Haber / Yorum / Bildiri

Başyazı: Cumhuriyet’in 100. yılında Erdoğan’ın islami-faşizan diktatörlüğünü gerçekleştireceği “Türkiye Yüzyılı” vizyonunu engelleyelim!

29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti 100. yaşına basacak. Bir asrı, bir yüzyılı doldurmuş, yeni bir yüzyıla adım atmış olacak: Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı. Bu yeni yüzyıl için egemen burjuvazinin her iki kanadından da; laik, Kemalist, liberal kanadından ve islami-faşizan kanadından “iyi” iddialı istemler, dilekler, vaadler, plan ve projeler dillendirilmeye başlandı. Her ikisi de kendi politik ve ideolojik anlayışına göre daha seçim öncesinde yeni yüzyılda neler yapacaklarını, Türkiye’yi ve Cumhuriyeti nasıl değiştirip geliştireceklerini ilan etmeye başladılar. CHP’nin başını çektiği muhalefet, burjuva parlamenter demokrasisi vurgusu yaparken, AKP’nin başını çektiği ittifak yeni yüzyıl için “Türkiye Yüzyılı” vurgusu yapıyordu.  

Hür milletlerin hür ittihadına dayalı demokratik cumhuriyet

Önce şunu belirtmek gerekir ki, bunların yeni yüzyıl için plan ve projeleri, aralarında “büyük farklılıklar” varmış gibi izlenimler uyandırsa da, özü aynıdır: Bunların projelerinin temel karakteri başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halklarına, işçi, emekçi sınıf ve katmanlarına karşı otoriter, baskıcı, ezici davranmaktır, asimilasyoncu, soykırımcı politikalar uygulamaktır, halklara ve işçi sınıfına karşı sürekli savaş açmaktır, ülkeyi, devleti soyup yağmalamaktır. Bunların cumhuriyet anlayışlarındaki ortak öz halklara ve işçi sınıfına baskıdır, ülkeyi talandır.

Bu nedenle Türkiye halkları, işçi ve emekçileri, aydınları, demokrat ve devrimcileri bu otoriter, baskıcı, asimilasyoncu, yağmacı Cumhuriyet’e karşıdırlar, yeni yüzyılda da bu cumhuriyete karşı olacaklar ve bu cumhuriyetin yerine “hür milletlerin hür ittihadı” temelinde “federasyon usulü”ne dayalı “muhtelif milletlere mensup amele, rençber şuraları” üstünde yükselen eşitlikçi, özgürlükçü, özerk, kalkınmacı demokratik cumhuriyet için savaşmaya devam edeceklerdir. “Hür milletlerin hür ittihadı”, her milletten işçi ve çiftçi şuralarına dayalı kalkınmacı demokratik cumhuriyet ilerici ve devrimcilerin, sosyalist ve komünistlerin yakın hedefidir.

İlerici ve demokratik güçler bu demokratik cumhuriyet için mücadele edecekler. Ama bu mücadeleyi verirken egemen güçlerin vaatlerini, cumhuriyeti baskıcı ve asimilasyoncu, otoriter antidemokratik yönde değiştirme projelerini de demaske etmelidirler. Egemen güçlerin cumhuriyeti gericileştirme, faşistleştirme girişimleri veya Kemalist parlamenter sınırlara hapseden anlayışları demaske edildikçe ve bu cumhuriyetin baskıcı karakteri halk tarafından anlaşıldıkça demokratik cumhuriyet yönünde yol almak daha da kolaylaşacaktır. Hem kendi cumhuriyet anlayışımızı yayacağız, hem de egemen güçlerin yeni yüzyılda cumhuriyet projelerine karşı mücadele edeceğiz.

