Haber / Yorum / Bildiri

Mustafa Suphi ve yoldaşları, Türkiye işçi sınıfının, Türk, Kürt ve Anadolu Halklarının kurtuluş mücadelesinde yaşıyor!

Mustafa Kemal’in Halk Güçlerini ve Mustafa Suphi’yi yok etme planı

28 Aralık 1920’de Mustafa Suphiler Kars’a geldiklerinde, Mustafa Kemal kendisinde komünistlere saldıracak gücü görmüştü; düzenli ordu kurma girişimini genel olarak tamamlamış, Halk Gücüne ihtiyacı kalmamıştı. Orduyu, İngilizlerin desteklediği Yunan ordusuna karşı cepheye süreceği yerde İsmet Paşa komutasında, gerçekte komünistlerin, Halk Güçlerinin, Çerkes Ethem’in üzerine sürdü, cephede Gediz sırtlarında Yunan Ordusuna karşı savaşan Yeşil Ordu birliklerini arkadan vurdu. Suphiler Kars’a geldiği zaman İsmet Paşa Yeşil Ordu’nun ve Kuvayı Seyyare’nin tasfiyesine başlamıştı. Ankara’da Hükümet baskısı sonucu faaliyetini durduran Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmış ve parti yöneticileri tutuklanmaya başlanmıştı.

Etkisizleştirilmesi gereken güçler içinde Mustafa Kemal’in kurdurduğu “TKF” de vardı, çünkü partide Çerkes Ethem üzerine yürünmesi protesto edilmiş ve demiryolu işçileri greve çağrılmıştı. Parti 2 Ocak 1921’de kapatıldı, gazetecileri İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı. Yeni Dünya yazarları ‘eylem ve yazı yoluyla vatan hainliği suçunu’ işledikleri gerekçesiyle Mustafa Nuri 5 yıla, Nizamettin Nazif (Tepedelenlioğlu) 8 yıla mahkûm edildi. Gazete’nin imtiyaz sahibi ve baş yazarı Arif Oruç, 5 ay tutukluluğu yeterli görülerek Kayseri’ye sürgün edildi, matbaa da Yunus Nadi’nin ‘Yenigün Gazetesi’ne devredilerek bugünkü ‘Cumhuriyet Gazetesi’nin harcına katıldı.  İttihatçılığına rağmen Halide Edip Adıvar’ın ’Kurtuluş Savaşı günlerinin en inanmış sosyalisti’ dediği resmi TKF’nın Genel Sekreteri Çerkes Hakkı Behiç Bey, Mehmet Rauf (Orbay)’a gönderdiği mektupta” Başyazarlığını yaptığım Yeni Dünya gazetesi eşkıya yatağı gibi basıldı… Önce, ’komünist partisi’ kurulması Mustafa Kemal Paşa’nın fikriydi, sonra da, ‘büyük özverilerle kurduğumuz parti ve ben Ethem isyanına katılmak dedikodusuyla cezalandırıldık, hatta aldatıldık” demektedir. Resmi TKP kurma oyunu bugün de, anayasada komünist parti kurma yasağına rağmen, SİP-TKP ve türevleriyle devam etmektedir.

1920 yılı sonunda devletin siyasete böyle zorbalık, entrika ve kaba güçle müdahalesi, kendi dışındaki bütün siyasal ve toplumsal hareketleri siyasi rakip “düşman ve hain” olarak görmesi, “sol” düşünceyi, siyaset ve örgütlenmeleri yeraltına mahkûm etmesi, yeni kurulacak rejimin toplumsal tabanını daralttığı gibi otoriterizmi sistemleştirmesini kolaylaştırmıştır.

