Haber / Yorum / Bildiri

3. Dünya Savaşı’na doğru evrilen Ukrayna savaşına karşı barışı yükseltelim!

Barış ALPER

UKRAYNA’da, Avrupa’nın ortasında savaş birinci yılını doldurdu. Yaşamını kaybeden insan ve yaralı sayısının 280 bin kişi olduğu tahmin ediliyor. Savaş bütün şiddeti ve kirliliği ile sürüyor. İnsanlara verdiği acılar ve travmalar, göçler ve ayrılıklar, yarattığı açlık ve sefalet, doğaya, şehirlere verdiği yıkım tasavvur edilemeyecek kadar büyük. İnsanlık feryat ediyor: Yeter! Ukrayna’ya silah yardımları durdurulsun, hemen ateşkes ilan edilsin, görüşmeler başlasın, barış sağlansın! Silah yardımları savaşı körükler! Bu çağrı her iki tarafa, hem Rusya’ya, hem Ukrayna ve Batı’ya. Ama nafile! Batı Ukrayna’ya silah vermeye devam ediyor. Savaş sürüyor, boyutu büyüyor, hızla 3. Dünya Savaşı’na doğru evriliyor.  

Savaşı başlatanlar ve sürdürmek isteyenler

24. Şubat 2022’de Ukrayna’ya karşı “Özel Operasyon” adı altında saldırıya geçen Rusya idi. Bu saldırı için Putin’in birçok gerekçeleri anlaşılırdı. Batı onu Ukrayna’ya saldırması için sürekli provoke ediyordu. Ama ABD’nin bu oyun ve provakasyonlarına gelip Ukrayna’ya saldırması asla onaylanamazdı. Bir saldırıya geçmeden evvel bin kere ölçüp, tartıp, hesap etmek gerekirdi. Putin bunu yapmadı. Batı’nın Ukrayna’yı NATO’ya almasını önlemek, NATO sınırlarının Orta Avrupa’da Rusya’nın dibine kadar genişlemesini engellemek adına harekete geçti. Batı’nın Yugoslavya savaşından sonra Avrupa’da yeni bir savaşın çıkmasına neden oldu.  Gerçekten de Batı 2004 “Turuncu Devrimi”nden ve 2014 faşist “Maydan Darbesi”nden beri adım adım Ukrayna’yı kendi etkisi altına almış, hem Rusya, hem Batı yanlısı politikalar izleyen, Ukrayna’nın nötral kalmasına çalışan hükümetleri bir bir devirmiş, Ukrayna’nın nötral kalmasını engellemiş, Hitler’ci Bandera faşistlerini ve aşırı milliyetçileri iktidara getirmiş, Ukrayna’yı NATO’ya almakta kararlı olduğunu ortaya koymuştu. Batı Zelensky’nin Cumhurbaşkanı olmasıyla bu süreci hızlandırmıştı. Bu durumda daha “kötüsünü” engellemek için Putin Ukrayna’ya saldırdı. Ama onun bu saldırısı en çok ABD’nin işine yaradı. Çünkü her savaş gibi bu savaş da ABD’nin dünya ölçüsünde kaybolmakta olan hegemonyasını kurtarmak için iyi bir araçtı.

Savaşı başlatan, saldıran Rusya, Putin idi. Ama Ukrayna’da bir savaşın çıkmasını isteyen, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını hazırlayan, planlayan ABD ve Batı idi. O zaman tüm barışsever insanlar Rusya ve Putin’in ABD’nin, Batı’nın kurduğu savaş tuzağına düşerek büyük bir hata işlediğini belirtti. Çözüm savaş değil barış dedi. Savaşı başlatan Rusya idi, ama şimdi de savaşın sürmesini isteyen Ukrayna ve Batı. Batı Ukrayna’ya hızla yeni ağır silahlar veriyor. Batının bu silahları karşısında Rusya’nın nükleer silah kullanma tehditleri insanlığın bu savaşın büyüyeceği konusundaki endişesini derinleştiriyor. Tüm insanlık bu savaşın bir 3. Dünya Savaşı’na dönüşeceğinden korkuyor. Batıda kamuoyunun büyük bir kesimi emperyalizmin bir dünya savaşını körüklediğini görüyor.

