Haber / Yorum / Bildiri

Erdoğan’ın deprem “yardım” şovu ve üstüne “çökülen” devlet kasaları

Berivan POLAT

Bağışları yapan halk değil, ama kimler?

KAHRAMANMARAŞ merkezli 11 ili kapsayan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki yüzyılın en büyük deprem felaketi karşısında hazırlıksızlığı, becerisizlikliği, koordinasyonsuzluğu ortaya çıkan, halkı kendi başına çaresiz bırakan, halka iki gün boyunca tek yardım sunamayan Cumhurbaşkanı Erdoğan depremin onuncu gününde “Türkiye tek yürek” adı altında kendisine bağlı “Havuz Medyası”ndan devletin TRT’sine kadar birçok kanalın katıldığı depreme “yardım” için büyük bir televizyon şovu düzenletti. Bu şovla Erdoğan’ın yaratmak istediği algı; devletin depremzedelere yardım etmek için çırpındığı, çalıştığı, Türkiye’nin Erdoğan’ın çevresinde tek yürek olmuş, ona sımsıkı sarılmış, milletin Erdoğan’ın, devletin “yardım” kampanyasına para yağdırıyor izlenimini vermekti.

Ama hakikat gerçekten bu mudur, yoksa tam tersi midir? Millet, halkımız 7’den 70’e Erdoğan’ın kampanyasına bağışta mı bulundu? Yoksa bağış yapan millet değil başkaları mıydı, vurguncular mıydı, milletin üstüne çökenler miydi?  

Halk bağış şovunda değil; deprem sahasında, depremzedelerin yanındaydı

Türkiye’de halklarımız; Türkü, Kürdü, Ermenisi, Rumu, Lazı, Çerkezi, Balkanlısı, Kafkaslısı, Sünnisi, Alevisi, Hristıyanı depremzedelerle tek yürekti, ama Erdoğan’la, hükümetle ve devletle değil, Erdoğan ve devleti depremin ilk iki gününde felç olmuş eli kolu bağlı dururken, deprem bölgesinde devlet yokken, devlet yardım elini uzatamazken, halklarımız depremzedelerle anında, spontane büyük bir yardım ve dayanışma kampanyası örgütlemiş, deprem bölgesine koşmuş, depremzedelerin yanında olmuş, çıplak elleriyle onunla birlikte enkaz altından can kurtarmaya çalışmıştır. Devlet ortada yokken halkın böyle bir dayanışma sergilemesi karşısında Erdoğan bu yardım kampanyası şovu ile dayanışma kampanyasında inisiyatifin tekrar halktan devlete geçtiğini ilan etmeye kalkışmıştır. Artık halkın karşısında, halkın kendi inisiyatifini “kıskanan”, halkın girişiminden korkan, “bu depremde oluşan millet imecesini geri plana itip, ön planda hep sadece kendi görünmek” isteyen bir Erdoğan ve şovu bulunuyordu.

Televizyonda akşam saat 20’den sabaha kadar sürdürülen şova rağmen Erdoğan inandırıcı olamadı. Olamadı, çünkü depremin üzerinden 10 gün geçmesine rağmen deprem bölgesinde hâlâ büyük bir çadır, konteynır ve ısınma sorunu var. Devlet hâlâ çadır ve soba veremiyor. En büyük sorunlardan biri tuvalet ve hijyen problemi. Devlet bunları da tedarik edemiyor. Düzenli şekilde gıda dağıtımı yapılamıyor, devlet gıda sorununun bile çözemiyor. Tüm bu sorunların çözümünde yardımcı olan ise Türkiye’nin dörtbir yanından gelen gönüllülerdir, halkımızdır, gençler ve kadınlardır, sivil toplum kurumlarıdır. Erdoğan bir yanda televizyonda şov düzenletirken, diğer yandan da halkın bu yardım girişimlerini kontrol altına almaya, özellikle HDP’nin yardım girişimlerine kayyum atamaya başladı, bu çalışmaların AFAD’a teslim edilmesine karar verdi. AFAD daha şimdiden halktan gelen yardım TIR’larına el koymaya başladı. Hedef devlet her yerdedir izlenimini yaratmaktır. Ama AFAD’ın her yerde bu çalışmaları üstlenecek ne kadrosu ve gücü ne de becerisi var. Erdoğan için önemli olan “milletin imecesinin” geri plana itilmesi ve devletin her yere hâkim olduğu algısını yaratmaktır. Ama deprem bölgesindeki gerçekler Erdoğan’ı sürekli yalanlamaktadır. Hakikat; devlet şovda, millet ise sahadadır diyor.

