Haber / Yorum / Bildiri

Erdoğan’ın yeni iktidar ortağı (Bölüm: 3)

Kılıçdaroğlu’na tehdit devletin yeniden mafya çetelerinin eline geçmesinin kanıtıdır

Tufan YILMAZ

DÖRTLÜ çetenin kamuoyuna servis ettikleri fotoğraf esasında çetenin devleti fiilen ele geçirmek için harekete geçtiklerinin ilanıydı. Bunun hayata geçmiş olduğunu göstermek için de etkili bir eylem gerekiyordu. Bu da Kılıçdaroğlu’na yapılan tehdit ve hakaret girişimiydi. Türkiye’nin ana muhalafet partisi başkanına organize suç örgütü lideri denen Çakıcı adındaki bilinen eski bir mafya babasının “akıllı ol”, dürzü” gibi hakaretlerine, “köpeklik yaptığın vatan hainleri ile Bahçeli’yi bir potaya koyarsan hayatının en büyük hatasını yaparsın, ben yaşarken ölçündeki söylemlerinin dışına çıkarsan seni bakla kazığı ile tanıştırırım” gibi tehditlerine devlet ve hükümet susarsa, tek bir kelimeyle tepki göstermezse, emniyet, yargı, savcılar harekete geçmezse bu ülkede mafya, organize suç örgütü liderleri devleti ele geçirmiş demektir. Sözün bittiği yerdir.

Günlerden beri hiçbir devlet kurumu Çakıcı’yı ifadeye bile çağırmazken, sosyal medya hesabından “CHP Genel Başkanı ve SELÂHATTİN DEMİRTAŞ‘A söz söyleme haddi kimsede değildir” diye yazıp Çakıcı’ya meydan okuyan bir vatandaşı “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gerekçesiyle gece yarısı derdest edip tutuklamak için devlet, hükümet, emniyet, yargı, savcı harekete geçiyorsa bu ülkede mafya, organize suç örgütü liderleri işbaşındadır demektir. Kendisine yapılan en küçük bir eleştiri ve “hakarette” tüm devlet cihazını harekete geçiren Erdoğan, şimdide bir mafya babası Çakıcı’ya haddini bil diyen bir vatandaşa karşı da tüm devlet aygıtını harekete geçiriyorsa, Erdoğan çoktan fotoğraftaki dörtlü çete tarafından teslim alınmıştır demektir. Muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’na ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’na suikast yapılacağı iddiaları ayyuka çıkmışken devlet ve hükümet hâlâ susuyorsa, bu dörtlü çete eylem hazırlığı içindedir demektir. Devletin bu suikastları Çakıcı’ya yaptıracağı konusunda kimin bir şüphesi olabilir ki?Çete işbaşında, ülke hayra alamet olmayan yeni bir gelişme yaşamakta, bir uçuruma doğru yuvarlanmaktadır. Ülkücü mafya devlete çullanmaktadır. Bunlar yarın 90’lı yıllarda olduğu gibi Kürt illerinde de harekete geçeceklerdir. Bunları engellemenin yolu tüm muhalefetin AKP/MHP iktidarına karşı bir cephede birleşmektir.

Yolcu ve hancı

Organize suç örgütü liderleri, eski ülkücü mafya babalarının Fetö’cülerin devlette boşalttığı yerleri doldurmaya, almaya, eski ülkücü derin devlet yapılarını harekete geçirmeye başlamaları MHP’nin, Bahçeli’nin iktidara ortak olması, Süleyman Soylu’nun içişleri bakanı olması, Ağar’ın Erdoğan’a güvenlik danışmanlığı vermesiyle hızlandı. Devlete yerleşim tamamlandıktan sonra toplumda operasyonlar yapma zamanı geldi. Dörtlü çete fotoğrafı ortaya çıktı. Derinleşen ekonomik krizin, ağır pandemi koşullarında artan vergi, zam ve enflasyonun, Kürtlere karşı yürütülen savaşın, Ortadoğu’daki operasyonların halkta yaratacağı bir başkaldırıyı şimdiden önlemek, halkı korkutmak, susturmak için toplumda birilerinin harekete geçmesi gerekmektedir. Bunlar da faşist ülkücü çetelerdir.