“Kuzey Akım” boru hatlarının patlatılması Norveç ve ABD işi mi?

Savaş başlar başlamaz ABD bu savaşı NATO’nun birliğini sağlamak ve güçlendirmek, başta Almanya olmak üzere AB-devletlerinin Rusya ile olan ekonomik, mali, politik, kültürel tüm bağlarını kopartmak, Rusya’yı yalnız Avrupa’da değil tüm dünyadan izole etme yoluna gitti. NATO’nun “beyni ölmüştür” diyen Macron’dan, Rusya’nın gazından ve petrolünden vazgeçemeyiz diyen Almanya ve diğer AB ülke liderlerini hizaya getirdi. Onların silahlanmaya büyük harcamalar yapmasını, brutto sosyal üretimin yüzde 2’sinin askeri harcamalara ayırmalarını sağladı. Özellikle Almanya, ordusunu modernleştirmek için 100 milyar Euro ayırmak zorunda kaldı. Ve ABD tüm ülkeleri Rusya’ya karşı konum almaya zorladı. Bunda başarılı da oldu. Avrupa Rusya’dan gaz ve petrol alımını durdurdu. Rus müzik, edebiyat ve kültürünün öğrenilmesine yasak getirildi. Gaz ve petrol alımının durdurulması ekonomiyi derinden etkiledi. Büyük bir enerji krizine neden oldu. Yüzde iki enflasyonlara alışık olan Avrupa birden yüzde 10’lara varan enflasyonla karşı karşıya kaldı. Her şey pahalılaştı. Halkın alım gücü azaldı. Bir kez daha görüldü ki, savaşın yükü emekçi halkın sırtına bindirilmekte ve vurgun vuran tekeller olmaktadır. Bu kez en çok vurgun vuran enerji tekelleri oldu. Kârlarını iki-üç misli arttırdılar.

Avrupalılar ucuz olan Rus gaz ve petrolü yerine şimdi ABD’den daha pahalı olan sıvı gaz almak zorunda kaldılar. Bunların nakli ve depolanması enerji fiyatlarının bir kez daha yükselmesine neden oldu. Halktan “ABD’nin baskısıyla neden Rus gaz ve petrolünden vazgeçelim” tepkisi gelmeye başladı. O kadar masraf edilerek yapılan “Kuzey Akım 2” boru hattının işletmeye başlanması talepleri yükseldi. Bu tepkiler karşısında ABD Almanya’da hükümetin halkın taleplerine boyun eğebileceğinden çekindiği ve onlara tam güvenmediği ve halkın da artık Rusya’dan ucuz gaz ve petrol gelmeyeceğinden emin olması için “Kuzey Akım 1” ve “Kuzey Akım 2” boru hatlarını Baltık Denizi altında patlattı, havaya uçurdu kullanılmaz hale getirdi. Bu savaşın ABD için önemini, ciddiyetini bir kaz daha tüm dünyaya gösterdi. Böylece Avrupa Rus gaz ve petrolünden ümidi tam olarak kesmiş oldu. Bu boru hatlarının bombalanmasının Norveç’le işbirliği içinde ABD denizcileri ve CİA’nın gerçekleştirildiğini ABD investigatif (araştırmacı) gazetecisi Seymour Hersh ortaya çıkardı ve tüm dünyaya ilan etti. Bunun üzerine Rusya’nın Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu konuyu araştırma istemi ABD tarafından reddedildi. Galiba ABD suçüstü yakalandığının farkına vardı.

Rusya “harap olacak”, savaşı Ukrayna kazanacak! Acaba?

