Haber / Yorum / Bildiri

YAŞASIN DÜNYA KADINLAR GÜNÜ 8 MART

Serap AKTEPE

KAPİTALİST toplumda erkeğin de, kadının da emeği birer metadır. Her iki cins de amansızca sömürülürler. Kadınlar, düşük ücretli emekçiler olduğu için sermaye tarafından daha çok sömürülürler. Sınıflı toplumda, özellikle kapitalist toplumda kadın üretimden koparılarak aile içine hapsedilmeye çalışılır. Bu nedenle sömürülme gerçeğine rağmen, kadınların özgürleşmesinin ön koşulu tüm kadınların toplumsal üretime dâhil olmasıyla mümkündür. Çekirdek ailenin toplumun ekonomik temeli olmaktan çıkmasını ve toplumun özel ev işlerini, çocuk ve yaşlı bakımını da üstlenmesini gerektirir. Bu aynı zamanda, kadının çifte sömürüye maruz kalmasını da engelleyebilir. Kadın-erkek tüm yetişkinlerin üretime katılması, çalışma saatlerinin azalmasına ve ebeveynlerin çocuklarına daha fazla zaman ayırmasına yol açacaktır.

Toplumların demokrasi, özgürlük ve toplumsal ilerleme düzeyi kadının çalışma yaşamındaki hayatı, ekonomik durumu, eğitimi ve sosyal hayatta rol alma oranı Türkiye’de hâlâ çok düşük düzeydedir.

2023 sonuçlarına göre 31 Aralık 2023 tarihi itibarıyla Türkiye’nin nüfusu 85.372.377’dir. Bu sayının yüzde 50,1’i (42.734.071) erkeklerden, yüzde 49,9’unu (42.638.306) kadınlardan oluşuyor. Kadın nüfusu yaklaşık olarak erkeklere eşit. Türkiye, OECD ülkeleri içinde kadınların işgücüne katılımında en son sırada, cinsiyet eşitsizliğinde 146 ülke arasında 124. sırayla, Bangladeş, Etiyopya, Endonezya ve Nijerya gibi ülkelerin gerisinde yer alıyor. İşgücüne dahi olmayan kadın nüfus 9 milyon 633 bin ve çalışma yaşamı yerine evle bütünleşen geleneksel yaşamını sürdüren bu kadınların “ev emeği” sayılmadığı için işgücüne dâhil edilmiyorlar. Eğitimine devam eden, emekli, mevsimlik işçiler, iş arayanlar da dâhil edilenler de bu sayıya eklendiğinde çalışma yaşamında olmayan kadınların sayısı 20 milyon 927 bine ulaşıyor.

Kapitalist toplumda çalışan kadınlar; sınıfsal, ulusal ve cinsel olmak üzere üçlü bir sömürüye maruz kalıyorlar. Bunun nedeni kadının biyolojik rolünün bir engel olarak görülmesidir. Bu durum pratikte böylesi sonuçlara yol açar:

– Kadınların çifte işi var,

– Kadınların geçimini sağlama konusunda erkeklere bağımlı olması,

– Bekâr annenin son derece zor durumda kalması,

– Kadınların ilerleme, gelişme ve kariyer yapma fırsatlarının daha az olması,

– Kadınların maaşının erkeklere göre düşük olmasına yol açıyor

– ve kadınlar yoksul ve az ücretle çok monoton işlerde çalışıyorlar.

Sermaye kadınları yedek ordu olarak kullanıyor, bu da hem erkeklerin hem de kadınların ücretlerinin düşmesine yardımcı oluyor. Buna ek olarak, resmi eşit işe eşit ücret uygulanmaması, kadınların bu konuda çok savaşım vermemeleriyle de sekteye uğruyor.

Tüketici olarak kadın

Tüketici olarak da kadın aynı zamanda sermayenin sömürüsünün kurbanıdır. Uğruna mücadele edilen ücret artışları kârdan alınamadığında bu kez fiyatlara aktarılıyor. Tüm tüketiciler sömürülüyor ancak kadınlar, günlük alışverişleri yapan ve reklamların etkisine en çok maruz kalanlar olmaları nedeniyle özellikle savunmasız bir konuma sahipler.

Sunulan ürünler, örneğin çamaşır makinelerinde olduğu gibi çok çabuk eskiyecek biçimde ya da giysilerde olduğu gibi sık sık değişen modalarla tasarlanıyor, tıpkı kaynakların gereksiz malların (örneğin 10 farklı diş macunu) üretimi için israf edilmesi gibi. Cinsiyetçi rollerle yetiştirilme yoluyla oluşan aşağılık duygusu, yetersizlik duygusu nedeniyle, kapitalizm reklamlar aracılığıyla kadınlara saldırıyor ve çoğu zaman kadınlar çok kolay av oluyor.

