Haber / Yorum / Bildiri

Erdoğan gitmeyecek, yığınların mücadelesiyle gönderilecek!

Ne “Beyaz Toros”lar ne “Yeşil”ler, ne Hüda Par ne de Jandarma-Mafya tehditleri halklarımızı sindirebilecek

Fırat AKIN

SON günlerde bazı çevrelerde Erdoğan’ın “gidici” olup olmadığı tartışılmakta, herkes bir umutla gitmesini beklemektedir. Ama emin değiller. Çünkü bir yanda sürekli yığınlarda kabaran “gitsin, kurtulalım” dalgasının yanısıra, diğer yanda da dinmeyen gitmez, seçim günü allem eder, kallem eder, elektrikleri keser, “trafoya kedi sokar” seçim günü sandıktan yine Erdoğan çıkar korku ve endişesi var. Umut ve korku içice durmakta. Kötü olan da budur.  

Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nda seçimi kaybetme korkusu paçaları sardı

Gelişmelere böylesine pasif bir izleyici gibi bakılırsa durum gerçekten de vahimdir. Açık ki, Erdoğan gitmek istemiyor ve gitmemek için de her şeyi yapmaya hazırdır. Bir farkla, geçmişteki “elektrik kesme”, “kedi-trafo” yol ve yöntemlerinin bu kez yeterli olmayacağı ortaya çıkmaktadır, zira 14 Mayıs 2023 seçim günü yaklaştıkca Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nda özellikle AKP ve MHP’de seçimi kaybetme, kazanamama korkusu paçaları sarmış durumdadır.

21 yıllık iktidarları döneminde Erdoğan ve AKP ilk kez bir seçime kaybetme endişesiyle gitmektedir. Bu onları daha saldırgan yapmakta ve daha “tehlikeli” yol ve yöntemlere başvurmaya sevk etmektedir. Bu son günlerde AKP ve MHP çevrelerinin Cumhur İttifakı’nı genişletmek için giriştikleri hareketliliklerden, “beklenmedik” aldıkları kararlardan ve derin devletin bazı çıkışlarından anlaşılmaktadır. Geçmişte AKP’nin seçim kaybetme anında bir iç savaşı çıkartacak SADAT gibi paramiliter güçleri, polis ve jandarmadaki “Özel Kuvvetler”i hazırlanmakta olduğu kamuoyunda bilinmekteydi. Ama bu kez hazırlığın daha karanlık güçleri, mafya ve gerici, dinci terör örgütlerini kapsadığı görülmektedir. Halkımızı zor günler beklediği anlaşılmaktadır.

Erdoğan ve Bahçeli’nin ince hesapları: Derin devleti harekete geçirmek

6 Şubat depreminde arama ve kurtarma çalışmaları için çok önemli olan iki günde Erdoğan ve hükümetinin, devlet kurumlarının atıl kalması, enkaz altından gelen çığlıkları duymaması, göz göre göre insanları ölüme göndermesi aslında Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı’nın bittiği gündü. Halk Erdoğan’a tepkili ve kızgındı. Erdoğan bu tepkinin helallik isteyerek, para dağıtarak, bir yıl içinde herkese ev yapacağını vaat ederek dinmeyeceğini maçlarda Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray taraftarlarının tribünleri “Yalan yalan, yalan, dolan dolan dolan, 20 sene oldu istifa ulan” inletmeleri, halkın bu üç takımın taraftarlarını kutlaması, “istifa” talebinin dalga dalga Anadolu’ya yayılması Erdoğan’ı da, Bahçeli’yi de, AKP ve MHP’yi de korkuttu. İktidarın elden gitmekte olduğu “kafalarına dank” etti. Erdoğan da, Bahçeli de, AKP de, MHP de hemen seçimin kaybedilmemesi için “ince hesaplar” yapmaya başladılar. Buldukları yöntem daha şimdiden yığınları korkutmak, seçimlerde “anahtar rolü” oynayan HDP ve Kürt seçmenini yıldırmak, getireceği tek oy olsa bile “şeytanla işbirliği”yapmak oldu.

