Haber / Yorum / Bildiri

Lenin 150 Yaşında

-Koronadan sonrasına yanıt arayanlara-

LENİN, bundan 150 sene önce 22 Nisan 1870 yılında Rusya’nın o zamanki adı Simbirsk, 1924’den beri Uljanowsk olan şehrinde dünyaya geldi. Marks ve Engels’in devrimci yolunda ilerleyerek Rus ve enternasyonal işçi hareketinin öncülerinden oldu. Devrimci Marksizm’i savunarak Rus ve enternasyonal işçi hareketinde derin izler bıraktı. Emperyalizm çağında işçi sınıfının ve emekçi yığınların mücadelesini başarıyla yürütebilmek için kendisine Devrimci Marksizm’i temel alan devrimci bir partiye gereksinim olduğunu ortaya koydu. Böyle bir partiyi, Bolşevik Partisi’ni Rusya’da kurdu.  Bu partiyle Rusya işçi ve köylülerinin Çarlığa karşı iş, ekmek, toprak, özgürlük ve barış mücadelesini, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini örgütledi. Bu mücadele Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ile taçlandı. 25 Ekim / 7 Kasım 1917’de Rusya işçi ve köylüleri Lenin ve Bolşevik Partisi öncülüğünde Çarlığın ve burjuvazinin iktidarına son verip iktidarı ele aldılar. Sosyalist devrimi gerçekleştirdiler, proletarya diktatörlüğünü kurdular.

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi kapitalist sistemi kökten sarstı, onun dünyada tek başına hükümranlığına son verdi. Artık dünyada sömürücü, baskıcı, yağma ve talancı kapitalist-emperyalist sistemin karşısında sömürüsüz, baskısız, halklar arasında dostluk ve dayanışmacı sosyalist sistem vardı. Burjuva iktidarının karşısında işçi iktidarı vardı. Eski Rusya Çarlığındaki halklar özgürleştiler. Onlar kendi özgür iradeleriyle birleşerek Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ni kurdular. Sovyetler Birliği var olduğu 70 yıl boyunca dünyada devrimin, sosyal ilerlemenin, işçi ve komünist hareketinin, emperyalizme karşı ulusal kurtuluş mücadelelerinin güç kaynağı oldu. Hitler Faşizmi Sovyetler Birliği sayesinde yenildi, dünya faşizm barbarlığından kurtuldu. Sosyalizm dünyaya yayıldı, dünya sosyalist sistemi doğdu. Emperyalist sömürge sistemi çöktü, sömürge ülkeler bağımsızlığına kavuştu. Sovyetler Birliği’nin kurtuluş mücadelesinde ilk desteklediği halklardan biri Türkiye halkıdır. Türkiye Cumhuriyeti varlığını Ekim Devrimi’nin zaferine borçludur.

Ekim Devrimi, Leninci anlayış ve yolun, uluslararası alanda, işçi ve komünist hareketinde doğruluğunun ispatıydı. Dünyada ve her ülkede demokratik ve sosyalist devrimi gerçekleştirmek için tutulacak devrimci yol; Marksist yol, Leninci yoldu. Bolşevik Partisinin yolu idi. Leninci Bolşevik Partisi olmadan devrimi gerçekleştirmek mümkün değildi. Lenin’in kurduğu Sovyetler Birliği maalesef 70 yıl sonra çöktü. Bu Marksçı-Leninci yolun yanlışlığından değildi. Tam tersine Marksçı-Leninci teorinin Sovyetler Birliği’nde tam uygulanmamasıydı. Stalin’den sonra gelen yöneticilerin Marksizm-Leninizm’den uzaklaşmaları, küçük burjuva revizyonist, oportünist konumlara gelmeleri, devrim ve sınıf savaşından vazgeçmeleri, sosyalizm kuruculuğunda yaptıkları hatalar reel sosyalizmin sonunu getirmiştir. Marksist-Leninist ilkelerin ardıcıl uygulanıp savunulmadığı yol başarısızlığa giden yoldur. Tüm Sovyet deneyi, özellikle Lenin’in mücadeleleri günümüzdeki demokrasi ve sınıf mücadelesine ışık tutan zengin bir hazinedir. Gidilecek yol yine Marks-Engels ve Lenin’in yoludur. Marksizm-Leninizm bir bütündür onu karşı karşıya getirmeye kalkmak revizyonistlik ve oportünistliktir.

Lenin yaşamı boyunca Marksizm’in devrimci, bilimsel içeriğini, diyalektik ve tarihsel materyalizmi revizyonist ve oportünist Bernsteinlara, Kautskylere karşı savundu. Marks’ın politik ekonomi teorisini geliştirdi, kapitalizmin 20. yüzyılın başından sonra emperyalizm aşamasına yükseldiğini gösterdi. Emperyalizm kapitalizmin en yüksek aşamasıdır. Ekonomik alanda emperyalizmin özü tekelleşmedir ve finans kapitalin oluşmasıdır, yani serbest rekabet kapitalizmin tekelci kapitalizme dönüşmesidir. Politik olarak emperyalizm sömürgecilik ve militarizm, büyük güçler arasında rekabet, silah yarışı ve savaş demektir. Emperyalizm tekelci, asalak, çürüyen ve ölmekte olan kapitalizmdir.

