KADIN OLMAK
Helin KAPLAN
BİLDİĞİMİZ üzere “kadının yeri ve önemi”, “kadın sorunu” adı altında bulunan birçok makale ve başlıklar dünyada kadınların hâlâ daha birçok sorunla yüz yüze, göğüs göğüse kaldığının bir göstergesidir.
Her ne kadar kadın-erkek eşitliği hak olarak var olsa da, hakikatte eşit değildir. Cumhuriyet, medeniyet adıyla kadınlara tanınan seçme ve seçilme hakkının olması bile onların yerinin nereden başladığını ve nasıl görüldüğünü anlatmaktadır. Kadın denildiğinde ilk akla gelen bedensel güzelliği ya da erkeğe oranla bedensel gücünün ve yerinin geriliğidir. Kadınların eş ve ana olmaktan öte gidemeyecekleridir. Kapitalist sistemin ezdiği, cinsiyet ayrımı gözetmediği yetmezmiş gibi, bir de tam istediği gibi erkek egemen yaşamın dişleri arasına sıkışmaktadır kadınlar. Daha doğar doğmaz bu acı gerçekle yüzleşmektedirler. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü zamanları bilmeyenimiz yoktur, öyle değil mi? Hatta oyuncaklar bile ayrımcılığın ta kendisidir. Kız çocukları tabak ve bebeklerle oynarken, erkek çocukları arabalarla oynamaya zorunluydu sanki. Kızlar ev işleriyle yoğrulup yetişirken bir görevmiş gibi; erkekler ise bu durum küçültücüymüş, yakışmazmış gibi üzerine alınmadı bile. Buradan da anlaşıldığı gibi kapitalist sistemin erkek egemen toplum ve aile yapısını nasıl inşa ettiği ve buna çanak tuttuğudur.
Birçok kadın baskı ve ikincilikle daha doğar doğmaz tanışmaktadır. Bu sistem tüm çürümüşlüğünü, kendi çıkarlarını ve çarkını döndürmek uğruna bütün insanlığı ezerken; kadınları daha da baskı altında tutmak adına erkeği kullanmıştır. Bu yeri geldiğinde baba, ağabey ve eştir. Bu da zaman zaman erkeklere nefreti beslemiştir. Bu yanlış bir tutumdur. Bunun da nefretin öfkenin yönünü erkekleri-kadınları ezmekte ayırt etmeyen sisteme çevrilmesidir.
Günümüzde birçok kadının iş, eğitim, siyaset gibi çeşitli alanlarda bulunuyor olması, istatistikler kanıtlanıp sevinçle karşılanır olsa da, bu durum trajikomiktir. Sözde her şeye çare bulan sistem kadını bu alanlara dâhil etmek adı altında kampanyalar, projeler, fikir patlamaları yapmaktadır. Kadının zaten bu alanlarda olmazsa olmazlığı değil, dâhil edilmesi gerektiğinin çalışmalarını yapmaktır. Peki, bunun gerçekleşmesi yeterli miydi? Tabii ki Hayır! Sistemin kadınlara yaptığı üvey evlat muamelesi bu alanlarda başarılarını kanıtlamış kadınların yine yanı başında durmuştur. Düşük ücretle kadınların analık ve iş alanında tercih yapılma zorunluluğu olduğu gibi. Kadınları mutfağa, eve, köleliğe mahkûm eden sistem iş hayatında da analık, çalışma saatleri düzeni ve çeşitli haklarından mahrum bırakarak anne olduklarında birçok kadının ev ve iş arasında tercih yapmak zorunda bırakmıştır. Haklarını savunurken eksik verilen maaşlarını sorarken; asıl para getiren “koca”dır. “Sen eksik alsan ne olacak, kocan yok mu?” gibi söylemlere maruz kalmıştır. Her iki koldan kadınları ezmektedir. Ya erkek egemen toplumda erkeğin sözünün geçtiği evde, mutfakta kölelik ya da kadınların her alanda (iş, eğitim, siyaset) ezildiği bir ekonomik özgürlük.
Talanda, sömürüde, zulümde, doğa, hayvan, çocuk, erkek ayırt etmeyen sistemin çarkında en ağır koşullarda sıkışmıştır kadınlar. Okuma yazma bilmeyen, hiçbir söz hakkı tanınmayan, töre vs. adı altında çocuk yaşta evliliğe itilen, eğitim hakkı elinden alınandır kadınlar. Her gün psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalan, öldürülen O olmuştur. Kadınlar otobüste tek başına kaldığı için, sokakta tek başına yürüdüğü için, kendi kararlarını kendi vermek, ayaklarının üzerinde durmak istediği için yaşamıştır bu zulmü. Nasıl giyinmesi gerektiğinin, kahkaha attığının, nefes alıp verdiğinin bile bedelini bu şekilde ödetmiştir sistem. Kadına şiddetin durmasını isteyen yığınla kadına, gruba şiddetle karşılık vermiştir bu sistem. Etnik ve ulusal kökeninden kimliğinden, Türklüğünden, Kürtlüğünden de vurmuştur kadınları ayrımcılık. İnsanların eğitimden, öğrenimden, sorgulamaktan, eşit ve özgür birey haline gelmesinden, gerçeklerin görülmesinden geri bırakan, ürken sistemdir. Ve bunlardan en çok mahrum bırakılan kadınlardır. Çünkü kadın okursa anlar, kadın anlarsa sorgular, sorgularsa değişir. Ve kadın değişirse sistem, dünya değişir. Zaten değil mi ki sistem neyi geri bırakırsa, baskılarsa o insanlık ve dünya adına yararlıdır. Kendinin mezarıdır. Kadınların maruz kaldığı onca baskı da bundan değil midir?
Biz kadınlarız insanız, eşitiz. Her alanda her yerde varız. Var edeniz. Elimizin değdiği her yer çiçek açar. Sıcak bir çorba kaynatır gibi ısıtır dünyayı ellerimiz. Biz biriz, biz varız, özgür ve eşit yaşam hakkından yılmayacağız!