Halkta, özellikle Kürtler arasında 90’lı yıllarda olduğu gibi çıkartılacak olaylarla tedirginlik, korku yaratmayı başa aldılar. Bunun için önce derin devleti harekete geçirdiler, Bu görevi Bahçeli ve MHP üstlendi. Batıda özellikle gençler arasında pek bilinmez, hatırlanmaz, ama doğuda Kürtler arasında derin devletin 90’lı yıllarda yaptıklarını, işledikleri cinayetler, “soykırımı” daha anasının karnındaki çocuklar bilir. Bunlar öylesine derin acılardır ki, Türkler bu cinayetlerle yüzleşmedikçe, Ermeniler arasında olduğu gibi, bu soykırım, nesiller boyu Kürtler arasında da devam edecektir.

Maçta Beyaz Toros ve Yeşil posterleri ve 90’lı yıllar

90’lı yıllarda bu cinayetlerin simgesi “Beyaz Toroslar” ve “Yeşil”” kod adlı Mahmut Yıldırım oldu. Nasıl 1915’de Ermeniler evlerinden alınıp, götürüldüğü “dağlarda ve yollarda” kırıldıysa, 90’lı yıllarda da derin devletin adamları Kürdistan’da “Beyaz Toros” denen MİT’in arabalarıyla gelip insanları alıp götürüyordu. Götürülenler bir daha geri gelmiyordu. Nerede olduğunu ne polis ne de savcı biliyordu. Şans eseri cesedi birkaç ay sonra bir dere yatağında veya ormanda bulunuyordu. Ama yüzlercesinin ne cesedi bulunabildi ne de varlığı konusunda bir haber alınabildi. Bu cinayetlerde tetikçi olarak en çok kullanılan kişinin “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım olduğu daha sonra ortaya çıktı. Bu cinayetler Türk politik tarihine “Faili Meçhul Cinayetler” olarak geçti. “Cumartesi Anneleri” yıllardan beri Galatasaray Meydanı’ında hâlâ bu faili meçhul cinayetlerde (sen faili belli diye oku)  kaybolan ve bir daha haber alınamayan evlatlarının ve yakınlarının akıbetini sormakta ve bu nedenle de Soylu’nun saldırısına uğramaktadırlar.

Hâlâ “anahtar” parti olan HDP’yi destekleyen Kürtlere seçim öncesi tercihlerini doğru yapmadıkları takdirde başlarına neler geleceğini bilmeleri için 90’lı yıllardaki faili meçhul cinayetlerin tekrar yaşanabileceğinin hatırlatılması gerekiyordu. Derin devlet bunun için Bursa’da oynanacak olan Amedspor-Bursaspor maçını seçti. Bursa’ya geldikleri ilk günden itibaren Amed Takımı sporcularının uğradıkları tehdit ve hakaretler bir yana, maç esnasında tribünlerde yaşananlar korkunçtu, tüm Türkiye’yi ürpertti. Bursaspor taraftarlarının tribünlerinden “Beyaz Toros” ve “Yeşil”in resimleri yükseltildi. Tribünlerde ve televizyonları başında maçı izleyenler birden “Ne oluyoruz?”, “90’lı yıllar geri mi geliyor, yeniden faili meçhul cinayetler mi işlenecek, derin devlet harekete mi geçiyor?” diye sormaya başladılar.

Bahçeli: Amed diye bir yer ve Amedspor diye bir spor kulübü olamaz

Derin devlet çoktan harekete geçmişti. Böylesi posterleri maça sokabilmek için özel örgüt gerekliliği açıktı. Bu da derin devletti. Bunları taşıyan gençler belki bunların ne olduğunu bile bilmiyorlardı. Ama verilen masaj da açıktı, hem Kürtlere, hem Türklere bir mesaj veriliyordu. Kürtlere seçimde hâlâ HDP derseniz 90’lı yıllar geri gelir deniyordu. Türklere de tribünlerde, ortalıkta hâlâ “yalan, dolan, ulan” demeye devam ederseniz 90’lı yıllardaki faili meçhuller sizin de başınıza gelir tehdidi yapılıyordu. Derin devlet aklınca bir taşla iki kuş vurmuş oluyordu.

