Haber / Yorum / Bildiri

EKİM DEVRİMİ ve KADINLAR

Serap AKTEPE

1917 Ekim Devrimi sömürüsüz yepyeni bir toplum inşa etme mücadelesinde, yalnızca Rus halkının aklında ve yüreğindeki değişmenin göstergesi değil, işçi sınıfı ve dünyadaki emekçiler için de muazzam bir deneyim ve ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Tarihte ilk kez, sosyalizmin inşası somut bir gerçeklik haline geldi.

İşçi sınıfının iktidarı yalnız proletaryanın değil tüm sınıf ve katmanların, bu arada özellikle de kadınların her türlü sömürüden, baskı ve şiddetten kurtuluşu demektir. Dünyada muzaffer olan ilk proleter devrimi ve iktidarı, Ekim Devrimi ve Sovyet iktidarı kadınların yaşamlarında radikal bir değişiklik anlamına geliyordu. Belirleyici faktör, devlet gücünü ele alan işçi sınıfının, hemen, kadının ezilmesini, onun özgürleşmeye doğru atacağı adımlardaki engeli yani özel mülkiyeti kaldırması oldu. Lenin 23 Eylül 1919’da haklı olarak şöyle diyordu: “Rusya’da kadının yasal hak eşitliği yalnızca 25 Ekim 1917’de işçiler iktidara geldikleri için gerçekleştirilebildi. Sovyet iktidarı başlangıçtan beri, her sömürüye düşmanca karşı çıkan emekçilerin bir iktidarı olma görevini benimsedi. Emekçilerin mülk sahiplerince ve kapitalistlerce sömürülmesini olanaksızlaştırma, sermayenin egemenliğini yok etme görevini benimsedi. Sovyet iktidarı, mülkte ve akarda özel mülkiyet olmadan, fabrikalarda ve işletmelerde özel mülkiyet olmadan, her yerde, bütün dünyada, en demokratik cumhuriyetlerde bile, emekçileri gerçekten yoksulluğa ve ücret köleliğine ve kadını iki kat köleliğe bırakan şu özel mülkiyet olmadan, emekçilerin yaşamlarını düzenlemelerini amaç edindi.

Sovyet iktidarı, emekçilerin iktidarı, kurulmasının hemen ilk aylarında, kadını ilgilendiren yasamayı, kökten değiştirdi. Sovyet Cumhuriyetinde, kadına bir astlık- ikincil konumu tanıyan bütün yasalardan taş üstünde taş kalmadı. Özellikle kadının özgül zayıf konumunu sömüren ve onu yasal olarak eşitsiz ve hatta çoğu zaman aşağı bir duruma indiren yasaları, yani boşanmayla ilgili, evlilik-dışı çocuklarla ve kadının çocuğun babasından nafaka alma hakkıyla ilgili yasaları kastediyorum.”(W. I. Lenin, “Über die Aufgaben der proletarischen Frauenbewegung in der Sowjetrepublik. Rede auf der IV. Konferenz parteiloser Arbeiterinnen der Stadt Moskau, 23. September 1919”, Werke, Band 30, Berlin 1961, s. 24)

Ekim Devrimi’nden sonra; çar rejimini, toprak ağalarını ve kilisenin etkisini kırmak ve yeni toplumu inşa etmek için işçi sınıfının devasa görevleri vardı. Nüfusun çoğunluğu köylerde yarı feodal toplum olarak yaşıyordu. Çar rejimi altında insanlar yoksul, aç, hastalıklarla cebelleşiyor, cahillikleriyle baskı altında yaşıyorlar, kendi aralarında derin geri feodal vahşi ilişkiler hüküm sürüyordu. Kadın ailenin, erkeğin kölesi ve mülkiyeti olarak görülüyordu. Çiftçilerin hayvanlarına eşlerinden ve kızlarından daha iyi davrandıkları söyleniyordu.

Sosyalist toplumsal gelişme, hem içeriden, hem emperyalist güçlerden gelen ezme, yok etme girişimlerine rağmen, görülmemiş bir hızda ve ölçekte gerçekleşti. Ekim Devrimi toplumu dalgalar halinde alt üst eden devrimci bir güçtü. Milyonlarca işçi, emekçi yeni toplumun maddi gücünü oluşturmak için üretici güçleri geliştirme gayreti içindeydi. Aynı zamanda en önemli bir güç olarak diyalektik bir süreç işliyordu:  özgür insanı yaratmak. Bolşevik partisi ve devrimci güçler ta başından beri bunun hem erkek, hem kadın için geçerli olduğunun bilincindeydiler. Kadın haklarının sadece kağıt üzerinde değil, kadınların reelde haklarını ve eşitliğini sağlamak için sosyal statülerinin değişmesi desteklendi. Lenin, kadını özgürleştiren ana prensipleri ve detaylarını hazırladı.