ABD NATO’yu Rusya’ya karşı Ukrayna’ın yanında savaşa hazırlamıştı. Artık savaşın yükünü Avrupalılar karşılayacaktı. Ve savaş Kırım dâhil Ukrayna tüm topraklarını geri alıncaya kadar sürecekti. Batı’nın sloganı hâlâ “Rusya yenilecek Ukrayna kazanacaktır.” Bu savaş retoriğine kimse inanmıyor. Çünkü bunların hiçbiri realist değil. Rusya’nın yenilmesi, Ukrayna’nın kazanması “imkânsızdır” veya bir dünya savaşıyla mümkündür. Çoğunlukla Rusların yaşadığı Kırım’ın ve Donbas bölgesinin geri alınması ise burada yaşayan ve Ukrayna’nın milliyetçi baskısına karşı çıkan halkların, Rus topluluğunun özgür iradesine karşı gelmekti. Bu da uluslararası hukuğa aykırıydı. Bunları bilen bazı AB devletleri eski İsrail Başbakanı Bennett’in de girişimiyle Kırım’ın Rusya’da, Donbas’daki Donesk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri’nin özerk olarak Ukrayna’da kalmasını ön gören ve Rusya’nın da benimsediği bir barış teklifinde bulundular. Ama bu teklif Ukrayna ve ABD, İngiltere tarafından “kabul edilemez” görülüp geri çevrildi, savaşa devam dendi. Türkiye de bir dialog için çok girişimlerde bulundu. Tahıl ihracatı konusunda olduğu gibi bazen başarılı da oldu, ama bunlar bir ateşkes için yeterli olamadı. Zira ABD’nin savaş istemi hep ağır bastı.

ABD ve Ukrayna’nın tutumu açıktı: Savaşı sürdürmek. Onlar için önemli olan ölen, göç eden, evini, yurdunu kaybeden, acı çeken Ukraynalılar değildi, Rusya’yı daha çok savaşın içine çekmek, onun ekonomik, mali, askeri olarak belini kırmak, Alman Dışişleri Bakanı Baerbock’un ifadesiyle Rusya’yı “harap etmek”, “mahvetmek”ti. Rusya’nın savaş gücünün kırılması ve Ukrayna ile sürekli savaş içinde olması ABD’nin dünyada hegemonyasını sürdürme politikasına uygundu. Ukrayna ile boğuşan bir Rusya, ABD’nin dünya hegemonyasını tehdit eden Çin’le olası bir savaşta Çin’e gereken yardımı edemezdi ve böylece ABD’nin Çin’i geriletmesi daha kolay olurdu.

»We are here to stay« – “Biz kalmak için buradayız”

Savaşın birinci yılı öncesinde, 20 Şubat 2023’de Ukrayna’ya süpriz bir ziyarette bulunan ABD Başkanı Biden, Kiev’de yaptığı konuşmalarda ve Zelensky ile görüşmelerinde ABD’nin bu tutumunu açık olarak ortaya koydu. Savaşın birinci yılında Ukrayna halkıyla ABD’nin ve “tüm dünyanın” (kastettiği tabii ki Avrupa) dayanışma içinde olduğunu ve Ukrayna’nın “haklı” savaşını desteklediğini göstermek için Kiev’de olduğunu belirten Biden savaşın sürdürülmesi, Ukrayna’nın silah ve cephane tedarik etmesi için bagajında 500 milyon dolar getirdiğini açıkladı. ABD’nin Ukrayna’nın yanında olduğunu ve Ukrayna’ya yardım etmeye devam edeceğini belirten Biden »We are here to stay« – “Biz kalmak için buradayız” dedi. ABD’nin niyeti açıktı. Savaşın sürmesi için Ukrayna’yı desteklemek ve Rusya’yı bu savaşın içine çıkamayacağı şekilde çekmek, elini kolunu budamak, güçsüz düşürmekti.