Küçük, yalıtılmış çekirdek aileye yönelik gelişme, sermayenin tam desteğini almıştır; çünkü insanların yaşadığı birimler ne kadar küçükse tüketim de o kadar fazla oluyor. İzole insanlar zayıftır, korumasızdır ve tüketicinin zayıflığı sermayenin gücüdür. Bu zayıflık ancak sermayeye karşı örgütlü kadın mücadelesiyle, işçi sınıfı saflarında yer almakla mümkündür.

 Erkek egemen ailede kadın

Kapitalist toplumsal sistemde çekirdek aile, izole edilmiş bir tüketici birimi olmasının yanı sıra, aynı zamanda bir emek gücü tedarikçisi işlevi de görmektedir. Bir grup olarak ailenin artık üretimde genel bir payı yoktur. Ana görevi, hizmet işlevine ek olarak çocukların yetiştirilmesidir. Bu, tecrit halinde ve sermaye tarafından kontrol edilen medyanın etkisi altında gerçekleşir. İdeolojisi, daha büyük bir topluluğun yerine aile üyelerini karşılıklı bağımlılıkla birbirine bağlamaktır.

Erkek egemen aile, kadının rolünü tanımlar. Evde kendisine erkeklerle eşit şartlarda işgücü piyasasına ve siyasete katılmasını engelleyen geleneksel hizmet görevleri vardır. Tüm bu koşullar günümüzün çatışmalarla boğuşan ailelere ve kadınların ezilmesine katkıda bulunuyor. Yıllardır süren eşitlik çabalarına ve resmi bağlara rağmen kadınların toplumda hâlâ neredeyse hiçbir etkisinin olmamasına sebep oluyorlar.

Erdoğan- AKP ve kadınlara saldırılar

2002 yılında iktidara gelen Erdoğan’ın (AKP) ilk yıllarında verdiği tüm demokratik vaatler gibi, iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra kadınların kazanılmış haklarına karşı saldırıya geçti. Erkek egemen anlayışı üreten, o günden bu yana kadınları aşağılanması, cinayetler, tecavüzler, onlara evi ve çocuk doğurmayı reva gören anlayışları yasalarla da sağlamlaştırmaya çalıştı. Erdoğan, kadınlara 3-4 çocuk doğurmalarını salık veriyor: Savaşlarla, iş cinayetleriyle ve depremlerle telef olan işçi ve emekçilerin boşluğunu dolduracak yeni işgücü istiyor.

Erdoğan kadın düşmanı politikaları gerçekleştirir, kadını eve hapsetmenin koşullarını hazırlarken diyanet üzerinden, Evlilik Rehberi, Aile İrşat ve Rehberlik Bürosu, Alo Fetva Hattı, Aile Eğitim Programı gibi kurumlar oluşturdu. Binlerce çocuğa okul öncesi din eğitim projesi ile Kur’an kursları verildi. Kadınlara yönelik cinsel taciz yasalarındaki cezalar hafifletildi, tecavüzcü ile evlendirilme yasası gündeme geldi. Dini nikâh suç olmaktan çıktı ve çok eşliliğin önü açıldı. Eğitim yönetmeliği değiştirilerek çocuk evliliğinin önü açıldı. Kadını koruyan İstanbul Sözleşmesi iptal edildi.

Tüm bu sorunlara rağmen ne yapılmalıdır?

Çocukların, hastaların ve yaşlıların ihtiyaçlarını karşılamak ortak, toplumsal bir görevdir. Toplum ve anne-baba çocukların yetiştirilmesini ve bakımını ortaklaşa sağlamalıdır.

Doğum kontrolünün tamamı ücretsiz olmalı ve farklı doğum kontrolü yöntemlerine ilişkin daha fazla araştırma teşvik edilmelidir.

Doğum veya evlat edinme durumunda, anne-babaya da ücretli doğum izni verilmesi gerekir. Bundan sonra toplum, taraflardan birinin veya her ikisinin bir yıllığına izin alması için mali fırsat yaratmalıdır; örneğin kadının ilk altı ay, erkeğin ise ikinci altı ay evde kalabilmesi gibi.

Çocuk kurumları özgür olmalı, yaşa göre bölünmemeli ve mümkün olduğunca evle yakın temas halinde olmalıdır. Bir yaşın altındaki çocukların ebeveynleri, yukarıda özetlenen program ile çocuk için kurumsal bir yer arasında seçim yapabilmelidir. Gündüz bakım programının genişletilmesi, gündüz bakım çalışanlarının pedagojik eğitim alması gerekir.