2 Ocak 1921 tarihli telgrafında Ethem:’’Köprüyü geçinceye kadar öyle olsun diyorsunuz, ama bilmiyorsunuz ki köprünün binde birine ulaşamamışsınızdır. Ah içleri fesat dolu yurtseverler; zavallı Millet Meclisi, sizin sahte askeri ünlerinizi anlamış değil. Bundan ötürü yurtseverlik duygularım şu sözleri söylememi emrediyor. Bana karşı güven verici bir durum alınız, aksi halde gerçek ve hak başarı kazanacaktır. Tarih bana az, size çok lanet edecektir.’’ demektedir.

Kars’ta Kazım Karabekir Mustafa Suphi’ye, gelişini telgrafla Mustafa Kemal’e haber vermesini tavsiye etti. 29 Aralık’ta Mustafa Kemal, Kazım Karabekir’e şu telgrafı yolladı. Telgrafta, “Ankara’da komünist akımlar arzuya aykırıdır. Bakû Türk Komünist Fırkası Başkanı Mustafa Suphi’nin bu akımları körüklemesi sakıncası akla gelmektedir. Kendisini gördükten sonra devletlerinin görüşlerinin bildirilmesini rica ederim” denmektedir. Kazım Karabekir gelen emri anlamıştı: Mustafa Suphiler Ankara’ya ulaşmamalı, kendisi de duruma göre davranmalıydı.

Mustafa Kemal 3 Ocak’taki Meclis oturumunda, Erzurum Mebusu Hüseyin Avni’ye hitaben şöyle diyordu: “Komünizm yayılması konusuna gelince; kendileri buyurdular ki, bu bir mikroptur, istense de girer istenmese de. O halde çaresi yok demektir. Mademki maddi önlemle önüne geçilemeyen yayılmadır, mutlaka bulaşıcı olacaktır. Sanırım buna karşı önlem almak sorunuyla söz konusu siyasal konuları seçmek ve ayrı tutmak uygun olur…”

Söz konusu önlemleri de Kazım Karabekir düşündü ve aynı gün Erzurum Valisine; “Adı geçenle arkadaşlarının Erzurum’a varışları gününden başlayarak gerek gazete yayınları gerekse halka uygun düşecek gösteri ve baskılarla daha içerilere yolculuğun ve ülkede kalıp çalışmanın olanaksızlığı hakkında kendilerinde gereken izlenimler yaratılır…” diye talimat verdi. Karabekir, Trabzon’da da benzer eylemlerin yapılmasını ama bunların Bolşevikliğe karşı değil, söz konusu kişilere karşı olduğunun gösterilmesi gerektiğini istiyordu. Benzer bir telgrafı Gümüşhane Valisine de gönderdi.

Kazım Karabekir, o zaman Rusya’ya atanan Yusuf Kemal ve Rıza Nur’un Ankara’dan gelişini bahane ederek Suphileri Kars’ta bekletmeye başladı. Mustafa Suphi 5 Ocak 1921’de İsmail Hakkı’ya yazdığı mektubunda, Kars’ta zorunlu bekletildiklerini ve Karabekir’in tutumundan kuşkulandığını yazıyordu.

Mustafa Suphi Kars’ta bekletilirken Ankara’da kazan kaynıyordu. Erzurum Mebusu Hüseyin Avni’nin Kazım Karabekir’i açıkca Bolşevik destekçisi olarak suçlaması üzerine, Mustafa Kemal 1921 Ocak 17-22 günlerinde Mecliste gizli oturumdaki uzun konuşmasında şöyle der:

   “Efendiler, çok önemli bir sorun üzerindeyiz…Hükümetin bugüne kadar izlediği siyaset ulusal emellere tümüyle uygundur… Meclisiniz ve Hükümetiniz bağımsız bir devlet olarak, Rusya Bolşevik Cumhuriyeti denilen devletle siyasi ilişkilerinde komünistlik ve Bolşeviklik esaslarını asla dile getirmemiştir… Bolşevik Rus devlet adamlarının, devlet adalarımızla ilişkilerinde Rusya dahilinde milletimizin soysuz, herhalde sersem birtakım evlatları oralarda serseriliklerine devam etmişlerdir. Bu serseriler bir iş yapmak hayaline kapılarak görünüşte ülke ve milletimize yararlı olmak için Türkiye Komünist Fırkası kurmuşlar ve bunların başında da Mustafa Suphi ve benzerleri bulunmaktadır. Bunlar gerçek vatan ve millet duygusuyla değil, kanımca belki kendilerine para veren, koruyan ve bunlara önem atfeden Moskova’daki ilke sahiplerine yaranmak için bir takım serserice girişimlerde bulunmuşlardır. Yaptıkları, Rus Bolşevizmini türlü kanallardan ülkeye sokmak olmuştur. Böylece memleketimize, milletimize dışarıdan komünizm akımı sokulmaya başlanmıştır.”

   “Efendiler, iki türlü önlem olabilirdi. Birisi Komünizm diyenin kafasını doğrudan kırmak; ikincisi Rusya’dan gelen herkesi denizden gelmişse vapurdan çıkarmadan, karadan gelmişse derhal sınır dışına defetmek gibi zorlu, şiddetli, kırıcı olmak. Bu önlemleri uygulamakta iki açıdan yararsızlık gördük. Birincisi; iyi siyasi ilişkiler süedürmemiz gereken Sovyet Rusya tümüyle komünisttir. Böyle zorlayıcı önlem uygulayacak olursak kayıtsız koşulsuz Ruslarla ilişkide bulunmamak gerekir. …O halde uygulayacağımız önlemlerde dostluğunu istediğimiz bir milletin, hükümetin ilkelerini aşağılamamak zorundayız. Bu bakış açısıyla zorlayıcı önlem kullanmak istemedik.”

“… Hüseyin Avni bey biraderimiz Kazım Paşa’yı azarında hatalıdır… Mustafa Suphi geliyor. Bir kere Mustafa Suphi’yi doğuda herkesten ve Hüseyin Avni Bey’den de önce ortaya çıkaran Kazım Karabekir Paşa’dır… Bu adamın ülkeye girmesinin zarar vereceğini takdir eden Kazım Karabekir Paşa’dır ve bunun ülke dışına kovulması gerekeceğini bilen ve bunun planını yapan da Kazım Karabekir Paşa’dır. Yoksa Erzurum Valiliğiniz değildir. Biz değiliz efendiler. Akıllıca yapmış olduğu; gerekli kişileri herkesten önce işe sevkeden yine Kazım Karabekir Paşa’dır… Bilmem Bolşeviklere eğimliymiş, Mustafa Suphi’nin bilmem nesiymiş… Herkesten önce güçlü önlemler alan Kazım Paşa’dır.” 

“Necati Bey’le Hamit Bey’in bildikleri delege kurulunun bir faaliyet evresini belki bilirsiniz. Ama Kazım Karabekir Paşa’ya Bakanlar kurulundan verilen talimatı bilir misiniz? Bana yazdığı telgraftan sizin de bilginiz vardır. Konuyu aydınlatmak için soruyorum. Orada ne renk ve şekil göstereceğine ilişkin Hamit Bey’in ve Necati Bey’in bigileri yoktur.”

Bu konuşmasında Mustafa Kemal Meclisi azarlayarak; Kazım Karabekir’e nasıl bir talimat verildiğini bilmeden konuşmayın demek istiyor ve iki yüzlülüğünü sergiliyor. 13 Eylül’de Suphi’e gönderdigi mektupta ise“amaç ve ilkelerde tümüyle ortak olduğumuz Türkiye İştirakiyun Teşkilatı’ndan maddi ve manevi, gereğince yararlanmak”tan, Sovyet yardımı için onların öneminden bahsederken, Meclisteki konuşmasında Suphilerden “bu serseriler bir iş yapmak hayaline kapılarak görünüşte ülke ve milletimize yararlı olmak için Türkiye Komünist Fırkası kurmuşlar” diye hakaret etmektedir.