Kapitalizmdeki bu dönüşüm ve değişikliği inceleyen Lenin işçi sınıfının strateji ve taktiği içinde sonuçlar çıkardı. Lenin’e göre tekellerin oluşmasıyla kapitalist üretim biçimindeki uzlaşmaz çelişkiler öylesine keskinleşir ki, tarihin gündemine dolaysız olarak kapitalizmi yıkıp sosyalizme geçme mücadelesini koyar. Devletle bütünleşen tekelci devlet kapitalizmi sosyalizmden önceki aşamadır, sosyalist devrimin arifesidir. İşçi sınıfı ya sosyalist devrimi gerçekleştirir ya da emperyalizm insanlığın sonu olacak olan barbarlığa gider.

Lenin Ekim devrimiyle bu barbarlığın önünü kesti. İnsanlığın önüne sömürüden baskıdan, barbarlıktan kurtuluşun yolunu açtı. Ekim Devrimi sayesinde insanlık, tarihinin altın çağını yaşadı. Sovyetler Birliği ve reel sosyalizmin çöküşüyle insanlık yine sosyalizmle barbarlık arasında çıkmazla karşı karşıya kaldı. Reel sosyalizmin çöküşünden sonra emperyalist ülkelerde yaşanan zafer sarhoşluğundan sonra kapitalizmin, liberal demokrasinin dünyanın sonu olmadığı, tam tersine insanlığın başına en büyük bela olduğu tekrar görüldü. Özellikle 2008 dünya ekonomik krizinden sonra insanlar yeniden “Marks, Engels, Lenin kapitalizm ve emperyalizm hakkında ne düşünüp, yazdılar?” diye sormaya başladı. Yeni bir dünya arayışına girdi. Ama bu dünya sosyalizmden başka bir dünya değildi. Ama burjuvazinin ideolojik saldırısı altında olan insanlar henüz reel sosyalizmi inceleyip gerekli dersleri çıkartamadığı için bu yeni dünyanın yine sosyalizm olduğu sonucunu çıkaramıyordu. Kapitalizm çemberini kıramıyordu. Kapitalizm çemberini kırmanın yolu ise bundan 100 sene önce olduğu gibi Lenin’in yolu idi. Emperyalizm koşullarında burjuva iktidarını yıkıp yerine sömürüsüz, baskısız, barışçıl, hümanist bir toplum için mücadele edecek olan işçi sınıfı ve emekçilerin bu mücadeleyi yürütebilmeleri için onların Marksçı-Leninci Bolşevik bir partiye ihtiyaçları vardır. Bu parti bugün Lenin döneminden çok daha elzemdir.

İnsanlık korona virüs pandemisi altında yaşıyor. Salgın insanların tüm yaşam alanlarını etkiledi. İnsanlar eve kapanmak zorunda kaldı. Temel demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlandı. Üretim büyük ölçüde durdu. Bu pandemi kapitalizmi iyice sarstı, onu yeni ve derin bir krizin içine itti. Tüm toplum bir krize girdi. Herkes şimdiden korona pandemisi sonunda toplumun, ülkesinin ve dünyanın nasıl bir dünya olacağını soruyor. Herkes, Trump’tan Erdoğan’a, Merkel’den Macron’a, yazar ve düşünüründen, sokaktaki vatandaşa kadar herkes korona salgınından sonra “dünya eski dünya olmayacak” diyor. Ama “dünya nasıl olacak?” sorusuna verilen cevaplar ise gerçekle, istek arasında ayrılmaktadır. İnsanlar daha adil, daha demokratik, daha dayanışmacı, daha barışçıl, sömürüsüz baskısız bir dünya istemektedir. İsmini koymasa da, “sosyalist” bir dünya istemektedir. Ama bunun bu kapitalist, emperyalist dünyada gerçekçi olmadığını görüyor ve karamsar bir tablo çiziyor. Korona sonrası dünya daha otoriter, daha baskıcı, daha faşist iktidarların hüküm sürdüğü, doğanın ve çevrenin daha çok talan ve yağma edildiği bir dünya olacaktır. İnsanlar yeniden ya barbarlık, ya sosyalizm ikilemiyle karsı karsıya kaldığını görüyor, ama bir şey yapamıyor, aciz duruma düşüyor. Neden düşüyor? Örgütü yok, yol göstereni yok. İnsanlar bugün korona salgını koşullarında bundan 100 küsur sene önceki Lenin’in karşı karşıya kaldığı sorunla karşı karsıyadır. Lenin’in yaptığı gibi Devrimci Marksist Teori ışığında yeniden toparlanıp ayağa kalkmadan, yeni tip LENİNCİ BOLŞEVİK PARTİ kurmadan bu çaresizlikten kurtuluş yoktur. Aksi takdirde önümüzde bizi bekleyen barbarlıktır.

Bir yanıt yazın