Kamuoyunda yükselen tepkiler sonunda bu işin örgütlü olabileceği ve bunu yapanlar hakkında savcının soruşturma açacağı haberleri yayılmaya başladı. Soruşturmanın ve haberlerin önünü kesmek için, taraftarlarınca tribünlerden “istifa” sloganlarının yükseldiği Beşiktaş Kulübü’nden istifa etmiş olan Bahçeli hemen ileri atıldı ve “Amed” diye bir yerin olmadığını, “Amedspor” diye bir spor kulübünden bahsedilmeyeceğini belirterek “Bursaspor taraftarlarını selamlıyorum. Milli duruşlarından dolayı tebrik ediyorum” diyerek Bursaspor’un arkasını sıvazladı. Soruşturma ve soruşturma haberleri de durdu. Böylece “Beyaz Toros” ve “Yeşil” posterlerini maça kimin sokturduğu da ortaya çıkmış oldu.

Çakıcı’nın danışmanının Jandarma Komutanı görüşmesi: JİTEM yeniden mi hortlatılıyor

Seçim öncesi halklarımıza gözdağı vermek için derin devletin harekete geçirdiği bir diğer tehlikeli grup da yeraltı örgütlerinden Alaattin Çakıcı mafyası oldu. Alaattin Çakıcı ile faşist MHP lideri Bahçeli arasında “derin” bir dostluk vardır. Çakıcı’yı hapisten çıkartmak için Bahçeli Meclis’ten AKP ve MHP oylarıyla özel yasa çıkarttı. Daha çıktığının ikinci günü Çakıcı Kılıçdaroğlu’na, “eğer “Reis”e saldırmaya devam edersen seni “bakla kazığına” oturturum” diye tehditler savurmuştu. Cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra da Kılıçdaroğlu’na ölüm tehditlerinin yağması boşuna değildir.

Mafya esasında uzun zamandan beri bu konularda hazırlıklıdır. Herkes 3-5 sene önce çıkan dörtlü çete fotoğrafını çok iyi hatırlar. 90’lı yılların faili meçhul cinayetlerinin derin devlet temsilcilerinin mafya ortaklığını gösteren fotoğraf: 90’lı yılların İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Özel Kuvvetler Komutanı, Öcalan’ı Kenya’dan getirten General Engin Alan, MİT’de cinayet işlerini yöneten Albay Korkut Eken ve hapisten yeni çıkan Mafya babası Alaattin Çakıcı. Daha o zaman kamuoyu “ne oluyoruz” demişti. Derin devlet resmen “biz görev başındayız” mesajı vermişti,

İşte derin ilişkiler içinde olan bu mafya babası (resmi adıyla organize suç örgütü lideri) Çakıcı’nın danışmanı (böylece mafya liderlerinin danışmanları da olduğunuı öğrenmiş olduk) geçtiğimiz günlerde Jandarma Genel Komutanlığı Karargâhı’nda Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Arif Çetin ile bir toplantı yapıyor. Bu toplantının fotoğrafını da sosyal medyada yayınlıyor. “Ne cüret?” mi diyelim? Mafya ve Jandarma Genel Komutanı, yani bir devlet görevlisi bir fotoğraf karesi içinde korkmadan, çekinmeden poz veriyorlar. Kimse “Ne yapıyorsun?” diye bir şey demiyor. Tam tersine “sessizlikle” sırtı sıvazlanıyor. Çünkü burada verilmek istenen mesaj açık: Mafya ve devlet elele seçim öncesi ve seçim günü görev başında.

Devlet-mafya işbirliğinin seçim kampanyasındaki işlevi

Önce devlet-mafya ilişkisinin seçim öncesi kampanyalardaki işlevinin ne olacağına bakmak gerekir. Bunun için yine 90’lı yıllara geri gitmek gerekiyor. 90’lı yıllarda “Beyaz Toros” ve “Yeşil” gibi faili meçhul cinayetlerde sık sık ismi geçen bir başka “hayalet” kurum da Jandarma Genel Komutanlığı’nın bir kuruluşu olan JİTEM’di (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı). Devlet her zaman JİTEM diye bir kuruluş olmadığını inkâr etti.