Ceberut Cumhuriyeti savunan ve değiştirilemeyen parti CHP

Mayıs 2023’de yapılan seçimlere, iktidarı almayı kesin gözüyle bakarak giden muhalefet, seçimlerde umduğunu bulamayınca büyük bir hayal kırıklığı ve dağınıklık yaşamaya başladı. Hem 6’lı Masa partileri birbirine düştü, hem de bunların büyük kısmı kendi içlerinde birbirine girdiler. Özellikle Ana Muhalefet Partisi CHP’de başkan tartışması, içeriksiz, şekli, kişiler üzerinden bir değişim tartışmasına dönüştü. Onlar değişimin kişilerde değil zihniyette olması gerektiği gerçeğini görmek istemiyorlar. Bu başkanlık tartışması içinde parti tabanı “çobansız sürü” gibi başsız kaldı. Parti kadroları kendi derdine düştü. Cumhuriyetin 100. yılı, demokrasi ve özgürlükler unutuldu. Genel Başkan değişince her şeyin düzeleceği, değişeceği anlayışı yayıldı.

Oysa CHP bu ceberut devleti, cumhuriyeti kuran ve sahiplenen parti olarak değiştirilemeyen ve değişemeyecek olan bir yapıya ve zihniyete sahiptir. Ama kimse bunu görmek ve anlamak istemiyor. Kim ki partiyi değiştirmek ister, onun önce tarihle, yaşanan soykırımlarla yüzleşerek işe başlaması gerekiyordu. Yüzleşmek demek Türkiye’nin çok halklı, çok kültürlü, çok dilli ve çok dinli bir ülke olduğunu kabul etmesi demektir. Ama hiçbir CHP’li asla buna yanaşmaz ve tekçi politikadan (tek millet, tek ülke, tek dil…) vazgeçmez. Onlarda hâkim olan zihniyet bu tekçi zihniyettir. Onlarla en fazla gericiliğe ve faşizme karşı laiklik ve burjuva demokratik hak ve özgürlüklerin savunulması konusunda eylem birlikleri yapılabilir veya onun bu yöndeki adımları desteklenebilir. Daha fazlası CHP’den beklenmez. Bu işbirliği onun farklı kesimleri barındıran tabanında çok daha kolaydır. Zaten onu ilginç yapan da bu tabanıdır.

Seçimleri kaybeden bazı muhalefet partileri yeni yüzyılda Erdoğan’la işbirliği içinde

Bu koşullarda hem CHP hem 6’lı Masa’nın diğer partileri seçim sonrasında Cumhuriyet’in yeni bir yüzyıla gireceğini, yeni yüzyılda yeni hamleler yapılması gerektiğini unuttular. Oysa bunlar seçim arifesinde cumhuriyetin yeni yüzyılına tek adam rejimine son vererek burjuva parlamenter sistemine dönmüş, güçler ayrılığını gerçekleştirmiş, hukukun üstünlüğünü sağlamış, hak ve adaleti yeniden tesis etmiş, başta fikir ve basın özgürlüğü olmak üzere tüm özgürlükleri yeniden tahsis etmiş olarak girileceğini ve yeni yüzyılda bunların genişletileceğini, yalnız politik değil ekonomik ve sosyal alanda da gerçekleştirilecek projeleri açıklıyorlardı. Şimdi hepsi unutuldu. Denebilir ki, ortada Cumhuriyet’in yeni yüzyılı hakkında konuşan tek Erdoğan kaldı.