Ukrayna ise silaha ve cephaneye doymak bilmiyordu. Sürekli Batı’dan ağır ve en modern silahlar istiyordu. Zelensky Batı’ya “Biz burada Ruslara karşı yalnız kendi özgürlüğümüz için değil, sizin özgürlüğünüz için de savaşıyoruz, savaşabilmek için de modern silahlara ihtiyacımız var” diyordu. Zelensky artık sıradan obüs ve tank gibi devreden çıkmış NATO silahlarıyla yetinmek istemiyordu. Almanlardan en modern Leopard 2 tanklarını, ABD’den M1 Abrams tanklarını, İngilizlerden Challanger 2 tanklarını istiyordu. Zelensky sırf tankla da yetinmiyordu. Savaş uçakları, savaş gemileri, denizaltılar ve uzun menzilli roketler istiyordu.  İstediği uçaklar Alman Tornado ve Amerikan F16’lardı. Zelensky “bu silahlar verilmezse Rusya’yı yenemem” diyordu. Bazı NATO ülkeleri Batı’nın bu silahları vermesi durumunda “savaş tarafı” olmaktan ve Rusya’nın direk hedefi haline gelmekten korkuyorlardı. Ama ABD bastırıyordu, onlar da ABD’ye karşı direnemiyordu. Almanlar ise İkinci Dünya Savaşı’nda Alman tank ve uçaklarının Sovyet topraklarına saldırısı ve tahribatı karşısında tekrar Alman tank ve uçaklarının Ruslara karşı kullanılmasına gelecek tepkiler nedeniyle silah yardımına çekingen davranıyorlardı. Ama ABD’nin zorlamasıyla Avrupalılar Zelensky’nin istediği silahları Ukrayna’ya bir bir vermeye başladılar. Gerçi Batı “şimdilik savaş uçakları kırmızı çizgimizdir” diyor. Önceden Leopard 2 tanklarının kırmızı çizgileri olduğunu söylüyorlardı. Bu kırmızı çizgiyi çiğneyip geçtiler. İleride uçaklar, gemiler, denizaltılar ve roketler de kırmızı çizgi olmaktan çıkacağa benziyor. Tırmandırılan silahlanma sarmalının nerede biteceği kestirilemiyor. Ama savaşın birinci yılında Biden’in Kiev ziyareti ve verdiği sözler Ukrayna’nın tüm isteklerinin yerine getirileceğini, savaşın daha da şiddetlenerek devam edeceğini gösteriyordu.

Bellisizm ve değerler için savaş

ABD Avrupa’yı, NATO’yu kendi çıkar ve savaş çizgisine getirmiş durumda. Burada ABD’nin kullandığı gerekçe bir despota, Putin’e karşı demokrasi ve özgürlükleri savunmaktır. Bunu ise ABD hegemonyasını korumak olan kendi gerçek niyetini örtmek için kullanıyordu. Bu Avrupalıların da politikasıydı. Avrupa’da çoktan Rusya’ya karşı, Rusya’daki demokrasi ve özgürlükler düşmanı despot Putin’e karşı savaş tamtamları çalmaya başladı. Silahlanma aldı başını gidiyor. İlk hedef Rusya’ya bir ders vermek. Batı’nın Sovyet ve reel sosyalizm döneminden kalma Rusya ile bitmeyen bir hesaplaşması var. Reel sosyalizm çöktükten sonra Batı, ABD Rusya’yı tam olarak kendi etki alanına almak istedi. Ama Yeltzin’den sonra gelen Putin döneminde hızla toparlanan Rusya’nın kendisi için basit yutulamayacak bir “lokma” olduğunu gördü ve Rusya’ya, Putin’e karşı savaş açtı. Her zaman yaptığı gibi Rusya’yı kötülüklerin ocağı, Putin’i de demokrasi ve özgürlükler, insan hakları karşıtı bir diktatör, otokrat olarak göstermeye başladı. Batı’ya göre Rusya, Putin Doğu Avrupa halklarını tehdit ediyor, onların özgürlüklerini ellerinden alıp köleleştirmek istiyordu. Bunun için Rusya’ya, Putin’e karşı savaş bir zorunluktu, özgürlük ve demokrasi, insan hakları gereği idi. Bir ülkeye saldırmak, o ülkeyi kendi etki alanına almak için kapitalist-emperyalist sistemin elindeki en etken silah burjuva düzeninin değer yargıları olan insan hakları, demokrasi ve özgürlüklerdir. Bir ülkeye bu değerleri ikame etme adına gerekirse silahlı müdahale ve savaş da yapılmalıdır. Bu değerler bugün emperial çıkarlarını gerçekleştirmek için ABD’nin, Batı’nın elinde en etken silah olarak Ukrayna’da Ruslara karşı kullanılmaktadır. Burada emperyalizmin amacı o ülkeye demokrasi götürmek değildir, o ülkeyi kolay yoldan, kendi kamuoyunu ikna ederek zapt etmektir. ABD bugüne kadar hiçbir yere demokrasi ve özgürlük götürmemiştir. Demokrasi götürme adına o ülkeye silahla müdahale etmiş ve etkisi altına almıştır. Amacına ulaşmak için silahı bir araç olarak gören ve bellisizm denen bu politik tutum bugün yeşil partileri dâhil Avrupa’nın geniş bir küçük burjuva çevresinde yaygındır. Bugün Avrupa’da Rusya’ya karşı savaşı savunan ve Ukrayna’ya silah yardımı yapılmasını isteyenlerin başında eski barış ve demokrasi savunucusu Yeşiller gelmektedir. Bunlar bu burjuva değerlerini otomatik olarak her despota karşı uygulamazlar, çıkarlarının gerektirdiği ülkelerdeki despotlara karşı uygularlar. Şu an Rusya’daki despot Putin’i devirmek için bu değerler uğruna savaş öne çıkmaktadır. Özellikle Alman Yeşilleri bugün bu anlayışın başını çekmekte ve Rusya’ya karşı savaşta Ukrayna’nın en büyük destekçisidirler.