“Şaibeli” 115 milyar lira kimlerden toplandı

Erdoğan hemen hemen tüm televizyon kanallarında düzenlediği sabaha kadar süren yardım şovunda toparladığı 115 milyar TL (6 milyar dolar) para de halka, depremzedelere yardım edeceği konusunda da inandırıcı olamadı. Çünkü bu paralar “şaibeli” paralar olarak ortaya çıktı. Bu kadar para halkın gönlünden kopan küçük bağışlardan toplanan para değildi. Bu 115 milyar TL’nin 86 milyar lirası, yani 6 milyar doların 4,5 milyar doları devlet banka ve kurumlarından gelen bağışlardı. Yani bu paralar devletin, milletin parası.

O zaman sormak gerekiyor: Devlet, millet kendi parasını kendisine bağış yapar mı? Nasıl olur da insan kendi parasını kendisine bağış diye verir? Bunun bir mantığı var mı? Var ki bunu yapıyor Erdoğan. Bunu neden yaptığına değineceğiz. Ama önce şu kendi kendine bağış yapan devlete, yani devlet kurumlarına bir bakmak gerek.

Kendi kendine bağış yapan, kendi parasıyla şov yapan devlet

En büyük yardımı yapan devlet bankalarının başında Merkez Bankası var. Merkez Bankası 30 milyar lira bağış yaptı. Bunu 20 milyar lira ile Ziraat Bankası, 12 milyar ile Vakıfbank, 7 milyar lira ile Halkbank, 2’şer milyar lira ile Borsa İstanbul ve Türk Telekom ve birer milyar lira ile birçok devlet kurum ve kuruluşları izledi. Devlet bankası, kurum ve kuruluşu demek, bunların yaptıkları kârların hazineye, yani devlete ait olması demektir. Bunlar kârlarını yılsonunda hazineye aktarırlar. Hazineye gelen bu paralar da bütçe çerçevesinde depremzedelere, deprem bölgelerinde harcanmak üzere AFAD veya Kızılay’a verilebilir. Bu bağış kampanyasıyla devlet sözde yolu kısaltmış oluyor, para Hazineye girmeden AFAD’a aktarılıyor. Acaba Erdoğan bunun neden böyle yapılmasını istiyor?

“Neden paranın Hazineye girmeden AFAD’a bağış yapılmasına değinmeden önce bu bankaların bağış yapma, hele bu kadar büyük miktarları bağış yapma yetkileri var mıdır?” diye sormak gerekir. Nihayetinde bu halkın, milletin parasıdır, her kuruşun hesabının verilmesi gerekir. Bir devlet bankası veya kurumunun genel müdürü, şov gecesinde Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu ve diğer banka müdürlerini yaptığı gibi kendiliklerinden 30 veya 20 milyar gibi ne bağış ne de kredi verebilirler. Bunlara bu miktarları vereceksin diyen devletin başı Erdoğan’dır. Kendi gölgelerinden korkan banka başkan ve müdürleri Erdoğan’dan talimat gelmeden veya kendileri Erdoğan’a sormadan ne bağış ne de kredi verebilirler. Doğan grubunun CNN Türk ve diğer medya kuruluşlarını Demirören grubu satın alırken ona 1 milyar doları sağlayan Erdoğan’ın emriyle Ziraat Bankası idi. Bu banka Erdoğan korkusu nedeniyle yıllarca Demirören’den 5 kuruş ne faiz ne de taksit isteyebilmiştir.  