Ama 90’lı yıllarda hem batıda hem doğuda ama daha çok doğuda Kürdistan’da iş başında olan JİTEM sayısız faili meçhul cinayetlerde imzası vardır. Bu cinayetlerin işlenmesinde yeraltı organize suç örgütlerini de kullanmıştır. Şimdi Jandarma Genel Komutanı’nın bir mafya babası danışmanıyla bir fotoğraf karesinde olmakla verilmek istenen mesajın anlaşılmış olması gerek. Bu fotoğraf seçim öncesi Jandarmanın hem batıda hem doğuda mafyayla birlikte başta Kürtler olmak üzere halklarımızı korkutmak ve yıldırmak için görev başında olacaklarını, yeniden cinayetler işlenebileceğini göstermektedir.

Jandarmanın mafya işbirliği ile korunacak seçim sandıkları

Şimdi jandarma-mafya işbirliğinin seçim günü, daha çok seçim akşamı üstleneceği görevlerin neler olabileceğini sormak gerekir. Anadolu’da, genellikle kırsalda seçim sandığının güvenliğinden jandarma sorumludur. Şimdi sorulmaz mı: Mafya ile işbirliği yapan bir jandarma seçim sandıklarının güvenliğini nasıl sağlayacak? Sağlanmayacak! Sağlanmaması için de mafya ile işbirliği yapılıyor. Yani jandarmanın desteği ile seçim sandıklarında mafya aracılığı ile istendiği gibi “Reis” lehine oynanacaktır. Mafya ile verilen fotoğraf karesinin işlevi şimdi daha iyi anlaşılıyor mu? Karanlık işler için yeni bir JİTEM harekete geçiriliyor, hortlatılıyor. Eskiden sandıklarda hile yapmak için “trafoya kedi” girerdi. Şimdi ise sandıklara jandarma destekli mafya girecek. Ona göre herkesin hazırlıklı olması gerekmektedir.

Seçim kazanmak için Cumhur İttifakı’nın YRP ve Hüda Par ortaklığı

Erdoğan’ın Bahçeli’nin, AKP’nin ve MHP’nin seçimi kaybetmemek için başvurdukları ikinci yol Cumhur İttifakı’nı genişletmektir. Bunun için en sağdaki gerici, dinci, faşit, terörist partilerle bile işbirliğine soyunmaktadırlar. Bu partilerden biri Hüda Par (Hür Dava Partisi) ve diğeri de YRP’dir (Yeniden Refah Partisi).

Erbakan’ın oğlunun canlandırmaya çalıştığı Refah Partisi koyu milliyetçi ve islami Kürt sorununun Müslüman kardeşliği altında Kürtlerin asimile edilmesini öngören bir partidir. Bu parti bağnaz kadın karşıtlığı ile bilinir. İstanbul Sözleşmesinin iptalinin Meclis’ten geçmesini, kadınlarla ilgili hâlâ koruyucu maddeler içeren 6284 sayılı yasanın, “sapkınlıkların” önlenmesi için 6251 sayılı yasanın yeniden düzenlenmesini ve toplumsal cinsiyet eşitliğinden vazgeçilmesini, süresiz nafakanın kaldırılmasını istemekte ve bunların Cumhur İttifakı’nın kabul etmesini talep etmektedir. Geçmişi Refah Partisi olan Erdoğan’ın bu taleplerle bir sorunu olmadığını söylemeye bile gerek yok. Ama bu ittifakın Erdoğan’ı çok daha sağa çekeceği, vahabileştireceği, toplumda kadınlara karşı saldırıların artacağı ortadadır.

Sol ve demokratik güçler için çok daha fazla tehlikeli görülmesi gereken Erdoğan’ın Hüda Par ile kurduğu ittifaktır. Özünde bu ittifak yeni değildir. Yıllardan beri AKP ile Hüda Par arasında zımnen bir işbirliği mevcuttur. Şimdi bu işbirliği alenen yapılmaktadır. Bu ittifakın seçim için ne kadar tehlikeli olduğu Hüda Par’ın nereden geldiğine ve nasıl bir parti olduğuna bakarak anlaşılır. Bunun için yine menfur şu 90’lı yıllara geri gitmek gerekir.