ABD Başkanı Biden hem Kiev’de hem Varşova’da yaptığı konuşmalarda hep demokrasi ve diktatör, özgürlükler ve despotizm vurguları yaparak Putin’i bir diktatör, despot, kendisini de demokrasi ve özgürlük meleği olarak gösterdi. Ukraynalıların da bu diktatöre, despota karşı demokrasi ve özgürlükler için savaşan büyük bir halk olarak sırtını sıvazladı. Onlar yalnız kendi değil tüm Avrupa’nın özgürlüğü ve demokrasisi için savaşıyorlardı. ABD bir ülkeye saldıracağı ve gireceği zaman bunu hep o ülkeye demokrasi ve özgürlükler götürme adına yapmış ve yapmaktadır. Buna değerleri savunma savaşı denmektedir. Bu savaşın altında demokrasi ve özgürlükler değil, emperyalist çıkarlar, günümüzde de ABD’nin hegemonyal çıkarları yatar.

Ateşkes girişimleri ve barışı savunmak, silah yardımlarına karşı çıkmak 

Şimdi görülen o ki, Batı değerleri savunma temelinde Rusya’ya daha büyük bir savaş için yeni bir tuzak hazırlamaktadır. Şimdi Rusya’nın ve dünya barış güçlerinin daha uyanık olması gerekmektedir. Batı’nın Ukrayna’yı en modern silahlarla donatması karşısında Rusya da eli kolu bağlı durmayacaktır. O da hazırlanacaktır. Ama bu kez dünya barış güçleri Rusya’dan ABD’nin tuzağına düşmemesini, bir 3. dünya savaşına neden olacak bir girişimde bulunmamasını, dünya kamuoyu ile daha iyi diyalog kurarak hareket etmesini beklemektedir. Dünya barış güçleri daha şimdiden silahlanmayı, bir dünya savaşını önlemek için harekete geçmiş durumdalar. Onlar sokaklara, meydanlara çıkmaya başladılar. Eğer Rusya Batı’daki barışsever güçlerle birlikte Batı kamouyunda ABD ve NATO’nun gerçek niyetlerini açığa vurabilirse dünya ABD’nin hegemonyası uğruna bir savaştan kurtulmuş olacaktır.