Erdoğan 128 milyar dolar gibi 115 milyar doları da tepe tepe kullanmak istiyor

Eğer bu banka ve kuruluşlar kendi asli görevleri şuuruyla hareket etme alışkanlıkları olsaydı, mesela Ziraat Bankası deprem bölgesinde madur olan çiftçilere, hayvan besleyicilere uygun bir yardım projesi geliştirebilirdi ki, bu o çiftçi ve köylüleri bölgede tutmak ve tutunmalarını sağlamak için en doğru ve etkin yardım olurdu. Aynı şey Halkbank ve diğer bankalar için de geçerlidir. Yine Halkbank bölgede dükkânını, atölyesini, imalathanesini yitiren esnaf için de yardım projeleri geliştirebilir ve onların ayakları üstünde kalmalarına yardımcı olabilirdi. Şimdi AFAD’a ve Kızılay’a verilen bağışların ne için ve nerelere harcanacağı yalnız Erdoğan’ın kafasında mevcuttur. Bu da çiftçiye, esnafa yardım değil, olsa olsa onun kafasındaki proje bu paraları yine inşaata, betona gömmek olur. Banka başkan ve müdürleri Erdoğan’a sormadan ne bağış yapabilir ne de kredi verebilir. Onlar Erdoğan’ın hizmetkârlarıdır. 

Şimdi Erdoğan’ın devlet banka ve kurumlarından bağış yapmasını istemesinin nedenine gelince, Erdoğan elinin alında “hesapsız, kitapsız” kullanabileceği yüklü bir miktarın olmasını istememektedir. Hazineye giren para ancak bütçe ile harcanabilir ve ne için harcanacağı bellidir. Onun için Erdoğan bu bankaların parasını hazineye girmeden harcamak istiyor ve bu konuda da deneylidir. Merkez Bankası’nın 128 Milyar dolarını iç etmiştir, bugüne kadar hesabını vermemiştir. Yine Ziraat Bankası’nın Demirören’e verdiği kredinin hesabı da verilmiyor. Şimdi de Erdoğan bu 115 milyarın hesabını vermeden tepe tepe kullanmak, deprem bölgesindeki yapacağı “mega” işlerle depremde yardım inisiyatifinin milletten devlete, kendisine geçtiğini göstermiş olacaktır.   

Erdoğan sorumsuzca “bağışları” betona gömmek, etüdsüz inşaat yapmak istiyor

Erdoğan bu bağış paralarını bina inşaatına yatırmak istiyor. O, deprem bölgesindeki enkazı hemen kaldırmak, bir sene içinde 30 bin konut yapmak ve halka övünmek istiyor. Ama uzmanlar bir sene içinde böyle bir inşaatı gerçekleştirmenin mümkün olmadığını belirtiyorlar. Her şeyden önce hemen enkaz kaldırmaya başlamak yanlış, çünkü enkaz altından hâlâ canlı ve cansız binlerce insan var. Onlar kurtarılmadan enkaz kaldırılmamalıdır. Diğer yandan yeniden bina inşaatı için gerekli zemin etüdü yapılmadan, binaların nerelere yapılacağı tespit edilmeden inşaata girişilmemelidir.

Ama yine Erdoğan için önemli olan depreme dayanıklı bina yapmak değil, hemen inşaata başlamak, vatandaşa hükümetin hızla icraata başlandığını göstermek, seçimlerin bir sene ertelenmesi durumunda, deprem yaralarını saran aday olarak seçime gitmek istiyor. Erdoğan daha depremzedelere yardım ulaştıramazken deprem sonrası vereceği ihalelerin planını, depremi nasıl Allah’ın lütfüne çevireceğinin hesaplarını yapıyor. O yine bilim insanlarının ve mühendislerin dediklerini dinlemeden kendi kısa vadeli çıkarları için bu parayı istediği gibi harcama planları yapmaktadır. Artık halkımızın başını kaldırıp Erdoğan’a böyle bir fırsatı vermemesi gerekir. Burada tüm sol ve demokratik devrimci güçlere çok büyük görevler düşmektedir.