Seçimin kaybedilmesiyle derin hayal kırıklığı içinde olan bu burjuva muhalefet partileri yeni yüzyılda meydanı tamamen Erdoğan’a bırakmakla kalmadılar, Erdoğan’ın yeni yüzyılda gerici, faşizan, antidemokratik, otoriter tek adam rejimini oturtacak plan ve projelerine destek vermeye hazır olduklarını açıklamaya başladılar. Bunlardan İyi Parti, DEVA, GP, SP, DP gibi partiler daha şimdiden Erdoğan’ın yeni “sivil” anayasa girişimini, islami yaşam, aile ve eğitim projelerini destekleyebileceklerini, AKP ile özellikle yeni bir anayasa konusunda işbirliği yapabileceklerini belirtmektedirler. Nihayetinde bunlar burjuva partileridir. Anlaşamayacakları bir konu hemen hemen yok gibidir. Kürtlere ve komşulara karşı saldırı ve savaşta, işçi ve emekçileri ezmekte, ülkeyi yağmalamakta aralarında ebedi bir mutabakat vardır. Bunlar göstermektedir ki, yeni yüzyılda barış, demokrasi, özgürlükler, ekonomik ve sosyal gelişme için mücadele edecek ve Erdoğan’ın antidemokratik plan ve projelerine karşı çıkacak tek güç Türkiye halkları, işçi ve emekçileridir, onların demokratik, devrimci, komünist örgüt ve partileridir.

Erdoğan’ın yeni “Türkiye Yüzyılı” vizyonu aldatan bir pembe tablodur

Muhalefetin kendi iç sorunlarıyla uğraşmasını fırsat bilen, ortalığı boş bulan Erdoğan, seçim “zaferinin” verdiği  ivmeyle Cumhuriyetin 2. yüzyılını “Türkiye Yüzyılı” yapacaklarını daha çok vurgulamaya başladı. Bunu politik bir kampanyaya dönüştürdü. Erdoğan’a göre “Türkiye Yüzyılı” bir vaadler manzumesi, bir plan ve projeler toplamı değil, uluslararası alanda Türkiye’nin belirleyici, lider olacağı bir “vizyon”un ifadesidir. Erdoğan Cumhuriyetin 2. yüzyılında sürdürülebilir kalkınmadan dijital-teknolojiye, üretimden ihracata, demokrasiden özgürlüklere kadar öylesine bir pembe tablo çiziyor ki, Türkiye dünyanın en gelişmiş ve kalkınmış 10 ülkesi arasında olacak, ihracatı bir trilyon doları bulacak, halkı herkesin gıpta ettiği refah, mutluluk, özgürlük ve demokrasi içinde yaşayan lider bir ülke konumuna gelecektir. Böylece hayaller ve rüyalar Erdoğan’ın yeni yüzüncü yıl vizyonu oluyor!

Erdoğan bu hayallerini “Türkiye Yüzyılı” vizyonu adı altında bir belgede de açıkladı ve yayınladı. Erdoğan bu vizyon belgesinde şöyle diyor:  

“Türkiye Yüzyılının, ülkemizle birlikte bölgemizden başlayarak dünyanın her yerine demokrasi, kalkınma, barış, refah götürecek bir devrimin de adı olduğunun muştusunu tüm insanlıkla paylaşıyoruz… Türkiye bölgesel ve küresel bir cazibe merkezine dönüşmüştür… Ülkemizi en üst lige çıkarmış olsak da, bunu yeterli görmüyoruz… Ülkemizi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıka(rağız),… kimi alanlarda gelişmiş devletlerin önüne geçirecek altyapıyı daha da geliştireceğiz… Türkiye Yüzyılı da tarihe işte böyle bir dönüm noktası olarak geçecektir… Türkiye Yüzyılında ülkemizi küresel çarkın bir dişlisi olmak yerine lokomotifi haline dönüştürelim.“

21 yıllık iktidarı döneminde kendisini, ailesini, çevresini zengin etmek için ülkeyi yağmalamaktan, hazinesini soymaktan başka bir düşüncesi olmayan Erdoğan’ın bu “güzel” sözleri onun değiştiği anlamına asla gelmez. O geçmişte her “güzel” konuşmasından sonra ülkeyi ve halkı daha çok soymuştur. Şimdi de yeni yüzyılda ‘Türkiye Yüzyılı” diyerek aynısını yapacaktır. Dikkatli olmak, kanmamak gerekmektedir.