Bir savaşı engellemekte, barışı sağlamakta, ABD hegemonyasını firenlemekte belirleyici olan savaşa karşı dünya barış güçlerinin mücadelesidir. Bu mücadele Vietnam’da ABD’nin yenilmesine ve çekilmesine yol açmıştır. Şimdi de Ukrayna’daki savaşın sonlandırılması, dizginsiz ABD hegemonyasını dizginlemesı geniş, güçlü bir barış hareketinin yaratılmasında yatmaktadır. Bugün Avrupa’da bu savaş karşıtı hareketin yaratılmasında ilk adımlar atılmaktadır. Bu harekete Almanya’daki “sağ alternatif” partisinden Fransa’daki Le Pen’cilere kadar aşırı milliyetçi gruplar da katılmaktadır. Bu barışsever sol ve demokratik güçleri yanıltmamalı ve şaşırtmamalıdır. Bu milliyetçi güçler bu mitinglere hem bu savaşın hem ABD hegemonyasının kendi ulusal çıkarlarına aykırı buldukları ve Rusya ile işbirliğinin kendi ulusal çıkarlarına uygun olduğunu gördükleri için katılmaktadırlar. Bu bunların ne demokratik hak ve özgürlükleri savunduklarını ne de antikomünist olmadıklarını gösterir. Onların katılmaları arzulanmaz, ama katılırlarsa da bir yerden sonra hareketten ayrılacakları ve karşımıza geçecekleri bilinmelidir. Önemli olan onların bu harekete katılma nedenlerini ve gerektiğinde bir hareketin ne kadar geniş olabileceğini bilmektir.

Ukrayna’daki savaşın sonlandırılması için bugün başta Çin olmak üzere Brezilya ve Hindistan gibi bazı devletler de harekete geçmiş bulunmaktalar. Bunlar en azından bir ateşkes sağlanmasını ve diyalogların, görüşmelerin başlamasını istemekteler. Bunlardan Çin’in dış politika baş diplomatı Wang Yi’nin geçtiğimiz hafta “Münih Güvenlik Konferansı”nda yaptığı konuşma konferansa bir bomba gibi düştü. Wang dışında tüm delegeler Ukrayna’nın savaşı kazanması için Ukrayna’ya yapılacak silah yardımları üzerine konuşurken Wnag Ukrayna’da barışın tesis edilmesi, Tayvan sorununun çözülmesi ve “küresel güvenlik”in sağlanması için öneriler getiren tek kişi oldu. Wang Münih’ten sonra Moskova’ya geçti, Putin ve Lavrof’la görüşmeler yaptı. Sonra da ateşkes, diyalog ve barış görüşmeleri isteyen, yaptırımların kaldırılmasını içeren 12 maddelik bir barış programı yayınladı. ABD ve AB bu girişimi itibarsızlaştırmaya kalktı, Çin’in Rusya’yı desteklediği ve Rusya’ya Ukrayna’da kullanması için silah yardımı yapacağı, inandırıcı olmadığı gibi görüşler ileri sürdüler.  Bu tutumlarıyla barışı istemediklerini bir kez daha ortaya koymuş oldular. ABD ve NATO Rusya “pes” edinceye kadar savaşın sürmesini istemektedir. Bu ise Ukrayna’daki savaşın bir dünya savaşına doğru evrileceğinin kaçınılmaz olduğunu ortaya koymaktadır.

Bir dünya savaşı kaçınımaz mıdır?

Savaş, kapitalist-emperyalist sistemin doğasında vardır. Prusya Generali Clausewitz daha 19. Yüzyılda “savaş siyasetin başka araçlarla devamıdır” der. Sınıflı toplumlarda savaş, siyasetle teslim alınamayan düşmanın silahla teslim alınmasıdır. Ama 20. Yüzyılın başında kapitalizmin serbest piyasa ekonomisinden tekelci kapitalizme, yani emperyalizme yükselmesiyle savaşlar emperyalizmin olmazsa olmazı olmuştur. Bu Lenin’in “Avrupa Birleşik Devletleri sloganı hakkında”ki makalesinde belirttiği “Ekonomik ve politik gelişmesindeki eşitsizlik kapitalizmin mutlak bir yasasıdır” tesbitine dayanır. Lenin bu görüşünü “Emperyalzm” eserinde geliştirir ve emperyalizm döneminde bir veya birkaç kapitalist ülke hızla gelişerek şimdiye kadar çok gelişmiş olan ülke ve ülkeleri koşar adımlarla geçer ve onların mülkiyet ilişkileriyle çelişkiye düşer. Yani yeni büyük bir güç haline gelen ülke dünyayı kendi aralarında bölüşmüş olan güçlerden dünyayı onunla birlikte yeniden bölüşülmesini ister. Bu çelişki ancak bir savaşla çözülür, çünkü eski güç dünyayı, hegemonyasını yeni gelişen güçle paylaşmak istemez. Yeni gücü geriletmek, frenlemek ve daha da büyümeden boğmak ister. Bunun için yerel savaşlar çıkarır, sonra da dünya savaşına gidilir.