Holdingler devletin parasını devlete bağış yaptı

Kampanyada toplanan 115 milyar liranın 86 milyarı, yani 4,5 milyar doları devlet banka ve kurumlarından geldi. Yani devletin kendi parası. Ya geri kalan 29 milyar lira, yani 1,5 milyar dolar nereden geldi? Halktan mı yoksa başka yerden mi geldi? Basında çıkan bağış rakamlarına bakıldığında bu 29 milyarın 28 milyarı Erdoğan’dan, devletten ihale alan holding ve şirketlerin “yağdırdıkları” paradır. En başta Erdoğan’ın 5’li çetesi “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” anlayışıyla milyarlar bağışladılar. Erdoğan’ın gözdesi Cengiz Holding 3,5 milyar lira, Kalyon Holding 950 milyon lira (galiba milyar denmesin diye 50 milyon az vermiş) bağış yaptılar. 5’li çeteyi 700 milyon lira ile Zirve Holding, 30 milyonla Zorlu Holding, 10 milyonla DAP Yapı ve bunları da 100 milyon, 50 milyon, 10 milyon lira bağışlarla diğer holdingler izledi. En büyük bağışlardan birini 3 milyar 600 milyan lira ile Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir’den ve 2 milyar lira ile SİHA’lar üreten Erdoğan’ın damadının şirketinden geldi. Emlak Katılım 2 milyar, Emlak Konut da 1 milyar bağışta bulundu. Bunları da 10 milyondan 1 milyon liraya kadar bağışlar yapan sayısız şirketler izledi.

İnsan bu rakamları duyunca bu şirketlerin bu paraları kendi kasalarından ödediklerini zannediyor. Oysa bunların yaptıkları bu bağışlar yine devletin, miiletin parası, bizlerin verdiği vergilerden aşırdıkları paralar. 3,5 milyar “bağış” yapmakla övünen Cengiz Holding’in 2005’le 2009 yılları arasında Erdoğan tarafından silinen vergi borcu 300 milyon dolar, yani 5,6 milyar liradır. Son 11 yılda devletten aldığı ihale tutarı 19,7 milyar liradır. 5’li çete holdiglerinin devletten aldıkları ihalelerle biriktirdikleri servetleri 418 milyar dolardır. Sorulmaz mı şimdi: “Eyy Cengiz, eyy 5’li çete, sen kimin parasını kime bağışta bulunuyorsun?”

Erdoğan “atın havuza paraları” deyince kesenin ağzı açılıyor

Diğer firmaların da yaptıkları bağışlar devlet ihalelerinden vurdukları vurgunlardır, çalıştırdıkları işçilerin yedikleri haklarıdır: Bunlardan Zirve Holding 2018’de hak arayan işçileri işten atmıştır, Zorlu Holding sendikalılaşmak isteyen işçileri işten çıkartmıştır, DAP Yapı ise işçilerin ücretlerini ödememekle ve sigortasız işçi çalıştırmakla tanınmıştır. Bunlar şimdi bir de yaptıkları bu bağışları vergiden düşecekler, devlete ve millete bir “kazık” daha atacaklardır. Bunların hepsinin sicili karanlıktır. Hepsi Erdoğan’a muhtaçtır. Onun sayesinde zengin olduklarını, devletin kasasına çöktüklerini, arpalık gibi kullandıklarını biliyorlar.