Mustafa Suphilerin katli planı uygulamaya koyuluyor

Mecliste bunlar olurken, Mustafa Suphi ve 14 yoldaşımız 18 Ocak 1921’de Erzurum’a gitmek üzere trenle Kars’tan yola çıktılar. 22 Ocak’ta vardıkları Erzurum’da” çağdaş”Türkiye’nin ilk” Komünizmle Mücadele Derneği”;” Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti’’nin provokasyonuyla karşılaştılar. Bunlar çıkarttıkları bildiride halkı, Rusya’dan gelmiş anası babası belirsiz, mazileri karanlık, Allah, Peygamber, Halife ve şeriat yok diyen, kadınlardan başlayarak gizliliği ortadan kaldıracak olan cani iblislere karşı gelmeye çağrıyorlardı. Bu iddialarla halkın galeyana gelmesi üzerine, Suphiler Erzurum’a sokulmadı, Karabıyık’a gönderildi. Buradan Bayburt’a, oradan da Trabzon Maçka’ya yollandı. Yol boyunca gösteriler devam etti.

Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti`nin Meclis’e olayları anlatan bir telgrafı geldi. Telgraf Meclis`te ayakta alkışlar arasında okundu. Mustafa Kemal, devletin her şeyden haberdar olduğunu gösteren ve Erzurumlularla hemfikir olduğunu beyan eden bir konuşma yaptı. Kâzım Karabekir’in Mustafa Suphi ve arkadaşları için yaptığı plandan övgüyle sözetti. Ardından Erzurum Valisi ‘Deli Hamit’e acele olarak çektiği telgrafta, “Mustafa Suphi’yle birlikte kaç kişi olduğunun ve kendisiyle birlikte gönderilip gönderilmediklerinin bildirilmesini rica ederim” diyordu.

Mustafa Suphi’lerle yola çıkan Baytar Abdülkadir, Kars`tan Trabzon`daki kardeşi Mehmet Efendi`ye gelişlerini müjdelemiş, Mehmet Efendi vekilliğini yaptığı Kayıkçılar Kâhyası Yahya’ya bu haberi verdiğinde, Yahya kendisine Mustafa Suphi ve arkadaşları konusunda Ankara’dan emir aldığını, kardeşinin kurtulmasını istiyorsa şehre girmesini engellemesini tavsiye etmiştir. Abdülkadir`in hayatını bu uyarı kurtarmıştır.

28 Ocak’da Suphiler Maçka’dan Trabzon’a yola çıktılar. O gün Trabzon`da olağanüstü hareketlilik vardı. Sovyet Konsolosluğu elemanlarına sokağa çıkmamaları tembih edilmişti. Trabzon Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Başkanı ve eski Teşkilat-ı Mahsusa`cı Barutçuzade Ahmet Bey`in oğlu Faik Bey halkı, ‘’Rusya`daki esir kardeşlerimizi kurşuna dizdiren dinsiz vatan hainleri geliyor, onlardan intikam alalım’’ diye galeyana getirerek Değirmendere’ye götürdü. Burada kayıkçılar kahyası Yahya, Suphilerin yolunu keserek, doğru limana götürdü. Önce onları kayıklara bindirdi, sonra arkadan kendi tayfalarını… Bundan sonrası biliniyor, son nefese kadar kavga…

TKP tarihinde 15’lerle ilgili belirtilmesi gereken diğer bir konu da Mustafa Suphi’nin eşi, parti kayıtlarında adı Meryem olarak geçen Maria Suphi’dir. Tarihi 10 Eylül 1920 günü Bakû’de yapılan TKP’nin kuruluş kurultayında Merkez Komitesi’ne seçilen tek kadın olan Meryem yoldaş, daha sonra Anadolu’ya giden heyette bulunuyordu. Mustafa Suphi ve 14 yoldaşın Karadeniz’de katledildiği gün, Meryem yoldaşın başına gelenleri Baytar Abdülkadir’in şu anlatımıyla öğreniyoruz:

“Kadının hangi evde olduğunu öğrenmek için çok uğraştım ama hiçbir bilgi alamadım. Önce Kahya’nın (Suphilerin katlinde birinci derecede görev alan Trabzon Müdafaa-i Milliye reisinin sağkolu kayıkçılar kahyası Yahya) evinde olduğunu, sonra Nemlizade Ragıp Bey’in evinde olduğunu söylediler. Bazı üç dört defa olmak üzere evlerinin kapılarından geçiyordum. Belki rast gelirim ya da pencereden bakarken görüp nerede olduğunu öğrenirim diye uğraştım. Fakat hiçbir yerden haber almadım. Epey zaman geçtikten sonra kadının Kâhya tarafından Rizelilere hediye edildiğini ve orada bir zevk arasında öldürüldüğünü haber aldım.”

TKP MK üyesi evrensel şair Nâzım Hikmet, Suphi ve 15 yoldaşımızın burjuvazi tarafından katledilişini şöyle anlatır:

28 KANUNUSANİ

ta ata aa ta ta ha ta tta ta

tarih
sınıfların
mücadelesidir

1921

kanunisani 28
karadeniz
burjuvazi
biz

on beş kasap çengelinde sallanan
on beş kesik baş
yoldaş

bunların sen
isimlerini aklında tutma
fakat

28 kanunisaniyi unutma!

“siyah gece
“beyaz kar
“rüzgar
“rüzgar”.

trabzondan bir motor açılıyor

sa-hil-de-ka-la-ba-lık!

motoru taşlıyorlar
son perdeye başlıyorlar!

burjuva kemal’in omuzuna binmiş
kemal kumandanın kordonuna
kumandan kahyanın cebine inmiş
kahya adamlarının donuna
uluyorlar

hav… hav… hak… tü

yoldaş unutma bunu burjuvazi
ne zaman aldatsa bizi

böyle haykırır:

– hav…hav…hak…tü

– gördün mü ikinci motörü?

– içinde kim var?

– arkalarından gidiyorlar.

– ikinci motör birinciye yetişti
– bordoları bitişti
– motörler sarsılıyor
– dalgalar sallıyor sallıyor dalgalar.
– hayır

iki motörde iki sınıf çarpışıyor

– biz onlar!
– biz silahsız onlar kamalı
– tırnaklanmız
– kavga son nefese kadar
– kavga
– dişlerimiz ellerini kemiriyor

kamanın ucu giriyor

– girdi…
– yoldaşlar, ey!

artık lüzum yok fazla söze:

bakın göz göze

– karadeniz

on beş kere açtı göğsünü,
on beş kere örtüldü.
onbeşlerin hepsi
bir komünist gibi öldü

1923 Moskova / Nâzım Hikmet

Olaylar yatıştıktan 4 ay sonra Yahya’ya Ankara’dan tebrik telgrafı geldi:

“Vatansever duygularınıza ve güvenilirliğinize teşekkür ederim.

                                                                          T.B.M.M. Reisi Mustafa Kemal.”

Tarihçi Cemal Kutay Mustafa Suphilerin katliyle ilgili değerlendirmede Kemalist burjuvazinin hedefini açıkca ifade ediyordu: “Onları Ankara’ya sokmamak, Yunan’ı denize dökmekten de hayati bir şart olmuştu… Ve bu şerefli vatan görevini nefislerine layık görenler, 28 Ocak 1921 gecesi Trabzon açıklarında Mustafa Suphi ve ondört yoldaşının cesetlerini Karadeniz’in dalgalarına teslim ettiler.” Kemalist burjuvazi ve onların temsilcileriyle sınıf savaşı böylesine sert ve kanlı başlamıştır. Ve bu savaş hâlâ sürüyor. Bugün Kürt halkıyla Türk devleti arasındaki savaş, Mustafa Suphilere karşı girişilen katliamın günümüzdeki devamıdır.

Bir yanıt yazın