Hedef gerçek niyetlerini kamufle edecek bir anayasadır

Ülkeyi yağmalamak, halkı soymak için Erdoğan kendi iktidarı gerici-faşizan tek adam rejimini sağlama almanın, yeni yüzyılda kendisini ülkenin tek hükümranı kılmanın yeni bir hukuki altyapı gerektirdiğini görmektedir. Bunun için de yeni bir anayasa düşünmektedir. Ama bu anayasanın halka bir şekilde kabul ettirilmesi gerekmektedir. Burada da en iyi yol halkın gözünü boyamak, güzel vaadlerde bulunmak, halkı aldatmaktır. Bunun için de Erdoğan’ın ne kadar iyi bir demokrasi hayranı, ne kadar iyi bir insan hak ve özgürlükleri savunucusu olduğunu yaymaktır. Bakın Erdoğan utanmadan, sıkılmadan açıkladığı “Türkiye Yüzyılı” vizyon belegesinde ne diyor:

“Her şeyiyle milli iradenin ürünü yeni bir Anayasayı ülkemize kazandırmak, Türkiye Yüzyılı vizyonumuzun ilk hedeflerinden biridir. Bu yeni Anayasayı; ülkemizin huzurunu güçlendirecek, milletimizin refahını yükseltecek, hukukun üstünlüğünü, çoğulculuğu, adaleti, hakkaniyeti tahkim edecek, her bir vatandaşımızın özgürlüklerini garanti altına alacak, gençlerimizin geleceklerineumutla bakmalarını sağlayacak, özetle Türkiye yüzyılına yakışacak şekilde hazırlayarak, meclisimizin takdiri ve milletimizin onayıyla hayata geçirmekte kararlıyız. Bin yıldır vatanına, bir asırdır Cumhuriyetine, 80 yıldır demokrasisine, 15 Temmuz’da da istiklaline sahip çıkmanın bedelini ödeyen milletimizin böyle bir Anayasaya kavuşması en temel hakkıdır…” 

Kulağa ne kadar hoş geliyor? “Hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, adalet, hakkaniyet, her bir vatandaşın özgürlüklerinin garanti altına alınması…..” İnsan bunları söyleyen Erdoğan mı diye şaşıyor, değil mi? Şaşmamak gerek. Erdoğan bunları gerçek niyetini kamufle etmek için söylüyor. Bir de kendi seçmenine hitap ediyor, mesaj veriyor. Onlar bunlara inanıyor, çünkü onlar kendilerini egemenliğin bir parçası ve özgürlükleri garanti altına alınmış vatandaşlar olarak görüyorlar. Hukuk onlar için çalışıyor, üstündür. Adalet, hakaniyet onlar için vardır. Erdoğan’ı “ters” anlayan demokratik muhalefettir. Yarın bir anayasa çıktıktan sonra Erdoğan bugün yaptığı gibi demokratik güçlere karşı bu söylediklerinin tam tersini yapacaktır. Söylenen hukuk, adalet, özgürlük onlar için olmayacaktır. Tek başına hükümran olduğu gerici islami-faşizan bir düzen kurduktan sonra onlara haddini bildirecektir. Bunu da Erdoğan açıkça itiraf ediyor ve kuracağı düzenin kimlere karşı olduğunu da açıkca söylüyor.

İtaat ve biat etmeyene yaşam hakkı yoktur

Erdoğan kendine itaat ve biat edenler için yeryüzünde bir “cennet” vaadediyor, etmeyenler için de başlarına demir yumruğu indirecek gerici İslami-faşizan bir hükümranlık ihdas ediyor. Bu hükümranlığın kimlere karşı olduğunu da bir bir sayıyor:

“Türkiye Yüzyılı; Kimlik siyaseti yerine birlik siyasetini, kutuplaştırma siyaseti yerine bütünleştirme siyasetini, inkâr siyaseti yerine kucaklama siyasetini, tahakküm siyaseti yerine özgürlük siyasetini, nefret siyaseti yerine sevgi siyasetini ikame etmenin adıdır… hep birlikte daha büyük hedeflere yöneleceğimiz yeni bir başlangıcın adıdır… Bugün burada; Terör, şiddet ve nefret suçluları gibi istisnalar dışında, 85 milyonun her birinin birinci sınıf vatandaşlığını güçlendirmenin sözü için bir araya geldik. Yıllarca ülkemizi kutuplaştıran, insanımızın birliğinin, beraberliğinin, kardeşliğinin ürünü olan muhabbet iklimine zarar veren tüm tartışmaları, tüm ayrışmaları bir kenara bırakmanın ahdi için bir araya geldik… Siyasi, sosyal, bireysel sapkın akımları destekleyerek milli bünyemizi, aile kurumumuzu, değerlerimizi yıkmayı hedef alan sinsi faaliyetlerin kökünü kurutacağız. Biz, LGBT tanımıyoruz!.. Terörü kaynağında kurutma stratejimizi uygulayacak… her damla kanın hesabını soracağız… Biz Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını, aynı zamanda Türkiye’de siyaseti üslubuyla, tarzıyla, işleyişiyle, sonuçlarıyla değiştirecek yeni bir dönemin miladı haline getirmek istiyoruz… Cumhuriyetimizin yeni yüzyılına güçlü bir başlangıç yapmak istiyoruz… Türkiye Yüzyılını da milli hafızamıza kazıyacağız…”

“Türkiye Yüzyılı” vizyonunun özünü oluşturan Erdoğan’ın bu açık sözlülüğüne çok dikkat etmek gerekmektedir. Önümüzde demokratik güçleri zor günler beklemektedir.

Yıllardan beri kimlik siyasetine karşı olan, kutuplaşma, inkâr, tahakküm, nefret siyaseti izleyen ve suçu işleyen Erdoğan’ın ta kendisidir. Ama o bunları şimdi demokratik muhalafete yüklüyor, zira Erdoğan Türkiye’nin çok kimliklerden, halklardan, dillerden, din ve mezheplerden oluştuğunu inkâr eden, kendi kimliğini ifade edenleri tahakküm altına alan, onlardan nefret eden bir siyaset izledi ve hâlâ izlemek istemektedir. Ona göre herkesin kendisine itaat ve biat etmesi gerekmektedir. “Terör, şiddet ve nefret suçluları gibi istisnalar” 85 milyona dâhil değildir. Bunlar “bir kenara” bırakılacak ve ezilecektir. İşte bu politika ve yaklaşım Türkiye siyasetinde “yeni bir dönemin miladı” olacaktır.

Erdoğan’ın yeni döneminin habercisi Gezi davasındaki cezalardır

Türkiye’yi Erdoğan’ın yeni döneminde nelerin beklediğini, Erdoğan’ın nasıl bir Türkiye yaratmak istediğinin örneğini esasında tüm Türkiye Gezi davasında verilen cezalarla bir kez daha gördü ve yaşadı. Zira Yargıtay Gezi Parkı davasında, Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay ile Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku’ya verilen 18’er yıl hapis cezalarını onadı. Bu karar Erdoğan’ın hem yargı bağımsızlığını hiçe sayan yargıya açık bir müdahalesi olarak görüldü, hem de Erdoğan’ın bundan böyle de kendisine karşı gelen, itaat ve biat etmeyen muhalif demokratik güçlere acımasız davranacağının göstergesi olarak algılandı.

Nihayetinde Gezi direnişi, iktidarın doğaya, insanların yaşam tarzına müdahalesine karşı yığınsal, barışçıl, demokratik bir protesto olarak sıradan demokratik bir ülkede bile kovuşturma ve dava konusu yapılmazken, toplum bireylerinin anayasal bir hakkı olarak görülürken Türkiye’de hükümete veya onun başbakanına karşı bir başkaldırı, isyan olarak görülebilmekte, en ağır cezalar verilebilmektedir. Bu yaklaşım ise, Erdoğan’ın Cumhuriyetin yeni yüzyılında kendine muhalif demokratik güçlere neler yapabileceğinin habercisidir. 