Hizbullah’tan doğan Hüda Par

Hüda Par Hizbullah’ın siyasi koludur. Hizbullah’da 80’li yıllarda Kürdistan’da İran yanlısı dincilerin kurduğu İslami Hareketten gelir. Bu İslami Hareket İlim ve Menzil diye ikiye bölündüğü zaman “İlim” grubu silahlanarak Menzil grubunu bertaraf eder ve Hizbullah adını alır. Kısa zamanda derin devlet ile anlaşır ve derin devlet adına PKK’yı etkisiz kılmak için Diyarbakır ve Batman başta olmak üzere Kürdistan’da aydınlara, yazarlara, gazetecilere, politikacılara saldırır. 90’lı yıllarda “Beyaz Toroslar”. “Yeşiller”, “JİTEM”’lerin yanı sıra faili meçhul cinayetleri işleyenlerden biri de Hizbullah olmuştur. Hizbullah’ı kullanan da daha çok JİTEM’dir. Bu 90’lı yıllarda bu kontrgerilla örgütleri tarafından katledilen Kürt sayısı 17 bindir.

Faili meçhul cinayetler 1996 yılına kadar sürdü. Bundan sonra devlet içinde kontrol edilemeyen ve devlet için bir risk oluşturmaya başlayan Hizbullah’a karşı devlet operasyon başlattı. 2000 yıllarında Hizbullah lideri Velioğlu Beykoz’da öldürüldü. Yerine geçen Edip Gümüş de daha sonra yakalanarak müebbet hapse mahkûm edildi. AKP ile Hizbullah’ın ilişkisi 2011 yılında başladı. Hapisteki Hizbullah lideri Gümüş AKP’ye artık silahlı eylem yapmayacakları, siyasi bir harekete dönüşecekleri sözü verdi. Bunun üzerine AKP 4 Ocak 2011’de çıkarttığı bir yasayla Edip Gümüş dâhil yüzlerce cinayetin sorumlusu Hizbullah mensuplarına af getirdi, onların tahliye olmasını sağladı. (Bu ülkenin kaderi mi? Bahçeli Çakıcı gibi faşist caniler, Erdoğan da Hizbullah gibi dinci caniler için hep af çıkartır.)

Edip Gümüş dâhil tahliye edilen tüm Hizbullahçılar o dönem İran’a geçtiler ve faaliyetlerini orada sürdürdüler. Türkiye’de ise verdikleri sözü tutup silahlı militanlarını tasfiye edip Hüda Par adlı bir parti kurarak faaliyetlerini sürdürmeye başladılar. Kürt devrimci ve demokratlarının kendi partilerini kurup seçimlere girmeye ve AKP Kürdistan’da taban kaybetmeye başlayınca AKP ile Hüda Par arasında işbirliği daha da arttı. Hüda Par Kürdistan’da Kürt oylarını bölüp HDP’yi zayıflatma, AKP’ye oy sağlama işlevini üstlendi. Şimdi ise AKP ile Hüda Par’ın işbirliği bir üst düzeye çıkarıldı.

AKP ve Cumhur ittifakı’nın Hüda Par’la seçimlerde çok yanlı işbirliği

Erdoğan’ın veya Cumhur İttifakı’nın Hüda Par ile şimdiki ilişkisini çok yanlı görmek gerekir. Bı ilişkinin bir yandan “Beyaz Toroslar”ın, “Yeşiller”in, Çakıcı-Jandarma ziyaretlerinin ortaya çıktığı bir döneme rastlaması, ister istemez insanda Hüda Par’ın çıktığı Hizbullah’ın da bu seçimlerde harekete mi geçirilebileceği sorununu akla getirmektedir. Hizbullah’ın hâlâ uyuyan hücrelerini derin devlet bilmektedir. Geçmişten en azından jandarmanın deneyleri vardır. Bunlar insana ister istemez “benden sonrası tufan” diyen Erdoğan’ın seçimleri kaybetmemek için ülkeyi 90’lı yıllardaki gibi bir ateşin içine atmaktan bile çekinmeyeceğinin sinyallerini vermektedir. Olmaz dememek gerekir. Depremde devletin iki gün elini kolunu bağlatıp resmi rakamla 48 binin üzerinde insanın enkaz altında ölümünü göze alan biri iktidar için daha neleri göze alamaz ki! Derin devletin yeniden Hizbullah’ı harekete geçireceğinden korkulmalıdır, buna meydan verilmemelidir.