Bunu Erdoğan da biliyor. Ama Erdoğan da bir haber gönderdiğinde “atsınlar havuza birkaç yüz milyon” veya “bulunsunlar birkaç milyar bağışta” dediği zaman hemen kesenin ağzını açmaktalar, paraları yağdırmaktalar. Kendi paraları değil, halktan aşırdıkları, vurgun parası, üstüne çöktükleri paralar. Hepsi biliyor ki, Erdoğan bunun karşılığını misliyle verecektir, ödeyecektir. Kendi kesesinden değil, halkın kesesinden, üstüne çöktüğü devletin kasasından, hazineden. Ama onların günü de sayılıdır. Halk bunun hesabını yakında soracaktır.

Kariyeristler de bağış kampanyasında

Yukardaki 29 milyarın 28 milyarı böyle Erdoğan’dan nemalanan Holding ve şirketlerden toplandı. Geriye 1 milyar lira kaldı. Sanmayın ki bu da halktan geldi, halktan toplandı. Bu bir milyar bir milyon değil ancak birkaç yüzbin lira veya bir veya birkaç maaşını bağışlayabilen milletvekillerinden, milletvekili veya belediye başkanı olmak, Erdoğan’ın gözüne girmek isteyen bazı politikacılardan veya yükselmek isteyen memur, müdür, müşavir ve diğer “yalakalar”dan geldi.

Bunlar arasında halktan sayabileceğin ancak bir maaşını bağışlayabilen Kılıçdaroğlu gibi depremin yıkımından etkilenen politikacılar ve hali vakti yerinde olan birkaç vatandaş vardı. Ama bu bağış kampanyasında halk yoktu. Halklarımız bu bağış kampanyasına ise ilgi duymadı. Çünkü onun bağış ve kampanya anlayışları farklıdır.

Halk bağış kampanyası açmaz, imece yapar

Bu bağış kampanyası yapılırken halk meydanlardaydı. Depremzedelerin yanında, onların yaralarını sarmaya çalışıyordu. İlkesel olarak halk kampanya açmaz ve kampanyaya katılmaz, kampanyalara karşıdır. Zira kampanyalar halkı manipüle etmek, kendi eksikliklerini kapatmak için devletin girişimleridir, kendi yapamadığı işleri halka havale etme, halkın katkısını sağlama aracıdır. Halkın devlete karşı “asli görevini yap” diye harekete geçmesi gerekir. Vergilerin nerelere gittiğinin hesabını sorması gerekir. Deprem veya afet bölgesinde devlet yoksa o iktidarı sonlandırmak için hemen harekete geçmesi, halkın yanında olan iktidarı erke getirmesi gerekir. Asla devletin bazı işlerini üstlenmez, üstlenmek için de bağış ve para kampanyaları açmaz.  

Afetlerde halkın, sol ve demokratik güçlerin yardım kampanyası imece anlayışıdır. Onun görevi kendi ve çevresindeki olanakları afetzedelerin yaralarını sarmak için harekete geçirmek, olay yerinde bilfiil, birebir mağdurlara yardım etmektir. Devletin vurgun politikasını deşifre etmektir. Bu imecenin en güzel örneğini halkımız bu depremde verdi. Kurulan imece ekipleri birebir insanlara yardım etti, yarasını sardı, açsa doyurdu, çıplaksa giydirdi. Devletin yerini doldurdu. İktidara bir seçimle verdiği egemenliğin artık tekrar kendinde olması gerektiğini, güçlü olanın kendisi, halk olduğunu gördü. Bundan sonraki adım halkın bu gücü elinde tutabilmesidir, öz savunmasını yapabilmesidir. Sol ve demokratik devrimci güçlerin halka bu bilinci aşılamasıdır. Erdoğan’ın kampanyasına katılmamakla halk kendi gücünü gösterdi. İlk adımı attı. Türkiye’nin Erdoğan’ın şovunda değil, deprem sahasında “tek yürek” olduğunu ortaya koydu. Şimdi sıra hâkimiyeti tamamiyle Erdoğan’dan almaktır. Deprem meydanlarındaki imeceleri şimdi Erdoğan’a karşı büyük bir akıma dönüştürme zamanıdır.

Bir yanıt yazın