Bu çetelerin Fetö çetelerinden bir farkı vardır. Fethullah devleti her şeyi ile ele geçirmek, tek adam olmak istiyordu. Hem hancı hem yolcu olacaktı. Bunun için Erdoğan’la çatıştılar. Erdoğan kendisini destekleyen manevi bir lider olarak Fethullah’a hiç karşı değildi. Fethullah ise bunu kabul etmedi. Erdoğan’ın yerine göz dikti. Bu nedenle vuruştular.

Ülkücü çeteler ise kendilerini “hancı”, yani devletin sahibi görüyorlar. Hükümetin, bürokrasinin başı olarak da bir cumhurbaşkanı veya başbakanın olması gerektiğine inanıyorlar. Bunlar da “yolcu”dur. Bugün biri, yarın da diğeri başkan veya başbakan olur. İyi yönettiği sürece de kalır. Ama yönetemez duruma gelince de indirilir. Osmanlıda da öyleydi. Padişahın biri gelir diğeri giderdi. Şimdi de Erdoğan yönetemezse Bahçeli, Soylu, Ağar üstten, Alan, Eken, Çakıcı da alttan harekete geçerler. Ya yeni bir başkan bulurlar ya da açık faşizme geçerler. Ama Erdoğan şu an en iyi başkan ve yolcu. Erdoğan kendisine ülkücü mafyadan bir tehlike gelmeyeceğini biliyor ve ülkücü mafya da geniş bir halk yığınını islami ve milliyetçi duygularla kendisine hâlâ bağlayabilen Erdoğan’dan memnun ve ondan kendilerine bir tehlike gelmeyeceğini biliyor.

Bu Türkiye’de yeni bir gelişmedir. Artık Erdoğan’ın yeni bir ortağı var. Organize suç örgütü mafya! AKP/MHP ortaklığı islami faşizan iktidarını oluşturma yönünde yeni adımlar atmaktadır. Cumhur ittifakı şimdi ete-kemiğe bürünmektedir. Bu ittifağı oluşturanlar 70’li yıllarda sola ve demokratik güçlere, 90’lı yıllarda Kürtlere ve PKK’ye karşı gerçekleştirdikleri saldırıları günümüzde daha etkili yapacak duruma gelmektedirler. Halk yığınlarında protestolar yükseldikçe bunların “eylemlilikleri” de artacaktır. Kılıçdaroğlu’na yapılan tehdit gelmekte olan tehlikelerin habercisidir. Hatta uyuşturucu baronu İranlı Zindaşti ile ilişkisi olan Burhan Kuzu’nun ve onunla ilişkisi olan Fatma Mavi adlı foto-modelin sır ölümleri bile kamuoyunda bu çetenin çoktan harekete geçtiği izlenimini uyandırabilmektedir.

Solcuların, devrimci demokratik güçlerin, Kürt özgürlükçülerinin üstüne yeni bir tehlike gelmektedir. Bu tehlike büyümeden AKP/MHP iktidarının acilen sonlandırılması gerekmektedir. Bunun için Türk-Kürt ayırımı yapmadan tüm muhalif güçlerin Erdoğan’a karşı bir cephede birleşmeleri ve mücadeleyi yükseltmeleri gerekmektedir. Yarın geç olabilir. Dün olduğu gibi yenilmeyelim. Gün Erdoğan’a, AKP/MHP iktidarına karşı harekete geçme günüdür. Birleşilirse faşist ülkücü çetelerin ilerleyişi durdurulabilir.

Türk devleti hep bir mafya-çete devleti olmuştur

Bu ülkede çete ve mafyanın iktidara ortak olmadığı bir dönem hemen hemen yok gibidir. Özellikle hükümetler kendilerinin resmi olarak yapmak isteyip de yapamadığı işleri yeraltında çalışan mafyaya veya çete örgütlerine havale etmişlerddir. Bu örgütler çoğu kez devletin istihbarat birimlerinin bir uzantısı veya onlarla içiçe geçmiş şekilde çalışmışlar ve hâlâ böyle çalışmaktadırlar. Osmanlıda İttihat Terakki’nin kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa’dan (şimdiki MİT’in öncüsü) başlayıp günümüzdeki MİT’e kadar devletin resmi kurumları hep yeraltı dünyasıyla içiçe olmuştur. Ermeni soykırımında devlet cinayetlerin çoğunu Teşkilat-ı Mahsusa’ya ve onun kurdurttuğu karanlık güçlere, Kafkas ve Kürt Çetelerine işletmiştir.