Şimdiye kadar iki büyük dünya savaşı yaşandı. İkisini de Almanlar çıkardı. Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası gereği emperyalizm aşamasında hızlı adımlarla gelişen Almanya o zamana kadar dünyaya egemen olan İngiliz emperyalizminden, onun hegemonyasından pay istedi. Bu pay verilmediği için de savaş çıktı. Zira hegemon güç bu payı vermeye başladığı andan itibaren o ülke, o güç, dünyadaki hegemonyasını da kaybetmeye başlamış olur. Buna asla razı olmayacağından bu çelişkinin çözümü hep savaş olur. Günümüzde hızla gelişen ülke Çin ve kendisini hızla toparlayan ülke Rusya’dır. Dünyaya hükmeden ülke ABD’dir ve onun destekçileri NATO, Japonya ve Avustralya’dır. Çin de Rusya’da ABD ve diğerlerinden taleplerde bulunuyor. Çin “Tayvan’ı vereceksin ve dünya pazarını benim ürünlerime açacaksın” diyor. Rusya “Ukrayna’yı NATO’ya alamazsın ve gazımı ve petrolümü kime ve nasıl satacağıma karışamazsın” diyor. Başta ABD ise “bunları ben belirlerim” diyor. ABD ve müttefikleri kendi egemenliklerini tartışma haline getiren bir gücün, Çin ve Rusya’nın doğmakta olduğunu görüyor. Bu güçleri engellemenin tek yolu savaştır. Bu savaş geçmişte Körfez’de, sonra Yugoslavya’da, Irak ve Suriye’de, Kürdistan’da, Ortadoğu’da verildi. Şimdi de Ukrayna’da veriliyor. Yarın büyük bir ihtimalle Tayvan’da verilecek. Hedef Çin ve Rusya’yı durdurmaktır. Durdurulamayacağı için de daha büyük savaşlara gidilecektir. Savaşı yok etmenin, tarihin çöplüğüne atmanın yolu sosyalizmdir. Bu yolda önce savaşa karşı işçi ve emekçileri, devrimci demokratik güçleri, çevre ve iklim aktivistlerini, kadın ve gençlik hareketini, ulusal ve inanç özgürlüğü hareketlerini, tüm barışsever güçlerini kapsayan, toplumda güç dengesini barış, özgürlük, eşitlik, demokrasi ve sosyalizme doğru değiştirecek geniş bir birliktelik oluşturmak gerekmektedir. Bu başarıldığı ölçüde gerçek demokrasi ve özgürlükler, barış ve sosyalizm de kazanılmış olacaktır.

Ukrayna ve Tayvan: NATO’da ve Pasifik’te yeni gruplaşmalar, Almanya ve Türkiye’ye yeni roller

ABD Ukrayna savaşına bakarak NATO’yu yeniden gruplaştırmakta ve Tayvan’da Çin’e karşı savaşı yürütecek yeni oluşumlar çatıştırmaktadır. Eskiden NATO’nun ön karakolları Orta Avrupa’da Almanya, Güney Doğu’da da Türkiye idi. Şimdi bu değişti. Almanya ve Türkiye NATO’nun Rusya’ya karşı bir savaşta Hinterland’ı (geri cephesi) oldular. NATO’nun yeni karakolları NATO’ya yeni alınan 9 Doğu Avrupa ülkesidir (Estonya, Litvanya, Letonya, Polonya, Çekya, Slovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan). Biden son Ukrayna ziyaretinden sonra Varşova’da bu 9 ülke liderleriyle yeni savaş stratejisinin görüşüldüğü ortak bir toplantı yaptı ve bu 9 ülkenin NATO içinde önemini vurguladı. Artık yeni ulaşım hatları oluşuyordu. Şimdi bu hat Wasington, London, Varşova ve Kiev olarak belirlenmektedir. Bu strateji de Almanya, Fransa ve diğer NATO ülkelerine düşen görev ise Balkanlar’da ve Ortadoğu’daki güç boşluklarını dolduracak roller olmaktadır.

