Haber / Yorum / Bildiri

Alman Sol Partisi ve Çarpıtılan Manifesto

İlke YILDIZ

Reel sosyalizmin yıkılmasından sonra batıda ve doğuda, özellikle sosyalist ülkelerdeki komünist partilerinin birçoğu değişerek veya parçalanarak sol partilere dönüştüler. Bunlardan biri de Almanya’daki Sol Parti’dir. Bir zamanlar “keskin” Marksizm-Leninizm savunucusu olan bu sol parti yöneticilerinin büyük kısmı birden Marksizm‘e-Leninizm‘e toptan karşı çıkmaya başladılar. Bunu yaparken esasında Leninizm‘e karşı olduklarını, Marksizm‘e ise karşı olmadıklarını, ama Marksizm‘in de eleştirilmesi, hatta „yenilenmesi“ gerektiği savını ileri sürmeye kalkıştılar. Oysa Marksizm bir bilimdir, eleştiri ve yenilenme, gelişme ve değişim onun diyalektik özünde vardır. Ama onların eleştiri ve “yenilenme”den kastettikleri Marks’ın ve Engels’in görüşlerini, ilkelerini çarpıtmak, revize etmek ve burjuvazi tarafından tahammül edilebilir hale getirmekti.

Buna bir örnekte Almanya’daki Sol Parti yöneticilerinin tutumudur. Bunlar Marks ve Engels’in Manifesto’da “her bireyin hür gelişmesi, herkesin hür gelişmesinin ön şartı” saptamasını öylesine çarpıtıyorlar ki, ister istemez Alman Marksistleri arasında Sol Parti ne kadar Marks’a gerek duyuyor tartışmasını getirmektedir. Evet, Almanya’da Sol Parti’nin ne kadar Marx’a ihtiyacı var:

Meşhur Alman Marksist düşünür Andreas Wehr aylık sosyalist dergi ‘Rotfuchs’un Şubat sayısında bu soruyu soruyor. Wehr’e göre, Sol Parti, Marx’a sözde sadık kalırken, esasen Marx’a, bilimsel sosyalizme aykırı tezler savunuyor. Yazısında Sol Parti’nin fikir önderlerinden Dieter Klein’ın 2003 senesindeki parti programı tartışmaları esnasında zikrettiği sözleri hatırlatıyor: „Liberter kavramı sizi şaşırtmasın, bu Marx’tır. O, herkesin hür gelişiminden bahsediyordu.“ Klein, bu ifadeleriyle Komünist Manifesto’nun meşhur cümlesine atıfta bulunuyor, „Sınıflarıyla ve sınıf çelişkileriyle birlikte eski burjuva toplumunun yerine, her bireyin hür gelişmesi, herkesin hür gelişmesinin ön şartı olduğu cemiyet geçer“ saptamasını çarpıtmaya yelteniyordu. 

Wehr’e göre Alman Demokratik Cumhuriyeti (DDR) döneminde bu sözler, toplumun, onu oluşturan bireylerine göre üstünlüğü olarak algılandı. Fakat DDR’ın sonlarına doğru, bu algı tersine döndü. Bazı filozoflar, „bireylerin üstünlüğü“nü iddia etmeye başladılar. Sol Parti’de bu fikir hâkim hale geldi ve şu anki teorik sosyalizm kavramlarına göre, ilk önce toplum fertleri gelişmeli ki topyekûn bir gelişim mümkün hale gelsin. Sol Partinin şu anki programında, Manifesto’nun sözleri şu şekilde yansımaktadır: „Biz, her bir bireyin karşılıklı olarak herkesin hürriyetini ve eşitliğini tanımasının, herkesin dayanışma içerisinde gelişmesinin ön şartı olduğu demokratik sosyalizmin toplumunu inşa etmek istiyoruz.“ Wehr bu gelişmeyi Sol Parti’nin Marx ve Engels’ten uzaklaşması olarak yorumluyor.

Ona göre Marx’ın sözleri liberal, liberter bir düşünceyi yansıtmıyor. Onun yerine esas mesele, sınıf çelişkisinin ve genel olarak sınıfların kaldırılmasıdır. Komünist Manifesto ’da bir önceki paragrafta anlatılan mevzu da bu. Wehr’ın yorumunda, Marx ve Engels’in düşüncesine göre, sınıf çelişkisinin kaldırılması her bir bireyin hür gelişimini mümkün kılıyor.

Yazısının devamında Wehr, bu fikir ayırımının saf felsefi bir tartışma olmadığını izah ediyor. Zira bilimsel sosyalizmin kurucularının bu sözlerini tersine çeviren, Wehr’e göre düşmanın tarafına geçer, en azından ideolojik bakımdan saf değiştirir. Gerçek bir komünist fikir tersine, liberal bir safsataya dönüşmüş olur. O garip, gayri-insani teoriye göre eğer herkes sadece kendi çıkarlarını, kendisini düşünürse, o vakit bir takım görünmeyen eller aracılığıyla herkesin durumu iyileşecekmiş! Wehr’e göre bundan mutlak bir sonuç çıkıyor: „Liberal ya da liberter bir sosyalizmi her türlü alıntı ile gerekçelendirmek mümkün, fakat Karl Marx veya Friedrich Engels’in beyanlarıyla değil.“

Berlin’deki Marx-Engels-Merkezi’nin kurucu ve yöneticilerinden olan Wehr, Sol Parti’nin ya da herhangi gerçek sosyalist bir partinin esas vazifesini bir takım liberal hayallerin peşinde koşmak değil de, „nüfusun çoğunluğunun sosyal haklarına vekâlet etmekte saklıdır.“ diyerek,  Marx’ın deyimiyle, „insanın aşağılanmış, uşaklaştırılmış, terk edilmiş, sefil bir varlık olduğu tüm (toplumsal) ilişkileri devirmek olmalıdır“ şeklinde işaret ederek, „ Bir komünist partisini kendisine sol, sosyal demokrat veya işçi sınıfı partisi diyen bir partiden ayıran temel politik, teorik ve ideolojik fark Marks’ın bu kuramında yatar. Marks’a olan ihtiyaç da burada yatar.“ diye belirtiyor.

Bir yanıt yazın