Ankara’da Meclis kurulduktan sonra da bu gruplar etkinliklerini sürdürmüşler, Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal bunlardan geniş ölçüde yararlanmıştır. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti bir yerde Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir devamı idi. Ermenilerin, Rumların mallarını yağmalamak için devlet bu çetelere arka çıkmıştır. Solcu ve ilerici kişileri öldürtmekte de devlet yine bu çeteleri kullanmıştır.

Mustafa Suphileri katleden çete      

Mustafa Kemal’in yararlandığı çetelerden biri de Karadeniz’de Rum ve Ermeni kasabı olarak bilinen Topal Osman çetesidir. Bu Topal Osman’ın çetelerini Mustafa Kemal Koçgiri Kürt isyanını bastırmak için kullanmış, kendine bunlardan muhafız alayı kurdurmuş, Topal Osman’ı da başına komutan atamıştır. Kendi başına cinayetler işlemesine Mustafa Kemal karşı çıkınca bu kez de Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmış, Çankaya köşkünü basmış, bir gece operasyonuyla da Mustafa Kemal onu öldürtüp bacaklarından Meclisin kapısına astırtmıştır.

İşte Mustafa Kemal bu Topal Osman ve onun adamlarından Kayıkçılar Kâhyası Yahya’ya 28 Kânunusani 1921’de Karadeniz’de Mustafa Suphileri katlettirmiştir. Kâhya Yahya ileri geri konuşunca Topal Osman’ın adamları Yahya’yı ortadan kaldırmıştır. Sonrada Mustafa Kemal Topal Osman’ı ortadan kaldırtmıştır. İşte bu cumhuriyet, bu devlet böylesine karanlık güçlerle içiçe olan bir devlettir. Bu devlet hep komünistlere, solcu ve devrimcilere, ilerici aydınlara, Kürtlere zulüm ede gelmiştir. 1925’de Şeyh Said’i, 1937’de Seyid Rıza’yı asmıştır, 1948’de Sahattin Ali’yi katlettirmiştir. 60’lı yıllarda devrimci gençlere saldırmıştır, 1972’de Denizleri ve Çayanları katletmiştir. 70’li ve 80’li yıllarda solcu, komünist ve devrimci hareketi, Kürt Özgürlük Hareketini boğmak için Gladio’yu, faşist ülkücü çeteleri, yeraltı dünyasını, organize suç örgütlerini harekete geçirmiş, devletle çeteler içiçe girmiş, derin devleti oluşturmuştur.

Devlet bu çeteleri komünistlere, devrimcilere, dürüst burjuva demokratik aydınlarına, ASALA ve PKK’ye karşı suikastlarda kullanmış, faili meçhul cinayetler işlemiştir. 1978’de 7 TİP’linin katledildiği Bahçelievler katliamından Abdi İpekçi, Kemal Türkler, Muammer Aksoy, Musa Anter, Uğur Mumcu, Hrant Dink’e kadar yüzlerce demokrat aydının, devrimci gencin, komünistin katledilmesinde bu eli kanlı çeteler kullanılmıştır. 70’li yıllarda bu ülkücü caniler gençleri katlederken devrin Başbakanı Süleyman Demirel “bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” diyerek bu canilere arka çıkmıştır. Aynı Demirel’in sağ kolu, İnci Baba diye bir mafya şefiydi. Devletin, mafyanın, siyasetin içiçe olduğu ve aranan ülkücü katil Abdullah Çatlı’nın öldüğü Susurluk olayında da dönemin Başbakanı Tansu Çiller “devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyerek bu canileri devletin koruduğunu belirtmiştir. Bu ülkücü-devlet karışımı faşist çeteler 90’lı yıllarda Kürt illerinde “Beyaz Toroslar”la sayısız cinayetler işlemiş, PKK’ye karşı kullanılmıştır. İşte o zamanki ülkücü-devlet işbirliği bugün de çatıştırılmaktadır. Bugün onların arkasında Erdoğan durmaktadır. Onları harekete geçmeden durdurmanın yolu AKP/MHP iktidarını devirmek ve ülkemizde demokrasinin yolunu açmak, Mustafa Suphilerden günümüze kadar tüm faili meçhul cinayetlerin hesabını sormaktır. Katledilişlerinin 100. yılı olan 1921 yılında Mustafa Suphileri anarken demokrasi mücadelesini yükseltmek, çete devletine son verip demokratik devleti yaratma mücadelesi hepimizin görevi olmalıdır.

Bir yanıt yazın