Ekim Devrimi’nden birkaç ay sonra kadının toplumda, iş ve aile yaşamında eşitliğini öngören yeni yasalar çıkarıldı. Kadını köleleştiren bütün yasalar ve ’aile reisliği’ kaldırıldı. Evlilik iki cins arasında özel bir konu olarak varsayılırken; hukuksal olarak evli, bekar, kayıtlı veya kayıtsız birliktelikler arasında hiçbir ayrım yapılmadı, eşit miras hakkına ve boşanmaya, medeni durumları ne olursa olsun çocuklarının bakımı ve eğitimlerinde eşit sorumluluklara sahip oldular. Feodal bir kavram olan evlilik dışı doğmuş “gayri meşru çocuk” yasadan çıkarıldı, bütün çocuklar aynı haklara sahip oldu. 1920’de de kadınlar kürtaj hakkını aldılar. Dünyada ilk kez 18 yaşını doldurmuş her iki cinste seçme-seçilme hakkını hayata geçiren Sovyet Anayasası oldu. Kemalistlerin dünyada bir ilke imza atarak kadınlara seçme seçilme hakkı verildiği yalandır. Türkiye’de kadınlara bu hakkı, hiç kimse ihsan eylememiş, 5 Aralık 1934’de savaşarak almışlardır.

Kadın ve erkekler özgürce eşlerini, işlerini ve mesleklerini seçme hakkına kavuştu. Herkes etnik vatandaşlığını koruyup, istediği ismi seçme özgürlüğüne sahip oldu. Kapitalist dünyada hala geçerli olmayan, eşit ücret alma hakkıyla kadınlar üretime ve iş piyasasına girmeye açık teşvik edildi, 5 yıllık plan ekonomisi onlara birçok olanak sundu, tarımda kolektifler dalgalar halinde kadın yığınlarını köylerde harekete geçirdi ve işgüçlerini-yetilerini kullanmada olanaklar verdi.  Bu, kadınların ekonomik özgürlüğünü almada bir zorunluluk olarak önlerini açtı. İş saatleri eğitim almaları için kısaltıldı, tatil hakları, hastalık, işsizlik, hamilelik, sakat kalmaları durumunda veya aileden birinin ölümünde destek anlamına gelen işletme veya devlet kurumları tarafından ödenen sigorta yapıldı, emeklilik hakkı, doğum izni, emzirme izni hayata geçirildi. Halk mutfakları, kolektif yemekhaneler, çamaşır yıkama ve tadilat yerleri, yanlış beslenmeyi önlemek için doğru beslenme kurumları, kütüphaneler, çocuklara ödev yapma yerlerinin açılması kadınları eve bağlayan koşulların ortadan kaldırılmasını amaçladı.

Kadınların erkeklerle birlikte üretimi artırmaları sonucu, yeni fabrikalar açıldı ve çalışma yaşamı eğitim, aile, çocuk, ev ve ulaşım ihtiyacına göre düzenlendi. Şüphesiz bu gelişim köylerde, kooperatiflerde, küçük üretimin yapıldığı yerlerde daha yavaş oldu.

Kadın erkek eşitliğinin anayasada ve yasalarla hayata geçirilmesi, kapitalist ülkelerde kadınlara esin kaynağı oldu ve kadınlar savaşarak bugünkü yasal haklarına kavuştular. Ekim Devrimi dünyada kadınlara bakış açısını değiştirirken, kadınların da kendilerine bakış açısını değiştirdi. Batıda milyonlarca kadın 1. Dünya savaşında üretime katıldılar. Eğer Ekim Devrimi olmasaydı, kadınların üretimde aldıkları yere geçici bakılabilirdi. Nazilerin Sovyetlere saldırısında ise eğitim almış kadınlar, sadece silah üretiminde değil erkeklerle birlikte, savaşın içinde oldular, savaşı yönettiler. Kadınların yaşamı değişti, sınıf savaşında yerlerini aldılar ve toplumsal yaşama aktif katıldılar. Kadınlar artık yedek işgücü değildi. Sovyetler, kadınlarla işgücünü ikiye katlamıştı. Şimdi, Ekim Devrimi’nden sonra sosyalizmin inşası ile birlikte kadınların gerçekten özgür, eşit oldukları sorusu akla gelebilir. Doğal olarak bu kadar kısa tarihsel bir dönemde kadınların eşit, özgür bir konuma geldiklerini söylemek çok zor, fakat kadınların özgürleşmesinde çok büyük adımlar atıldığı da bir gerçektir.

Bir yanıt yazın