki, bir haksızlığa uğrandığı zaman AİHM’e gidilmemelidir. Tam tersine gidilmelidir, uygulanmayacağını bile bile karar çıkartılmalıdır. Bu kararlar hem Türkiye’de hem Avrupa’da hükümetlerin demaske edilmesi, iç ve dış kamuoyunu ayağa kaldırmada kullanılmalıdır. Ama bu kadar. Fazla bir şey beklemek kendini aldatmaktır. Kimse Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmaz, “bizim” için onu devirmez. Onu devirecek olan ancak ve ancak Türkiye halklarıdır, Türkiye işçi sınıfı ve Kürt devrimci ve demokrat güçlerinin birliğidir. Bu anlayış bilince çıkmadan Erdoğan’ı iktidardan göndermek olanaksız gibidir.

2021’de sokakları canlandırmalıyız

2021’de Erdoğan’ın planı açık. Kendi faşist rejimini oturtmak için Türkiye’de muhalefeti susturmak, ezmektir. Bunun için bir yanda ülke içinde terör estirilecek, diğer yanda da başta Kürtlere karşı olmak üzere Bakur, Başur, Rojova’da, İdlib ve Libya’da, Karabağ’da ve Doğu Akdeniz’de savaşı ve gerginliği körüklenecektir. Erdoğan en son olarak da Ayn İsa üzerine tanklarını ve İslami cihatçılarını sürdü. Savaş hâlâ devam ediyor. Bu savaşlar onun iktidarının hem ömrünü uzatmakta, hem de halkı milliyetçilik ve şovenizmle esir almakta, korona koşullarında yokluk ve yoksulluktan, bulaşıcı hastalıktan bıkan halkın tepkisini başka yerlere çekmekte, onları paralize etmektedir. Ama halkta bıçak kemiğe dayanmaktadır.

Faşist planlarını gerçekleştirmek için korona pandemisi de Erdoğan işini kolaylaştırmaktadır. Pandemiyle mücadele adına halka istediği gibi sokağa çıkma yasakları uygulamakta, işini kaybeden işçiye, kepeğini kapatan esnafa ayda bin lirayla geçinmeye ve kanaata zorlamaktadır. Bu koşullar onları direnmekten, sokağa çıkmaktan alıkoymaktadır. Kendisi ise mesafe, maske ve hijyen koşullarını ayaklar altına alarak binlerce kişinin katıldığı toplantılar yapmaktadır. Ama kendi dışında en küçük bir toplantıya asla müsaade etmemekte, kurallara uygun olarak yapılan toplantıların üstüne de polis ve jandarmayı sürmektedir. Ülkede tek söz sahibi olan kişinin kendisi olduğu izlenimini yaratmaktadır. 2021 senesinde bu koşullar daha da derinleşecek, Erdoğan faşist rejimini kurmakta yeni mesafeler katedecektir.

Erdoğan’ın bu ilerleyişi ve planları durdurulamaz, dumura uğratılamaz değildir. Bunun yolu sol, ilerici ve devrimci demokratik güçlerin şu an içinde bulundukları, Erdoğan’ın dayattığı “çaresizlik” ortamını parçalamaları, yığınların içine dalmaları ve sokaklara çıkmalarıyla mümkündür. Erdoğan kendisi toplantılarla yığınını sürekli hareket halinde tutarken, muhalefetin çalışmalarını parlamentoya hapsetmiş, onu yığınlarından koparmış durumdadır. Salgının böylesine azgınca hızla yayıldığı bir dönemde yığınlara dalmak, sokaklara çıkmak hem kendi, hem karşımızdaki insanların sağlığı için tehlikelidir. Ama 2021’de şu veya bu şekilde insanlar aşı olacaklar. Aşıyla birlikte virüs daha tam yenilmemiş olsa da sokaklar ve meydanlar canlanacaktır. İnsanlar daha çok aktifleşecekler, Erdoğan’ın her dediğine artık evet demeyecekler, itaat ve kanaat etmeyecekler, yeter artık deyip Erdoğan ve rejimini sorgulamaya başlayacaklardır. Yokluk ve yoksulluğun, işsizlik ve açlığın kendi kaderleri, Kütlerle savaşın, komşulara saldırmanın ülkenin kaderi olmadığını anlamaya başlayacaklardır. Korona pandemisi döneminde halk fakirleşirken Erdoğan ve çevresinin nasıl zenginleştiğini sorgulayacaklardır. Artan otoriterliğe, zulme ve baskıya hayır diyecekler, demokratik hak ve özgürlüklerine sahip çıkacaklardır. Erdoğan’ın faşist planlarına dur diyeceklerdir. Kürtler özgürlük mücadelelerini daha da yükseltecekler, çevreciler üzerlerine gelmekte olan teröre karşı seslerini daha da yükseltecekler, STK’lar örgütlerini savunacaklar, hemen teslim etmeyecekler, işçiler asgari ücrete, kıdem tazminat haklarının yağmalanmasına karşı direnecekler. Bunlar bugünden yarına harekete geçmese de, en azından potansiyel olarak ortaya çıkacak, devrimci güçlerin bunlara hazırlıklı olması gerekmektedir.  Kısaca 2021’de Erdoğan cephesinde de, demokratik cephede de hareketlilik hızlanacaktır. Eğer tabanda bir birlik sağlanırsa Erdoğan’ın faşist girişimleri kursağında kalır. Erdoğan baskıyı artırdıkça ona karşı tabanda tepki de yükseltilmelidir. Tabandan baskı gelmeden Millet İttifakı denen liberal burjuvazi Kürt halkının ve demokratik güçlerin partisi olan HDP ve sol devrimci güçlerle ittifak kurmazlar. Erdoğan’la ve onun 2021’de oturtmak istediği faşist rejime karşı mücadelede belirleyici olacak olan özde tavanda, parlamentodaki ittifaklar değil tabandaki ittifaklardır. Bu ittifak ancak sol ve demokratik güçlerin yığın içinde örgütlenmesi, yığınları sokaklara, meydanlara çekmesiyle mümkündür. 2021’de “bizi” bekleyen büyük görev budur.

Bir yanıt yazın