Gündüz bakım merkezleri sadece çocuğu oyalama işlevi görmemeli, aynı zamanda eğitim amacına da sahip olmalıdır. Çocuk bakım kurumları ve okullarının toplumsal cinsiyet eşitliğini de içeren bir hedefi olmalıdır. Çocuklar erken yaşta kendi cinsiyetlerine dair net bir algıya sahip olurlar ve dolayısıyla kendi imkânlarının sınırlı olduğu hissini de edinirler; bu da pratikte iki cinsiyet rolüyle bağlantılıdır.

Yaşlı ve engellilere ucuz bakım yerleri sağlanmalı, bu yük kadınların üzerinden alınmalıdır.

Yerel seçimlerin yaklaştığı bu günlerde Belediyelerin bu çalışmaları gündeme almaları sağlanmalıdır.

Kadınlar iş dünyasının en dezavantajlı grubudur

Kadınların düşük ücret sorunları var ve çoğunlukla yedek işçi olarak çalışıyor.

Hem erkekler hem de kadınlar için günlük çalışma saatlerinin kısaltılmasını ve ücretlerin eşitlenmesini talep etmeliyiz. Bu durum her iki cinsiyet için eşit ilerleme fırsatına katkıda bulunacaktır. İş dünyasında cinsiyetçi eğilimler yasaklanmalı ve buna göre önlemler alınmalıdır. Kadınlara kota uygulanması gibi önlemlerle istihdam sağlanmalıdır

Hem erkekler hem de kadınlar için yarı zamanlı çalışmaya erişimin genişletilmesi talep edilmelidir

Çocuğun hastalığıyla bağlantılı olarak ebeveynlerden birinin çocuğa bakımı durumunda kamu tarafından tam maaş alması gerekir. Benzer şekilde kadınların doğum izni nedeniyle devamsızlığı da sağlık istatistiklerine dâhil edilmemelidir.

Sendikal harekette, partilerde daha fazla kadın temsil edilmeli, toplu sözleşmeleri yapma fırsatı verilmelidir.

Kadın sağlığını bozan çalışma kaldırılmalıdır.

Erkekler ve kadınlar ortak toplum için eşit sorumluluğa sahip olmalıdır; seçilmiş organlara, üretime ve aile yaşamına da böylelikle eşit olarak katılabilirler.

Kadınlar vardır!

AKP’nin erkek egemen anlayışıyla kadını eve hapsetmek isteyen, militarist, milliyetçi, tekçi politika ve eylemlerine karşın kadınlar Erdoğan’a karşı sokakları boş bırakmayan, itiraz eden en büyük bir muhalif kesim oldular; yaşam haklarına sahip çıktılar, çıkıyorlar. Her türlü baskı, şiddet, işsizlik, talan, yağmaya karşı kadınlar mücadeleyi dayanışmayla yükselttiler. Kürt kadınları Türk Devletinin ve Erdoğan’ın kendi ulusal, özerklik ve kültürel haklarına karşı açtığı savaşa karşı örnek bir mücadele vermektedirler. Tüm Türkiye’nin demokratikleşmesine ve özgürleştirilmesine katkıda bulunuyorlar. Bu yerel seçimler Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğüne karşı onu geriletmenin bir aracı olabilir. Hem parlamentoda kadın çoğunluğuyla hem siyasi yaşamda kadın temsiliyetiyle kadın mücadelesini yükselten DEM parti adaylarını destekleyerek Erdoğan’ı hezimete uğratalım!

Lenin, ”Yoldaşlar, çalışan kadınlar! Erkek yoldaşlar bizimle birlikte çalışıyorlar. Onların kaderiyle bizim kaderimiz bir ve aynı. Ama daha iyi bir yaşama giden tek yolun sermayeye karşı örgütlü işçi mücadelesi, her türlü baskıya, kötülük ve şiddete karşı mücadele yolu olduğunu uzun zaman önce keşfettiler. Kadın işçiler, bizim için başka çare yok. Erkek ve kadın işçilerin çıkarları aynıdır. Ancak erkek işçilerle birlikte ortak mücadeleyle, ortak işçi örgütlerinde (Sosyal Demokrat Parti, sendikalar, işçi kulüpleri ve kooperatifler) haklarımızı elde edebilir ve daha iyi bir yaşam kazanabiliriz.” diyor.

Daha iyi bir yaşam mücadelesi için:

Yaşasın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü!

Yaşasın Kadın Dayanışması!

Bir yanıt yazın