Diğer yandan Hüda Par ile kurulan ittifakın HDP’yi yasaklama planıyla sıkı ilişkisi vardır. Önümüzdeki günlerde büyük bir ihtimalle Erdoğan ve Bahçeli’nin emriyle Anayasa Mahkemesi HDP’yi kapatacak. Gerçi HDP Yeşil ve Sol Parti’den seçimlere girmeye hazırlanmaktadır. Ama HDP seçmeni ne kadar bilinçli olsa da, Erdoğan HDP’nin yasaklanmasıyla HDP seçmeninin bir kısmının, özelikle de mütedeyyin seçmenlerin ortada kararsız kalabileceğinden hareket etmekte ve bunların oylarının AKP’ye, Cumhur İttifakı’na kazanılmasında Hüda Par’ın büyük bir rol oynayacağını hesap etmektedir. “Türk Milleti tanımının kalkması”, bir “İslami Kürdistan Cumhuriyeti’nin” kurulması taleplerini ileri süren Hüda Par’ın seçim kampanyası sırasında başlatabileceği terör ve yıldırma eylemleriyle mütedeyyin Kürtler arasında etkili olabileceğini asla göz ardı etmemek gerekir. Bu nedenle Erdoğan’ın tüm bu hesaplarını boşa çıkartacak yığınsal bir seçim kampanyası yürütülmelidir.

Erdoğan gönderilecek

Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki, Erdoğan gidici değildir. Gitmemek, iktidarı bırakmamak için her şeyi göze almıştır. O, 90’lı yıllarda olduğu gibi derin devleti harekete geçirip seçim kampanyası sırasında işlenecek cinayet ve saldırılarla başta Kürt halkı olmak üzere halklarımız arasında derin bir yıldırma, korkutma, caydırma yaratıp onların oyunu alarak, sandıkları da jandarma-mafya yardımıyla hilelerle seçimi kazanmak, bir 5 sene daha devletin üstüne çökmek istemektedir. Erdoğan gidici deyip derin devletin girişeceği menfur eylemlerin halk üzerinde etkisi olmayacağından hareket etmek büyük bir gaf olur. Daha halkların uzun zaman güce tapan bir yanı olacaktır. Bu nedenle halklarımıza Erdoğan’ın gidici olduğunu değil gönderilmesi, göndermek için de her türlü yolun denenmesi ve kullanılması gerektiğinin anlatılması gerekmektedir.

Erdoğan’ı göndermek tek başına yığınların sandığa gidip oyunu vermesiyle gerçekleşecek bir eylem değildir. Erdoğan’ı gönderecek olan yığınların sokaklardaki, meydanlardaki devrimci hareketliliğidir, yükselttikleri devrimci taleplerdir, polisin, jandarmanın, derin devletin, karanlık güçlerin saldırılarına karşı devrimci duruşlarıdır. Sokaklardaki devrimci yükseliş sandıkları korumak dâhil, sandığa yansırsa Erdoğan sandıkta gönderilir. Yok Erdoğan gitmemekte diretirse, sokaklarda yükselen devrimci kabarış Erdoğan’ı da Saray’ını da ezer geçer. İster seçim olsun, ister başka herhangi bir politik eylem olsun, esas olan yığınların devrimci bir ruh ve kararlılıkla sokaklara çıkmalarıdır, harekete geçmeleridir. Şimdi sol, devrimci, demokratik güçlerin, sosyalistlerin ve komünistlerin, gençlik ve kadın, çevre ve iklim aktivistleri, depremzedelere yardım için çalışan STK’lar Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na karşı en geniş cepheyi oluşturmalılar: İşçi, köylü, esnaf, aydın, emekçi yığınlarda Erdoğan’ın gönderilmesi gerektiği bilincinin yükseltilmesi için çalışmalılar, onların devrimci bir ruhla sokaklara ve meydanlara çıkmaları sağlanmalıdır. Erdoğan’ı gönderecek, demokrasi ve özgürlükleri kazanacak, Kürtlere karşı katliamları, saldırıları durduracak, toplumsal barışı sağlayacak güç sokaklarda ve meydanlardaki işçi ve emekçi yığınların devrimci gücüdür.

Bir yanıt yazın