Bu yeni NATO stratejisinde Yunanistan’a ayrı bir yer verilmektedir. Yunanistan’ın Dedeağaç limanı Rusya’ya karşı savaşta 9 Doğu Avrupa NATO ülkesine yardım ulaştırmakta lojistik olarak büyük bir önem kazanmaktadır. Bu nedenle Dedeağaç limanını ABD/NATO üssü olarak modernleştirdi, NATO’nun Doğu Avrupa için ikmal limanı oldu. Münih’teki güvenlik konferansından sonra deprem felaketi nedeniyle Türkiye’ye baş sağlığı için gelen ABD Dışişleri Bakanı Blinken sonra Yunanistan’a geçerek Dedeağaç’ı NATO/ABD’ye açtıkları için Yunan hükümetine teşekkür etti. Bu gelişme Türkiye’de ABD’nin Yunanistan’ı Türkiye’ye tercih ettiği yönünde değerlendirilmektedir. Oysa Ege adalarının silahlandırılması dâhil NATO’daki gelişmeler Ukrayna savaşıyla doğan ilgili yeni gelişmelerdir.

NATO’daki bu yeni gelişmeler karşısında Türkiye’nin ilk yapacağı şey Ortadoğu’da barışı savunan bir ülke olarak ortaya çıkmasıdır. Bunun için de önce Kürdistan’daki kirli savaşı bitirmesi, Kürtlerle bir masaya oturması ve Kürt sorununu barışçıl yollardan çözmesidir. Daha sonra komşularıyla ve bölge ülkeleriyle en başta da Ermenistan, Yunanistan, Suriye ile olan sorunları çözmesidir. Ancak o zaman Türkiye Ortadoğu ve Avrupa ülkeleri karşısında saygın yerini yeniden kazanabilir.

ABD NATO’ya daha çok Avrupa ve Ortadoğu’da yeni roller biçerken, Çin’e karşı mücadele için Uzak Doğu’da Japonya’nın, Avustralya’nın ve İngiltere’nin katıldığı yeni ittifaklar çatıştırmaktadır. Böylece ABD Tayvan’da Çin’le çıkacak bir çatışmayı Avrupa kamuoyundan uzak tutmayı planlamaktadır. Zira ABD’ye karşı Avrupa’da yükselecek bir protesto hareketi ABD’yi zor durumda bırakabilir. Bunu Vietnam savaşında yaşadı ve bu savaş onun yenilgisiyle sonuçlandı. ABD Avrupa ve dünya kamuoyunu çıkaracağı savaşlarda pasif tutmaya çalışacaktır. Bunu şimdiye kadar Avrupa’da Ukrayna savaşıyla ilgili olarak büyük ölçüde başardı. Bu büyük bir eksikliktir. Artık halklar, barışsever güçler uyanık olmalı, ABD’nin savaş planlarına karşı barış mücadelesini yükseltmelidirler. Savaşa karşı barış mücadelesi günümüzde tutulacak ana halka olmaktadır. Uyanık olunmalıdır. Eğer zamanında harekete geçilirse barış güçleri ABD’nin ittifaklarından ve silahlarından daha güçlü olur, hem Ukrayna’da hem Tayvan’da savaşı önler. Savaş kapitalist-emperyalist sistemde kaçınılmazdır, ama kader değildir. Barış için mücadele sınıf savaşıyla sıkı sıkıya bağlanırsa, emperyalizm geriletilir ve yenilirse savaş kaçınılmaz ve kader olmaktan çıkar, gerçek demokrasi ve özgürlüklere kavuşulur. Barış ve sosyalizm bizim ellerimizdedir.

Bir yanıt yazın