Aslında yalnız bu Gezi davası değil, hâlâ yürüyen Kobane davası, HDP’ye karşı açılan kapatma davası, yıllardan beri Edirne Kandıra’da rehin tutulan Demirtaş, Kışanak, Yüksekdağ ve daha nice Kürt ve Türk aydının yaşadıkları Erdoğan’ın Türkiye’yi nerelere götürmek istediğinin göstergeleriydi. Erdoğan yıllardan beri Türkiye’yi otoriterleştirmek, faşistleştirmek, Vahabı İslamını yerleştirmek, Türkiye’nin çok halklı, dilli, kimlikli yapısını yok etmek, işçi ve emekçileri sindirmek için hamleler yapıp durmaktadır. Her hamle sonunda karşılaştığı direnişe göre yeni hamlelere cüret etmektedir. Şimdi elde ettiği seçim “zaferiyle” son hamlesi olan “Türkiye Yüzyılı” hamlesine kalkışmış bulunmaktadır. Onun artık bu gidişini durdurmanın zamanı gelmiştir.

Demokratik güçler uyanık olmalı, “Türkiye Yüzyılı” vizyonu engellenmelidir

Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” adıyla açıkladığı, “güzel” sözlerle süslenmiş vizyonunun altında yatan tehlikeli siyaseti demokrasi güçlerinin artık görmesi, uyanması gerekmektedir. Erdoğan kendi hükümranlığını sağlayacak gerici islami-faşist iktidarının anayasasını yapmak için harakete geçmiştir. Bu anayasayla Cumhuriyetin 2. yüzyılında oluşturmayı planladığı Türkiye’de demokratik güçlere, muhalif güçlere yer yoktur. Erdoğan’ın Anayasa girişimi çok ciddiye alınmalıdır. Engellenmelidir. Aksi takdirde oldu-bittiyle karşı karşıya kalmak mümkündür. Zira Erdoğan ‘Türkiye Yüzyılı” vizyonuna hiçbir gücün engelleyemeyeceğini ilan etti. Demokratik muhalif güçlere meydan okuyarak şöyle dedi: “Büyük ve güçlü Türkiye’nin doğuşuna engel olamayacaksınız. Türkiye Yüzyılı’nın yükselişine engel olamayacaksınız. Mazlumların ahı ile çınlayan yeryüzünün adalet ve merhametle yeniden dirilişine engel olamayacaksınız.” Evet, büyük ve güçlü Türkiye’nin doğuşuna, mazlumların egemen olduğu yeryüzünün yeniden dirilişine engel olmak şöyle dursun, bunları yaratacak olan sen değil, bizler olacağız ey Erdoğan! Ama senin “Türkiye Yüzyılı”nın yükselişine engel olacağımızdan emin olabilirsin. Vakit az. Saat 12’ye 5 var. Toparlanıp Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı”na karşı bir birlik kurma, bir kampanya oluşturmanın zamanıdır. Bunun için yerel seçimler bir olanaktır. Erdoğan da yerel seçimlere “Türkiye Yüzyılı” vizyonuyla gideceğini ve bu vizyonla tüm büyükşehir belediyelerini kazanacağını ilan etti. Şimdi sol ve demokratik güçleri bekleyen görev ona bu fırsatı vermemektir, “Türkiye Yüzyılı” yükselişini engellemektir. Yerel seçimlerde yalnız demokratik adayları desteklemekle yetinilmemeli, Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” vizyonu demaske edilmeli, Erdoğan’ın ikiyüzlülüğü yığınlara gösterilmelidir. Yığınlar aydınlatılıp kazanılmadan seçim kazanılmaz! Şimdiden Erdoğan’ın gerçek niyetlerini halka göstermeye başlamalıyız!

Bir yanıt yazın